Türkçeye Nereden Yadigar Olduğunu Muhtemelen Bilmediğiniz 11 Deyim ve Atasözü
Türkçede günlük yaşamda sıklıkla kullandığımız kimi deyim ve atasözleri -kimileri belki rivayet olsa da- oldukça ilginç çıkış hikâyelerine sahip.
Biz de bunlardan bazılarını değerli Onedio okurları için bir araya getirdik. Keyifli okumalar efendim...
1. "Ali Kıran Baş Kesen"
2. "Ateş Pahası"
3. "Atı Alan Üsküdar'ı Geçti"
Fırsatların hepsinin kaçması. Bundan sonra yapacak hiçbir şeyin kalmaması.
Ünlü eşkiya Köroğlu bir gün atını çaldırmış. Asil bir hayvan olan atını bulmak için yollara düşmüş. Sonunda atını İstanbul'da bir pazarda satılmak üzere görmüş.
Alıcı kılığında satıcıya yaklaşmış: - Bu at güzele benziyor, binip bir denemek istiyorum demiş.
At üzerine binen sahibini tanımış ve dört nala koşmaya başlamış. Köroğlu Sirkeci sahiline gidip, bir salla Üsküdar'a geçmiş.
Köroğlu'nu atıyla sal üzerinde gören satıcının dostlarından biri teselli için seslenmiş: - Üzülmeyi bırak, atı alan Üsküdar'ı geçti.
Bugün bu söz 'iş işten geçti' anlamında kullanılmaktadır.
4. "Afyonu Patlamak"
TDK: Ayılmak, kendine gelmek.
Eski tiryakiler Ramazan Ayı'nda afyonu macun hâline getirip mercimek büyüklüğünde toplar yapıp, kağıtlara sarıp sahurda yutarlarmış.
Böylece kağıt midede eriyip macun kana karışınca tiryaki iftara kadar keyifle idare edermiş. Bazen kağıdın zor eridiği durumlarda tiryaki krize girer dünyadan koparmış.
Konuşulan ya da yapılan şeye uygun karşılık verilmeyen, anlama veya algılamada geciken durumlarda 'daha afyonu patlamadı galiba', diye söylenmesi bundan ileri gelmektedir.
5. "Bam Teline Basmak"
TDK: Birinin çok kızacağı şeyi yapmak veya sözü söylemek.
Bir musiki terimi olarak kullanılan bam telinin orijinal telâffuzu 'bem teli'dir. Telli sazların en üstünde bulunduğu ve kalın ses verdiği için bu tele musikide 'bam teli' denilmiştir.
Eskiler, en yüksek perdeden nağme çıkaran bam telinin sesini, bağıran öfke ile sesini yükselten kişilerin böğürmelerine benzetmişler ve bunun adını 'bam teline basmak' (veya bam telini dokunmak) diye koymuşlar.
6. "Eli Kulağında"
TDK: Nerede ise olacak, çok yakında olması beklenilen.
Bu deyim Bilâl Habeşî'ye kadar uzanmaktadır. İslâmiyet yayılmaya başladığında, Müslümanları namaz için bir araya getirmek üzere ezan okunması kararlaştırılmış ve eskiden köle olan güzel sesli Hz. Bilâl bu işi üstlenmiş.
Ancak Medine'deki müşrikler ve diğer dinlere mensup insanlar ezan duyulmasın diye, gürültü yapıp çocukları Bilâl-i Habeşî ile alay ettirmeye başlamışlar.
Hz. Bilâl'de ellerini kulaklarına kapatarak ezan okumaya başlamış. Günümüzde müezzinler bu şekilde ezan okumayı bir tür Hz. Bilâl sünneti gibi görürler.
Birisi ezan okundu mu dediğinde, vakit yakın ise 'okunmadı ama müezzinin eli kulağında' denirmiş.
7. "Hapı Yutmak"
TDK: Kötü bir duruma düşmek.
Bu deyim Sultan 4. Murat zamanından kaynaklanmaktadır. Sultanın keyif verici ve sarhoş edici maddeleri yasakladığı bir dönemde saray casuslarından biri Hekimbaşı Emir Çelebi'nin yasakları gizlice ciğnediğini ve afyon kullandığını, bu afyonları da kuşağında sakladığını ihbar eder.
Sultan emin olmak için Hekimbaşını yanına çaığırır ve kuşağını çıkarıp içindekileri çıkartmasını ister.
Hekimbaşı kuşağını çıkarır ve hap hâline getirdiği afyonu çıkartır. Durumu kurtarabilmek adına bunları hastalar için yaptığını ve zararı olmadığını söyler.
Bunun üzerine Sultan da hepsini içmesini emreder. Hekimbaşı hapları içer ve:
- Elveda hünkarım, devletinize zeval erişmeye, der ve gider evinde ölür.
Zamanın ariflerinden biri Çelebi'nin akıbetini soranlara 'hapı yuttu', diye cevap verir.
8. "İpe Un Sermek"
TDK: Geçersiz birtakım nedenler ileri sürerek istenilen işi yapmaktan kaçınmak.
Bu deyim Nasreddin Hoca'ya atfedilen bir hikâyeden kaynaklanır.
Hocanın bir komşusu varmış. Ödünç aldığı eşyaları geri getirirken ya da hoyrat kullanıp kırık dökük iade edermiş. Hoca sonunda bu komşuya artık eşya vermemeye karar vermiş.
Bir gün komşusu; - Hocam, urgan lâzım oldu, seninkini verir misin, demiş.
Hoca o sırada hanımının un elediğini görünce: - Kusura bakma komşu, bizim hanım urgana un serecek demiş.
- Aman hocam, hiç ipe un serilir mi? demiş.
- Vallahi komşu, vermeye gönlüm olmayınca ipe un da serilse yeridir, demiş.
9. "Keçileri Kaçırmak"
TDK: Delirmek veya bunalım içinde bulunmak.
Burdurlu bir çoban her zamanki güzerhâhının aksine o gün, İnsuyu bölgesinde keçilerini otlamaları için salmış.
Fakat öğle sıcağı bastırdığı hâlde keçiler için su bulamamış. Çaresizlik içinde bir ağacın gölgesinde uykuya dalmış. Uyandığında ise keçileri bulamamış.
Bunun üzerine 'keçileri kaçırdım' diyerek sağa sola koşturmaya, insanlara sormaya başlamış. Köy ahalisiyle beraber sürünün otladığı yere gitmişler. Gittiklerinde sürünün aynı yerde otladığını görmüşler.
Köylüler sürünün tam olduğunu görünce çobanın delirdiğini veya bir düzenbazlık peşinde koştuğunu düşünmüşler ve sürüye yeni bir çoban tutmuşlar.
Ancak, yeni çobanın başına da benzer bir olay gelmiş. O da 'keçileri kaçırdım', diyerek köye koşmuş. Bu sefer köylüler bölgeyi araştırmış ve bugünkü İnsuyu Mağarası'nı bulmuşlar.
Daha sonra bu mağarada çobanların öğle istirahati yapması bir gelenek olmuş.
Keçilerini kaçırdığını sanan çobanların deli divane hareketleri de sinir krizine giren, cinnet geçiren vs. insanları tanımlamak için kullanılmaya başlanmış.
10. "Lafla Peynir Gemisi Yürümez"
TDK: Şöyle yaparım, böyle yaparım demekle yapılması gereken iş yapılmaz.
Rivayete göre bir zamanlar İstanbul'da Edirneli Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Trakya'dan getirdiği peynirleri İstanbul'da satar, artanında deniz yoluyla İzmir'e gönderirmiş.
Ancak parayı peşin vermez, kaptanları oyalayıp dururmuş. Birkaç kez aldanan kaptanlardan biri yine İzmir'e doğru yola çıkarken, tüccara diklenmiş.
- Efendi tayfalara para ödeyeceğim. Masraflarımı ödemezsen gemiyi yürütmem demiş.
Tüccar: Hele peynirler İzmir'e sağ salim varsın öderim deyince, kaptan da bunun üzerine ; - Efendi lafla peynir gemisi yürümez, kömür lâzım, yağ lâzım demiş. Bunun üzerine tüccar ödemek durumunda kalmış.
11. "Maval Okumak"
TDK: Yalan söylemek, yalan söyleyerek oyalamak, masal okumak.
Maval kelimesinin aslı Arapça 'mevval'dir. Mevval uzun hava biçiminde söylenen bir tür ezginin adıdır.
Arapların halk türkülerindeki nakaratları oluşturan ve genellikle uzatılarak söylenen anlamsız 'yalelli' sözleri göz önünde bulundurulduğunda, mavalın niçin 'faydasız lakırdı' anlamına geldiği anlaşılabilir.
Kaynak: İskender Pala, 'İki Dirhem Bir Çekirdek', (2008), Kapı Yay.
Yorum Yazın
Bu içeriği sevdim. 😊
Sevgili editör #3 post daki bahsettiğiniz "Köroğlu" Bolu'nun zamanında ve şimdide halk kahramanı olan Bolu'nun en merkezînde heykelli (şu zamanda yapılıp ... Devamını Gör