onedio
Görüş Bildir

engin altay Haberleri

engin altay ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. engin altay ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Cemil Çiçek, Erdoğan İle Oğluna Ait Kayıtların Soruşturma Önergesinden Çıkarılmasını İstedi
CHP grup başkanvekilleri, Meclis Başkanı Çiçek'in Erdoğan ile oğluna ait ses kayıtlarının önergede yer almaması talebini reddettiMeclis Başkanı Cemil Çiçek , CHP’nin Başbakan hakkında verdiği soruşturma önergesinde Erdoğan ile oğlu arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmelerinin çıkarılmasını istedi. CHP geri adım atmadı. Al Jazeera Türk’ten Sibel Demirci Erdem’in haberine göre, TBMM bürokratları CHP grubuna Meclis Başkanı Çiçek’in önergeden, internette yayınlanan ses kayıtlarının içeriğinin çıkarılması yönündeki görüşünü iletti. Ancak CHP grup başkanvekilleri, Meclis Başkanı’ndan gelen bu mesaja olumlu yanıt vermedi. CHP Meclis Başkanlığı’na “Başbakan hakkında verilen soruşturma önergesi anayasa ve içtüzüğe uygun” görüşünü iletti. CHP'den gelen olumsuz yanıtın ardından Meclis Başkanlığı'nın soruşturma önergesi ile ilgili kararı bekleniyor. TBMM'nin içtüzüğüne göre Meclis Başkanlığı'na verilen önergeler 'gelen kâğıtlar' listesine alınıyor ve genel kurulda okunuyor. Okunan önergenin bir örneği başkanlık tarafından hakkında soruşturma açılması istenen başbakan veya bakana gönderiliyor. Soruşturma önergesinin verildiği tarihten itibaren bir ay içinde görüşülmesi gerekiyor. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Çiçek’in önergeyi işleme koyması gerektiğini söyledi. Altay “Keyfi bir uygulama söz konusu olamaz, Meclis Başkanı soruşturma önergesini işleme koymazsa suç işlemiş olur. Bizim önergemiz anayasaya uygun” dedi. CHP 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında Başbakan Erdoğan’ın “görevini kötüye kullandığı, suçu bildirmediği, yargıyı etkilemeye teşebbüs, suçluyu kayırma, haksız mal edinme, mal kaçırma” iddialarıyla Meclis soruşturması açılmasını talep etmişti. CHP geçen hafta verdiği önergede Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilâl Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen konuşmanın tam metni de yer aldı. Önergede, Erdoğan'ın evdeki paraların sıfırlanması için oğluna talimat verdiği savunularak 'Başbakan'ın oğlunun evinde bulanan paranın Başbakan’a ait olduğu, bu paranın Başbakan’ın olağan geliriyle uyumlu olmadığı, Erdoğan’ın çocuklarının yanı sıra damadında ve kardeşinde de yüklü miktarda para saklandığı' iddiasına yer verildi.T24
4 Eski Bakanın Fezlekesiyle İlgili CHP'den Hamle
CHP, eski bakanlar Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar hakkındaki fezlekelerin milletvekillerinin incelemesine açılması için TBMM Başkanlığına başvurdu. CHP Grup başkanvekilleri Engin Altay, Akif Hamzaçebi, Muharrem İnce imzalı TBMM Başkanlığına sunulan dilekçede şöyle denildi: '4 bakana ilişkin yolsuzluk fezlekeleri 28 Şubat tarihinde TBMM Başkanlığına ulaştığı tarafınızca bugün açıklanmıştır. Anayasa ve İçtüzük'te TBMM'ye ulaşan fezlekelerin Genel Kurul'da okunduktan sonra incelemeye açılmasına yönelik bir hüküm bulunmamaktadır. Fezlekelerin ilk birleşimde TBMM Genel Kurulunun bilgisine sunulması inceleme için milletvekillerinin haberdar edilmesine yöneliktir. Bu nedenle Genel Kurul'da okunması beklenmeksizin fezlekelerin incelemeye açılmasının önünde bir engel bulunmamaktadır. 4 bakana ilişkin yolsuzluk fezlekelerinin milletvekillerinin incelemesine açılmasını arz ve talep ederiz.' CHP FEZLEKELERİ GÖRDÜKTEN SONRA SORUŞTURMA KOMİSYONU KURULMASI İÇİN ÖNERGE VERECEK CHP, fezlekelerin milletvekillerinin incelemesine açılmasının ardından 4 eski bakan hakkında soruşturma önergesi verecek. 55 MİLLETVEKİLİNİN İMZASI YETERLİ Meclis İçtüzüğüne göre, görevde bulunan veya görevinden ayrılmış olan Başbakan ve bakanlar hakkında Meclis soruşturması açılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda birinin vereceği bir önerge ile istenebiliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen Meclis soruşturması önergesi gelen kâğıtlar listesine alınıyor ve Genel Kurul'da okunuyor. Okunan önergenin bir örneği, Başkanlıkça hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya bakana gönderiliyor. Meclis soruşturması açılıp açılmaması hakkında yapılacak görüşmelerin günü, önergenin verilişinden itibaren bir ay içinde görüşülüp karara bağlanacak şekilde, bir özel gündem halinde Danışma Kurulu'nun teklifi üzerine Genel Kurulca tespit ediliyor. Bu görüşme günü de ayrıca hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya bakana bildiriliyor. Yurt
‘Tampon’ mu, ‘Güvenli Bölgeler’ mi?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye'nin IŞİD’e karşı “askeri destek verebileceğini” söylemesiyle birlikte yeni bir tartışma başladı.Bu açıklamanın hemen ardından Türk yetkililer, “tampon bölge” ya da “güvenli bölge” ve bunlara ek olarak “uçuşa kapalı bölge” olasılıklarını gündeme getirdi. Bu kapsamda Türkiye’nin, IŞİD’le mücadeleye ne kadar katkı yapacağıyla ilgili tartışmalar ise daha da büyüdü.2 Ekim Salı günü TBMM Genel Kurulu’na gelmesi beklenen Irak ve Suriye ile ilgili tezkereler de Ankara’nın gündemini oldukça meşgul etmeye başladı. Hükümet, tezkerelerin içeriğine ilişkin net açıklamalar yapmazken, ana muhalefet partisi CHP “tezkerenin içeriğine katkı yapalım” diyerek hükümete çağrıda bulundu.Özcan: Politik hedefiniz, stratejiniz olacakBBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, “Tezkerenin içeriği de dahil her türlü katkıya hazırız ama öncelikle hükümetin bir talebi ya da teması olması lazım” dedi.Altay, ‘IŞİD’le mücadelede, Kürtlere silah yardımı yapılması’ yönündeki kimi taleplere karşı, “O konuda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yorumu, görüşü önemli. IŞİD’le mücadele etmek için her yol da mubah değildir. İç güvenlik hassasiyetlerimizi de dikkate alarak süreci götürmek lazım” ifadesini kullandı.TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nihat Ali Özcan, ‘tampon’ ya da ‘güvenli bölgeler’in teknik tarifinin birbirinden farklı olduğunun altını çizdi.Özcan, “Tampon bölgede, daha çok sınır güvenliğiyle ilgili ve geride sizin bölgenizin güvenliğini sağlaması açısından talepte bulunuyorsunuz. Güvenli bölgede ise güvenlik kenarda kalıyor, insani amaçlarla bunu yapmak istediğiniz argümanı ön plana çıkıyor. Bu nedenle böyle bir fikri uluslararası alanda daha kolay kabul ettirebilirsiniz” dedi.‘Güvenli bölgeler doğru bir tercih mi’ sorusuna Özcan, “Bu, tek başına hiçbir şeyin çözümü değil. Sizin önce bir politik hedefiniz, onu da gerçekleştirmek için bir stratejiniz olacak. Eğer o stratejinizin bir parçası ‘tampon’ ya da ‘güvenli bölge’, ‘uçuşa yasak bölge’ ise ancak o zaman bunun bir karşılığı, anlamı olur. Yoksa tek başına böyle bir şey yapıyorsanız, ‘neden yapıyorsun’ sorusu sorulduğunda, cevap veremezsiniz. Stratejinizin parçasıyla evet, gerekçesi de kendi içinde tutarlı olur. Tüm bunları gözetmeden, ‘bu mu, bu mu’ yaparak sorunun üstesinden gelemezsiniz” yanıtını verdi.Turan: ‘Tampon’ oluşturmak birkaç yönden güçİstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlter Turan ise Türkiye’nin ‘tampon bölge’den beklediği faydayı, “Suriye’den kaynaklanan göçün bu tampon bölgede tutulması ve Türkiye’ye gelmemesi” diye açıkladı.Turan, bunu gerçekleştirmenin ise “birkaç yönden güç olduğunu” ifade etti ve “Birincisi, bir tampon bölge kurulabilmesi ve oraya yerleşecek nüfusun korunabilmesi için siz, o bölgenin saldırıdan korunmasını da temin etmek mecburiyetindesiniz. Bu da ancak sizin oraya karadan silahlı güç göndermenizle mümkün olabilecek bir şeydir. Bölgenin uçuşa yasak ilan edilmesi, oranın yeterince korunmasını sağlamaz. İkincisi, dar olması düşünülen bir tampon bölgede çok sayıda nüfusun barındırılması son derece güçtür” yorumunu yaptı.Turan ayrıca tampon bölgenin gerçekleştirilmesi için uluslararası işbirliği yapılması gerektiğini de ekledi ve Suriye’nin “böyle bir tampon bölge kurulmasını kendi egemenlik hakkının ihlali olarak göreceğini” söyledi.Kaplan: Çözüm sürecini dinamitlerHalkların Demokratik Partisi (HDP) ise ‘tampon bölge’nin “fikrine” bile karşı. HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ‘tampon bölge’ kurulması durumunda Suriye'nin kuzeyinde Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Rojava bölgesindeki “direnişin de kırılacağı” yorumunu yaptı ve 'Tampon bölge kurulma fikri, çözüm sürecini dinamitler' dedi.Kaplan, çözüm sürecinin, “Türkiye'deki Kürtler açısından olduğu kadar, Rojava ve Irak'taki Kürtler açısından da geçerli, birbiriyle bağlantılı bir süreç” olduğunu savundu ve “Kimin arasına tampon kuruyorsunuz? Bunların hepsi akraba' diye konuştu.Gazeteci Semih İdiz ise ‘tampon bölge kurulması yönündeki tartışmaların çözüm sürecine zarar vereceği’ ve ‘sınırın diğer tarafındaki Kürt halklarını dağıtacağı’ yönündeki yorumlar için “Bunlar biraz yakıştırma. Çünkü şimdi ilk etapta herhalde Kürt Devleti, Türkiye gibi konularla meşgul değiller. Şu anda kendilerinin halklarının güvenliklerini sağlamakla meşguller” dedi.Bu yöndeki yorumlar için “spekülatif kalıyor” ifadesini kullanan İdiz, “Şu anda bölgede sadece Kürtler değil, bir koalisyon var. Hem Özgür Suriye Ordusu, hem de ılımlı ve Batı'yla işbirliği yapan İslami Cephe var. Bu tip yorumlar mevcut durum karşısında biraz prematüre gibi geliyor bana” yorumunda bulundu.Sinan Onuş | BBC Türkçe
Gül'ün MİT Yasası ile İmtihanı
Köşk gerginliğinin tartışmalı MİT yasasını nasıl etkileyeceği merak konusu oldu. TBMM’de kabul edilerek Cumhurbaşkanlığı’na gönderilen MİT yasasına ilişkin Abdullah Gül’ün 15 gün inceleme süresi bulunuyor. Kulislerde, Gül’ün veto etse de onaylasa da, yasa hakkındaki her tasarrufunun Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin bir mesaj olarak algılanacağı ifade ediliyor. Cumhurbaşkanı Gül, görev süresinin sonuna yaklaşırken en kritik düzenlemelerden biri ile ilgili karar verme durumunda kalacak. HSYK düzenlemesi, dershanelerin kapatılmasına yol açan düzenleme, tam gün yasası gibi benzer kritik yasalarda veto hakkını kullanmayarak hem muhalefetin hem ilgili meslek kuruluşlarının tepkisini çeken Çankaya Köşkü, MİT teklifi ile ilgili kararını, Cumhurbaşkanlığı tartışmalarının gölgesinde verecek. Gül’ün, yasayı inceleme süresi 2 Mayıs’ta sona eriyor. “TOPU AYM’YE ATABİLİR” CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün daha önce HSYK düzenlemesinde takındığı tavrı hatırlatarak “Onaylayıp topu Anayasa Mahkemesi’ne atabilir. Ama bu sefer bu topu taca değil kornere atmak olur” dedi. Gül’ün hukuka saygılı bir Cumhurbaşkanı ise Anayasa’ya aykırı MİT yasasını veto etmesi gerektiğini belirten CHP’li Engin Altay, Gül’ün tavrını Köşk seçimini düşünerek belirlemesi ihtimali hakkında ise şu yorumu yaptı: “Cumhurbaşkanı, yasayı onaylasa da onaylamasa da siyasi kaderi Erdoğan tarafından belirlenecek. Sonuç değişmeyecektir.” Başbakan için çok önemli MİT yasasının, teşkilatın hükümet-cemaat kavgasındaki öneminden dolayı bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla biçimlendirildiği biliniyor. Tartışmalı yasanın görüşmelerinde de AKP yönetimi ile Köşk arasında gerginlik yaşanmıştı. Teklifin görüşmelerinde sona yaklaşılırken en kritik önerge ile ilgili kriz patlak vermiş, MİT’e Meclis denetimi getiren düzenleme için önergeyi AKP’liler imzalamayınca Gül’ün istediği madde Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın imzaladığı önerge ile ihdas edilmişti. DİLEK GEDİK/ANKARA | DHA
Genel Kurul'da HDP ile MHP Arasında 'Dersim' Tartışması
TBMM Genel Kurulu'nda, HDP'nin 'Dersim katliamı' ile ilgili araştırma önergesinin bugün görüşülmesine ilişkin önerisi ele alındı. HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken , Dersim'de 77 yıl önce 'bir soykırım yaşandığını' savundu. Baluken, Dersim'le ilgili daha önce de araştırma önergesi verdiklerini, ancak 'Dersim'de eşkıyalık faaliyeti var' denilerek önergenin kabul edilmediğini ifade etti. Oturumda söz alan MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, 'TBMM de olaylara karşı harekat emri verdi. Harekat sırasında bazı uygunsuz davranışlar olduğu bilinmektedir' demesi üzerine tekrar söz alan Baluken, 'Burada 12-18 bin insan ölmüş. Dersim halkını 'dışarıdan gelen eşkıyalar' olarak tanımlayamazsınız' dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın, Dersim konusunda, 'gerekirse özür dileriz' ifadesini anlamlı bulduklarını, ancak bu konuda somut bir adım atılmadığını belirten Baluken, devletin, Dersim'deki olaylardan dolayı özür dilemesi ve devletin 'tunç eli' anlamına gelen Tunceli isminin değiştirilmesi gerektiğini söyledi. MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, Dersim'de yaşanan olaylara ideolojik değil objektif bakılması gerektiğini ifade etti. Halaçoğlu, Dersim'de oluşan feodal yapıdan dolayı devlet otoritesinin kazanılamadığını, bu nedenle Anadolu'dan buraya eşkıya grupların geldiğini ve yağmalara katıldıklarını, bölgede asayişin kalmadığını ifade etti. 1937 yılında Dersim'de bir karakolun basılması ve 33 askerin şehit edilmesinin olayların başlangıcını teşkil ettiğini belirten Halaçoğlu, 'TBMM de olaylara karşı harekat emri verdi. Harekat sırasında bazı uygunsuz davranışlar olduğu bilinmektedir. Ancak devlete başkaldıran bir görüntü var. Olaylar, devlet güvenliğini sağlama çabasıdır. Ayrıca Seyit Rıza, isminden de anlaşılacağı gibi gerçek bir seyit değildir. Seyit ise Türk veya Kürt, değil ise Arap asıllı olmalıdır' dedi. Halaçoğlu, bu konuyu Meclis'in değil üniversitelerin, tarih kurumlarının araştırmasının uygun olacağını ifade etti. Yeniden söz alan İdris Baluken, dünyadaki bütün katliamları meşrulaştıran gerekçeler yaratıldığını söyledi. Halaçoğlu'nun konuşmasını eleştiren Baluken, 'Burada 12-18 bin insan ölmüş. Dersim halkını 'dışarıdan gelen eşkıyalar' olarak tanımlayamazsınız' diye konuştu. Yusuf Halaçoğlu ise konuşmasında 'Dersimli' değil 'Dersime'e gelen eşkıyalar' ifadesini kullandığını söyledi. Halaçoğlu, 'Rus belgelerini gördünüz mü? Seyit Rıza onlarla işbirliği yapmıştı. Ayrıca Fransa ve İtalya'daki belgeleri de inceleyin. Ölenlerin sayısı 5 bin civarında. Ancak çatışırsanız ya ölür ya öldürürsünüz' dedi. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Halaçoğlu'nun konuşmasını eleştirdi. Halaçoğlu'nun konuşmasında, Genelkurmay Başkanlığı'nın 50 yıl önce bastırdığı kitaptan alıntılar yaptığını belirten Aygün, 'Alt tarafı 5 bin kişinin öldüğünü söylemesi bir bilim adamına yakışmaz. Bir kişinin ölümü bile korkunç bir şeydir' şeklinde konuştu. Halaçoğlu ise rakam vermesinin nedeninin, bunun birtakım spekülasyonlara neden olmasından kaynaklandığını söyledi. Halaçoğlu, 'Orada öldürülen insanlar, eğer eline silah almışsa ve ölmüşse doğaldır. O da öldürüyor çünkü. Devlete isyan eden insan muhakkak ki karşılığını görür. Gerçekten siviller, masum insanlar öldürülmüşse onu tasvip etmek mümkün değil' ifadelerini kullandı. Hüseyin Aygün ise 'Diyelim ki sizin dediğiniz gibi dış destekli kışkırtmalar. Ancak bu kadar büyük bir zulüm kabul edilebilir mi?' karşılığını verdi. Halaçoğlu ise 'O zaman biz Çanakkale'de niye savaştık? 'Buyurun İstanbul'a kadar gidelim Beyoğlu'nda gezin, sizi misafir edelim' deseydik' dedi. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Hüseyin Aygün'nün yaptığı konuşmanın altına kendisinin de imza atabileceğini ifade etti. Altay, partisinin anlayışının öteden beri arşivlerin açılması olduğunu, Meclis'te komisyon kurulmasında da sakınca görmediklerini belirterek, 'Dersim'de yaşananları kabul etmek kolay değil. Çok üzücü, acı olaylardır. İster isyan olsun ister olmasın. İnsanların isyan etme özgürlüğü de vardır. Fakat devletin şefkatli olmak gibi bir zorunluluğu vardır' diye konuştu. AKP İzmir Milletvekili Hamza Dağ, Dersim olayları ile ilgili konunun partisinin iktidarı ile birlikte konuşulmaya başlandığını ifade etti. Başbakan Erdoğan'ın, Dersim olayları ile ilgili, 'Eğer devlet adına özür dilenecekse ben özür dilerim, diliyorum' ifadesini anımsatan Dağ, 'Bu konuşma, Türkiye'de yeni bir dönemin yaşandığının en açık göstergesidir. 1915 olayları ile ilgili geçtiğimiz hafta yayınlanan taziye mesajı da bunun çok açık göstergesidir. Türkiye'de artık geçmişte yaşanan sıkıntılar, acılar çok rahat tartışabiliyor' dedi. Dersim'de yaşanan olaylarla ilgili tanık ifadelerinden örnekler veren, Seyit Rıza'nın hikayesinin yürek burkucu olduğunu belirten Dağ, binlerce masum insanın katledildiğini, binlerce kız çocuğunun evlatlık verildiğini söyledi. CHP'nin bu konudaki tutumunu da eleştiren Dağ, 'Eski CHP'ye bakıyoruz, Dersim'in acılarından rahatsız olmayan bir CHP var. Yeni CHP'ye bakıyoruz hem Dersim hem Suriye hem Mısır'ın acılarından rahatsız olmayan bir CHP var' diye konuştu. Bunun üzerine söz alan Engin Altay ise 'Partimizin dış politikaya bakışı yurtta barış dünyada barıştır. Bizim komşu ülkelere terörist ihraç etmek, oradaki terör örgütlerine silah temin etmek, insanlara Türkiye'de gerilla eğitimi vermek gibi bir politikamız yok' dedi. Konuşmaların ardından TBMM Başkanvekili Meral Akşener, HDP'nin grup önerisini oylamaya sundu. Akşener, iki oylamada da karar yeter sayısı bulunamaması üzerine, 13 Mayıs Salı günü toplanmak üzere birleşimi kapattı.T24
CHP'den 2 Bakan Hakkında Gensoru
CHP, Soma'daki maden faciasının ardından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik gensoru önergesi veriyor.  CHP Grup Başkanvekilleri M. Akif Hamzaçebi ve Engin Altay, Bakanlıklarına verilen kontrol ve denetim görevlerini yerine getirmeyerek maden emekçilerinin ölümlerine yol açtığını belirterek TBMM Başkanlığı'na Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru önergesi sundu.CHP'nin iki bakan hakkında TBMM'ye verdiği gensoru önergesi şöyle; 'Uygulamalarıyla en temel insan hakkı olan yaşam hakkının ihlal edildiği bir çalışma ortamı oluşmasına zemin hazırlayan, ruhsatı TKİ'ye ait olan ve Soma Kömür İşletmeleri AŞ işletilmekte olan Manisa İli Soma İlçesi Eynez Yeraltı Kömür Ocağında mevzuatla Bakanlıklarına verilen kontrol ve denetim görevlerini yerine getirmeyerek maden emekçilerinin ölümlerine yol açan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner YILDIZ ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik haklarında Anayasanın 98 ve 99 uncu, TBMM İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve teklif ederiz.'GEREKÇE'Soma'daki facianın yaşandığı kömür sahasının ruhsatı TKİ'ye ait olup, Soma Kömür İşletmeleri AŞ tarafından işletilmektedir. Soma'da 13 Mayıs 2014 günü saat 15.00 sularında meydana gelen facia ile ilgili yapılan resmi açıklamalara göre 5'i maden mühendisi olmak üzere 301 maden emekçisi yaşamını yitirmiştir. Yaşananlara AKP iktidarının yıllardır madencilik alanında izlediği politikaların zemin oluşturduğuna kuşku yoktur. AKP iktidarında; Madencilik kuruluşlarımızdaki mevcut deneyim ve birikimlerin yok edilmesi, Maden işletmeciliğinin yetersiz, donanımsız ve deneyimsiz kişi veya kuruluşlara bırakılması, Taşeronlaşma ve rodövans gibi uygulamalarla kısa sürede yüksek kâr sağlamak amacıyla yapılan üretim projeleri ile hızlı ve yüksek kazanç için yapılan üretim zorlamaları, Bir yandan yetersiz, liyakatsiz kişilerin siyasal amaçlarla kilit noktalara atanması, diğer yandan kamusal denetimin iyice gevşetilmesi, maden kazalarını kaçınılmaz hale getirmiştir.''Son yaşadığımız facia hariç tutulduğunda 2010-2012 yılları arasındaki üç yılda, madencilik sektöründe 293 madencimizin yaşamını yitirmesi bu tespiti doğrulamaktadır. Maden kazalarında artış yaşanacağı, devletin resmi belgelerine de girmiş olmasına rağmen bugüne kadar bu tespitlerin gereği yapılarak yeterli önlemler alınmamıştır. Bu durum TKİ'nin 2010-2014 Stratejik Planına, “Kuruma bağlı müessese ve işletme müdürlüklerinde dışarıdan alınan hizmetler kapsamında çalışan firmalar incelendiğinde ise, yıllar bazında ölümlü kazalar ve yaralanma ile sonuçlanan kazaların arttığı görülmektedir.ö ifadeleri ile yansımıştır.''Konuya ilişkin olarak Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun 18.05.2010 tarih ve 421 sayılı kararı çerçevesinde hazırlanan Raporda ise genel anlamda Türkiye'de madencilik sektöründe mevzuatın, denetimlerin ve kontrollerin yetersizliği tespiti yapılmış, alınması gereken tedbirler ile mevzuat değişikliği önerileri sıralanmıştır. Söz konusu Rapor ilgili bakanlıklara da gönderilmiştir. Aradan dört yıl geçmesine rağmen bu konuda etkin düzenlemeler yapılmamış, mevzuat ve denetim eksiklikleri ilgili bakanlıklarca giderilmemiştir. Siyasi iktidar, meslek örgütlerinin bilimin ışığında yaptıkları uyarıları da dikkate almamıştır. Maden Mühendisleri Odasının 2010 yılında hazırladığı “Madencilikte Yaşanan İş Kazaları Raporunda aynen şu ifadelere yer verilmiştir: 'Ülkemizdeki en önemli linyit havzası olan Soma'daki çalışma bölgelerinde, derinliğin artmasına bağlı olarak kömürün yüksek miktarlarda metan içeriğine sahip olduğu belirlenmiştir. Burada hata yapılması asla kabul edilemez. Kömür damarının kalın olması ve havzada günümüze kadar metansız ortamda çalışılması nedeniyle tecrübe eksikliği nedenleriyle metan drenajı yapılmadan üretim yapılması yeni bir faciaya sebep olabilir.' Yine TMMOB'nin 2008 tarihli Taş Kömürü Raporunda 2000-2008 yılları arasında, devlet tarafından işletilen işletmelerde birim taş kömürü başına düşen ölüm sayısının özel sektör tarafından işletilen işletmelerin çok altında olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuç devletin denetim görevini yerine getirmediğini gösterdiği gibi madencilik alanında vahşi kapitalizm şartlarıyla üretim yapıldığını da ortaya koymaktadır. TEPAV'ın 2010 yılında hazırladığı 'Madenlerde Yaşanan İş Kazaları ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirmeö başlıklı çalışmada, dünyanın en büyük kömür üreticisi Çin ve ABD ile Türkiye'de kazalarda birim taş kömürü başına düşen ölüm sayısına ilişkin verilere yer verilmiştir. Buna göre Türkiye'de ölümler ABD'nin ve Çin'in çok üzerinde gerçekleşmektedir. Bu verilere ilişkin tablo aşağıda yer almaktadır.''Soma'da yaşanan facianın kaza raporu henüz ortaya çıkmamıştır. Olayın nedeni ve oluş şekli henüz kesin olarak saptanmamış olmakla birlikte siyasi iktidarın faciadaki ihmali çok açıktır. Konunun uzmanları, ölümlerin karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu olduğunu söylemektedir. Bu tespit Akhisar Başsavcısının da 19 Mayıs 2014 tarihinde basına yansıyan açıklamalarında da yer almaktadır. Savcının açıklamaları şu şekildedir: 'Bilirkişi heyetinin verdiği ilk rapora göre, olayın trafo patlaması sonucu meydana gelmediği, yeraltı kömür işletmesinde meydana gelen olayın, olay günü yanan kömürün çökmesi ve yoğun karbon monoksitin ocağı kaplaması sonucu meydana gelmiş olabileceği bilirkişiler tarafından ifade edilmiştir' Soma'daki linyitin en önemli özelliği yanmaya yatkın oluşudur. Kömür kendi kendine kızışarak ısı ve karbonmonoksit açığa çıkarmaktadır. Bu ortamdaki karbonmonoksit ve ısı miktarlarındaki artışın düzenli ve kontrollü bir şekilde ölçüldüğünde görülmesi ve izlenmesi mümkündür. Karbonmonoksit ve ısı miktarındaki artışlar düzenli ve sürekli bir şekilde ölçülmüş ya da ölçülmesine rağmen elde edilen sonuçlar dikkate alınarak gerekli tedbirler alınmış olsaydı bu olay olmaz veya böylesi ağır bir tablo ortaya çıkmazdı. Bu durum sensör çıktılarındaki ölçüm sonuçlarında görülecektir. Ortamda karbonmonoksit ölçüm miktarının olaydan önce uzun süredir 30 ppm civarında olduğu ifade edilmektedir. Eğer sensör sonuçlarına bakıldığında ölçüm sonucu iddia edildiği gibi uzun süredir 30 ppm ise; bu durum kömürde gizli yanmanın devam etmekte olduğunun ayrıca açık alevli yangına dönüşme ihtimalinin kuvvetli olduğunun göstergesidir. Böyle bir ortamda her vardiyada yaklaşık 800-1.000 işçinin o ocağa indirilmesi, üstelik her vardiya değişiminin o ortamda yapılması önlemler konusundaki ciddiyetsizliği göstermektedir. Bir başka iddia ise halen bu saha TKİ'den devralınırken taahhüt edilen yıllık üretim miktarının çok üstünde üretim yapıldığıdır. Ocaktaki teknolojide ciddi bir değişiklik olmadığına göre, üretim zorlaması facianın oluşumunu tetikleyen önemli nedenlerden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Yine edinilen bilgilere göre ocağın içerisindeki ana galerilerdeki stim borularının plastik olduğu ve yine elektrik kablolarının, bantların yanıcı niteliktedir. Yine bu işyerinde 5 -6 panoda üretim yapıldığı ve bu panoların “seri usuldeöde havalandırıldığı söylenmiştir. Aslında her bir pano için bu tür ocaklarda havalandırmanın “paralel usuldeöde olması gerekmektedir. Yine vardiya değişimlerinin zamandan kazanmak amacı ile yer altında yapılması facianın boyutlarını artırmıştır. Panolarda 'mekanik' yerine 'klasik' yöntem uygulanması daha çok işçi çalıştırmasını gerektirmiş bu da ölümlerin artmasına neden olmuştur.''Kömür sahaları, özel sektör tarafından işletilmeye başlandıktan sonra bu ocaklarda iş kazalarında önemli artışlar yaşanmıştır. Soma'daki iş cinayetinin de özelleştirme ve acımasız taşeron sisteminin devletin politikası haline gelmesinin bir ürünü olduğuna kuşku yoktur. Söz konusu madenlerle ilgili olarak kontrol ve denetimlerin yapılması Anayasamıza göre devletin yükümlülüğünde olan insan sağlığı ve yaşamını koruma yükümlülüğünün bir parçasıdır. 3154 Sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun Bakanlığın görevlerini düzenleyen 2. maddesinde “Kamu ihtiyaç, güvenlik ve yararına uygun olarak enerji ve tabii kaynaklar ile enerjinin üretim, iletim, dağıtım, tesislerinin etüt, kuruluş, işletme ve devam ettirme hizmetlerinin genel politikasını tespit çalışmalarının koordinasyonunu temin etmek ve denetlemek,ö görevine yer verilmiştir. Yine aynı Yasanın 9 uncu maddesinin (d) fıkrasında da “Faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmekö Bakanlığın görevleri arasında sayılmıştır. Ayrıca 3213 Sayılı Maden Kanunu'nun 11. maddesinde “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, maden hakları ile ilgili bütün faaliyetlerin yürütülmesini ve vecibelerin yerine getirilmesini kontrol ve denetimini yapmak ve yönlendirmek için teknik ve mali konuları yerinde incelemek maksadıyla ihtisaslaşmış diğer Devlet kuruluşlarından da yararlanarak inceleme raporu hazırlatır.ö hükmü yer almaktadır. Yani, Teşkilat Kanunu ve Maden Kanunu ile Bakanlık, bütün maden faaliyetlerinin kontrolünden ve denetiminden sorumlu tutulmuştur.''Kanunların açık hükümlerine rağmen maden ocaklarıyla ilgili olarak Devletin kurumlarının, kamu meslek örgütlerinin uyarıları dikkate alınmamış, mevzuatta yer alan yükümlülükler yerine getirilmemiş, madencilerin yaşam hakları göz göre göre ihlal edilmiştir. Siyasi iktidar yüzlerce işçinin yaşamını yitirmesinin ardından da politikalarının yanlışlığını kabul etmemektedir. AKP'li eski bir bakan 17 Mayıs 2010 tarihinde Zonguldak'ta 30 işçinin yaşamını yitirdiği kazadan sonra 'O konuda acı çekmediklerini ve fizik olarak da güzel öldüklerini rahatlıkla söyleyebilirim' demişti. Aynı kaza nedeniyle Başbakan “Madenciliğin kaderinde ölümler vardır.ö değerlendirmesinde bulunmuştur. Soma'daki faciada 301 işçinin ölümünden sonra da Başbakanın “Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok.ö sözleri,2010 yılındaki kazadan sonra aradan geçen dört yılda yüzlerce madenci yaşamını yitirmesine karşın zihniyette hiçbir değişiklik olmadığını ortaya koymaktadır. Soma'da yaşanan faciadaki sorumluluk sadece Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının sorumluluğu ile sınırlı olmayıp Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının da önemli bir sorumluluğu bulunmaktadır.''Türkiye'de çalışma yaşamının düzenlenmesi, çalışanların çalışma ve sosyal güvenlik haklarının sağlanması Anayasamızın ilgili maddeleri çerçevesinde devlete yüklenen görevlerin en önemlilerindendir. Bu çerçevede çalışanların sağlık ve güvenliklerinin sağlanması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışanların korunmasına yönelik gerekli tedbir ve önlemlerin alınması görevleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na bırakılmıştır. 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 2. maddesinin g ve h fıkraları ile 4857 sayılı İş Yasasının 91, 92 ve 93. Maddeleri, 5510 sayılı Kanunun 59. maddesi ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 24 ve 25. maddeleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının konuya ilişkin görev ve sorumluluk alanını düzenlemektedir. İş sağlığı-iş güvenliğinin amacı, işyerinde en deneyimsiz, en bilgisiz, en dikkatsiz işçinin dahi kaza yapamayacağı veya kazaya neden olamayacağı iş ortamının yaratılmasıdır. Böyle bir iş ortamının yaratılması sorumluluğu, 6331 sayılı Yasaya göre işverendedir.''6331 Sayılı Yasa işverene risk değerlendirmesi yapma, iş sağlığı-iş güvenliğine ilişkin işyeri özelinde gerekli olan önlemleri belirleyip uygulama, işçileri eğitme, işçilerin bu önlemlere uymasını sağlama yükümlülüğü getirmiştir. İşveren iş sağlığı-iş güvenliği önlemlerini alırken, iş kazası veya meslek hastalıkları riskini en aza indirecek en gelişmiş teknolojiyi kullanmak zorundadır. İşletme sermayesinin yetersiz olması, kullanılan teknolojinin üretim maliyetlerini artırması gibi nedenler işverenin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Ayrıca işverenin 6331 sayılı Yasanın öngörmüş olduğu yükümlüklerini yerine getirirken, Kanuna şeklen uygun davranması da, sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. İş sağlığı ve iş güvenliği konusundaki denetimlerin gereği gibi yapıldığını söylemek mümkün değildir. Soma'da bundan 2-3 ay önce yapılan denetimde hiçbir kusur bulunmadığı belirtilirken, şimdi kazadan sonra yapılan ilk incelemelerde 20 civarında eksiklik bulunması, bu gözlemi doğrulamaktadır.''Uygulamada ise yukarıda belirtilen sorunlar nedeniyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre ülkemizde günde ortalama dört işçi yaşamını yitirmekte altı işçi sürekli iş göremez duruma gelmektedir. Türkiye'de önlenebilir iş cinayetlerinden dolayı yaşamını yitiren emekçilerin sayısı ise adeta katliamı andırmaktadır. İş kazalarında Avrupa birincisi, Dünya'da ise üçüncü olan Türkiye'de, İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi verilerine göre, 2013 yılında iş kazalarında yaşamını yitiren işçilerin sayısı 1.235 kişidir. 2014 yılının ilk dört ayında ise bu sayı 398'e ulaşmıştır. Mayıs ayında Soma'da yaşanan vahim olayla birlikte bu rakam şimdiden 700'ün üzerine çıkmış durumdadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığının “Maden İşletmelerinde iş sağlığı ve güvenliği 2012 programlı teftişleri sonuç raporuö'nda “Madencilik Sektöründe istihdam edilen işçilere yeterli meslek eğitiminin verilmediği, bu doğrultuda gerekli altyapının oluşturulmadığı gözlenmektedir. İş sağlığı ve güvenliği bakımından en riskli sektörler arasında yer alan maden işbaşı eğitimi ve hizmet içi eğitim şartının mevzuatta öngörüldüğü ölçüde yerine getirilmediği, işverenlerce eğitimin zaman kaybı ve gereksiz yere katlanılan bir maliyet olarak algılandığı gözlenmektedir’ denilmektedir.'Maden kazalarında yaşanan ölümlere karşın ILO'nun 176 sayılı Madenlerde Sağlık ve Güvenlik Sözleşmesinin onaylanmaması siyasi iktidarın bu konuya bakış açısını ortaya koymaktadır. Sonuçta Türkiye'de gerekli önlemler, işverenler tarafından bir maliyet unsuru olarak değerlendirilip alınmamakta, Bakanlık tarafından zorunlu denetim ve kontroller, teftişler yapılmamakta, ya da göstermelik yapılmakta ve bu nedenle iş cinayetleri olarak isimlendirebileceğimiz ölümler hız kesmeden giderek artmaktadır. Facianın yaşandığı madende faaliyet gösteren Şirketin açıklamasına göre Soma'daki madenlerde 5.000'i yer altı olmak üzere 5.550 ile anılan şirketin faaliyetleri kapsamında çalışmaktadır. Ancak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından yapılan açıklamaya göre söz konusu şirketin SGK'ya kayıtlı işçi sayısı 2.896 kişidir. Bunun anlamı, maden firmasının kayıt dışı işçi çalıştırdığı ya da taşeron firma ya da firmaların da bu madende çalıştığıdır. Bu da Türkiye'de çalışma yaşamında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın nasıl yetersiz kaldığını gözler önüne sermektedir. Türkiye'de iş kazalarında en fazla ölümlü iş kazalarının yaşandığı sektör madencilik sektörüdür. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, yazılı soru önergelerine verdiği yanıtlarda, 2010-2012 yılları arasında 293 işçimizin maden kazalarında yaşamını yitirdiğini belirtmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu kazalarla ilgili değerlendirmeler yaparak önlemlerin gerçekten alınıp alınmadığını, kuralsızlaşmanın boyutlarını ve bunu ortadan kaldıracak yol ve yöntemlerin ne olması gerektiği konusunda gerekli adımları ne yazık ki atmamıştır.Gerçekten de madencilik işkolunda taşeronlaşma, kaçak işçi çalıştırma, esnek çalıştırma giderek yaygınlaşmıştır. 190.000 işçinin çalıştığı sektörde sendikalı işçi sayısı yaklaşık 30.000 düzeylerindedir. Bunların büyük bir çoğunluğu da kamu işyerlerinde çalışmaktadır.''Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu süreçte görevlerini yapmadığı gibi gerek bu vahim olay sırasında gerekse sonrasında kabul edilemez bir tutum içerisine girmiştir. Bakan tarafından kazadan ancak 20 saat sonra 13 Mayıs 2014 gecesi yapılan açıklamada şu tespitlere yer verilmiştir: “Manisa'nın Soma ilçesindeki Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. işyerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerince 2012 yılında 2 kez, 2013 yılında 2 kez ve son olarak da 13-14, 17-18 Mart 2014 tarihinde de iş sağlığı ve güvenliği yönünden teftiş yapıldığı ve mevzuat aykırı bir durum görülmediği, ayrıca işyerinde 25 Temmuz 2013 tarihinden itibaren 9 iş güvenliği uzmanı, 3 işyeri hekiminin çalıştığı tespit edilmiştir. Olayın ilk başından itibaren müfettişlerimiz olay yerindedir. Bakan Yardımcımız ve Teftiş Kurulu Başkanımızda olay yerine hareket etmiştir. Ancak burada daha da vahim olan husus Bakanlık tarafından belirtilen bu denetimlere ilişkin olarak işçilerin yaptığı açıklamalarıdır. Bakanlık müfettişlerinin yapacakları denetimin bir hafta öncesinden işverene iletildiği ve bu çerçevede işverenin birçok usulsüzlüğü gizlediği iddia edilmektedir. Yine önceki aylarda çeşitli defalar yaşanan iş kazaları ve ortaya çıkmış olan riskler konusunda işçiler şikâyetlerde bulunmuş, ancak bu şikâyetler dikkate alınmamıştır. Bu da Bakanlığın Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevi, denetim ve kontrolleri yerine getirmediğini göstermektedir.''Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Türkiye'de madenlerde sürekli olarak yaşanan ve ölümle sonuçlanan yeterli önlem alınmadığı için ölümün kaçınılmaz hale gelmiş olması nedeniyle “cinayetö olarak isimlendirebileceğimiz bu olaya ilişkin olarak işçilerden, meslek kuruluşlarından ve Devlet Denetleme Kurulundan gelen uyarı ve şikâyetlere rağmen ne ciddi bir mevzuat değişikliğine gitmiş, ne de önlemler almış ve kontrol ve denetimler yapmıştır. Denetimleri yapmayarak şirketlerin korunması insan hayatından daha önemli olarak görülmüştür. Bakanlık ve bağlı kuruluşların bu tutumu durumun vahametini artırmış, daha fazla çalışanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Bütün bu politikaların sonucunda sağlıklı, güvenli, insanca çalışma şartlarının oluşturulduğu bir çalışma yaşamı oluşmamıştır. Yanlış politikalarının getirdiği ilave maliyetin faturasını işçilerimiz canlarıyla ödemek durumunda kalmıştır. Yaşananların birinci sorumlusu siyasi iktidardır. Anayasasında sosyal devlet olduğu yazmasına, sosyal haklara Anayasasında yer vermiş olmasına karşın, başta yaşam hakkı olmak üzere temel hakları yaşama geçirecek koşulları yaratmadığı, hukuki deyişle “olumlu edim yükümlülüğüönü yerine getirmediği için, somut olayda (Soma'da) denetim görevini eksiksiz yerine getirmemiş olması hizmet kusuru olduğu için sorumludur. İkinci sorumlu işverendir. İşveren işin sevk ve yönetiminin mutlak anlamda işverende olduğu bir sistemde işletme rizikosu da işverende olacağı için, işveren işyerinde Kanunun öngördüğü önlemleri iş sağlığı-iş güvenliğinin amacını gerçekleştirecek şekilde almadığı için kusur aranmaksızın sorumludur.''Anayasasında sosyal devlet olduğu yazmasına, sosyal haklara Anayasasında yer vermiş olmasına karşın, yasalarca kendisine yüklenmiş olan görev ve sorumlulukları hayata geçirmediği için, başta yaşam hakkı olmak üzere temel hakları yaşama geçirecek koşulları yaratmadığı, hukuki deyişle “olumlu edim yükümlülüğüönü yerine getirmediği için, somut olayda (Soma'da) denetim görevini eksiksiz yerine getirmemiş olması hizmet kusuru olduğu için 'iş cinayeti' olarak tanımlayabileceğimiz bu facianın siyasi sorumluları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'dır. Bu nedenle alınması gerekli önlemleri aldırmayan, denetim ve kontrollerin yeterli ve etkin bir biçimde yapılmasını sağlamayan siyasi sorumlular Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında Gensoru Önergesi verilmiştir.'ANKARA,(DHA)
Soma Önergeleri Yarın Görüşülmek Üzere Ertelendi
TBMM AK Parti, CHP, MHP ve HDP'nin Soma'daki faciayla ilgili Meclis Araştırması açılmasını içeren önergelerinin Genel Kurul'daki görüşmesi Danışma Kurulu önerisiyle yarına ertelendi. CHP Kocaeli milletvekilleri Haydar Akar ve Mehmet Hilal Kaplan'ın İş Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi Genel Kurul'da kabul edildi. Akar, önergenin kabul edilmesinin ardından kürsüye gelerek, milletvekillerine göstermiş oldukları hassasiyet nedeniyle teşekkür ederek, 'Umarım bundan sonra taşeronlaşmanın önüne geçeriz' dedi. Meclis TV'nin saat 19.00'dan sonra canlı yayın yapmaması nedeniyle Soma'daki faciayla ilgili Meclis Araştırması açılmasına ilişkin görüşmelerin yayınlanamayacak olması Genel Kurul'da tartışmalara neden oldu. CHP, MHP ve HDP Genel Kurul'un gündeminin Soma'da meydana gelen maden faciası olması dolayısıyla Meclis TV'nin saat 19.00'dan sonra da canlı yayın yapmasına ilişkin yazılı tekliflerini Başkanvekili Sadık Yakut'a ilettiler. Yakut da birleşime ara vererek, konuyu Meclis Başkanlığı ile görüştü. Aranın ardından birleşimi açan Meclis Başkanvekili Yakut, CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural ve HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın Meclis TV'nin Soma'daki maden faciasının görüşmeleri sırasında yayınına kesmemesi ve saat 19.00'dan sonra da canlı yayına devam etmesine ilişkin dilekçelerini Meclis Başkanı'na ilettiğini, Meclis Başkanı'nın Meclis TV'nin yayına devam etmesi talebinin daha önce intikal ettirilmiş olması halinde TRT Genel Müdürlüğü'yle görüşülebileceğini, ancak bu saatten sonra yapılacak birşey olmadığını söylediğini aktardı. Vural, Hamzaçebi ve Kaplan da yerlerinden söz alarak Meclis Başkanlığı'nın bu kararını eleştirdiler. Bazı milletvekilleri Meclis TV'nin yayın yapabilmesi için görüşmelerin yarına ertelenmesi önerisinde de bulundular. AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş ise söz alarak amaçlarının zaman geçirilmeden Soma ile ilgili Araştırma Komisyonunu kurulması olduğuna işaret ederek, 'Bizim buradaki konuşmalarımız bir sonuç çıkarmayacak. Asıl sonucu komisyon çıkaracak. Bizim buradaki konuşmalarımız değil, komisyonun biran önce faaliyete geçmesi çok önemlidir. Bakın saat 7 oldu. Başladığımız işi bitirelim biran önce komisyonu kuralım' diye konuştu. MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural da 'Konuşmak komisyonu geciktirmez' diyerek Elitaş'ı eleştirdi, milletvekillerinin gözlem ve görüşlerini aktarmasının önemli olduğunu vurguladı. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay ise Elitaş'ın milletvekillerinin konuşmalarının komisyonun kurulmasını geciktirdiği görüşünü dile getirdiğini belirterek, bu yaklaşıma tepki gösterdi. Altay, 'Elitaş'ın konuşmasını ben de Genel Kurul'a saygısızlık olarak görüyorum' ifadesini kullandı. Altay, görüşmelerin yarına ertelenmesini ve Meclis Başkanlığı'nın da Meclis TV'nin görüşmeler sona erinceye kadar canlı yayına devam edebilmesi için gerekli girişimlerde bulunmasını talep etti. HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ise Soma'da yaşanan acıdan sonra ekranları kapatmanın dehşet verici bir yaklaşım olduğunu söyledi. Kaplan, görüşmelerin yarın saat 14.00'deki birleşime bırakılarak, Meclis TV'den yayınlanmasını ve herkesin seyredebilmesinin sağlanmasını istedi. 'Saat 19.00'da yayınların kesileceği siyasi parti gruplarımız tarafından biliniyordu' Elitaş da tekrar söz alarak, 'Bugün saat 19.00'da yayınların kesileceği siyasi parti gruplarımız tarafından biliniyordu' ifadesini kullandı. Yayınları ve halkın bilgilenmesini engellemekle itham edilmelerinin haksız olduğunu ifade eden Elitaş, yaşananlarda bir sorumlulukları var ise bunu sonuna kadar ödemeye de hazır olduklarını söyledi. Başkanvekili Yakut, Soma ile ilgili önergelerin bugün görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu kararının kabul edildiğini hatırlattı. Yakut, Meclis TV'nin yayınlarına ilişkin idari bir işlem yaptırmasının söz konusu olamayacağını belirterek, 'Yürütmeyi ilgilendiren bir konu. TRT'nin işlemleri TBMM'nin denetim yetkisine İçtüzük'te belirtilen denetim yollarıyla ayrıca konu edilebilir. Şimdi burada 4 grup anlaştığı takdirde, biraz önce sizin de ifade ettiğiniz gibi daha sonraya bırakılması falan, itirazım yok. Ama benim idari bir işlemle ilgili burada Genel Kurul'da oylama yaptırmam söz konusu değil. Anlatmak istediğim bu' diye konuştu. Yakut daha sonra birleşime 10 dakika ara verdi. Aranın ardından Danışma Kurulu'nun, 'Genel Kurul'un bugünkü birleşiminde başka bir işin görüşülmemesi, Danışma Kurulu önerisi ve Genel Kurul'un kararıyla bugün birleştirilerek görüşülmesine karar verilen 11 Meclis Araştırması önergesinin öngörüşmelerinin yarınki birleşiminde Sayıştay'a yapılacak üye seçiminden sonra yapılması ve bu işlerin tamamlanmasına karar Genel Kurul'un çalışmalarını sürdürmesi' önerisi kabul edildi. Meclis Başkanvekili Yakut, alınan karar gereği Sayıştay'da boş bulunan üyeliklere seçim yapılması ve Soma'da meydana gelen maden kazasıyla ilgili Meclis Araştırması önergelerinin görüşülmesi için yarın saat 14.00'de toplanmak üzere birleşimi kapattı.AA
'Verimli Oldu, İsim Konuşmadık'
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı seçimi turları kapsamında ana muhalefet lideri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyaret etti.Bahçeli'nin, cumhurbaşkanı seçimi öncesinde ortak çatı aday belirleme temasları çerçevesinde Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşme, yaklaşık 45 dakika sürdü. Görüşmenin ardından MHP lideri Bahçeli ve CHP lideri Kılıçdaroğlu birlikte kameraların karşısına geçerek, kısa bir açıklamada bulundu. Bahçeli, cumhurbaşkanlığı seçiminin bir krize sürüklenmeden sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için olumlu ve olgun bir görüşme yaptıklarını söyledi. Sürecin devam ettiğini ve gelişmelerin gerektirmesi halinde yeniden görüşebileceklerini ifade eden Bahçeli, bir isim üzerinde durulup durulmadığı konusundaki bir soru üzerine, 'Hiçbir isim telaffuz edilmemiştir. MHP olarak da isimlerden ziyade prensipler üzerinde durduğumuz bilinmektedir' dedi. Çatı adaylığı konusundaki bir soru üzerine, 'Ben umutlu olduğumu ifade etmek istiyorum' diyen Bahçeli, esprili bir şekilde, 'Her konuyu bana söyletmeyin, burada çok değerli ana muhalefet partisinin genel başkanı var' diyerek Kılıçdaroğlu'nu işaret etti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da 'Son derece verimli ve yararlı bir görüşme oldu. Cumhurbaşkanlığı sürecini ve yasayı değerlendirdik. Nasıl bir cumhurbaşkanı olmalı, bu profil üzerinde durduk. Her hangi bir isim tartışma ve görüşme konusu olmadı. Bundan sonra da olanak olduğu ölçüde biraraya gelme konusunda mutabakat sağladık' diye konuştu. Görüşmede CHP'den Grup Başkanvekilleri Engin Altay ve Akif Hamzaçebi, Genel Başkan Yardımcıları Erdoğan Toprak ve Aytun Çıray ile MHP'den Grup Başkanvekilleri Oktay Vural ve Yusuf Halaçoğlu, Genel Sekreter İsmet Büyükataman, Genel Başkan Yardımcıları Semih Yalçın ve Celal Adan yer aldı.CNN Türk
CHP'den Başbakan Hakkında Gensoru
CHP, Başbakan Erdoğan hakkında TBMM Başkanlığı'na gensoru önergesi verdi. CHP'nin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Meclis Soruşturma Komisyonu kurulmasına ilişkin önergesi, Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen 5 adet 'dinleme kaydına' (tape) yer verilmesi gerekçe gösterilerek Meclis Başkanı Cemil Çiçek tarafından iade edilmişti. Buna tepki gösteren CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay, Erdoğan hakkında dinleme kayıtlarının yer aldığı aynı içerikli gensoru önergesi vereceklerini söylemişti. Posta