Görüş Bildir

Hitler Haberleri

Hitler ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Hitler ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Nostradamus’un 2025 Yılına Dair 11 Kehaneti
Antik Roma’da, kahinler kuşların uçuşlarına bakarak gelecek hakkında tahminlerde bulunurmuş. Buna augur (çoğul augures) deniliyormuş. Çağlar boyu her dönemde augures görüldü ve halen de ortalıkta dolaşıyor. En meşhuru ise, 16. Yüzyılda Medici ailesinin de desteğini almış olan Michel de Nostradamus’dir. Her yıl birileri, Nostradamus’un The Prophecies kitabından nazım ifadeleri yorumlayarak popüler olaylar için örtüştürüyor. Öyle ki şimdiye kadar 6500 kehanetin kitapta yer aldığına dair pek çok yorum yapıldı. Kehanetlerin bazıları: Fransız Devrimi, her iki dünya savaşı, aya iniş... Her kehanete inanmak için gereken saflık seviyesi değişse de bazıları inkar edilemez bir şekilde ilgi çekicidir. Louis Pasteur'un bilimsel atılımlarını tahmin ettiğine inanılan augur metinleri bulunması gibi. Hatta yorumlayıcılar, Hitler’in yükselişi, 11 Eylül saldırılarına dair de Nostradamus’un kitabında izler buldular. Peki, Donald Trump’ın ikinci kere seçilmesine dair kehanetler var mı? Yazının sonunda ona da değineceğim. Nostradamus’un 2025 yılı kehanetlerine dair bir tespitler yapmak, onun mistik ve belirsiz dörtlüklerinin modern çağın zorluklarına nasıl uyarlanabileceğini düşünüp zihinde tartmakla başlar. Onun sembolik ve karmaşık üslubuna biraz aşina olmak lazım. 2025 yılı için de onun tarzını koruyarak birtakım temalar üzerine tahminlerde bulunmak ilgi çekici olabilir. Hele bu tahminleri gelenek haline gelmiş olan The Economist dergisinden önce yapmak ayrı bir lüks olacak.İşte Nostradamus’un 2025 yılına yönelik on kehaneti:
Adolf Hitler'in Hızlı Yükselişinin Belgesi Niteliğindeki 14 Fotoğraf
Bir dönem dünyayı ilgilendiren bir durum / tehdit / kimilerine göre lider olan Adolf Hitler'in söylemleri, eylemleri, hayat görüşü yıllardır tartışılıyor ve tartışılmaya devam edecek. Fakat yaşadığı dönemde üstün hitap yeteneğiyle etrafına topladığı milyonlarca insan olduğu hepimizin malumu. Bu durumun kanıtı niteliğindeki 14 ilginç fotoğraf sizlerle...
'AKP Değil, Ama Erdoğan Tarihi Finalinde'
Türkiye 2 yıl içinde üç seçime gitmeye hazırlanırken, AKP’nin 17 Aralık operasyonunun ardından oy oranını koruyup korumayacağı da tartışma konusu. Taraf gazetesi yazarı Prof. Dr. Murat Belge, AKP’nin 30 Mart seçiminde birinci çıkacağını düşündüğünü belirterek, “Oranı düşebilir, bu da önemli bir göstergedir, göreceğiz, olduğunda anlamlandırmaya çalışacağız. Bunlarla aynı zamanda, aslında AKP’nin ve Başbakan’ın tılsımının bozulduğunu söyleyeceğim” görüşünü dile getirdi. Murat Belge ’nin Taraf gazetesinin bugünkü (9 Mart 2014) nüshasında yayımlanan, “ Büyük tarih ve olgular ” başlıklı yazısı şöyle: BÜYÜK TARİH VE OLGULAR Büyük çoğunluğun değişen derecelerde dindar olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Bu çoğunluk, hayatta, dünyada olanları anlamak için ve aynı zamanda bunları değerlendirmek, yerli yerine oturtmak için, başka bir entelektüel donanıma sahip değil. 2002’den beri Müslüman olduğunu özellikle vurgulayan bir hükümet var. Zaten o vurgulamasa muhalifleri şüpheye yer bırakmayacak. Şimdi konumuz olmayan çeşitli nedenlerle ekonomi yolunda yürümüş. Bunu bir yığın istatistik kanıtlıyor ama zaten sıradan yurttaş, cebine giren paranın miktarından üstünde arabasını sürdüğü yola kadar bir yığın olgu dolayısıyla bunun farkında --ve bundan memnun. Ve şimdi bu şiddetli kavga başladı, şiddetlenerek sürüyor. Ne yapsın bu sıradan yurttaş? Geçmişte benzer bir olay “Yahya Demirel” üzerinden kopmuştu. Böyle bir yakın akrabası olması, Demirel’e pek fazla oy kaybettirmedi (ayrıca, Demirel, şimdiki hükümetin “örtbas” etme stratejisine de başvurmamıştı). Ben o zaman da yazmıştım: sözünü ettiğimiz o “sıradan yurttaş”, öyle bir “hayat bilgisi”yle büyüyüp donanmıştır ki, Başbakanlık gibi etkili bir yere çıkmış bir adam, bunun bazı nimetlerini yakınlarına, akrabalarına tattırmazsa, öyle bir adamı ayıplar. Şimdi rakamlar fazla büyük; başka etkenler var. Ama bu gibi konularda temel tavır alış biçimlerinde fazla bir farklılaşma yok. Kendi verili koşullarında bu toplumun ürettiği hayat bilgisi böyle bir şey. Buna üzülebiliriz ama yapacak pek bir şey yok. Burası böyle, ama burada bir duralım: aslında bu “yolsuzluk” faslı da değil, Gezi Direnişi’nden başlayarak, AKP hükümeti ve özellikle Başbakan eski ışıltısını, pırıltısını, her neyse onu, kaybetmeye başladı. Laikler, Kemalistler, CHP, Ordu vb., orada görecekleri direnci, uğrayacakları saldırıları biliyorlardı ve bununla başa çıkmayı da başardılar. Ama Gezi bilmedikleri, hazır olmadıkları bir direniş biçimiydi. Onlar buna karşılık, bildikleri yöntemleri uygulamaya koydular: gazıyla, suyuyla polis şiddeti. Ve Başbakan bir daha kapatmamak üzere ağzını açtı. O gün bu gündür, saldırmadığı yer, kişi kalmadı --kendi safında duranlar da dâhil. Siyasî hayat, bir toplumun zaman denizinde yüzmesi, yalnız seçime bağlı değildir. Seçim kendi yerinde önemlidir, ama her şey demek değildir. Dünyada bütün toplumlar karmaşık varlıklar; geçmişiyle, bugünüyle Türkiye özellikle karmaşık. Oyunu falan partiye vermek, evet, bir olgu; ama aynı zamanda vermedikleri var. Niçin oyunu X’e verdiğine bakmanın yanısıra niçin Y’ye vermediğini de incelemek gerek. Sonuç olarak, bu ilk seçim sınavından AKP’nin “birinci parti” olarak çıkacağı kanısındayım. Oranı düşebilir, bu da önemli bir göstergedir, göreceğiz, olduğunda anlamlandırmaya çalışacağız. Bunlarla aynı zamanda, aslında AKP’nin ve Başbakan’ın tılsımının bozulduğunu söyleyeceğim. Toplumların kendilerine özgü (karmaşıklıklarına bağlı) bir zamanlamaları var: örneğin İkinci Dünya Savaşı 1939’da başladı, değil mi? Ama aslında 1933’te başlamıştı. Alman halkı Nazi Partisi’ni birinci parti haline getirip Hindenburg da şansölyeliği Hitler’e verdiğinde kapı açılmıştı. Bundan sonra olanlar şaşırtıcı falan değildir (Mein Kampf’ta yazılıydı hepsi), bir makine düzenliliği içinde olmuş şeylerdir. Böyle bir biçimde, muhtemelen henüz AKP’nin değil, ama Başbakan’ın “tarihî final”ine geldiğini düşünüyorum. “AKP’nin değil” diyorum, çünkü partinin rota değiştirmesi, başka bir şey yapması “ihtimali” var; Başbakan için böyle bir ihtimal kalmadı. Seçtiği ve kendini mahkûm ettiği bu yolda, başarı “görüntü”sü veren birkaç olay daha çıkabilir, ama ülkede de, uluslararası düzeyde de, varılacak nokta bellidir: “Yıktım perdeyi, eyledim viran.”Demokrat Haber
Siyasal İslam Zor Günler Yaşayacak, Bedelini de Bütün Ülke Ödeyeceğiz
AYÇA ÖRER HABERLER pazarAydın Engin, 45 yıllık gazetecilik hayatının şimdiki durağında internet medyasında. 68’den bu yana gazetecilik yapan Engin, “Sıkı yönetim dönemleri dahil ilk kez her türlü hukuk dışı yöntemle medya kontrol ediliyor.” diyor.Türkiye’de medya ilişkilerinin yeniden sorgulanmaya başlandığı bir süreçten geçiyoruz. Bu dönemi 80’lerden, 90’lardan ayıran nedir?Resmen yapılan sansürden bakarsak, Türkiye daha iyi bir yere geldi diyebiliriz. 11 demokratikleşme paketi Avrupa Uyum Süreci’yle çıkarıldı. MHP’nin koalisyon ortağı olduğu dönemlerde bile demokratikleşme paketleri kabul edildi. İnsanlığın hukuk olarak kazandığı adımlara uyum sağlandı âdeta. 60’lı, 70’lı yıllardaki sansürle karşılaştırırsak ‘durum çok iyi’ demek mümkün. Paradoksal ama mümkün. 60’lı 70’li yıllarda yazacağımız her şeyi kuyumcu terazisinde tartmak zorunda kalırdık. Var olan ceza yasaları 311, 312, 441, 159’u ezbere sayışım, hep bunlarla savcıların karşısına çıkmamızdan. 1979’da yayınladığım bir yazıda Kürt halkı terimini kullandım diye yerel mahkemede 7 buçuk yıl hapse mahkûm oldum ve Yargıtay’da kesinleşti. Bu, işin resmi sansürle ilgili bölümü. Ancak bir siyasal iktidarın medya üzerinde bu kadar pervasız saldırısına, medyayı kontrol etmek için bu her türlü hukuk ve ahlak dışı yolu denemesine ilk kez şahit oluyoruz. Bu şiddette bir medyayı denetleme, aygıt olarak kullanma olgusuna geçmiş yıllardan bir örnek bulamıyorum. Sıkıyönetim dönemleri bile neredeyse buna dâhil. Günümüzde siyasal iktidarın böylesine yüklenmesinin altında başka bir gerçeğin yattığını da düşünüyorum, bayatlamış bir laftır ama medya dördüncü kuvvettir sözü. Bundan 20-30 yıl önce kitlelerle iletişim kuran siyasal partilerin araçları mitingler düzenlemekti. Bugün Erdoğan da Kılıçdaroğlu da modası geçmiş yöntemlerle mitinglere çıkıyor. Toplanan kalabalığa mı, televizyona mı sesleniyorlar belli değil. Televizyonlar yayınlamasa mitinglerden vazgeçerler bence.Bu, işin baskı tarafı. Medyanın içinde bulunduğu dönüşümün de bu yapıya bir katkısı olmadı mı?Evet, iletişim kanalları olmadık ölçüde zenginleşti. Gerçekleri saklamak çok zorlaştı. Bu da medyayı olduğundan çok daha önemli hale getirdi. Televizyonun hayatımıza girmesinden sonra ABD’de başkan seçimlerinin geleceğini belirleyen karşılıklı siyasi karşılaşmalar bizde de yaşanmaya başladı. Bu kadar yaygınlık yeni, kitlelerle bu kadar doğrudan ilişki kurmak yeni. Teknolojinin gelişmesiyle büyük sermaye medyada iktidar oldu. Televizyonda sadece çıplak frekansın milyar dolar ettiği bir dünyada bu teknik donanımlar ancak büyük sermayenin işi. Medya artık birinci ligde oynamak isteyenler için çok yüksek sermaye gerektiren bir dala dönüştü. Bunlar inşaat, enerji, finans sektöründe de sözü olan firmalar. Bu firmaların devamını sağlaması için iktidarla da yakın ilişki kurması gerekiyor.Bu da medyayı yok eden bir güç haline geldi...Hem de nasıl yok eden. Halkın haber alma hakkını gasp eden bir hal aldı. Bir meslek büyüğüm 2003’te ‘Medya artık gösteren değil, gösteririm ha diyen bir hal aldı.’ demişti. Medya halkın haber alma hakkını ete kemiğe büründüren bir mecra olmaktan çıktı, büyük sermayenin elinde bir silaha dönüştü. Ne alakası var diyeceğiniz birtakım insanlar ille bir medya kurmaya gayret ediyor. Yurtdışında medyayla organ ayrılır. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin organı Pravda’ydı. Pravda’da, Sibirya’da yaşanan bir hak ihlali haber olamazdı. Mısır’da bu El Ahram gazetesiydi. Son derece küçümseyici bir terimdir organa dönmek. Türkiye’de hızla organlaşmış bir medya söz konusu. İktidar değişse başkaları farklı mı yapar onu da bilmiyorum. Mutfakta bulaşık yıkayan kadın bile temiz olmayan bir enformasyonla karşı karşıya. İktidar bir yandan kendi organ medyasını yaratırken bir yandan da organlaşmamış medyaları sterilize etme yoluna gidiyor. Eğer X medya kuruluşu yüzlerce HES projesinden 50 tanesini devletten aldıysa, elbette penguen gösterir.Türkiye’de alternatif medya arayışı çoğaldı. İşsiz gazeteciler de bloglar üzerinden mecra oluşturmaya başladı. ‘Star gazeteci’ kavramı karşısında bir işsiz gazeteci nüfusu var...Sosyal medya neredeyse tek umut kapısı. Azla yetinmesini bilen insanlar için kuru kuru ekmek var. Organlaşmış medyalarda buna boyun eğmeyen gazetecilerin işsiz kaldığı bir sürece girdik. Medya prensleri diye adlandırabileceğimiz, hiçbirimizin göremeyeceği maaşlar alan bir sınıf türedi. Star gazeteci haline dönüşen insanlar bunlar. Burada çok somut bir şey söyleyebilirim, eğer siz bir medya prensi olarak dolar bazında maaş alıyor, çocuğunuzu çok pahalı okullarda okutuyor, dolarla kiralanmış fazla hoş bir evde oturuyorsanız, şoförünüz varsa artık o zaman kaybedecek şeyi çok olan bir insana dönersiniz. O zaman da mesleğinizi ve ruhunuzu satarsınız. Bunun sefil örneklerini bugünlerde yaşıyoruz. Medya tekrar eski haline dönmedi, daha kötü bir hale ulaştı. Beni bir panele çağırdılar, adı adınca söyleyeyim yılışık bir adam ‘Aydın bey sizi nasıl tanıtalım, araştırmacı gazeteci mi diyelim, gazeteci yazar mı diyelim?’ dedi. ‘Gazeteci deyin’ dedim, ‘estağfurullah’ yanıtı aldım. İnternet medyasının tek umut kapısı olduğu kanısındayım. Çünkü ne rotatife ihtiyaç var, ne uydu kiralamaya, ne canlı yayın araçlarına. Sadece insana yatırım yaparak ilerliyoruz. Hayat acımasızca işliyor, ne güzel. Kağıt gazetelerin tirajı artmıyor.Buna karşın entell ektüel merak da azalıyor mu?Elbette. Unutmayalım, bütün eroin satıcıların mazereti vardır. ‘Yalvarıyorlar ağabey’ der. Medya da yarattığı dünyada ‘çok istiyorlar ağabey’ mazeretiyle kadın eti ticaretinden, ahlak dışı, asparagas haberlere kadar bomboş bir içerik sunuyor. Buna karşılık Twitter, Facebook gibi anlık iletişim ağlarının da geliştiği bir zaman bu zaman. Gerçeklerin gizli kalması o kadar güç ki.Direnç noktaları artıyor...Evet, artıyor. Bu aynı zamanda kirlilik tehlikesini de gündeme getiriyor. İnternetin iki yüzü var. İyi gazetecilikle beslenmediği zaman kirliliğe de kapı açabildiğini düşünüyorum. Bilgi kirliliği, denetimsizlik yaşanması tehlikesi de var.Usta çırak ilişkisi gazetecilik için önemliydi. Medya anlayışının değişmesiyle bu deneyime sahip gazeteciler de azaldı. Bu eksik nasıl kapanır?Zor soru. Bilmiyorum. Üniversiteler bilim yuvası olarak işlevini yerine getirmiyor, ya işsiz ya cahil yetiştiren yerler haline geldi. Meslek örgütlerinin etkisizleştiği, gazetecilerin de meslek örgütlerine soğuk ve uzak durmaya başladığı bir dönemden geçiyoruz. Gazetecilerin örgütsüzlüğü sürdüğü sürece bu sorunun cevabı yok.Bizi seçim atmosferinde nasıl bir medya bekliyor?Kötü. Karamsar bir tablo çizmek istemiyorum ama durum karanlık. Medyanın organlaşmasından söz ettim, organlaşmış bir medya hiçbir saygınlığı kalmayan bir mecradır. Normal bir haberci seçim gezisini saatler boyunca ekrandan aktarmaz. Böğüren bir takım adamları göstermek habercilik değil. 28 Şubat döneminde ulusalcılarla siyasal İslam arasında bir çatışma vardı. Ama günümüzde siyasal İslam hiç olmadığı kadar parçalanmış durumda. O kadar ki, ulusalcılar tribünde oturup çekirdek çitleyerek izler hale geldi. Milli Nizam Partisi’nin kurulmasıyla siyasal İslam 1967’den bu yana tırmanarak çıktı, hem de partileri sürekli kapatılmasına rağmen. 90’ların sonunda koalisyon ortağı, 2002’de bir yıl önce kurulmuş bir parti iktidar oldu. Önce yumuşak, sonra hızlı bir ivmeyle yukarı çıktı. Bir zoraki nikâh olduğunu seziyordum AKP hükümetinde ama bu noktaya geleceğini kimse tahmin etmiyordu. Bunu siyasal İslam’ın başarısızlığı olarak görüyorum. Zor günler yaşayacak siyasal İslam, bedelini de bütün ülke olarak ödeyeceğiz. Bu tür iktidar kaoslarının da nereye evrileceğinin hiçbir sigortası yoktur. Bazı gözü dönmüş ulusalcıların Hitler benzetmelerinden hazzetmiyorum ama şu göz ardı edilmemeli, Hitler’i iktidara taşıyan ülkede yaşanan kaostur. Yönetenlerin yönetemez hale geldiği ve yönetilmeye razı olmadığı süreçte eğer bir iktidar alternatifi yoksa, karanlık noktalar gelir. Böyle bir seçeneksizliğin içinde çalkalanmaktayız. O yüzden ‘yesinler birbirini’ diyenlerin çok aptalca davrandığı kanısındayım. Tribünde çekirdek çitleyerek izlemek bana saçma geliyor. Çok yoksul bir adam falcıya gitmiş, falcı bakmış, ‘ooo demiş sen büyük yoksulluk çekeceksin!’ Adam merakla sormuş, ‘sonra ne olacak?’ Falcı yanıtlamış: ‘Alışacaksın...’ Tek umudum alışmamamız.
'Başçalan, Berkin Elvan İçin Başsağlığı Diler mi?'
Kılıçdaroğlu: Diktatörlerin bir özelliği vardır, o da halkın maneviyatını sömürmektir. Din iman edebiyatı yapıp malı götürür bunlarCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin Çorum'da düzenlediği mitingte yaptığı konuşmasında Başbakan Tayyip Erdoğan 'a seslenerek, 'Berkin Elvan'ın elinden ekmeğini aldılar, hayatına son verdiler. 15 yaşındaki Berkin Elvan'ın ailesine başsağılığı diliyorum. Başçalan ailesini arayıp başsağılığı diler mi?' dedi. Erdoğan'a Hitler benzetmesi yapan Erdoğan, 'Diktatörlerin bir özelliği vardır, o da halkın maneviyatını sömürmektir. Din iman edebiyatı yapıp malı götürür bunlar. Hitler neyse bunlar da odur' ifadesini kullandı. Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satırbaşları şöyle Yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı mitingde konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye'ye yeni bir iklim, yeni bir siyasi anlayış getireceklerini söyleyerek, 'İş adamlarımıza sesleniyorum. İş adamlarımızın dünya görüşü ne olursa olsun, hangi partiyi tercih ederlerse etsinler. Biz asla bu başçalanın yaptığı gibi bir ayrım yapmayacağız. Biz asla hükümeti eleştirdi diye ertesi sabah onun kapısına vergi müfettişlerini göndermeyeceğiz. O yeterki üretsin. Hatamız varsa açık yüreklilikle söylesin. Herkes özgürce konuşacak. Siyasetçi de kulak kabartacak. Hatası varsa düzeltecek. Biz bu anlayışı Türkiye’ye getirmek istiyoruz. Kurallı ekonomi getireceğiz. İş adamı önünü görecek. Devlete başvurduğunda işi yapılacak. Yok bizim partiden, yok o partiden ayrımına son vereceğiz. Benim için yandaş yok. Benim için vatandaş var' dedi. 'Herkes ne olacak bu memleketin hali diyor' Herkesin 'ne olacak bu memeleketin hali' diye merak ettiğini dile getiren CHP lideri Kılıçdaroğlu, 'Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Halkımız güçlü bir halktır. Zaman zaman bizi ayrıştırmaya, bölmeye çalıştırıyorlar. Yok inancın şöyle, yok kimliğin böyle, yok başörtün şöyle, yok kılık kıyafetin böyle. Buradan bütün Türkiye’ye sesleniyorum. Hiçbir güç bizi ayıramayacaktır. Ne söylerlerse söylesinler, beraber olacağız. Misakı Milli de olduğumuz gibi, beraber olacağız, Kurtuluş savaşında olduğumuz gibi' diye konuştu. 'Ses kayıtları montaj dedi ama...' Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’la yaptığı iddia edilen telefon konuşmalarını aktaran CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 'Çıktı dedi ki, bunlar montaj. 'Bu sesler bana ait değil' dedi. Kendisine şu çağrıyı yaptım. Bunlar yalansa Telekominakasyon İletişim Başkanlığı’nın kayıtlarını yayınla. Çünkü o 76 milyon yurttaşın izlendiği yerdir. Açıkla dedim. Orada görürüz. Telefon etmediysen 'eyvallah bunların tamamı sahte' deriz. Açıkladı mı? Açıklamadı. Çünkü açıklansa gerçekler bir daha ortaya çıkacak. Bunlar eğer gerçekten şu veya bu şekilde doğru değilse o zaman dünyada bu işleri bilen büyük şirketleri var. O şirketlere gönderin bunların sahte olup olmadığını size raporlasınlar. Gönderdi mi? Gönderebilir mi?' dedi. Siyasetin temiz olması için, halk üzerinde yükselmesi lazım. Şu seçim bürosu bu seçim bürosu diye saldırıları tasvip etmiyoruz. Tek şart var siyasete giren adamın temiz olması lazım. Bunlar devleti soymak için yönetiyorlar. Önce hizmet diyor e sen kendine çocuklarına bakan çocuklarına hizmeti yaptın, olan kime oldu? Halka oldu. Bunların götürdüğü paranın miktarı 85 milyar auro, 247 milyar, eski parayla 247 trilyon. Şimdi neden Başçalan'ın endişelendiğini biliyor musunuz? Polisleri değiştirdiler, hakimleri değiştirdiler, yönetmeliği, kanunu değiştirdiler. Size sözüm, Çorumlulara sözüm, Türkiye'ye sözüm, bu yolsuzluğu yapanlardan hesap soracağım. Gün gelecek göreceksiniz, hepsini yüce divana göndereceğim. 'Hem hırsız, hem yalancı' Diktatörlerin bir özelliği vardır, o da halkın maneviyatını sömürmektir. Din iman edebiyatı yapıp malı götürür bunlar. Hitler neyse bunlar da odur. Kavga etmemeye söz verdim. Başçalanı da muattap almayacağım. Eskiden derdim ki, gel televizyonlara çıkalım tartışalım. Ama 17 Arlaık'tan sonra gelip yalvarsa, elimi öpse, ne derse desin asla onunla televizyonlara çıkmayacağım. Hem hırsız, hem yalancıdan bir başbakan olmaz. 'Siyasi ahlak yasasını çıkaracağız' Sözüm var, CHP iktidarında ilk yapacağımız iş, Siyasi Ahlak Yasası'nı çıkarmak olacak. İkinci yapacağımız iş ise, ilk dört ayda aile sigortasını yapmak olacak. Her aileye asgari ücret yatıracağız. Namerdin parasına kimse muhtaç olmayacak. Utanma duygusu insana özgüdür ama, bunlar utanmıyorlar bile. Bunlara dersi siz vereceksiniz. Hep beraber ayın 30'unda sandığa gideceğiz haramilerin iktidarını yıkıp, halkın iktidarını kuracağız. Söz ben de hesabını soracağım, beraber soracağız. Bu Başçalan'ın yaptığı bir işaret var. Türkiye'nin sorununu bitirmiş Mısır'la Suriye'yle uğraşıyor. O işaret şimdi dört bakan bir başçalan anlamına geliyor. Dört bakandan Zafer Çağlayan, 28 defada 52 bin dolar götürmüş, Muammer Güler İçişleri Bakanı, rüşet aldığı adamla konuşurken bilgileri de devlet sırlarını da veriyor. 'Merak etme sana kimse bir şey yapamaz ben önüne yatarım' diyor. Egemen Bağış da garibim, 3 defa da 1.5 milyon dolar götürmüş. 'Başçalan Berkin için başsağılığı diler mi?' Gezi eylemlerini biliyorsunuz, gencecik çocuklar Gezi Parkı'nı korumak için mücadele ettiler. 15 yaşındaki Berkin Elvan'ın ailesine başsağılığı diliyorum. Başçalan ailesini arayıp başsağılığı diler mi? Türkiye'nin yaşadığı bu dramları hepimiz bilelim. O çocuk hepimizin çocuğu. Onun elinden ekmeğini aldılar, hayatına son verdiler. Başçalan bana ağza alınmayacak küfürler ediyor. Onun terbiyesi odur. Rahmetli babam 'yalan yapan yanlış yapan belasını bulur' derdi, zaten belasını buluyor. Ne diyeyim başka? 'Başçalan'a bunu Rabbim söyletiyor' Geçen Başçalan bir mitinginde beni eleştirmek isterken bana, 'Evlatlarıma helal lokma yedirmediğim halde...' diyor. E ben de onu söylüyorum zaten. Bunları kim söyletiyor rabbim söyletiyor rabbim. Umuyorum ayın 30'unda Çorum yeni bir tarih yazacak. Kerem Başkanı inşallah belediye başkanı koltuğuna oturtacak. Biliyorum yürekten inanıyorum buna.T24
Hollanda'da Yerel Seçimlerin Favorisi: Aşırı Sağcı Wilders
Hollanda halkı, yeni belediye yönetimlerini belirlemek amacıyla 19 Mart Çarşamba günü sandığa gidiyor.Kamuoyu yoklamalarına göre, aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) önde görünüyor. İktidar partilerinin seçimden önemli kayıplarla çıkması bekleniyor. İktidar ortağı Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (PvdA) 1946'dan bu yana yönettiği Amsterdam'ı kaybedebileceği konuşuluyor.Seçimlerde ulusal partilerin yanı sıra, yerel listeler de belediye meclislerine girebilmek için çaba harcayacak. Belediyelerin, eğitimden, güvenliğe kadar bir çok konuda sorumlu olduğu ülkede, yerel seçimler büyük önem taşıyor.Seçimler 22 Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri için de 'ön prova' niteliği taşıyor.Uyguladıkları ekonomik ve sosyal programlar nedeniyle sıkça eleştirilen iktidar ortakları Liberal Sağ Parti (VVD) ile sosyal demokrat PvdA'nın önemli ölçüde oy kaybetmesi bekleniyor.Son kamuoyu yoklamalarına göre Geert Wilders önderliğindeki aşırı sağcı PVV önde bulunuyor. PVV'yi Sosyalist Parti (SP) ve liberal Demokratlar 66 (D66) partisi izliyor.Hollanda siyasetinin en köklü partisi olan Hristiyan Demokrat Parti'nin (CDA) de seçimden oylarını artırarak çıkması bekleniyor.Kamuoyu yoklamalarına göre 1946 yılından bu yana Amsterdam'ı yöneten PvdA'nın, ilk kez bu kenti kaybetme riski bulunuyor. D66 ile PvdA'nın oyları başa baş gidiyor.Başbakan Mark Rutte, belediye meclislerinde Wilders’ın partisi PVV ile ortaklık yapabileceklerini belirtiyor.Wilders, daha önce Rutte ile aynı partide milletvekilliği görevinde bulunuyordu. Bu nedenle her iki ismin birçok söylemi birbirine yakın. Ancak, Rutte, bazı konularda Wilders'ın, 'solculardan bile daha sol söyleme sahip olmasından' şikâyet ediyor.Wilders ise seçim çalışmalarında 'yabancı düşmanlığı' propagandasını sürdürüyor. Partisinin güçlü olduğu Lahey'de yaptığı konuşmada, 'Hollanda'da daha az Faslı istiyorsanız bize oy verin' demesi tartışmalara yol açtı. PvdA'nın Fas kökenli yöneticilerinden Fuad Sidali, Wilders'a 'Hitler' benzetmesi yaptı, tepkiler üzerine Sidali sözlerini geri aldı.Ancak, konuşması nedeniyle Wilders hakkında Ulusal Ayrımcılık Merkezi'ne şikâyetin yanı sıra savcılığa da suç duyurusunda bulunuldu.Sol partiler, Wilders'ın açıklamalarını anımsatarak göçmen toplumunun desteğini istiyor.Çok sayıda Türkiye kökenli aday da yerel seçimlerde şans arıyor. Türkiye kökenli adaylar ağırlıklı olarak PvdA ve Yeşil Sol (GL) listelerinde yer alıyor. SP, CDA ve D66 listelerinde de Türkiyeli adaylar bulunuyor,PvdA'nın Soest kentindeki liste başı aday Osman Suna, 'seçim yolsuzluğu' suçlamasıyla adaylıktan alındı. Suna'nın, bir camide oy kullanmayacaklardan seçmen pusulalarını istediği görüntüler basına yansıdı. Hollanda'da 'Vekâletle oy kullanma' olanağı bulunduğu için Suna, oy pusulalarını kendi lehine kullanmakla' suçlandı.Türkiye kökenli adayların en yoğun olduğu Rotterdam da ise PvdA tarafından hazırlanan parti içi araştırma raporunda Türkiye kökenli adaylar eleştirildi. Adayların büyük bölümünün 'sosyal demokratlıkla ilgisinin bulunmadığı' ve belediyenin işlevi konusunda bilgisiz oldukları belirtildi.Raporda, adayların kendi tabanını oluşturduğu, çoğunun bir dernek, cami ya da vakfa bağlı olduğu dile getirildi. 'Siyasette olmalarının tek nedeni aylık ek gelir ve kendilerine yeni iş kapısı açmak. Bu nedenle seçilme süresi en az 2 dönemle sınırlansın. Aylık belediye meclis üyesi maaşı da 500 Euro’ya düşürülsün' önerisi yer aldı.Hollanda'da 300 bin civarında Türkiye kökenli seçmen bulunuyor. Katılımın düşük olduğu seçimlerde göçmenlerin 'blok oyları' seçim sonuçlarında belirleyici olabiliyor.
Putin İlk Kez Kırım'da
Rus Tankları, Moskova'daki Kızıl Meydan'da boy gösteriyor. Sovyetlerin Nazi Almanyası'nı 69 yıl önce yenilgiye uğrattığı 'Zafer Günü' kutlamalarının, Ukrayna krizi nedeniyle Batıyla ilişkileri gerilen Rusya için bu yıl her zamankinden farklı bir anlamı var.
Hitler'in Hizmetçisinden Nazi Lideri Hakkında Bilinmeyenler...
Milyonlarca masum insanın ölümünden sorumlu, tüm dünyada kötülüğün sembolü haline gelmiş ve hakkında tarihçiler tarafından sayısız kitap yazılmış olan Nazi lideri Adolf Hitler’in karakteri ile ilgili detaylar hala gizemini koruyor. Eşi Eva Braun ile özel hayatını Alman toplumundan gizli yaşayan Hitler, 2. Dünya Savaşının sonunda eşi Eva Braun ile intihar ederek hayatına son vermişti. Eve Braun ile Adolf Hitler’in son günleri hakkında pek az bilgi bulunurken, geçtiğimiz günlerde Hitler’in hizmetçilerinden Elisabeth Kalhammer yıllar sonra suskunluğunu bozdu. 81 yaşındaki Elisabeth Kalhammer, Hitler’in son günlerini geçirdiği Bavarya’daki Berghof maliknesinde hizmetçi olarak çalışıyordu. 1943 yılında yayınlanan bir iş ilanına, kimin için çalışacağını bilmeden başvuran Elisabeth Kalhammer, işin Hitler için olduğunu öğrendikten sonra annesinin itirazlarına rağmen işe başladı. Salzburger Nachrichten gazetesine konuşan Kalhammer “Malikaneye geldiğim ilk gün çok gergindim. Düşünmek serbest olsa bile, Hitler’in bulunduğu ortamda konuşmak kesinlikle yasaktı” dedi. O zamanlar henüz 18 yaşından bile küçük olan Kalhammer’ın Hitler’le konuşması yasaktı ancak Nazi liderinin davranışlarını izleyebiliyordu. Kalhammer, Hitlerin sağlık problemleri nedeni ile çok sıkı bir diyeti olduğunu buna rağmen şekerli yiyeceklere karşı koyamadığını anlattı. Kalhammer’ın görevlerinden biri hergün Hitler için özel bir pasta hazırlamaktı. Hitler uyuduktan sonra hazırlanan pasta, evde herkes yatarken Hitler’in gizlice kalkıp yemesi için bir kenarda bırakılıyordu. Elma, fındık fıstık, ve kuru üzümden yapılan bu pastanın adı ise “Führer Pastası” idi. Kalhammer’in anlattıklarına göre Hitler’in ayrıca çikolatalı bisküvi ve tatlı çöreklere de zaafı vardı. Çay saatinde Nymphenburg porseleni fincan seti ile çay içerdi. Bir gün bu özel porselen setten bir fincanı kıran Kalhammer, tatilinden bir kaç gün kesilerek cezalandırılmıştı. Hitler’in hizmetçisi Kalhammer’ın anlatıklarına göre, Nazi lideri bir sinema tutkunuydu ve evinde özel bir sinema gösterim salonu vardı. Kendisi bu salonda sinema filmeri izlerken, çalışanların sadece Nazi propaganda filmleri izlemesine izin veriliyordu. Hitler geç saatlere kadar uyumaz ve öğlen 14:00 sularında yataktan kalkardı. Eva Braun’un ise çalışanlarla ilişkileri çok iyiydi. Bir moda tutkunu olan Eva Braun, Kalhammer’ın anlattığına göre her daim çok ‘elegan’ kıyafetler giyerdi. Kalhammer, Eva Braun’u ”Eva bizim arakdaşımızdı. Bize çok iyi davranırdı. Evli olmasa bile, evin hanımı gibi hareket ederdi. Noel zamanı bir gün bana bir top yün getirdi ve cephedeki askerlere çorap örmemi istedi” şeklinde anlatıyor. Hitler’in son günlerine kadar Eva Braun ile birlikte yaşadığı, ve Elisabeth Kalhammer’in de hizmetçi olarak çalıştığı Bergof malikanesi Nisan 1945 yılında müttefikler tarafından bombalanıp, ardından tamamen istimlak edildi. Dipnot Tv