TÜSİAD: 'En Kötüsü Geride Kaldı Diyemeyiz'
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) 46. Olağan Genel Kurul Toplantısı'nda konuşan TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes, küresel ekonomide en kötüsünün geride kaldığının söylenemeyeceğini belirtti.
TÜSİAD'ın 46. Olağan Genel Kurulu Toplantısı Çırağan Sarayı'nda gerçekleştirildi.
Genel kurul öncesi, geçen ay hayatını kaybeden TÜSİAD Onursal Başkanı Mustafa Koç için özel bir bölüm ayırıldı. Koç'un TÜSİAD Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmalardan alıntılar gösterildi. Ardından TÜSİAD Başkanlar Konseyi adına Bülent Eczacıbaşı, Mustafa Koç'un anısına bir konuşma yaptı.
Eczacıbaşı: 'Salonumuz boş, içimiz buruk, gözlerimiz onu arıyor'
Eczacıbaşı, “Onur Başkanımız, can dostumuz, sevgili kardeşimiz Mustafa Koç bugün aramızda yok. Salonumuz boş, içimiz buruk, gözlerimiz onu arıyor. TÜSİAD'ın 45 yıllık tarihinde zaman oldu kaygımızı, zaman oldu acımızı ve kederimizi paylaştık. Ama hiç böylesine zamansız bir kayıpla sarsılmadık, boynumuz bu kadar bükülmedi. Mustafa'ya Allah'tan rahmet, ailesine güç ve sabır diliyorum. Mustafa'yı çok sevdik, ona çok hayranlık duyduk, ona çok güvendik. Mükemmel eğitimi, deneyim birikimi, global vizyonu ile, toplumunun ve ailesinin değerlerini tümüyle özümsemiş olan, 29 Ekim doğumlu Mustafa, Türkiye'nin geleceğini omuzlarında taşıyan iş insanıydı. Ama o, milyonlarca insanımızı her şeyden önce alçak gönüllülüğü ile büyüledi. Nehirler nasıl alçakta duran okyanusa doğru akarlarsa, binlerce seveni ona aktı, o da onları okyanus gibi gönlü ile kucakladı' dedi.
Eczacıbaşı, “Mustafa dev bir gücün en yetkili noktasında otururken nasıl böyle alçak gönüllü olabiliyordu?' diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:
'TÜSİAD'ın Mustafa için çok farklı bir yeri vardı'
“Biz, onu tanıyanlar, bunun yanıtını biliyoruz: Mustafa, hepimizin aynı kaderi paylaştığının, aynı gemide yol almakta olduğumuzun bilincindeydi. Toplumda kazananlarla kaybedenlerin olamayacağını; ya hep beraber kazanacağımızı, ya da hep beraber kaybedeceğimizi biliyordu. Hep beraber kazanmak, onun için sadece iş yaşamında başarılı olmanın bir gereği değil, toplumun refahı için bir önkoşuldu. Yaşam öyle bir oyundu ki, herkesin birlikte kazanması gerekiyordu. Mustafa'nın yaşama bu bakışı, “ülkem varsa ben de varımö diyen aile geleneğinin de bir devamıydı. Onun topluma hizmet tutkusunun bir temel taşı altın kalbi ise, ikinci temel taşı da bu yaşam felsefesiydi. Yıllar içinde Mustafa'yla TÜSİAD hakkındaki görüşlerimizi paylaşmak için çok fırsatımız oldu. Topluma hizmet yolunda TÜSİAD'ın, Mustafa için çok farklı bir yeri vardı.
İşine en çok odaklandığı dönemlerde bile TÜSİAD onun öncelikleri arasında yer almaya devam etti. TÜSİAD'ı Türkiye'nin en önemli sivil toplum kuruluşu olarak görüyordu, vizyonunu gönülden paylaşıyordu. TÜSİAD onun güçlü desteğini hep arkasında hissetti. Yönetim kurulunda yıllarca hizmet etti, çok zor zamanlarda TÜSİAD'ın Yüksek İstişare Konseyi Başkanlığı'nı büyük bir başarıyla yürüttü. Sizler onu derneğimizin Onur Başkanı yaparak takdirinizi en anlamlı şekilde belirttiniz. O da bunun karşılığını fazlasıyla verdi. Mustafa'nın TÜSİAD'a hizmetlerini hiç unutmayacağız. Mustafa'nın adını ve anısını yaşatalım. Onun için törenler, kitaplar, belgeseller yapalım; adına ödüller koyalım; adını taşıyan okullar, tesisler, enstitüler açalım. Ama bunlarla yetinmeyelim.'
Mustafa Koç için taziye defteri
Toplantının yapıldığı salonun dışına kurulan bir kürsüye Mustafa Koç için hazırlanan taziye defteri konuldu. Taziye defterine, genel kurulan katılan TÜSİAD üyeleri duygularını yazdı.
'Yeniden terörle topyekün mücadele noktasına gelmiş olduğumuzu üzülerek görüyoruz'
Toplantıda konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran Symes, konuşmasının başında, “Yüksek İstişare Konseyimizin eski başkanı, TÜSİAD Onursal Başkanı, değerli üyemiz ve hepsinden önemlisi yeri doldurulamayacak dostumuz Mustafa Koç'un vakitsiz vefatından duyduğumuz acı henüz çok tazeyken yapıyoruz. Başta Koç ailesi olmak üzere tüm sevenlerine dostlarına çalışma arkadaşlarına ve TÜSİAD üyelerine bir kez daha başsağlığı dileklerimi sunuyorum' dedi.
Başaran daha sonra konuşmasında terör konusuna değinerek, “Temmuz ayından bu yana yüzlerce güvenlik görevlimiz şehit olurken, yüzlerce vatandaşımız da hayatını kaybetti. PKK terör örgütü adına konuştuğunu iddia ettiği Kürt vatandaşlarımıza hayatı zindan etmek için her şeyi yapıyor. Bugünden 1 yıl geriye gidersek, bölgede çözüm yoluna girildiğini, barış ve huzur ortamının sağlandığını ve hatta çözüm sürecinin ekonomik ayağına sahip çıkmak üzere bölgeye yaptığımız ziyaretleri hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum. Elbetteki sürecin yönetimi, özellikle de şeffaflığı açısından sorunlarımız olduğunu da hatırlıyorum. Buna rağmen şiddetin ve terörün geri dönülmez bir şekilde gündemden kalktığına inancımız çok yüksekti. Bugün yeniden terörle topyekün mücadele noktasına gelmiş olduğumuzu üzülerek görüyoruz. Geriye bakmak istemiyorum, yeniden ümitle ileriye bakmak istiyorum. Çatışmaların bir an önce durması, PKK'nın derhal şiddete son vermesi ve siyaset kanallarının yeniden açılarak barışçıl çözüm yoluna dönülmesi gerekir' dedi.
Symes, şöyle devam etti:
“İltica ve göç konusu sadece uluslararası anlaşmalar, mali paketler, kendi ülkemizi mülteci akınından nasıl koruyacağımız meselesi değildir. Göçü Suriye örneğine bakarak, sadece savaş kaynaklı bir olguya indirmekte mümkün değildir. Savaşlardan kaçan insanların yanı sıra daha iyi ve daha özgür bir yaşam için canını hiçe sayarak gelişmiş ülkelere iltica etmeye çalışan binlerce insan söz konusu. Bu sorunun kaynaklandığı coğrafyada çözülmesi şarttır.
Farklılıklarımızdan, farklı kültür ve inançların, bir arada yaşamamızdan kaynaklanan gücümüze ve bu mozaiğe sonuna kadar sahip çıkmalıyız. Hep birlikte el ele vererek terörün ve kutuplaşmanın ülkemizde kökleşmiş bu kardeşlik ortamını bozmasına asla izin vermemeliyiz.
'Göz göre göre artan enflasyonu iyi irdelemek ve bu artışa muhakkak son vermek durumundayız'
Türkiye sanayileşmesini tamamlamamış bir ülke olarak mevcut işsizlik rakamlarını en azından sabit tutabilmek için en az yüzde 5 büyümeyi yakalamak durumundadır. Bu büyümenin gerektirdiği iç tasarruf veya dış tasarrufu bulabilmek hiç de kolay değil. İçeride yatırımlar artmıyor, enerji fiyatlarındaki düşüşe rağmen cari işlemler açığımız halen oldukça riskli bir noktada. Dolayısıyla iki konu bizim açımızdan muazzam önem taşıyor. Birincisi; makro ekonomik istikrara zara verecek en ufak söylem veya tutuma müsamaha göstermemeliyiz. Göz göre göre artan enflasyonu iyi irdelemek ve bu artışa muhakkak son vermek durumundayız. İkinci önemli konu; 64. Hükümetin eylem planıdır. Geçtiğimiz haftalarda önemli sayıda bakanımızı ve hemen bu hafta başında da Sayın Başbakanımızı ziyaret ederek, hem makro ekonomik istikrar hem de eylem planıyla ilgili görüş alışverişinde bulunduk. İŞ birliği içinde gelişmeleri yakından takip etmeye devam ediyoruz. Hükümetin reform konusunda kararlı tutumunu görmekten mutluyuz. Ancak önemle belirtmek isterim ki içinde bulunduğumuz küresel, iktisadi durum, eylem planının kesinlikle etkili bir şekilde uygulanmasını zorunlu kılıyor. Bu programın başarılı bir şekilde uygulanması durumunda Türkiye içinde bulunduğu ülke gurubundan olumlu ayrışabilir, potansiyel büyümesini yakalayabilir. Uluslar arası kaynağın ülkeye akmasını sağlayabilir.
2016’ya artan risklerle girdik. Bu sene krizin 8. yılı ancak en kötüsü geride kaldı diyemiyoruz. Orta sınıfların kazanımları erimeye başladı. Bugün yeniden kapsayıcı büyüme siyasilerin gündeminde. Mucize ülkeler kapsayıcı büyümeden uzaklaştıkça sıkıntıya düştü. AB değerlerini restore etmek zaman alacak
'Toplumda yargıya güven yeterli değil. Maalesef kimse aksini iddia da etmiyor'
Toplumda yargıya güven yeterli değil. Maalesef kimse aksini iddia da etmiyor. Yargı bağımsızlığının ve yargıya güvenin zayıfladığı, hukukun öngörülebilir olmadığı bir ülkede elde edilen ekonomik başarıları sürdürebilmek mümkün değildir. Konuşmamın içinde sizlerle paylaştığım makro ekonomik istikrar ve eylem planının etkili uygulanması, eğer meclisi ile, hükümeti ile, sivil toplum örgütleri ile, iş dünyası örgütleri ile özgürlük ve hukuk açığını kapatmak için çaba sarf etmezsek anlamını yitirecektir. Bunca yıllık demokrasi deneyiminin ardından ifade ve düşünce özgürlüğünün hala tartışılmasından huzursuzluk duyuyorum. Demokrasinin temel dinamiği olan ifade özgürlüğüne yönelik yaygın tahammülsüzlüğü süratle aşmalıyız. Yoksa bu tahammülsüzlük toplumu ve geleceğimizi köreltecektir. Şiddete çağrı olmadıkça çok seslilikten korkmamalıyız. Bir düşünün, çok sesli olmayan bir toplumda, yeni anayasa nasıl tartışılabilir, AB uyumu nasıl müzakere edilebilir, bölgesel kalkınma nasıl tartışılacak, sormak isterim. Son olarak üzerine titrememiz gereken laiklik ilkesine değinmek isterim. Özgürlükçü laiklik anlayışı, bireyselleşmenin temelini oluşturur. Bu temel üzerinde bilimsel düşünce, inisiyatif alma, sorgulama, araştırma olguları yükselir. Nitelikli eğitim yoluyla elde edeceğimiz bu özellikler toplumun gelişmişliğinin olmazsa olmazlarıdır. Biz yetişkinlerin sorumluluğu elde edilen kazanımları artırarak yeni nesillere devretmektir. Bunu yapmazsak insanlık, yurttaşlık görevimizi ve gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz. Gerek yeni Anayasa'nın yaratacağı heyecan ve umut, gerekse AB normlarında özgürlüklerin genişletilmesi için yapılacak düzenlemelerle Türkiye'nin müreffeh ve huzurlu geleceğine yöneleceğine inanıyoruz. Bunu başarabilecek birikime, bilgiye ama hepsinden önemlisi inanca ve enerjiye sahibiz
Özilhan: 'Sorunların açıkça ve geniş katılımla tartışıldığı toplumlar sağlıklıdır'
Genel Kurulda TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı (YİK) Tuncay Özilhan, konuşmasının başında geçen ay hayatını kaybeden TÜSİAD Onursal Başkanı Mustafa Koç'u anarak, “Bu kürsüden konuşurken gözlerimiz onu arayacak. Geride bıraktığı boşluğa, yüzünden hiç eksiltmediği gülümsemesinin anısıyla bakacağız' dedi.
Özilhan, “Mevcut sorunların hiç tartışılmadığı, hiçbir eleştirinin duyulmadığı toplum, temel meseleler konusunda büyük bir toplumsal uzlaşmanın olduğu, istikrarın hüküm sürdüğü ve iyi yönetilen bir toplum gibi görülebilir. Oysa böyle değildir. Sorunların açıkça ve geniş katılımla tartışıldığı toplumlar sağlıklıdır. Tartışmanın, eleştirinin baskılandığı toplumlar sağlıksızdır. Sorunların açıkça tartışılmadığı durumlarda görünen suni istikrar ve güven ortamı tehlikelidir' diye konuştu.
Ajanslar ve TÜSİAD
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın