Görüş Bildir
Haberler
Dr. Murat Kemaloğlu: "Tekrarlayan Rüyalar Travmatik Çocukluk veya Ergenlik Dönemlerimizden Kaynaklanmaktadır"

etiket Dr. Murat Kemaloğlu: "Tekrarlayan Rüyalar Travmatik Çocukluk veya Ergenlik Dönemlerimizden Kaynaklanmaktadır"

Hande İpekgil & Gamze İrez
16.01.2024 - 00:58 Son Güncelleme: 27.01.2024 - 23:27

Dr. Murat Kemaloğlu, rüyaların gizemli dünyasına dair çarpıcı bir perspektif sunuyor. Rüyaların insan psikolojisi ve sağlığı üzerindeki derin etkilerini anlatan Kemaloğlu, bilim ve terapi alanındaki deneyimlerini paylaşıyor. Röportajımız, rüya analizi ve psikoterapideki rolünü keşfetmenin yanı sıra, rüya görmemenin psikolojik etkilerine de ışık tutuyor. Röportajımızda, Dr. Murat Kemaloğlu ile rüyaların tüm detaylarını masaya yatırarak, bu bilinmez dünyanın sırlarına dair kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik. İyi okumalar...

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

- Hocam rüyaların bilim tarafından henüz çözülememiş gizemini ele alarak başlamak istiyorum. Rüyaların insan zihninde nasıl oluştuğunu ve işlediğini anlatır mısınız?

- Hocam rüyaların bilim tarafından henüz çözülememiş gizemini ele alarak başlamak istiyorum. Rüyaların insan zihninde nasıl oluştuğunu ve işlediğini anlatır mısınız?

Rüyalar, uyku sırasında beynimizde meydana gelen, iç dünyamızı anlamamız için önemli işaretler taşıyan zihinsel süreçlerdir. Rüyaların nasıl oluştuğu ve işlediği tam olarak anlaşılmıştır, diyemeyiz ancak rüyaların biyomekaniği hakkında epeyce çalışma var ve bugün en azından rüya sırasında beynimizde, vücudumuzda neler olduğuna dair daha fazla bilgiye sahibiz.

Çoğu dilimize de çevrilen çalışmalarda rüyaların, beynin uyku sırasındaki normal işleyişinin bir neticesi olduğu belirtilmektedir. Beyin, uyku sırasında, gün boyunca edinilen bilgileri, deneyimleri ve görüntüleri işler ve bunları hafızaya kaydeder. Tüm bu işlemler olup biterken, beynimizde çeşitli duygusal ve motor süreçler aktif hale gelir. Bütün bunlar rüyaların oluşumunu sağlar. Bazen onarıcı bir işlevi vardır rüyaların bazen de hafızayı düzene sokar.

- Rüyaların psikolojik ve fizyolojik etkilerini de değerlendirelim: Rüyaların insanların duygusal ve zihinsel sağlığına nasıl etki ettiğini açıklar mısınız?

Bilinen en eski zamanlardan beri rüyalar yorumlanarak insanların ruh sağlığına yönelik etkileri diri kalmıştır. Rüyalar, uyku sırasında zihnimizde ortaya çıkan gerçeküstü anlatılardır. Gündelik hayatımızın izdüşümleri olduğu kadar kadim mitler, masallar ve anlatılarla bağlantıları nedeniyle her zaman insanlığın ilgisini çekmiştir. Rüyaların ruh sağlığımızla olan bağlantıları üzerine çeşitli keşifler yapılmaya başlanmıştır.

Rüyalar, ruhsal durumumuz hakkında önemli ipuçları taşıdığı için ruh sağlığımızı anlamamıza katkı sağlar. Stresli, endişeli veya duygularımızı, iç dünyamızın sesini aşırı bastırıyorsak rahatsız edici rüyalar veya kâbuslar görebiliriz. Bazı araştırmalar, depresyondaki bireylerin gündelik hayatlarında yaşadıkları çaresiz, umutsuz veya seçeneksiz hallerine benzer ruh hallerini ifade eden depresif rüyalar gördüklerini, anksiyete bozuklukları olan bireylerin de sık sık kâbuslarla boğuştuğunu göstermiştir. Yani hem gözlemlerimiz hem de yapılan pek çok bilimsel çalışma rüyalar ve sağlığımız arasında bir ilişkiyi doğrulamaktadır.

- Rüya terapisi ve rüyaların psikoterapideki rolünü inceleyelim: Rüya analizi terapötik bir araç olarak nasıl kullanılır ve insanların yaşamlarını nasıl etkileyebilir?

- Rüya terapisi ve rüyaların psikoterapideki rolünü inceleyelim: Rüya analizi terapötik bir araç olarak nasıl kullanılır ve insanların yaşamlarını nasıl etkileyebilir?

Rüya analizi psikoterapi sürecinin bir parçasıdır zaten. Rüyalar bireyin bilinçaltının imgelerini, sembollerini ve içsel süreçlerini ifade etmek ve anlamak açısından olağanüstü zenginlikte materyal sunar. Carl Gustav Jung, 'Bilinçdışı, bilinçli kulaklarımızın duymadığını duyan ve bilinçli gözlerimizin algılamadığını gören içimizdeki karanlık varlıktır... Bu duyulmamış işitmenin, bu görülmemiş görmenin farkına ancak bilinçdışı bize rüyalarda bu unutulmuş imgeleri gönderdiğinde varırız' der. Rüyaların analiz edilmesi, bireyin içsel çatışmalarını, kaygılarını, korkularını, geçmişten günümüze getirdiği sorunlarını veya travmatik deneyimlerini anlamayı ve iyileştirmeyi kolaylaştırır. Depresyondaki insanlar diğer insanlara göre üç kat daha fazla rüya görüyor çünkü rüyalar aynı zamanda bireyin çözüm arayışını ve iç çatışmalarını da yansıtır.

Ancak bir insanın arada sırada gördüğü kötü bir rüya, eğer benzer sıkıntılı ve rahatsız edici rüyalar tekrar etmiyorsa, her zaman için bir hastalık belirtisi değildir. Bazen kötü geçen bir günün sonrasında ya da rahatsız edici bir olay ertesinde bu tür rüyalar görebiliriz ama tematik olarak benzer paternler, birbirini besleyen motifler varsa ve buna eşlik eden yaşam tarzında, beslenme ve uyku sürecinde olumsuz değişimler varsa, o zaman ruhsal dünyamıza bir psikoterapistin desteğiyle göz atmakta yarar olabilir.

- Peki rüya görmemenin psikolojik ve duygusal etkileri nelerdir?

Bazen insanlar gördükleri rüyaları hatırlamıyorlar bazen uyku bozuklukları ya da başka sağlık sorunları nedeniyle rüya yoksunluğu yaşayabiliyorlar. “Dream Deprivation” denilen rüya yoksunluğunun depresyona ve bilinç erozyonuna yol açtığı ileri süren çeşitli çalışmalar var. Bilimsel çalışmalardan elde edilen bulgulara göre, her 90 - 120 dakikalık uyku döngüsünde, kasların gevşediği ve nefes almanın derinleştiği Non-REM (hızlı göz hareketi olmayan) aşamalar vardır. Ardından, uyku döngüsünün sonuna doğru ortaya çıkan REM (hızlı göz hareketi) aşaması gelir ve rüyalar bu aşamadan oluşur. Bu sürecin sekteye uğramasının en önemli nedeni uykusuzluk, aşırı uyarıcı besinlerin (kafein, çay vb.) tüketilmesi. Bu nedenle sağlıklı bir uyku süreci, sağlık açısından büyük önem taşımaktadır. 7 ile 9 saat arası bir uykunun ideal uyku süresi olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur.

- Sigmund Freud, Alfred Adler ve Carl Jung'un rüyaları farklı şekillerde nasıl açıkladıklarını öğrenebilir miyim? Ayrıca, bu konudaki kendi görüşlerinizi de paylaşır mısınız?

- Sigmund Freud, Alfred Adler ve Carl Jung'un rüyaları farklı şekillerde nasıl açıkladıklarını öğrenebilir miyim? Ayrıca, bu konudaki kendi görüşlerinizi de paylaşır mısınız?

Freud, “Rüyalar, bilinçdışını anlamaya giden kral yoludur” der. Freud, rüyaların bastırılmış arzu, dürtü, korku ve çatışmaların sembolik anlatımı olduğunu söyler. Rüyaların Yorumu adlı eseri modern zamanların en meşhur kitaplarından biri hâline gelmiştir çünkü rüyaları insanın iç dünyasını, ruhsal çatışmalarını anlamak için kullanmak üzere geliştirdiği özgün metodolojiyi bu eserinde çoğunluğu kendisine ait olan örnek rüyalarla incelemiştir. Freud'un psikanaliz kuramında önemli bir yeri olan rüyaların açık ve örtülü/gizli içeriğinin olduğunu söyler. Açık içerik rüyada gördüklerimizin tümüdür. Söz gelimi rüyanızda bir şemsiye ile dolaşıyorsanız, bu rüyanın açık içeriğidir. Ancak şemsiyenin ne sembolize ettiği, nerede/nasıl dolaştığınızın altında yatan anlamlar ise gizli içeriktir. Kısacası gizli/örtülü içerik bir rüyadaki olayların ardındaki görünmeyen sembolik ve bilinçdışı anlamları veya temaları ifade etmektedir. Çoğunlukla rüyayı görenin hatırladığı şekliyle rüyada meydana gelen gerçek hikâye veya olaylarla yani açık içerikle tezat oluşturabilir. İşte Freud, bir rüyanın gizli içeriğinin genellikle bastırılmış bilinçdışı arzular, istekler ve çatışmalarla ilgili olduğunu ileri sürüyordu. Oldukça rahatsız edici veya kabul edilmesi zor duygu, düşünce ve arzular olduğu için bilinçli zihin bunları bastırır. Ancak, rüyalarımızda kılık değiştirmiş bir biçimde, sembolik bir şekilde ortaya çıkabilirler.

Freud Türkçeye “Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi” adlı kitabında şunları söyler: “Gizli rüyânın açık rüyâ haline dönüşmesini sağlayan sürece rüyâ faaliyeti (dream work) denir. Açık olan rüyâdan gizli olan düşünceye doğru yol almak isteyen süreç de bizim yorumlama sürecimizdir. Bu bakımdan yorumlamanın amacı, rüyâ faaliyetini bir anlamda bozup yıkmaktır. İsteklerin gerçekleşmesi amacını güttüğü derhal anlaşılabilecek olan çocuksu rüyâlarda bile bir ölçüye kadar rüyâ faaliyeti görülebilir. Çünkü buralarda da istek bir gerçeğe ve düşünceler de genellikle görsel imgeler haline dönüştürülmüştür. Burada yoruma gerek yoktur, sadece bu değişiklikleri adım adım izlememiz yeterlidir.”

Alfred Adler, Freud’un rüya kuramını çok önemser ve bir yerde “Rüya yorumlama biliminin temelini attığı için onu saygıyla anmalıyız” der. Ancak Freud’un rüya kuramını cinsel dürtülerin tatminini odağına aldığı için eleştirir. Rüyaların insanın yaşam tarzını anlamamızı sağlayan unsurlar olduğunu ileri sürer. Topluluk karşısında sorunları çözme kapasitesi olan insanların rüya görmeyeceğini, kendisinin de hiç rüya görmediğini söyleyen Adler rüyaların insanları çözümler bulmaya yönlendirdiğini ileri sürer. Adler’e göre rüya, insanın sorunları ile çözüm hedefleri arasında bir köprü işlevi görür. Ayrıca Adler, rüyalar kadar gündüz düşlerinin ve fantezilerin de son derece önemli olduğunu belirtir.

Modern rüya tartışmalarını Freud kadar hatta günümüzde Freud’u da aşan bir şekilde etkileyen Carl Gustav Jung, “Rüyalar, aldatmazlar, yalan söylemezler, çarpıtmazlar ya da gizlemezler... Her zaman egonun bilmediği ve anlamadığı bir şeyi ifade etmeye çalışırlar' der. Jung’a göre rüyalar, uyku sırasında meydana gelen bilinçdışı psişik faaliyetlerin ürünleridir. Kendimiz hakkındaki gerçeği bilmemize katkı sağlayan bir olgudur, bu yüzden patolojik değil, doğaldır. Jung, tıpkı Freud gibi rüyaların bilinçdışına ulaşmak için iyi bir yol olduğunu düşünür ama kılık değiştirmiş arzu ve isteklerden ziyade değerli bir bilgi kaynağı ve olağanüstü etkili bir eğitim aracı olduğunu söyler.

Jung, Freud gibi sadece serbest çağrışım yoluyla rüyaların yorumlanmasının yeterli olmadığını, rüyaların içerdiği imge, sembol ve simgelerin yanı sıra komplekslerin, arketiplerin, gölge, animus/anima gibi içsel figürlerin ve mitolojik motiflerin de analiz edilmesi gerektiğini söyler. Aynı motiflere masallarda, mitolojik anlatılarda ve folklorik unsurlarda da rastlamamız tesadüf değildir. Jung’un “Kolektif Bilinçdışı” kavramı bireylerin rüyalarında görülen bütün bu ortak temaları anlamamızı kolaylaştırıyor. Jung rüya analizinin de çok önemli ve titizlikle yapılması gereken bir iş olduğunu söyler. Bunu yapabilmek için psikolojik empati, koordinasyon becerisi, sezgi, dünya ve insanlar hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor. Ayrıca Jung’un rüya başta olmak üzere diğer pek çok kuramının Doğu bilgelik geleneklerinden de etkilendiğini belirtmeliyim.

- Jung, rüyalardaki temel sembollerin (örneğin, kahraman, gölge, anima/animus) kişinin iç dünyasındaki yansımaları olduğunu belirtmiştir. Ayrıca rüyaların kolektif bilinçdışından etkilendiğini düşünüyordu. Bu teoriyi ve rüyalardaki kolektif sembollerin rolünü açıklar mısınız?

- Jung, rüyalardaki temel sembollerin (örneğin, kahraman, gölge, anima/animus) kişinin iç dünyasındaki yansımaları olduğunu belirtmiştir. Ayrıca rüyaların kolektif bilinçdışından etkilendiğini düşünüyordu. Bu teoriyi ve rüyalardaki kolektif sembollerin rolünü açıklar mısınız?

Kolektif bilinçdışı, Jung’un en önemli kavramlarından biridir. Kolektif bilinçdışı tüm insanlarda ortak bir tür örtülü bellek gibidir. Kolektif bilinçdışının tüm insanlık için ortak olan ve ilksel insan deneyimlerinin arketip denilen ve mitlerin yanı sıra din vb. gibi diğer kültürel fenomenlerde ve rüyalarda ortaya çıkan düşünceler ve imgeler biçimindeki kalıtsal birikimini içeren kısmını ifade etmektedir. Bilinçdışının en derin ve erişimi pek de kolay olmayan bölümüdür. Jung, kolektif bilinçdışının maneviyat, cinsel davranış, yaşam ve ölüm içgüdüleri gibi bir dizi köklü inanç ve içgüdüden sorumlu olduğunu belirtmektedir.

Jung’un kolektif bilinçdışı kavramını Burgholzli psikiyatri hastanesinde şizofrenik hastalarla çalıştığı dönemde geliştirdiği bilinmektedir. Freud’un etkisiyle henüz Freudyen bir bilinçaltı kavramını kullanmaktadır ama hem bu hastanedeki pratiği hem içsel deneyimleri hem de farklı okumalarıyla bilinçdışı kavramına yepyeni bir bakış açısı kazandırmıştır.  Kişisel bilinçdışı çoğunlukla komplekslerden meydana gelen bir yapı iken, kolektif bilinçdışının içeriği arketiplerden oluşmaktadır. Arketipler temel insan davranışlarını ve belirli durumları temsil eden, doğuştan gelen ve deneyime dayanan/yönelen doğal psişik eğilimlerdir. Sözgelimi anne-çocuk ilişkisi anne arketipi tarafından yönetilirken, baba-çocuk ilişkisine yön veren baba arketipidir.

Kolektif bilinçdışının içeriğini arketipler oluşturur. Yaşamdaki olay ve olguların, nesnelerin sayısı kadar arketip olduğu söylenmektedir. Anne, baba, doğum, dünyaya yeniden geliş, ölüm, güçlülük, sihir, kahraman, çocuk, üçkâğıtçı, bilge ihtiyar, toprak ana, dev gibi imgeler, ağaçlar, güneş, ay, rüzgâr, ırmak, ateş ve hayvanlar gibi doğal objeler vb. sayılabilir. Bu nedenle Jung’un rüya kuramını tam kavramak için onun arketip kavramını iyice irdelemek gerekiyor.

- Jung'un 'bireyleşme' kavramı ve rüyaların bireye sağladığı içgörüler hakkında neler söylemek istersiniz?

Bireyleşme, Jung’un psikoterapiye kazandırdığı bir kavram. “Bireyleşme süreci” adını verdiği olgu, kendimiz olma serüvenimizdir esas olarak. Toplumun ve içinde yaşadığımız kültürün yüzümüze yapıştırdığı pek çok sosyal maske, bize yakıştırılan ve çoğunlukla benimsediğimiz ya da bize yapışan birçok rol vardır. Bireyleşme, bütün bu maske ve rollerin ötesindeki varlığımızı keşfetme sürecidir. Maskelerimizi çıkardığımızda, rollerimizi bir kenara bırakıp içimizde en derin karanlığa bakabilmeyi başardığımızda ve kendimizle barışıp gölge yanlarımızı dönüştürdüğümüzde bireyleşme sürecini başarıya ulaştırma imkânımız da olur.

Hiç şüphesiz rüyalarımızın da bu süreçte önemli bir rolü vardır. Zaten rüyalarımıza dikkatimizi vermek, rüyalarımızın anlamlarının peşinden koşmak bireyleşme sürecinin de başlangıcı olarak kabul edilebilir. Çünkü rüyalarımız hayatlarımız ve kişiliğimizin en dip, en derin köşelerini anlamamızı, bu konuda bir iç görü kazanmamızı kolaylaştıran bir hazine gibidir.

Jung bireyleşme süreci hakkında şunları söyler: 'Kişi kendine bir rol biçtiği sürece bireyleşemez; kişinin kendisi hakkında sahip olduğu kanaatler personanın en ince biçimi ve gerçek bireyleşmenin önündeki en ince engeldir. Kişi hemen hemen her şeyi kabul edebilir, ancak bir yerlerde yine de falanca olduğu düşüncesini korur ve bu her zaman görünüşte bir artı olarak sayılan bir tür son argümandır; yine de gerçek bireyselleşmeye karşı bir baskı işlevi görür. Bu örtüleri yırtıp atmak çok acı verici bir işlemdir, ancak psikolojik gelişimde ileriye doğru atılan her adım tam da bu anlama gelir, yeni bir örtünün yırtılıp atılması. Birçok kabuğu olan soğan gibiyiz ve gerçek öze ulaşmak için kendimizi tekrar tekrar soymak zorundayız.'

- Rüya çeşitlerini açıklar mısınız, örneğin tekrarlayan rüyalar veya haberci rüyalar gibi farklı türler nelerdir? Bu rüya türlerinin anlamları nedir?

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

- Doğru bir rüya analizi yapabilmek için nelere dikkat etmek gerekiyor? Rüyaları anlamak için hangi süreçleri takip etmek önemlidir? Bu konuda bilgi edinmek için neler öğrenilmeli ve hangi kaynaklar kullanılmalıdır?

Sembol dilini bilmek, metaforları, imgelerin anlamını irdelemek rüyaları anlamak için çok önemlidir. Hep şu örneği veririm: trafik levha ve işaretleri sabit bir anlam ve mesaj verirler ama semboller çok katmanlı, pek çok çağrışımı olan ve kültürden kültüre, kişiden kişiye değişen anlamları olan olgulardır. Bir kültürde kara kedi uğursuzluk ve felaket anlamına gelebilirken başka bir kültürde şans getirici olabilir. Ortak, evrensel diyebileceğimiz sembollerin yanında bağlama göre anlam kazanan semboller de vardır. Bu nedenle Jung sembol analizini ve sembollerin irdelenmesini çalışmasının temel taşlarından biri olarak görmüştür. Freud da sembolleri incelemiş ve psikanalizde çok önemli bir yere oturtmuştur ama daha çok cinsel bir anlam veya mesaj taşıdığını belirtmiştir. Oysa semboller arketiplerin temsili olarak ele alınabilir ve arketipler, kolektif imgeler veya insanlığın evrim sürecinde gelişen davranış kalıpları ya da eğilimlerdir.

- Hocam bazen rüyalar neden hatırlanmaz veya hafızada tutulmaz? Bu hatırlama sürecini nasıl geliştirebiliriz? Rüyaları hatırlamak için etkili yöntemler nelerdir?

- Hocam bazen rüyalar neden hatırlanmaz veya hafızada tutulmaz? Bu hatırlama sürecini nasıl geliştirebiliriz? Rüyaları hatırlamak için etkili yöntemler nelerdir?

İyi ve sağlıklı bir uyku rüya görmenin ve rüyaları hatırlamanın ilk adımı olarak belirtilebilir. Çünkü rüyalar uyku sürecinin, beynin bu süreçteki işleyişinin neticesinde ortaya çıkar. Sağlıklı bir uyku için uyuduğumuz ortamdan tutun da beslenme düzenimize kadar pek çok etken sayılabilir. Ama en önemlisi gevşemek ve sakin bir ruh hâli yakalayabilmektir. Bunun için meditasyon, yoga ve insan ruhunu ve zihnini sükûnete erdiren uygulamalar son derece yararlıdır.

Kızım Zeynep Kemaloğlu’nun yönettiği Antalya Ruhbilim Okulu’nun yoga stüdyosunda gündelik hayatın stres ve koşturmacasından uzaklaşarak ruhunu dinlendirmek isteyen insanların öğrendiği yoga tekniklerinin hem sağlıklı bir uyku hem de rüyaları açısından çok yararlı olduğu gözlemlenmiştir. Rüyaları hatırlamanın en etkili yolu, yanı başımızda bir not defteri tutmak veya tablet ve telefonda bu amaçla oluşturulan uygulamaları kullanmaktır.

- Son olarak, rüyanızda tanımadığınız, kendi cinsinizden insanlar görüyorsanız bu sizin gölge yanınızı temsil ediyor demektir.' demişsiniz. Peki, gölge yan kavramını daha detaylı açıklar mısınız? Rüyalarda gölge yanımızı fark etmek önemli mi ve bunu anladığımızda nasıl bir adım atmamız gerekir?

Gölge, en kaba ifadeyle karanlık yanlarımızı ifade eden bir arketiptir. Cinsiyet ve yaşam içgüdülerinden oluşan ve medeni yanlarımızı zorlayan bir gücü vardır. Gölge, bilinçdışı zihnin bir parçası olarak varlığını sürdürür. Özellikle bastırılmış düşünceler, yok sayılan zayıflıklar, arzular, içgüdüler ve yetersizliklerimizden oluşur. Yaşadığımız kültüre, ahlaki değerlere, insani normlara uyum sağlama çabamız, bu karanlık yanlarımızı bastırmamıza, görmezden gelmemize yol açar ve gölgeyi besleyen şey de en çok budur.

Gölgeyi yok saymak, bastırmak, gölgenin karanlığından korkmak yerine onu entegre etmek, onunla yüzleşerek analiz etmek, bizi daha özgür ve daha sağlıklı kılar. Jung’un dediği gibi gölge; 'Nihai dalları hayvan atalarımızın dünyasına kadar uzanan o gizli, bastırılmış, çoğunlukla aşağılık ve suçluluk yüklü kimliktir... Eğer şimdiye kadar insan gölgesinin kötülüğün kaynağı olduğuna inanıldıysa, şimdi daha yakından incelendiğinde bilinçsiz insanın, yani gölgesinin sadece ahlaki olarak kınanabilir eğilimlerden oluşmadığı, aynı zamanda normal içgüdüler, uygun tepkiler, gerçekçi iç görüler, yaratıcı dürtüler gibi bir dizi iyi nitelik de sergilediği tespit edilebilir.' İşte rüya çalışmalarının en önemli kazanımlarından biri, gölge yanlarımızı görmemizi sağlamasıdır.

Röportaj: Hande İpekgil

Instagram 

Threads

X

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
13
3
2
2
2
1
1
Yorumlar Aşağıda
Reklam