Görüş Bildir
Haberler
Buket Adanç Yazio: Nereden Çıktı Bu Diyet?

etiket Buket Adanç Yazio: Nereden Çıktı Bu Diyet?

Buket Adanç
18.04.2022 - 12:10 Son Güncelleme: 20.04.2022 - 13:33

An itibari ile arama motoruna “diet” yazdığımda 50 saniyede 576 milyon sonuç ile karşı karşıya kalmamızın yanı sıra ilk sayfalarda sanki herkes fit olmazsa dünyanın sonu gelecekmişçesine “zayıflama” odaklı reklamlar ve internet siteleri ile karşılaşıyoruz.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Bu durum sizde nasıl bir his yaratıyor?

İdealize olmak zorunda olduğunuz hissi ile ürperiyor musunuz, yoksa geç kalmışçasına ilk bulduğunuz diyet listesini uygulamaya mı başlıyorsunuz?  Her birimizin bu kelimeye karşı bilinç dışımızda geliştirdiğimiz pek çok olumlu ve olumsuz yargı var ve günün sonunda verdiğimiz reaksiyonları o öğretiler şekillendiriyor. Peki bu öğretilerin süregelen hikayesi hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz?

Diyet ile ilgili en eski bilgilere M.Ö 2500 yıllarında Babil’de bulunan taş tabletlerde rastlıyoruz. Bu taş tabletlerde şimdiki beslenme programlarında olduğu gibi özel durumlarda tüketilmesi veya tüketilmemesi gereken besinlerin listeleri ve uygulamaları bulunuyor. M.Ö 1550 tarihli Ebers Tıp Papirüsü ve Edvin Smith Papirüsü’na  göz attığımızda ise insanların hastalık durumlarında bazı besinleri ek ürün olarak kullandıklarına rastlıyoruz. M.Ö  400' lere geldiğimizde ise Tıbbın babası olarak gördüğümüz Hipokrat’ın “ Besinle tedavi edebileceğimiz hallerde ilaç tavsiye etmeyiz.” sözü ile beslenme tedavisinin temelleri atılıyor. Sonrasında “ Bir kişi için yiyecek olan bir nesne bir başkası için zehir olabilir.” sözüyle beslenmenin kişiye özel olduğunu vurgulayan Lucretius ve onun gibi hekimlik vasfı olmayan pek çok düşünür beslenme konusundaki düşüncelerini paylaşmıştır. Ancak beslenmenin bilim haline gelmesi 19. yüzyılın sonlarını bulmuştur.

Sonra mı? Sonrasında Amerikan Tıp Derneği, Diyetetik Komitesi oluşturur ve hikaye buradan sonra hızlanır. Çünkü bu komitenin başında bulunan kişinin kurduğu “Diyetetik Gazete” büyük ilgi toplar ve halk tarafından beslenme hakkında bilgi almak isteyenlerin mektupları günden güne çoğalmaya başlar. Bunun devamında 1880 yılında diyet mutfağı kurulur ve bundan 19 sene sonra yeni bir meslek grubu ortaya çıkmaya başlar. İşte bu meslek grubu pek çok kişinin şimdilerde sadece zayıflattığını düşündüğü; diyetisyenlik mesleğidir.

Yirminci yüzyıla gelindiğinde ise özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle beslenmenin sadece tedavi değil, koruyucu sağlık hizmeti olduğu da gözlemlenmiştir.

Yirminci yüzyıla gelindiğinde ise özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle beslenmenin sadece tedavi değil, koruyucu sağlık hizmeti olduğu da gözlemlenmiştir.

Hatta ABD, Birinci Dünya Savaşı sırasında askere alınacak kişilerde ciddi oranda beslenme bozukluğu olduğunu görünce, orduya 356 diyetisyen dahil etmiştir. Tüm bu gelişmeler sonucu 1900’lü yıllarda pek çok ülkede, pek çok üniversitede “Beslenme ve Diyetetik” bölümleri kurulmaya başlanmıştır. Türkiye’ye ise bu eğitim, 1962 yılında Prof. İhsan Doğramacı tarafından Hacettepe Üniversitesi’nde başlatılmıştır. Kuşkusuz Türkiye’ye diyetisyenlik mesleğini ilk tanıtan sizlerin “ Mercimek Teyze” olarak tanıdığı değerli hocamız Prof. Dr Ayşe Baysal olmuştur.

O yıllardan bu yıllara diyetisyenlik günden güne daha popüler hale gelmeye başlamış ancak bu durum yazılı ve görsel medyanın da etkisiyle kişilerin yeme alışkanlıklarını olumlu olduğu kadar olumsuz etkilemeye de başlamıştır. Bir süre sonra ben ve benim gibi pek çok meslektaşımın görev tanımı dışında hizmet almak isteyen danışanlar, sağlıksız diyet listelerini ısrarla talep edenler ve sahte diyetisyenlerle mücadele başlamıştır. Sonuç olarak reklamın iyisi, kötüsü olmaz mantığı ile hızla sivrilmeye devam eden “diyet “ akımı şimdilerde birden fazla yeme bozukluğunun sebepleri arasında yer almaktadır.

Bunlardan en çok bilinen yıllar öncesinde ünlü bir mankenin bir magazin programında itiraf ettiği bulumia nevroza iken, bunu zamanla anoreksiya nevroza, tıkınırcasına yeme bozukluğu izledi.

Bunlardan en çok bilinen yıllar öncesinde ünlü bir mankenin bir magazin programında itiraf ettiği bulumia nevroza iken, bunu zamanla anoreksiya nevroza, tıkınırcasına yeme bozukluğu izledi.

Son dönemde her uzmanın farklı bir önerisi ile kafası karışan toplumun son durağı ise ortoreksiya nevroza; yani sağlıklı beslenme takıntısı ile taçlandı. Hal böyle olunca bedeniyle yeni tanışan ergenlerden tutun, kendi fiziksel özellikleri ile yeterince barışamayan yetişkinlere, kronik hastalığa sahip kişilerden, kendini ve yakın çevresini en sağlıklı şekilde beslemek isteyen kişilere kadar ortoreksiya nevroza sıklığı arttı. Yani günün sonunda kelime anlamı “beslenme” olan “diyet” kelimesi amacını çoktan aştı...

Bir diyetisyen olarak 11 yıldır anlattığım bilgilere şüpheli bakışların çoğalmasından daha çok beni üzen nokta; insanların “diyet” kelimesine karşı olumlu ve olumsuz olarak geliştirdikleri keskin önyargıları,  zıt kutuplardaki yeme davranışları ve bunun olumsuz sonuçlarını yıllar içerisinde daha çok görecek olmanın verdiği endişe. Doğru beslenmeyi anlatmaya çalışırken, bir kelimenin içerisine sıkıştırılmaya çalışılan meslek tanımımı düşünmek ise içler acısı... Sahi “sağlıklı beslenme” gibi geniş bir tanım varken, nereden çıktı bu “diyet” ?

Instagram

YouTube

Facebook

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
2
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın