Buket Adanç Yazio: Nereden Çıktı Bu Diyet?
An itibari ile arama motoruna “diet” yazdığımda 50 saniyede 576 milyon sonuç ile karşı karşıya kalmamızın yanı sıra ilk sayfalarda sanki herkes fit olmazsa dünyanın sonu gelecekmişçesine “zayıflama” odaklı reklamlar ve internet siteleri ile karşılaşıyoruz.
Bu durum sizde nasıl bir his yaratıyor?
Yirminci yüzyıla gelindiğinde ise özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın etkisiyle beslenmenin sadece tedavi değil, koruyucu sağlık hizmeti olduğu da gözlemlenmiştir.
Hatta ABD, Birinci Dünya Savaşı sırasında askere alınacak kişilerde ciddi oranda beslenme bozukluğu olduğunu görünce, orduya 356 diyetisyen dahil etmiştir. Tüm bu gelişmeler sonucu 1900’lü yıllarda pek çok ülkede, pek çok üniversitede “Beslenme ve Diyetetik” bölümleri kurulmaya başlanmıştır. Türkiye’ye ise bu eğitim, 1962 yılında Prof. İhsan Doğramacı tarafından Hacettepe Üniversitesi’nde başlatılmıştır. Kuşkusuz Türkiye’ye diyetisyenlik mesleğini ilk tanıtan sizlerin “ Mercimek Teyze” olarak tanıdığı değerli hocamız Prof. Dr Ayşe Baysal olmuştur.
O yıllardan bu yıllara diyetisyenlik günden güne daha popüler hale gelmeye başlamış ancak bu durum yazılı ve görsel medyanın da etkisiyle kişilerin yeme alışkanlıklarını olumlu olduğu kadar olumsuz etkilemeye de başlamıştır. Bir süre sonra ben ve benim gibi pek çok meslektaşımın görev tanımı dışında hizmet almak isteyen danışanlar, sağlıksız diyet listelerini ısrarla talep edenler ve sahte diyetisyenlerle mücadele başlamıştır. Sonuç olarak reklamın iyisi, kötüsü olmaz mantığı ile hızla sivrilmeye devam eden “diyet “ akımı şimdilerde birden fazla yeme bozukluğunun sebepleri arasında yer almaktadır.
Bunlardan en çok bilinen yıllar öncesinde ünlü bir mankenin bir magazin programında itiraf ettiği bulumia nevroza iken, bunu zamanla anoreksiya nevroza, tıkınırcasına yeme bozukluğu izledi.
Son dönemde her uzmanın farklı bir önerisi ile kafası karışan toplumun son durağı ise ortoreksiya nevroza; yani sağlıklı beslenme takıntısı ile taçlandı. Hal böyle olunca bedeniyle yeni tanışan ergenlerden tutun, kendi fiziksel özellikleri ile yeterince barışamayan yetişkinlere, kronik hastalığa sahip kişilerden, kendini ve yakın çevresini en sağlıklı şekilde beslemek isteyen kişilere kadar ortoreksiya nevroza sıklığı arttı. Yani günün sonunda kelime anlamı “beslenme” olan “diyet” kelimesi amacını çoktan aştı...
Bir diyetisyen olarak 11 yıldır anlattığım bilgilere şüpheli bakışların çoğalmasından daha çok beni üzen nokta; insanların “diyet” kelimesine karşı olumlu ve olumsuz olarak geliştirdikleri keskin önyargıları, zıt kutuplardaki yeme davranışları ve bunun olumsuz sonuçlarını yıllar içerisinde daha çok görecek olmanın verdiği endişe. Doğru beslenmeyi anlatmaya çalışırken, bir kelimenin içerisine sıkıştırılmaya çalışılan meslek tanımımı düşünmek ise içler acısı... Sahi “sağlıklı beslenme” gibi geniş bir tanım varken, nereden çıktı bu “diyet” ?
Yorum Yazın