Görüş Bildir

Türbe Haberleri

Türbe ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Türbe ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

Gördüğünüz Anda Size Zaman Yolcuğu Yaptırıp Binlerce Yıl Öncesine Işınlayacak İlginç Tarihi Eserler
Zamana meydan okuyan her biri birbirinden eşsiz tarihi eserlerle zamanda yolculuk yapmaya hazır olun! Geçmişin izlerine tanıklık ederken, öğreneceklerinize çok şaşıracaksınız. Kimilerinin tarihi milattan önceki yüzyıla dayanan eserlerdeki işlemeler ve detaylara ise dikkat edin. Çağının ötesinde, zamansız olanlarla tanışmak üzeresiniz! Acaba, sizin için Reddit'ten derlediğimiz 15 tarihi eserden hangisi favoriniz olacak! Şimdi zamanda yolculuk başlıyor...
Şehzade Mustafa kimdir?
Şehzade Mustafa (1515, Manisa – 6 Ekim 1553, Konya), (Osmanlıca adı: شهزاده مصطفى) Kanuni Sultan Süleyman’ın Mahidevran Sultan’dan olma oğlu.Saruhan, Amasya, Konya sancak beyliklerinde bulunmuştur. Babasının tahtına göz dikmekle suçlanmış; Nahcıvan seferi’ne giden Osmanlı ordusunun Konya’da konakladığı sırada, padişahın otağında boğdurulmuştur. Katli, devlete isyan suçundan dolayıdır; ancak deliller ve şahitler konusunda tartışma bulunmaktadır. Hürrem Sultan’ın tahta kendi oğullarından birini geçirmek için Şehzade Mustafa’ya tuzak kurduğu ve ölümünü hazırladığı iddia edilmektedir.1553 yılında Şehzade Mustafa’nın öldürülmesi 1.561 sayfasında Fransız trajedisi La Soltane ya Gabriel Bounin tarafından konu edinilmiştir.1515 yılında babası Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadeliği sırasında Manisa’da dünyaya geldi. Dedesi Yavuz Sultan Selim’in 1520’de hayatını kaybetmesi üzerine Osmanlı tahtına oturmak üzere İstanbul’a giden babasının yanında İstanbul’a gitti.Hürrem Sultan’ın babasının sarayına girmesinden sonra annesi Mahidevran Sultan ile Kanuni’ye dört şehzade daha doğuran Hürrem Sultan arasında, Kanuni’den sonra kendi oğullarının tahta çıkmasını sağlamak için büyük bir mücadele yaşandı. Şehzade Mustafa, 1533 -1541 arasında Saruhan Sancakbeyi (Aydın sancağı ilavesiyle) olarak görev yaptı. Saruhan (Manisa), padişah adayının görev yaptığı yer kabul edilirdi, dolayısıyla Şehzade Mustafa dönemin veliaht şehzadesiydi. 16 Mayıs 1541’de Amasya Sancakbeyliğine atandı; Saruhan Sancakbeyliğine ise kardeşi Şehzade Mehmed getirildi. Halk ve askerler bu duruma tepki gösterdi, bunun üzerine I.Süleyman doğu topraklarının güvenliği için şehzadenin Amasya’ya gönderildiğini ve veliahtlığının sürdüğünü açıkladı[2]. Ardından, Mehmet’in beklenmedik şekilde 1543’te ölümünden sonra Saruhan Sancakbeyliğine Şehzade Selim getirilirken; Şehzade Mustafa ise 1549 yılında Konya Sancakbeyliğine atandı.Şehzade Mustafa’nın şahsına dair önemli verilerden biri de Bernardo Navagero adlı İtalyan elçinin hakkında verdiği bilgilerdir. Yazdığı bir mektup aynen şu şekildedir:“ “Şehzâde Mustafa, sultanın ilk oğlu. Annesi de Çerkes olan kadın. Şu anda Amasya’da ikamet ediyor. İranlılar’ın sınırında, İstanbul’dan 26 gün uzaklıktaki bir mesafede. Yıllık geliri 80 bin dükaya tekabül ediyor. Annesi de onunla birlikte yaşıyor ve oğlunun zehirlenmesini engellemek için her türlü önlemi alıyor. Onun için en tehlikeli şeyin zehir olduğunu, başka hiçbir şeyden korkmaması gerektiğini söylüyor. Mustafa’nın annesini büyük ölçüde sevip saydığı söyleniyor.Herkes onu çok seviyor ve herkes babasının yerine tahta çıkmasını istiyor. Yeniçerilerin de onun hükümdar olmasını istedikleri çok açık. Sultanın bütün kullarının arzusu da bu, çünkü ilk oğlu olmasından yanısıra çok dürüst, cömert ve cesur olması da herkesin onu istemesi için yeterli sebepler. Topraklarına gelen her yeniçeriye, sultanın kullarına, sadece çok iyi davranmakla, onları misafir etmekle kalmıyor, aynı zamanda çok güzel hediyeler de sunuyor. İşte sahip olduğu nâmı da böyle kazanmış. Her ihtiyaçları için yeniçeriler kendisine rahatça başvurabiliyorlar ve onun idaresinden bugüne kadar kimse sultana şikâyetçi olmamış.Babasına sık sık armağan olarak güzel atlar, ayrıca birkaç bin düka da gönderiyor ve bunu seve seve yaptığı çok belli.Şimdiye kadar babasına karşı hiçbir ters harekette bulunmamış. Hem de başka bir kadından olan diğer kardeşlerinin babasına yakın olduklarını bildiği, hatta biri sarayda yaşadığı halde. Bu konuda çok ılımlı.Söylediğim gibi herkes babasının ardından Şehzâde Mustafa’nın hükümdar olmasını bekliyor ve istiyor. Ancak değişik olaylardan dolayı şans Şehzâde Selim tarafına da düşebilir (Diğer ikisine çok fazla önem verilmemiş). Sultanın çok sevdiği annesinin planları ve çok yetkili olan Rüstem’in planları da bu doğrultuda. Yani sultanın ölümünden sonra Selim’in padişah olmasını desteklemek için şimdi planlar yapıyorlar. Bu yüzden paşa en önemli mevkilere kendine yakın, onun emrinde olan kişileri yerleştiriyor. Sancakların yanısıra, hem yeniçeri ağasını yerleştirdiği, hem de kardeşini kaptanıderya mevkilerine çıkardığı gibi. Paşa kaptanıderya olan kardeşinin görevden alınmaması için büyük çaba gösteriyor. Bu mevkiden kardeşini alsa bile yerine çok güvendiği başka birini koyacak. Zira Mustafa’nın tahta çıkmasını engellemek için bir donanma ile onun yolunu kesmekten daha iyi bir şey yok.Sultan Selim, İstanbul’a çok yakın. Hayatta kalmayı başarırsa, annesi de ölmezse, paşa da hazinenin ve sultanın paralarının sahibi olarak, kaza eseri bir ölüm ile Sultan Selim’i tahta oturtmak onlar için pek de zor olmaz. Herşeyi elde eden para aracılığı ile insanların kalbindeki Sultan Mustafa sevgisini kısa sürede silip atabilir. Bu şekilde kendisi de tahtı elinde tutmaya devam etmiş olacaktır. Ancak Mustafa’nın öldürülememesi durumunda ise Mustafa, hakettiği tahta çıkmak ve çıktıktan sonra da kaybetmemek için elinden geleni yapacaktır. Sultandan sonra tahta çıkan kim olursa olsun, herkesin bir korkusu var. Bunu Türkler de söylüyor: Bu taht meselesi oldukça kanlı olacağa benziyor ve bunun felaketlerin başı olduğunu düşünüyorlar. Bu konu ile ilgili olarak sultanın taht için kimi tercih ettiğini anlamak kolay değil çünkü hepsi onun oğlu ama yanında her zaman Rus karısı var ve bu kadın kendi oğullarını hep ön plana çıkarıp, sürekli Mustafa’yı kötülüyor. Ama Mustafa’nın tahta çıkması konusunda pek bir şey değiştiremeyeceğini de biliyor. Sultan da bu konuda bir şey yapamaz zira kendi ağzıyla Mustafa’nın tahta çıkacağını söyledi.”„—Bernardo NavageroDiğer bir veri ise Guillaume Postel’in Osmanlı gelenek-göreneklerini ve Osmanlı’nın siyasi durumunu anlattığı kitapta bulunmaktadır. 1536′da, Fransız kralı I. François, Kanuni Sultan Süleyman’la bir sözleşme imzaladı ve ardından resmi tercümanı ve tarihçisi Guillaume Postel’i yardımcı olarak Fransız elçisi olan Jean de La Forêt’in yanına, İstanbul’a gönderdi. Fransız tarihçi Guillaume Postel,”De la République des Turcs”(Türklerin Cumhuriyeti) adlı kitabında Şehzade Mustafa’nın iktidarı devralabilecek yaşa ve olgunluğa ulaştığını, tedbirli, ve son derece iyi eğitimli bir şehzade olduğunu yazmaktadır.KişiliğiMustafa, şairdir (Mahlası Muhlisî[5]), hattattır (Elyazısı: Viyana, Şark yazmaları, No:998 de nesh ile yazılmış Süleyman-name). Manisa Bozdağ da, cami, saray, türbe, çeşmeler yaptırdı. Irakeyn ve Korfu seferinde (1534, 1536, 1537) ve Boğdan seferinde Anadolu muhafızı, 9. seferde (1541) İstanbul muhafızı oldu. Manisa Bozdağ da, cami, saray, türbe, çeşmeler yaptırdı. Görüntüsü ve tavırlarıyla dedesi Yavuz Sultan Selim’e çok benziyordu.[6]Şehzade Mustafa’nın bilhassa Amasya’dayken ilim meclislerinde bolca bulunduğu, devrin önemli müderrislerinden dersler aldığı ifade edilir. Celalzade Salih çelebi, Manisalı Senai Mehmed çelebi, Hayreddin Hızır efendi, Şems efendi, şair Lali çelebi, Karaçelebizade Hicri Mehmed Muhyiddin efendi, İstanbul kadısı, şair Muhyiddin Mehmed Hüseyni efendi gibi alimlerden dersler aldı. Şehzadenin hocalarından olan Mustafa Sürûrî Efendi, Bahrü’l- Maarif ve Zahiretü’l Müluk yazıp şehzadeye sunmuştur. Şehzadenin katli üzerine de Kanuni ile alakasını kesip bir daha görüşmemiş ve kendisine verilmek istenen bütün resmi vazifeleri de reddetmiştir.[7] Kanuni Sultan Süleyman’a yazdığı bir mektupta şu ifadeler geçmektedir.“ Cihan padişahı babası gibi adil, atası Sultan Selim gibi yavuz ve korkusuz, büyük atası Sultan Mehmet gibi zeki.Devlet-i Aliye’nin gördüğü en parlak şehzade.„AilesiZevcesinin adı bilinmemektedir. 1525, Kırım doğumludur. Şehzade Mustafa’nın ölümünden sonra 1555 de, Pertev Mustafa Paşa ile evlendirilmiştir.Çocukları:Nergisşah Sultan: 1536 yılında Manisa’da doğdu. Damat Cenabi Ahmet Paşa (şair, tarihçi, Enderuni ve çeşnigirbaşı, 20 yıl kadar Anadolu Beylerbeyi) ile evlenmiştir.Şehzade Mehmed: 1546′da Amasya’da doğdu. Ölümü; 1553, Bursa.Şehzade Orhan: Ölümü; 1552, Konya.Şah Sultan: 1547 yılında Konya’da doğdu. 2 Ekim 1577′de öldü. Zevci Damat Abdülkerim Ağa.Ölümü ve SonrasıTaht yarışında Şehzade Mustafa’yı bertaraf edebilmek için Sadrazam Damat Rüstem Paşa tarafından sahte mektuplar ürettiği düşünülür. Bu mektuplar, Şehzade Mustafa’nın babası hayatta iken onun tahtına göz diktiğini ve isyan hareketlerine destekte bulunduğunu gösterir niteliktedir. Başlangıçta iddialara inanmayan Kanuni, güvendiği din alimlerinden tavsiye istedi. Güvenilen bir kölenin efendisinin parasını irtikap ettiğine ve ona karşı bir tuzak kurduğuna ilişkin hayali bir hikayeyle buna karşı ne yapılması gerektiğini sordu.[10] Aslında bu, Mustafa’nın isyan hareketlerine başvurduğuna ve babasının tahtına göz diktiğine dair endişelerinin çok uzağındadır. O dönemin alimlerinden olan Mehmet Ebussuud Efendi Süleyman’a şu cevabı vermiştir; “bu durumda köleye ölünceye kadar işkence yapılması uygundur.” Bu ifade, şeraite göre kendisine bir cinayet izninin verilmesi demektir, ancak bir fetva niteliği taşımamaktadır. Çünkü Şehzade Mustafa’nın yaşadıkları Süleyman’ın danıştığı hikayeden çok farklıdır.1553 yılında Veziriazam Damat Rüstem Paşa İran seferi için hareketinden sonra Aksaray taraflarına gelince, orduyu durdurdu ve yeniçerilerin Şehzade Mustafa’ya yatkınlığı olduğunu ve askerin, ihtiyarlığı sebebiyle sefere çıkamayan padişahın Dimetoka da oturmasını, Mustafa’yı hükümdar olmasını istedikleri dedikodusunun yayılmakta olduğunu bildirmek için, sipahiler ağası olan, Kızıl Ahmedliler den Şemsi Ağa’yı (Şemsi Paşa) İstanbul’a yolladı ve padişahın bizzat askerin başında sefere çıkmasını arz ederek, Aksaray’dan ileri gitmeyip bekledi.Padişah bunu haber alınca Rüstem Paşa’yı geri çağırdı ve 1553 ağustos sonlarında kendisi İran seferine çıktı. Kütahya sancakbeyi Şehzade Bayezid’i Rumeli muhafazasında bulunmak üzere Edirne’ye gönderdi. Bolvadin’e gelince Saruhan sancakbeyi Şehzade Selim orduya gelerek el öptü. Bundan sonra padişah Aktepe konağına geldiği vakit, sefere çağrılan Şehzade Mustafa orduya iltihak ederek çadırı kuruldu. Ertesi gün şehzade babasının elini öpmek için otağ-ı hümayuna yürüdü. Çadıra girdiği zaman babasını göremedi, yedi dilsiz onu karşıladı ve hemen üstüne atılarak boğmak istedilerse de Mustafa bunların elinden kurtulup kaçarken, saray hademelerinden Zal Mahmud ağa arkadan yetişip şehzadeyi boğdu.Cesedi çadırın önüne bir İran halısı üzerinde bırakılmak suretiyle ölümü ilan edildi. Bu, aynı zamanda İran ile iş birliği yaptığı iddia edilen Şehzade Mustafa’nın durumunda bir mesaj niteliği taşıyordu. Cenazesi daha sonra Bursa’ya gönderilerek II. Murat türbesi yakınına defnedilmiştir.OSMANLI TARİHİNİN EN ACI OLAYIKanunî’nin oğlu Şehzâde Mustafa’nın öldürülmesi Osmanlı tarihinin bugüne kadar unutulmayan en acı hadiselerinden biridirŞehzâde Mustafa, 1515’te babasının Manisa Sancakbeyliği sırasında doğdu. Annesi Mahidevran Hatun’du. 1520’de babasının tahta çıkması üzerine İstanbul’a geldi. 1533’te Manisa Sancakbeyliği’ne tayin edildi.Yeniçerilerin sevgisiŞehzâde Mustafa, Manisa Sancakbeyliği sırasında şairleri ve âlimleri himayesi altına aldı. Halka, ulemaya ve askerlere karşı cömert oldu. Şehzâde hemen herkes tarafından sevilerek saltanatın varisi olarak görüldü.Şehzâdenin bu şekilde geniş bir nüfuza sahip olması ve değişik halk kesimlerinden destek görmesi, Hürrem Sultan’ı huzursuz ediyordu. Hürrem Sultan’ın da etkisiyle Veziriazam Makbul İbrahim Paşa öldürüldü. Böylece Şehzâde Mustafa İstanbul’daki en büyük destekçisini kaybetti. Hürrem Sultan ise kızı Mihrimah Sultan’ı evlendirdiği Rüstem Paşa’yı ikbal merdivenlerinden çıkararak, Şehzâde Mustafa’ya karşı önemli bir müttefik buldu.Valilere mektup yazdıKanunî, Hürrem Sultan’ın da tesiriyle Şehzâde Mustafa’yı saltanat merkezine daha yakın olan Manisa Sancakbeyliği’nden alarak yerine Şehzâde Mehmed’i tayin etti. Şehzâde Mustafa’yı da Amasya’ya gönderdi. Ancak Şehzâde Mehmed’in 1 yıl sonra 1543’teki beklenmedik ölümü Şehzâde Mustafa’yı tekrar şanslı duruma getirdi.Şehzâde Mustafa da bu arada valilere mektuplar yazarak çevresini genişletmeye çalışıyordu. Mahidevran Sultan, Amasya’da Şehzâde Mustafa’ya yol gösteriyor, oğlunu korumak için çabalıyordu.Venedik Elçisi Navagero, Hürrem Sultan ile Rüstem Paşa’nın Şehzâde Mustafa’yı engellemek için neler yaptıklarını da şöyle anlatır:Sahte mektuplarGelişmelerin günden güne kendi aleyhlerine gittiğini gören Rüstem Paşa, gizlice şehzâdenin mührünü kazıttı. Şehzâde Mustafa’nın ağzıyla İran Şahı Tahmasb’a bir mektup yazdı. Sahte mektupta, şehzâde “padişah olması halinde Şah Tahmasb ile yakın bir dostluk kuracağını bildiriyor ve Şah’ın güzel kızı Feride ile evlenmek istediğini” söylüyordu. Rüstem Paşa, şehzâde adına yazdığı sahte mektubu Zeynel Bey vasıtasıyla İran şahına gönderdi. Şahın cevaben şehzâdeye yazmış olduğu mektubu da aynı yolla ele geçirdi. Rüstem Paşa çok büyük bir koz yakalamıştı. Gerektiğinde bu sahte mektupları padişaha gösterecek ve şehzâdenin sonunu hazırlayacaktı.Kanunî’ye iletti1552’de Veziriazam Rüstem Paşa, İran seferine çıktı. Ancak Anadolu’daki asker ve halkın Şehzâde Mustafa’ya büyük muhabbet beslediklerine şahit oldu. Padişahın yaşlandığı ve Rüstem Paşa’nın da ortadan kaldırılması gerektiği yönünde dedikodular üzerine veziriazam, hemen bir adamını İstanbul’a göndererek meydana gelen olayları Kanunî’ye iletti. Bu arada daha önce Şah Tahmasb’a yazdığı sahte mektupları da Şehzâde Mustafa’nın aleyhine delil olarak gönderdi. Artık, Kanunî Sultan Süleyman tamamen oğlunun aleyhine dönmüştü. Özellikle, “Padişahın kalan ömrünü Dimetoka saraylarında ibadetle geçirmesi gerektiği” şayiası kendisini çok üzmüştü. Dedesi İkinci Bâyezid tahttan indirilerek Dimetoka Sarayı’na gönderilmiş ancak yolda aniden ölmüştü.Şehzâde Mustafa’nın öldürülmesiSultan Süleyman, Rüstem Paşa’yı geri çağırarak seferin ertesi yıl bizzat kendi komutasında yapılacağını bildirdi. Kanunî, 28 Ağustos 1553’te ordusuyla Üsküdar’dan hareket etti. Ordu 5 Ekim’de Konya Ereğlisi yakınındaki Aktepe denilen mevkide konakladı. Orduya katılması talimatı verilen Şehzâde Mustafa, babasının kendisiyle ilgili düşüncelerinden habersiz, birlikleriyle babasının otağının 2 mil uzağına otağını kurdu.Uyarıları dinlemediŞehzâde Mustafa, akşama doğru babasının otağından kendisine doğru üzerinde kâğıt bulunan bir ok atıldı. Kâğıtta babasının otağına kesinlikle gitmemesi, babasının onu öldüreceği yazılıydı. Şehzâde Mustafa bunu Rüstem Paşa’nın kendisine karşı bir hilesi olarak düşündü. Şehzâde Mustafa, çevresinin bütün uyarılarına rağmen babasının kendisini öldürteceğine inanmıyordu.Şehzâde Mustafa, padişahın çadırına girdiğinde elinde bir yayla tahtta oturan babasını hürmetle selamladı. Kanunî bu selama, “Ah köpek! Sende hâlâ beni selamlayacak cesaret var mı” diyerek arkasını döndü. Bu işaret üzerine iri cüsseli dilsiz yedi cellat şehzâdenin üzerine atıldılar.Şehzâde Mustafa böyle ani bir saldırı karşısında bile cellatlardan kurtulup, onları yere sermeyi başardı. Bu sırada karşısına çıkan Zal Mahmud Ağa, şehzâdeye çelme takarak onu yere düşürdü ve hemen kemendi boynuna geçirdi. Birkaç dakika sonra şehzâdenin cesedi çadırın dışına çıkarılarak bir İran halısının üzerinde teşhir edildi.Rüstem Paşa azledildiOlup bitenler Şehzâde Cihangir’i derinden yaraladı. Şehzâde Cihangir, kısa bir süre sonra vefat etti. Şehzâde Mustafa’nın ölümü ordu arasında derin bir üzüntü ve hoşnutsuzluk meydana getirdi. Rüstem Paşa azledilip, Şehzâde Mustafa’ya yakınlığı ile bilinen Kara Ahmed Paşa veziriazamlığa getirildi. Şehzâdenin cenazesi Bursa’ya gönderilerek defnedildi. Hürrem Sultan’ın kışkırtmasıyla, babasının intikamını alır gerekçesiyle Şehzâde Mustafa’nın 7-8 yaşlarındaki oğlu Şehzâde Mehmed de öldürüldü.Düzmece MustafaŞehzâde Mustafa öldü ama arkasından en az 5 kişi ben Şehzâde Mustafa’yım diye isyan çıkardı. Şehzâdenin katlinden kısa bir süre sonra Dobruca’da ortaya çıkan bir kişi Şehzâde Mustafa olduğunu iddia etti. Şehzâdeye benzerliği ve cesareti ile etrafına Rumeli eyaletlerinden binlerce sipahiyi topladı. Düzme Mustafa bir müddet devlet güçlerini uğraştırdıktan sonra yakalanıp, İstanbul’da çengele geçirilerek öldürüldü.Arka arkaya isyanlarDüz­me­ce Mus­ta­fa is­yan­la­rı dur­ma­dı. 1557’de Ana­do­lu­’da Sa­fe­vi­le­r’­in de des­tek­le­di­ği bir is­yan çık­tı. Sul­tan Sü­ley­ma­n’­ın taht ko­nu­sun­da­ki en­di­şe­le­ri­ni sa­de­ce 1566 yı­lı­na ka­dar ye­ni­den or­ta­ya çı­kan Düz­me­ce Mus­ta­fa­lar can­lı tut­tu. 1564’te fark­lı böl­ge­ler­de iki Düz­me­ce Mus­ta­faor­ta­ya çık­tı. Bir Düz­me­ce Mus­ta­fa ise 1565 Ha­zi­ra­nı­’n­da idam edil­di.Hürrem Sultan’a suçlamaŞehzâde Mustafa ile ilgili birçok mersiye yazıldı. Kadın şair Nisâyî yazdığı mersiyede Hürrem Sultan’ı açıkça suçlamıştır:Bir Urus câdısınun sözin kulağuna koyupMekr ü âle aldanuban ol acûzeye uyubBâğ-ı ömrün hâsılı ol serv-i âzâda kıyupBi-terahhum şâh-ı alem n’itdi Sultan MustafâŞâh-ı âlemsin veli halk tutdı senden nefretiKimsenün kalmadı hergiz sana meyl-i şefkatiBâis olan müftiye irmesün Hak rahmetiMerhametsüz şâh-ı âlem n’itdi Sultan MustafâNisâyiUnutulmayan MERSiYEŞehzâde Mustafa adına birçok mersiye yazıldı. Bunların en meşhuru Taşlıcalı Yahya’nınkidir:Meded, meded bu cihânın yıkıldı bir yanıEcel celâlîleri aldı Mustafa Hân’ı.Dolundu mihr-i cemâli, bozuldu erkânı,Vebâle koydular âl ile Âl-i Osmân’ı.………….Enîsi gâib erenler, celîsi ehl-i sefâ,Ziyâde ide yaşım gibi rahmetin mevlâ.İlâhi! Cennet-i firdevs ana durağ olsun,Nizâm-ı âlem olan Pâdişah sağ olsun!
Yurt Dışındaki Tek Türk Toprağı Çatışma Altında Kaldı
Suriye'nin Halep kentinde Türk askerinin koruduğu Süleyman Şah Türbesi çevresinde Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) arasında çatışmaların yoğunlaştığı bildirildi Çatışmaların yoğunlaşması üzerine Suriye'de Türk toprağı olan Süleyman Şah Türbesi çevresindeki Türk askeri sayısının artırıldığı ve saldırı ihtimaline karşı güvenlik önlemlerinin alındığı öğrenildi. Rakka'daki Türkmen aşiretlerinin ileri gelenlerinden Süleyman et-Türkmani, Türk askerinin koruduğu Süleyman Şah'ın türbesinin bulunduğu Karakozak köyü çevresinde IŞİD ile ÖSO arasında şiddetli çatışmaların yaşandığını belirtti. Türkmani, Haseke'deki Nakşibendi tarikatının önemli isimlerinin türbeleri ile Tel Abyad'daki Hazreti İbrahim makamını yıkan IŞİD'in kontrol altına aldığı bölgelerde türbeleri tahrip ettiğini hatırlatarak uyarıda bulundu. Karakozak Köprüsü'nde süren çatışmada IŞİD'in üstünlük sağlaması halinde bölgedeki gücünün ve nüfuzunun artacağına dikkati çeken Türkmani, bu gelişmenin Süleyman Şah Türbesi ve onu koruyan Türk askerleri içinde tehlike arz edebileceğini söyledi. Türkmani, Türkiye hükumetini ve Suriye Türkmen Konseyi'ni Türk ve İslam mirasıyla, Türkmenlerin yaşadığı bölgeleri rejim ve IŞİD'in saldırılarından korumak için acilen önlem almaya çağırdı. Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin dedesi olan Süleyman Şah'ın türbesi Suriye'de Halep ili sınırları içerisindeki Karakozak köyünde bulunuyor. Türbe, Türk toprağı olarak kabul ediliyor. Milliyet
IŞİD Süleyman Şah Türbesi'ni Kuşattı
Türkiye’nin yurtdışındaki tek toprak parçası olan ve Suriye’nin Halep kenti sınırlarında bulunan Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu Caber Kalesi'nin çevresi Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)'nin kontrolüne girdi. Türkiye sınırına 35 kilometre uzaklıktaki Karakozak köyü yakınlarındaki türbe çevresinde yaşanan bu gelişme üzerine Suriye sınırında konuşlu kara ve hava askeri birlikleri teyakkuz duruma geçirildi. Türbede görev yapan yaklaşık 25 askere, türbeye bir saldırı olması halinde 'vur emri' verildi. Türbe ve çevresi uzun süredir Türkiye'nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) kontrolünde bulunuyordu. Ancak önceki günden bu yana IŞİD ve ÖSO güçleri arasında yaşanan şiddetli çatışmalar sonucu ÖSO güçleri bölgeden geri çekildi. Türbenin çevresi, daha önce Türkiye'ye karşı açıklamalar yapan IŞİD güçlerinin eline geçti. Bu gelişme türbede görev yapan ve sürekli teyakkuz durumda bulunan askerler tarafından Genelkurmay Karargahı'na iletildi. Genelkurmay, IŞİD güçlerinden türbeye bir saldırı olması halinde her türlü senaryoyu masaya yatırdı. Bir saldırı olması halinde sınırdaki kara ve hava güçlerine türbenin korunması için IŞİD'e yönelik operasyon yapılması, türbedeki askerlere de vur emri verildi. Genelkurmay'dan gelen bu emir üzerine sınırdaki kara ve hava güçleri teyakkuz durumuna geçirildi. Süleyman Şah Türbesi, 1921 yılında Fransa ile yapılan Ankara Anlaşması’na göre Türkiye Cumhuriyeti toprağı olarak kabul ediliyor ve Türk askeri tarafından korunuyor. Dünya Bülteni/ Haber Merkezi
Erdoğan Fazla Sıkıştı, Milli Hislere Oynuyor, Korkmak Lazım!
'Erdoğan’dan artık korkuyorum. Çünkü fazla bunaldı. Sıkıştığı köşeden kurtulmak için “milli hisleri galeyana getirmeyi” deneyebilir; zaten ufak ufak deniyor'T24Prof. Baskın OranBaşbakan Erdoğan Gezi rezaletinde polisi “Kahramanlık destanı yazdınız” diye nasıl tebrik ettiyse, şimdi de Suriye uçağı düşürme olayında pilotları aynen öyle tebrik ediyor. Herhalde, milli hisleri güçlü vatandaşlarımızın yüreği kabarmıştır.Erdoğan’dan artık korkuyorum. Çünkü fazla bunaldı. Sıkıştığı köşeden kurtulmak için “milli hisleri galeyana getirmeyi” deneyebilir; zaten ufak ufak deniyor. Seçimlere kadar inanılmayacak şeyler yapması beklenebilir.Erdoğan’ın ağzından düşürmediği Başbakan A. Menderes rahmetlinin yaptığı iki “eylem” geliyor aklıma.Biliyorsunuz, bu “milli hisleri galeyana getirme” işini Menderes 1955’te yaptı. Yunanistan’a gözdağı vermek için Atatürk’ün Selanik’teki evi, MİT’e çalışan B. Trakyalı bir gence bombalatıldı ve bu sayede milli hislerimizin doruğa çıktığı ortamda 6-7 Eylül pogromu düzenlendi.Aynı Menderes, aynen bugün Erdoğan’ın siyaseten çok bunaldığı gibi, 1957’de mali yönden çok bunalmıştı. Doları 2,80’den 9 liraya fırlatan 1958 devalüasyonunu yapmadan önce, başka bir yöntem denedi. O Soğuk Savaş ortamında Amerika’dan para koparabilirim umuduyla, Rusya’nın sızmakta olduğunu söyleyip Suriye’ye girmeye kalktı 1957’de. Ama Allahtan, ABD ile SSCB birbirleriyle çatışmaktan korkup, rahmetliyi birlikte önledilerdi.Şimdi Erdoğan’ın, Selanik’teki evi bombalatacağını sanmıyorum ama, Menderes’in yaptığı başka bir şeyin çok daha ilerisini yapabilir: Sınırımıza sadece 35 km mesafedeki Süleyman Şah Türbesi meselesi var. Daha düne kadar TIR’larla beslediğimiz karga yani El Kaide'nin Suriye'deki kolu IŞİD, Türbe’nin 21 Mart'tan itibaren 3 gün içerisinde boşaltılıp Türk bayrağının indirilmesini istedi. Bu “süre” yarın, 24 Mart’ta bitiyor. IŞİD saldırmayabilir, ama bir “saldırı” yine de olabilir. Artık kim yapabilir, yaptırabilir, bilemeyiz. Böyle şeyleri gizli teşkilatlar bilir. 24’ünde olmazsa, başka bir gün olabilir.Türbe’ye vuku bulacak bir saldırı (veya benzer bir durum) halinde Erdoğan sınırdışı bir operasyon (veya benzer bir “milli” çılgınlık) yaparsa, ayıkla pirincin taşını. Bu durumda hem ABD ve AB patlar, hem Arap Ortadoğu çıldırır, hem de Suriye’nin hamisi Rusya şu sıralarda iyice azmış vaziyette, ortalığı dağıtır.Tüm dünya da, hani ayı ve büyük aptesiyle ilgili bir deyim vardır, onu söyler.
İl Özel İdaresi'nin 3,5 Milyar TL'lik Malvarlığını Kim Alacak?
Yerel seçimlerle birlikte, diğer büyükşehirlerde olduğu gibi kapanacak olan İzmir İl Özel İdaresi'nin taşınmazlarının paylaşımı, kısa bir süre kalmasına rağmen halen yapılamadı. TBMM'de kabul edilen 6360 sayılı Büyükşehir Kanunu, 30 Mart 2014'te yapılacak yerel seçimlerden sonra yürürlüğe giriyor. Kanun gereği 30 il özel idaresi büyükşehir belediyelerine devrediliyor. AK Parti'li belediyelerin iktidarda olduğu büyükşehirlerde sorun yaşanmazken, CHP'nin görevde olduğu İzmir'de yaklaşık değeri 3.5 milyar liraya ulaşan malların paylaşımı tam anlamıyla çıkmaza girdi. Ada, fabrika arazisi, iş merkezleri, dinleme tesisleri, oteller... İl Özel İdaresi'nin kapatılmasına kısa bir süre kala, İzmir'de de bir komisyon oluşturuldu. Aralarında Tavşan Adası, 114 bin metrekarelik eski Sümerbank Basma Fabrikası'nın arazisi, üç iş merkezi, dinlenme tesisi, biri beş yıldızlı üç otelin de bulunduğu toplam bin 708 taşınmazın hangi kuruma verileceği henüz netlik kazanmadı. Bazı illerde devir işlemlerinin tamamlandığını, ancak İzmir'de çok geç kalındığını belirten İzmir İl Genel Meclisi Başkanı CHP'li Serdar Değirmenci, Genel Sekreter Yardımcısı'nın bile nerede görev yapacağını bilmediğini vurguladı. Komisyonun toplantıya yeni başladığına değinen Değirmenci, 'İl Özel İdare'nin bin 708 taşınmazı var. Bunların içinde 3 iş hanı, 3 büyük otel, İzmir Yarış Pisti, eski Sümerbank binasının bulunduğu arazi, 3 hizmet binası, bize 24 milyon TL'ye mal olan yeni yapılan 10 bin metrekare açık alan, 24 bin metrekare kapalı alanı olan 4 katlı bir bina, toplam 419 araç, 5 şantiye var, Tavşan Adası, 3 türbe var. Yani aşağı yukarı İl Özel İdare'nin 3.5 milyar TL'lik malvarlığı bulunuyor. 30 Mart'ta Özel İdare kapanacak. Ama bu malların ne olacağı belli değil. Daha dün toplantı başladı. Bunun dışında bin 28 çalışan var. Bunların 307'si hizmet alımı olarak çalışıyor ve hizmet akitleri 30 Mart'ta doluyor, hepsi sokakta kalacak. Vali beyle görüştük, sürenin yetmeyeceğini ve 30 Mart'tan sonra da çalışmaların yapılacağını kaydetti. Böyle içler acısı bir haldeyiz. Sümerbank arazisini meclis kararıyla Büyükşehir Belediyesi'ne devrettik. Vali 6 kez geri gönderdi. Bir kez daha karar aldık ve Vali bu kez geri göndermedi, o da onayladığı anlamına gelir, ancak İçişleri Bakanlığı'nın onaylaması gerekiyor. Henüz onay çıkmadı. Personelin durumu içler acısı, Genel Sekreter Yardımcısı dahil kimsenin nerede görev yapacağı belli değil. Daha önce hazineden tahsis edilen Gaziemir'de bir arazi var, mesela orası İzmir Müftülüğü'ne cami ve etrafına külliye yapılması koşuluyla devredildiği söyleniyor ama bilgimiz yok' diye konuştu. Milliyet
Türkiye'nin Suriye'ye Müdahale Olasılığı Artıyor
Beril Dedeoğlu: Suriye’ye bir askeri karşılık verilse de verilmese de, bu karar Suriye ile ilgili bir sonraki adımın nasıl tasarlandığını göstermekten öteye gitmezStar gazetesi yazarı, Prof. Beril Dedeoğlu , “Kabul edelim, Suriye’ye askeri müdahale ihtimali giderek artıyor. Bu müdahale, Suriye’yi Rusya’dan koparacak ve aynı anda radikal grupları da bertaraf edecek türden bir sonuç verecekse olacak. Türkiye’nin derdi, bu süreçte tek başına kalmamak ve Rusya’nın hedefine girmemek; verilen mücadele bu gibi gözüküyor” dedi. Yurtdışındaki tek Türk toprağı olan Süleyman Şah Türbesi’nin El Kaide bağlantılı IŞİD militanlarının tehdidi altına girmesi ve Dışişleri’nde Suriye’yle ilgili yapılan görüşmenin sızdırılmasının ardından Suriye’deki iç savaşı yeniden gündeme getirdi. Star gazetesi yazarı, Prof. Beril Dedeoğlu, bugünkü köşesinde “Türkiye, Suriye’yegirer mi?” sorusunu değerlendirdi. Beril Dedeoğlu’nun Star gazetesinin bugünkü (28 Mart 2014) nüshasında yayımlanan, “Türkiye Suriye’ye girer mi” başlıklı yazısı şöyle: Türkiye Suriye’ye girer mi Son dönemde Türkiye’nin Suriye’ye müdahale edip etmeyeceği konusu, en fazla sorulan sorular arasında yer alıyor. ‘Türkiye girer mi?’ şeklinde dillendirilen bu soruların cümle yapısına bakılırsa, sanki Türkiye durup dururken Suriye’ye girme planları yapıyor da, bu planları hayata sokar mı diye soruluyor gibi. Ayrıca bu tür sorulardaki ‘girer mi?’ kısmı da biraz netameli. İnsanın gözünün önüne tanklarla sınırı aşan bir ordu geliyor. Hemen belirtelim, Türkiye kendisini Suriye batağına çekmeye çalışan onlarca tahrikle karşılaştı, bu tuzaklara düşmemek için epeyce çaba verdi. Ancak kabul etmek gerekir ki, uzunca bir süredir zaten Türkiye Suriye ile düşük yoğunluklu bir mücadele sürdürüyor; içinde sivil unsurlar da var, askeri unsurlar da. Dolayısıyla Türkiye ile Suriye rejimi arasında bir savaş var mı diye sormanın pek alemi bulunmuyor; yani tankları yürütmeye gerek yok. Bugün Suriye’ye askeri müdahale yapılması konusunun tartışılmasının esas nedeni ise iki gelişmeden kaynaklanıyor. Bunlardan biri, Suriye’deki Türkiye toprağına yapılabilecek olası bir saldırı ya da Suriye’den Türkiye’ye atılabilecek füzeler, diğeri de TSK’dan yapılan açıklama. Saldırı olursa Her ne biçimde olursa olsun, doğrudan Türkiye’yi hedef alan her saldırıya karşılık verilir; Türkiye ile Suriye barış içinde değil. Sınır dışında görev yapan askerlere saldırı olursa, karakol havaya uçurulursa ya da kaçırma eylemleri yapılırsa, Türkiye olayın niteliğine uygun bir karşılık verir, bu kaçınılmaz bir durum. Zira artık bundan kaçınma sınırı aşıldı. Ortada büyük bir sorun olduğuna şüphe yok. Ancak içeride bu büyük soruna bakmak yerine meselenin başka yönleriyle ilgilenme eğilimi yaygın. Bir saldırı olsa ve Türkiye buna karşılık verse ‘hükümet zaten savaş çıkarmak istiyordu, işte bahaneyi buldu’; karşılık verilmese bu sefer de ‘hükümet yurt dışındaki tek toprağı koruyamadı’ denecek. Suriye sorununu hükümetin aksiyonuna bağlamaya yönelik yaklaşım, gerçekten de ‘yerel seçim’ mantığına dayanıyor. Gelinen eşik itibarıyla bu sorun Türkiye’nin vereceği kararlarla şekillenme aşamasını geride bıraktı, konu gayet uluslararası bir konu ve Türkiye de bir koalisyonla birlikte davranıyor. Dolayısıyla Suriye’ye bir askeri karşılık verilse de verilmese de, bu karar Suriye ile ilgili bir sonraki adımın nasıl tasarlandığını göstermekten öteye gitmez. Açıklamalar TSK’dan yapılan açıklama ise konunun diğer boyutu. TSK’yı böyle bir açıklama yapmaya iten nedenler aslında hala normal bir ülke olamadığımızı gösteriyor. Açıklama, ‘bize ne dendiyse onu yaptık’ anlamına geliyor. Bunda ne gibi bir anormallik olabilir; zaten öyle olması gerekiyor. Ancak bundan sonra olabileceklerin bir siyasi faturası olacaksa sorumluluk hükümettedir denmeye çalışılıyorsa, o zaman TSK’nın siyasetten uzak durduğunu beyan eden açıklaması, bizzat siyaset yapmak gibi değerlendirilebilir. Suriye’deki toprağa TSK’nın türbe değil karakol demesi, Çin füzelerinin TSK tarafından istenmediğinin haberleştirilmesi ve yapılan en son açıklamalar arka arkaya okununca, derin bir nefes alma ihtiyacı doğuyor. Jetlere yapılan tacizler, sınırı aşan füzeler, düşürülen uçaklar konusunda kamuoyu Türkiye’de TSK, başka ülkelerde Savunma Bakanı tarafından aydınlatılır. Olup bitenin iç siyasetle ilgisini kuranlara ise siyasi çevreler yanıt verir. Kabul edelim, Suriye’ye askeri müdahale ihtimali giderek artıyor. Bu müdahale, Suriye’yi Rusya’dan koparacak ve aynı anda radikal grupları da bertaraf edecek türden bir sonuç verecekse olacak. Türkiye’nin derdi, bu süreçte tek başına kalmamak ve Rusya’nın hedefine girmemek; verilen mücadele bu gibi gözüküyor.T24
Müzik Meraklısına Görülmesi Gerekli 8 Yer
Londra, Abbey Road’da yürüyüp, Paris’te Jim Morrison’ın mezarını ziyaret ettiniz mi? O zaman Avrupa’da gizli kalmış müzik mabetlerini tavaf etmenin vakti gelmiştir. Bu araştırmayı Busabout (nereye gitmek istediklerine, nerede yaşamak istediklerine kendi karar veren özgür ruhlu gezginler) yapmış. Bir çok turist The Beatles’ın Abbey Road albümün canlandırmak için çaba harcıyor. Yine bir çoğu da Jim Morrison’ın Paris’teki mezarı başında içip sarhoş oluyor-du, artık korumalar buna izin vermiyor. Morrisson’ın mezarına doğru yolu gösteren diğer mezar taşlarına yapılan grafitileri bekçiler her gün silmek zorunda kalıyordu. Ki bu mezarlıkta Oscar Wilde, Edith Piaf gibi bir çok ünlü ismin ebedi uykularında olduğunu biliyoruz. O zaman neden kalabalıktan uzaklaşıp biraz da alt kültürün mekanlarını keşfe çıkmıyoruz? 1. John Lennon’ın Barış, Aşk ve Müzik Tapınağı – Rusya Kolya Vasin, Rusya’daki en büyük Beatles hayranı. 1964’ten beri, yani hem Beatles müziğinin, hem de grubun saç kesiminin memleketinde yasaklandığı günlerden beri, sabahtan akşama kadar Beatles dinlediğini iddia ediyor. Sovyetler Birliği’nin çökmesi ardından Muhteşem Dörtlü’ye olan aşkını artık gizlemek zorunda kalmamış. St. Petersburg’da onların anısına bir tapınak yapmış. Puskinskaya’da, küçük bir odada, dünyanın dört bir yanından topladığı binlerce Beatles hatırasını biriktirmiş, sergiliyor. Bu malzemelerden bazıları zamanında sınırdaki X-ray’lerden dahice kaçırılıp ülkeye sokulmuş ve daha sonra plak formatına sokulmuştur. 2. The Rolling Stones’un Exile On Main St malikanesi “Nellcôte” – Fransa 1971 senesinde, The Rolling Stones elemanları, İngiliz Hükümeti’ne borçlu oldukları, gelirlerinin yüzde 93’ünü vermemek için sürgün hayatını seçmişti. Keith Richards’ın Fransız Rivierası’ndaki evine, Nellcôte’e gittiler. Exile On Main St. albümünün neredeyse tamamını bu evin rutubetli, karanlık bodrumunda kaydettiler. Ortaya çıkan sound üzerine Richards daha sonra “yapılmış ilk grunge albümüdür” diyecekti. Bu ev grubu ziyaret eden ünlüler için cennet gibiydi. Bir rivayete göre bir gece Richards’la çok içen John Lennon evin önündeki merdivenleri kusmuk içinde bırakmıştı. Elbette keyif verici madde satanlar için de bulunmaz bir mabetti, ta ki Fransız polisi olaya ayana kadar. 10 Louise Bordes Avenue, Villefranche-sur-Mer adresinde yer alan bu mabedi gidip ziyeret edebilirsiniz, ama şu anda malikaneye sahip olan Rus milyarderlerin sizi içeri sokmasını beklemeyin. 3. Erovizyon Birincisi Lordi Meydanı – Finlandiya Erovizyonu kazanan ilk ve şimdilik tek Finlandiya’lı grup, hard rock canavarları Lordi kendi memleketlerinde çok meşhur. Yüzlerini pulların üstüne görebilirsiniz, kendi çizgi roman, film ve hatta farklı aromalarda üretilen alkolsüz içecekleri bile var. Grubun eli baltalı solisti Bay Lordi’nin doğduğu yer olan Rovaniemi Kasabası’ndaki meydana da, onun şerefine adları verilmiş. Elemanların betona bıraktıkları el izleri bir duvarın dekoru haline gelmiş. Serinletici bir Lordi Kolası içerken, onların kalıbıyla karşılaştırıp kendi elinizin ne kadar küçük olduğuna bakabilirsiniz. 4. ABBA Müzesi – İsveç Elbetteki Liverpool’da George Harrison’ın ilk gitarı, John Lennon’ın ikonik gözlüklerinin sergilendiği ve Julia Lennon tarafından The Beatles’ın hikayesinin anlatıldığı bir sergi açılacaktır. Herkes böyle bir sergiye gider. Stockholm’deki Djurgården bulunan İsveç’in Music Hall Of Fame’inde de ABBA Müzesi var. Böyle bir müzede grupla ilgili görmek isteyeceğiniz her şeyi bulabilirsiniz. Kostümler, altın plaklar, Benny Andersson’ın piyanosu, Polar stüdyosundayken kullandıkları mix masasını görebilir, grubun 5. üyesi olarak bir interaktif hologram tecrübesi bile yaşayabilirsiniz. 5. David Bowie ve Iggy Pop’un apartman dairesi – Almanya 1976’dan 78’e kadar David Bowie ve Iggy Pop; 155 Haupstrasse, Schonenberg’deki apartmanda yaşamışlardı. Bowie Berlin’e hem şehirden, hem de burada yapılan müzikten etkilendiği için taşınmıştı. Taşınmasının bir başka nedeni de uyuşturucudan uzak durabilmekti. Almanlar o kadar nazik insanlardı ki, henüz şöhretinin doruklarına ulaşmamış Bowie’ye öyleymiş gibi davranıyorlardı. Hatta öyle ki; hayranları Bowie’yi gittiği plak dükkanına kadar takip edip, içeri girdiği zaman peşini bırakacak kadar kibarlardı. Bowie çıktıktan sonra dükkana girip onun aldığı albümlerin aynısını sipariş eden kişilerden bahsediyoruz. Evlerinin bir kaç bina ötesinde, Neues Ufer vardı. Burası Bowie ve Pop’un hep takıldıkları, Avrupa’da açılmış olan ilk gay barlardan biriydi. Yine kibarlıklarından olsa gerek, bu bara giderseniz sadece Bowie’yle çekilmiş bir fotografı görebilirsiniz. Hepsi bu! 6. Sigur Rós’un Reykjanes Yarımadası – İzlanda Sigur Rós’un ‘Glósóli’ videosu, turistler için reklam filmi niyetine. “İzlanda’ya gelin, sıcak su kaynaklarını, rüzgarlı lav sahalarını görün, yosunla kaplı kayaların üstünde dinlenin.” Bu video, üçünden elektriğin üretildiği, bir çok jeotermal bölgenin olduğu Reykjanes Yarımadası’nda çekilmişti. Volkanik kraterler ve lagünler kadar görmek isteyeceğiniz bir diğer şey ‘Glósóli’nin zirvesini çerçeveleyecek falezlerdir. Reykjanesviti’den ülkenin en eski fenerini gören muazzam manzaraya da buradan bakabilirsiniz. 7. Black Metal’in Yaktığı Kilise – Norveç Fantoft Stave Kilisesi 1150 yılında yapılmıştı. Tahrip edileceği düşünüldüğünden 1883’te parça parça Bergen’e taşınmıştı. Yine de black metal’den kurtulamadı. 1992’de, death metal grubu Old Funeral’dan ayrılıp Burzum’a geçenlerin çetesi Varg Vikernes tarafından yakılan ilk kilise bu oldu. Kiliseden arta kalanlar Burzum’un EP’si Aske’ın kapağını süsleyecekti. Grup bastıkları ilk 1000 kopyanın yanında çakmak da verdi. Neredeyse orijinal gibi restore edilen kiliseyi, sabah 10:30’dan akşam 06:00’a kadar ziyaret edebilirsiniz. 8. Serge Gainsbourg’un Aşk Evi – Fransa Paris’te, 5 bis Rue de Verneuil’de bulunan ve Serge Gainsbourg’un 1969’dan ölene kadar, yani 1991 senesine kadar yaşadığı ev onun anısına türbe haline getirildi. Hayranları tarafından grafitilerle süslenen evin dış duvarında oldukça etkileyici portreleri de görmek mümkün. Bu arada evin içine neredeyse hiç dokunulmamış. Etrafta hala kültablaları ve polis rozetleri, silahlar, Fransa’nın dört bir yanından toplanmış kurşunlar gibi tuhaf koleksiyonlar duruyor. Duvarlarında ona ilham veren; birlikte şarkı söylediği, aşık olduğu kadınların fotografları asılı. Brigitte Bardot, Jane Birkin, Charlotte Gainsbourg gibi. Sadece piyanoları ve patlayan konserveler evden çıkarılmış. Sakızları ve naneli şekerleri gibi yatağının üstüne serptiği çiçekler bile, kurumuş olsalar da, hala evin içinde, bıraktığı yerde duruyor. Kaynak: fasterlouder | Eksen
Çemberlitaş’taki Tarihi Küre  Kayboldu...
Çemberlitaş’taki Divanyolu Çeşmesi’nin üzerindeki mermer küre yaklaşık bir aydır kayıp... Osmanlı’da ‘Küre-i Arz’ olarak adlandırılan 70 cm çapındaki mermer kürenin akıbeti bilinmiyor Çemberlitaş’taki Sultan Mahmud Türbesi’nde bulunan Divanyolu Çeşmesi’nin üzerindeki mermer kürenin yaklaşık bir aydır kayıp olduğu ortaya çıktı. Osmanlı’da “Küre-i Arz” olarak adlandırılan 70 cm çapındaki mermer kürenin akıbeti bilinmiyor. Küre Osmanlı dünya hakimiyet teorisi olarak formüle edilen ‘Kızıl Elma’ sembolü olarak da kabul ediliyordu. 174 yıllık türbe Sultan Abdülmecid’in 1840’ta babası Sultan 2. Mahmud için saray mimarlarına Çemberlitaş’ta inşa ettirdiği türbenin köşesine “amprik” üslupta 2.5 metre yüksekliğinde bir de çeşme yaptırdı. Dönemin Fransız mimarisinde “aydınlanma sembolü” olarak kabul edilen 70 cm çapında bir küre de bu çeşmenin üzerine konulmuştu. Saray mimarları Ohannes ve Bogos Dadyan, küreyi her ne kadar Fransız mimarisinin yansıması olarak yerleştirse de küre zamanla Osmanlı’nın dünya hakimiyet teorisinin ifadesi olan “Nizam-ı Alem” ülküsünün daha milliyetçi bir yorumu olan “Kızıl Elma” olarak kabul gördü. Özellikle İttihat ve Terakki döneminde bu yorum öne çıktı. 1 aydır yok 174 yıllık tarihi çeşme ve küre zaman zaman tadilat gördü ve restore edildi. Yaklaşık bir aydır ise küre yerinde bulunmuyor. Türbenin bağlı olduğu Türbeler Müdürlüğü yetkilileri “Türbe bizim yetkimizde ama çeşme değil, o yüzden haberimiz yok” diyor. 1912’de kurulan Türk Ocakları’nın Türbe haziresinde bulunan İstanbul Şubesi de türbenin bakım ve kontrol yetkisinin kendilerinde olmadığını; dolayısıyla kürenin akıbetinden haberdar olmadıklarını söylüyor. Musa Kesler | Milliyet
Bursa'da Mutlaka Gezilip Görülmesi Gereken 14 Yer
Bursa, Bursa ilinin kent merkezi, Türkiye'nin büyük metropol kentlerinden ve en çok nüfusa sahip 4. şehridir. Ekonomik açıdan Türkiye'nin gelişmiş kentlerinden biri olan Bursa doğal ve tarihsel zenginlikleriyle de önem taşır. Bursa'da en çok Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş dönemine ait tarihî eserlerin bulunmasının sebebi ise, Bursa'nın Osmanlı Devleti'nin ilk başkenti olmasıdır. Bursa alışveriş merkezleri, parkları, müzeleri ve çarşısıyla bölgede öne çıkar. Ayrıca Bursa Marmara bölgesinin İstanbul'dan sonra gelen ikinci büyük şehridir. Türkiye'nin en önemli sanayi kentlerindendir. Şehir İstanbul'dan sonra en büyük ikinci ihracatı gerçekleştirmektedir. Şehrin futbol takımı Bursaspor 2009-10 sezonunda Süper Lig şampiyonudur. Kaynaklar : Wikipedia , www.facebook.com/BursaYasam