onedio
Görüş Bildir
Trabzon'da Azerbaycanlı Hastaya Otolog Kök Hücre Nakli Yapıldı
TRABZON (AA) - Trabzon'da, Azerbaycan'dan gelen kanser hastasına Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Farabi Hastanesinde otolog kök hücre naklinin yapıldığı bildirildi.KTÜ'den yapılan açıklamada, Türkiye'ye sağlık taraması için gelen Azerbaycan vatandaşı Rashad Aliyev'e (42) İstanbul'daki bir sağlık kuruluşundaki tetkiklerinin ardından bir kanser çeşidi olan 'Multipl Miyelom' tanısı konulduğu belirtildi.Açıklamada, tedavi olabileceği merkez arayışına giren hastanın, hastalığın tedavisi için dünyada belli merkezlerde yapılan otolog kök hücre nakli için KTÜ Farabi Hastanesi Hematoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Sönmez'i tercih ettiği aktarıldı.Hastanede otolog kök hücre naklinin başarıyla gerçekleştirildiğine yer verilen açıklamada, şunlar kaydedildi:'Multipl Miyelom, bir çeşit beyaz kan hücresi olan plazma hücrelerinde başlayan kanser çeşididir ve plazma hücreli kanserlerin en sık görülen türlerinin başında gelmektedir. Otolog kök hücre nakli, hastanın sağlıklı kök hücrelerinin kemoterapi öncesi alındıktan sonra saklanarak kemoterapi sonrası hasta olan kemik iliğinin ortadan kaldırılması, akabinde yeniden hastaya verilmesi olarak tanımlanabilir. Bu tedavi, yüksek teknoloji, çok hassas steril koşullar ve uzman bir ekiple gerçekleştirilebilmektedir. Tedavi sırasında 20-25 gün hasta bir odanın içinde dış etkenlerden tamamen soyutlanmış bir şekilde bulunmaktadır.'Açıklamada, KTÜ Farabi Hastanesinin sağlık turizmi konusunda bölge ülkelerinin insanlarına birçok alanda çözüm sunan ve her geçen gün uluslararası hastane olma yolunda kararlı adımlarla ilerlediği vurgulandı.
Kontrolsüz Ve Aşırı Ağrı Kesici Kullanımı Böbrek Hastalığı Riskini Artırıyor
EDİRNE (AA) - Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sedat Üstündağ, kontrolsüz, aşırı ağrı kesici ilaç tüketiminin kronik böbrek hastalığına yakalanma riskini artırdığını söyledi.Prof. Dr. Üstündağ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, böbrek hastalığının giderek yaygınlaştığını ve Türkiye'de erişkin yaş gruplarında en hafif evreden en yoğun evreye kadar her 6 kişiden birinin böbrek rahatsızlığı çektiğini ifade etti.Böbrek hastalığının diyabet, obezite, aşırı tuz kullanımı, sigara gibi birçok nedenden kaynaklandığını anlatan Üstündağ, kontrolsüz ilaç kullanımının da böbreklere büyük zarar verdiğine dikkati çekti.Kontrolsüz, aşırı ilaç tüketiminin böbrek hastalığı riski oluşturduğunu dile getiren Üstündağ, 'Özellikle 30-70 yaş arası kadın hastalarda ağrı kesicilerin uzun süreli kullanımı kronik böbrek hastalığının önemli bir nedeni. Vatandaşlarımızın şunu bilmesi lazım, basit bir ağrı kesici diye aldığı ilaçların toplamı, yaşamı boyunca 1 kilogramı aşarsa o kişinin böbreğini etkilememesi mümkün değildir. 2-3 kilograma ulaştığı zaman diyaliz ya da nakil gerektirecek kadar ağır böbrek hastalığına uğramanız söz konusu olacaktır.' dedi.'Ben günde 1 tane kullanıyorum demek riski azaltmıyor'Prof. Dr. Üstündağ, doktor tavsiyesi ve kontrolü dışında sürekli ilaç kullanılmaması gerektiğini ifade etti.Gramajı az görünen ilaçların, yıllar içindeki sürekli kullanımıyla böbreğe zarar verici boyutlara ulaştığını vurgulayan Üstündağ, şunları kaydetti: 'Bu ağrı kesiciler genelde 500 miligramdır, günde 2 tane kullansanız 1 gram eder ve bir senede 365 gram eder. 3 sene böyle sürekli kullanıldığında zaten 1 kilograma ulaşmış oluyor. Artık böbrek hastalığınız başlamış demektir. Böbrek hastalığı bir kere başladığında da çok sıkı önlemler alınmazsa genellikle ilerleyicidir ve diyalize kadar götürür. O ilaçları 6-7 sene kontrolsüz şekilde kullandığınızda artık son dönem böbrek hastalığına uğrama ihtimaliniz çok fazla artmıştır. 'Ben günde 1 tane kullanıyorum' demek riski azaltmıyor.'Hekimin onayı olmadan, 'diz ağrıma ya da baş ağrıma iyi geldi' diye bu ilaçların uzun süre kullanılmaması gerektiğinin altını çizen Üstündağ, 'Bunu yaparsak bir derdimize çok büyük bir dert eklemiş olabiliriz. Başınız ağrıyorsa tansiyon hastası olabilirsiniz, bunu tansiyon düzenleyici tedaviyle giderebilirsiniz, ağrı kesiciyle gidermek başka bir soruna kapı açabiliyor.' diye konuştu.
Obezite Tedavisinde "Oyunun Kurallarını Değiştiren" İlaç Bulundu
LONDRA (AA) - Obezite tedavisine ilişkin 16 ülkede yapılan bir araştırma, diyabet tedavisinde kullanılan bir ilacın vücut ağırlığını yüzde 20'ye kadar azaltabildiğini gösterdi.New England Journal for Medicine'de yayınlanan araştırmaya göre, daha önce sadece kilo verme ameliyatı ile gerçekleşebilecek düzeydeki kilo kaybı, ilk kez ilaçla elde edildi.Çok sayıda üniversitenin katılımıyla 16 ülkede yaklaşık 2 bin kişiyle 68 haftada yapılan araştırma, Semaglutide adlı ilacın, obezitenin tedavisinde etkili olduğunu gösterdi. Vücudun beynin iştah düzenleyicisi sistemini ele geçirmesini sağlayan ilaç, açlık hissi ve buna bağlı olarak da kalori alımını azaltıyor.Araştırmanın yazarlarından Londra Üniversitesi Akademisi Obezite Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Rachel Batterham, konuya ilişkin, '2,4 mg Semaglutide alan kişilerin dörtte üçü, vücut ağırlıklarının yüzde 10'undan fazlasını, üçte biri de yüzde 20'den fazlasını kaybetti. Başka hiçbir ilaç bu kadar kilo verdirmeyi başaramadı. Bu gerçekten de oyunun kurallarını değiştirici.' dedi. Araştırmada katılımcılar, ortalama 15,3 kilo verdi. Kilo vermeyle beraber bel çevresindeki yağlar, kandaki yağlar, kan şekeri ve kan basıncı gibi kalp hastalığı ve diyabet için risk oluşturan faktörlerde de azalma görüldü. Ayrıca gönüllülerin yaşam kalitelerinde iyileşmeler kaydedildi. Novo Nordisk tarafından üretilen Semaglutide, esasen Tip 2 diyabetin tedavisinde kullanılıyor.
Sizi Hamur Gibi Yoğurup Pamuğa Çevirecek Şeyler
etiket
Stresinizi dışarıda bırakıp öyle gelin içeriğe!'Bu içerikteki ürünler, Onedio editörleri tarafından seçilmiştir. Beğeneceğinizi umuyoruz! Alışveriş yapmaya karar verirseniz, Onedio sayfadaki bağlantılardan gelir elde edebilir.'
Reklam
Sanayi Ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Aa Editör Masası'na Konuk Oldu: (5)
ANKARA (AA) - Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, inaktif, VLP ve adenovirüs olmak üzere şu anda insan deneyleri başlayacak 3 aşı adayının olduğunu belirterek, 'Şu anda ilk faz 1 çalışma ruhsatı alacak bu 3 aşı adayından hangisi faza geçerse ben gönüllü olmaya adayım. Zaten kaydımı da yaptırdım. Tüm Türkiye'ye çağrı yapmak istiyorum.' dedi.Bakan Varank, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.'Herkes aşı üretti biz neden aşı üretmedik' eleştirilerinin sorulması üzerine Varank, 'Dünyada önemli ülkelerin önemli aşı çalışmaları var. 'Herkes aşı üretti biz üretmedik' diyenler bence dünyayı iyi takip etmiyorlar. Dünyada herkes aşı üretmedi. Şu anda aşı geliştirme aşamasında olanlar var, üretmeyi başaranlar var.' yanıtını verdi. Yeni tip koronavirüs (Kovid 19) Türkiye'de görülmeden toplantı yaptıklarını hatırlatan Varank, bilim insanlarıyla virüsle mücadelede neler yapılabileceğini konuştuklarını söyledi.Varank, toplantı sonucunda TÜBİTAK Kovid-19 Türkiye Platformu'nu kurduklarını anımsatarak, şunları kaydetti:'Özellikle salgınla mücadelede hangi alanlara yoğunlaşmalıyız, bunun planlarını yaptık. Burada 17 farklı aşı ve ilaç geliştirme projesini destekleme kararı aldık. O zamanlar biz Türkiye'deki kabiliyetlerin ne seviyede olduğunu çok da iyi bilmiyorduk. Platformu kurduğumuzda yürütülen çalışmaları doğru şekilde koordine edip desteklediğinizde ve yönlendirdiğinizde aslında bilim insanlarımız dünyadaki bütün çalışmalarla rekabet edebilir işleri yapabiliyorlar. Dolayısıyla o platform çatısı altına aşı ve ilaç çalışmalarını desteklemeye başladık.' 'Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünde Türkiye aşı üretebiliyordu, AK Parti geldi bunu ortadan kaldırdı' görüşünün' kamuoyunu yanıltmak için kullanılan bir yalandan ibaret olduğuna işaret eden Varank, enstitüde son aşının 1998'de üretildiğini ve o tarihten sonra altyapının dünyadaki teknolojilere göre geride kaldığı için faaliyetlerin durdurulduğunu anlattı. Varank, 'Biz, AK Parti olarak, 18 yılda Ar-Ge faaliyetlerine verdiğimiz desteklerle, kurduğumuz altyapılarla TÜBİTAK Kovid-19 Türkiye Platformu çatısı altında başladığımız çalışmaları birleştirdiğimizde bu kabiliyetlerimizi çok daha hızlı şekilde ürünleştirecek çalışmanın içerisine girmiş olduk.' dedi.'İnsan denemelerine başlayacak 3 tane aşı adayımız var'Aşı çalışmalarının büyük bir hızla devam ettiğine dikkati çeken Bakan Varank, şu ifadeleri kullandı:'Bizim şu an da klinik çalışma diyebileceğimiz yani insan denemelerine başlayacak 3 tane aşı adayımız var. Bunlardan bir tanesi inaktif aşı dediğimiz, Çin'den de gelen aşıyla aynı teknolojiyi kullanan aşı, ikincisi virüs benzeri parçacıklar (VLP) dediğimiz, dünyada çok fazla üzerine yatırım yapılmayan ama aslında oldukça etkili olduğunu hayvan deneylerinden gördüğümüz bir aşı adayı. Bir tanesi de adenovirüs temelli dediğimiz, Ankara'dan bir hocamızın aşı çalışması. Bu 3 aşıda da gerekli bütün çalışmalarımızı tamamladık, ara sonuçlarımızı Sağlık Bakanlığına teslim ettik. Onlar da bütün değerlendirmeleri yaptıktan sonra bu aşıların insan deneyine geçilip geçilmemesiyle ilgili izni verecekler.'Aşıların Türkiye'de üretilip üretilemeyeceği ilişkin altyapının olup olmadığıyla ilgili de çalışmalar yaptıklarını vurgulayan Varank, araştırmalar sonucu 3 farklı özel sektör altyapısı bulduklarını bildirdi.Türkiye'nin bu konuda yeterli kabiliyetleri kazandığını dile getiren Varank, 'Böyle bir salgın ortamı ortaya çıkmadığı için aşı çalışmalarında sıkı bir koordinasyon oluşturmadığı için belki bu alanda geç kalmış gözüküyor olabiliriz. Bunlar insan sağlığını ilgilendiren hususlar olduğu için süreçler uzun sürüyor. Yani faz 1, faz 2 çalışması yapmamız gerek, daha sonra faz 3 çalışması dediğimiz belki 10 bin insan üzerinde aşı adayınızı deneyerek, daha sonra bu aşı gerçekten hem insan sağlığına zararlı değil, hem istediği etkiyi oluşturuyor diyebiliyorsunuz ama bizim bilim insanlarımızın gösterdiği gayretin ben hiçbir ülkede gösterildiğini düşünmüyorum.' şeklinde konuştu.Varank, Sağlık Bakanlığının izni sonrasında klinik çalışmalara başlayıp, çok hızlı bir şekilde ilerlediklerinde sadece ülkeye değil, tüm dünyaya faydası olabilecek aşılar üretileceğini ifade etti.Bakan Varank, 'Şu anda biz ülkelerle görüşmelerimizi yapıyoruz. Çok büyük nüfuslara sahip ülkelere faz 3 çalışmalarını beraber yapalım diye tekliflerimizi götürdük. Ortak üretim yapabilir miyiz diye, şu anda bunların görüşmelerini yapıyoruz. Şu anda ilk faz 1 çalışma ruhsatı alacak. Bu 3 aşı adayından hangisi faza geçerse ben gönüllü olmaya adayım. Zaten kaydımı da yaptırdım. Tüm Türkiye'ye çağrı yapmak istiyorum. Lütfen vatandaşımız da bu işlerde gönüllü olmayı denesinler. Bilime bu şekilde katkı sağlanıyor.' değerlendirmesinde bulundu.İlaç çalışmalarında da insan deneyine gelmiş 3 ilaç adayı olduğunu vurgulayan Varank, bunların hem virüsün yayılımını engelleyen hem de tedavide kullanılan ilaçlar olduğunu söyledi. 'TÜBİTAK Başkanımız, Uğur Hoca ile irtibat halinde'Almanya merkezli biyoteknoloji firması BioNTech'in kurucuları ve Kovid-19 aşısının geliştiricilerinden Prof. Dr. Uğur Şahin ile Türkiye'nin temasları hakkında da bilgi veren Varank, 'Uğur Hoca'yla TÜBİTAK Başkanımız Hasan Mandal, nisan ayından beri görüşüyorlar. Uğur Şahin Hoca, aslında, Kovid-19'la gündeme gelmiş olsa da başka bir sürü biyoteknoloji alanındaki çalışmalarıyla da ön plana çıkmış değerli bir bilim insanı ve Türkiye'de de özellikle kanser araştırmalarıyla ilgili çalışmalar yapmak istiyor. Bu manada da Türkiye'de bir merkez kurmak için bizimle görüşmelere devam ediyor.' dedi.Türkiye'deki altyapılarla ilgili Şahin'i bilgilendirdiklerini kaydeden Varank, hem kamu kurumları hem de özel sektörün kabiliyetleri konusunda kendisini haberdar ettiklerini belirtti. Kovid-19 aşı çalışmalarının yanı sıra Türkiye'de neler yapabilecekleri konusunda görüştüklerini bildiren Varank, 'Hoca kendi planlamalarını şu anda yapıyor ve dediğim gibi Türkiye'de bir merkez kurmak istiyor.' ifadesini kullandı. Varank, Şahin'e ortak üretim konusunda teklif yaptıklarına da değinerek, sözlerini şöyle tamamladı:'Kendilerine ortak üretimle ilgili de tekliflerimizi yaptık. Oldukça gündemde bir konu bunun üretimi. Avrupa Birliği, Amerika ilişkileri gibi farklı konular gündemde ama iletişimimiz devam ediyor. Kendilerini Türkiye'de ağırlamaktan, burada onların bir merkezine ev sahipliği yapmaktan memnun oluruz. Küresel firmaların Türkiye'de yatırımları var. Ar-Ge alanında yatırım yapan çok ciddi şirketler var. Eğer Uğur Şahin Hoca da Türkiye'ye gelirse hem buradan fayda görür hem de Türkiye'deki kabiliyetlerle kendi işine katkı sağlar diye düşünüyoruz.'(Bitti)
Grafikli - Dünyada Her Yıl 1 Milyondan Fazla Kişi Sigara İçmemesine Rağmen Dumanı Nedeniyle Ölüyor
ANKARA (AA) - GÖKHAN VARAN - Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) verilerine göre dünya genelinde her yıl, sigara içmeyen 1 milyondan fazla kişi, 20'den fazla farklı kanser türü ve diğer birçok rahatsızlık açısından önemli bir risk faktörü oluşturan sigaranın dumanı ile bağlantılı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor.Sigaranın zararları konusunda toplumsal farkındalık oluşturmak ve tütünle mücadele etmek amacıyla, 1987 yılından bu yana 9 Şubat tarihi, DSÖ'nün girişimiyle 'Dünya Sigarayı Bırakma Günü' olarak anılıyor.AA muhabirinin DSÖ verilerinden derlediği bilgilere göre, tütün mamulleri, tüketicilerinin yarısından fazlasının hayatını kaybetmesine yol açıyor.Sigara içenlerin yüzde 80'i düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşıyorDünyada 1 milyarın üzerinde kişi sigara içiyor ve bu kişilerin yüzde 80'i az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.Türkiye'de ise 15 milyondan fazla kişi sigara tüketiyor ve her sene ortalama 100 bin kişi tütün kullanımına bağlı hastalıklar sebebiyle hayatını kaybediyor.Sigaraya bağlı ölümlerin çoğu, genellikle yoğun tütün endüstrisi müdahalesinin ve pazarlamasının hedefi olan düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana geliyor.Yapılan bazı araştırmalarda, tütün kullanıcılarının sigarayı bırakmak için yardıma ihtiyacı olduğu belirtiliyor. Bulgular, çok az sayıda sigara tüketicisinin tütün kullanımının getirdiği sağlık risklerini anladığını gösteriyor. Bununla birlikte sigara içenlerin çoğu, tütünün tehlikelerinin farkına vardığında sigarayı bırakmak istiyor ancak bu konuda gerekli desteğin alınamadığı durumlarda sigarayı bırakmak isteyenlerin yalnızca yüzde 4'ü başarılı oluyor.Tütün, sigara içmeyenler için de ölümcül olabiliyorDünyada her yıl 8 milyondan fazla kişi tütün ürünü kullanımına bağlı hastalıklar sebebiyle hayatını kaybediyor. Bu ölümlerin 7 milyondan fazlası doğrudan tütün kullanımına bağlı iken, 1 milyondan fazla kişi ise tütün ürünü kullanmadığı halde sigara dumanına maruz kalmaktan kaynaklanan hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Bu durum aynı zamanda çocuklar için de ciddi tehlike oluşturuyor. Dünyadaki çocukların yarısı sigara dumanının kirlettiği havayı soluyor ve buna bağlı olarak her sene 65 bin çocuk, sigara dumanına bağlı hastalıklardan ötürü hayatını kaybediyor. Hamilelerin sigara içmesi, bebekler için ömür boyu sıkıntısını çekeceği sağlık sorunlarına sebebiyet veriyor.Tütün, bağımlılık yapması sebebiyle hane halkı gelirini de ciddi manada olumsuz etkiliyor ve sağlığı kötüleştirdiği gibi yoksullaşmaya da kapı aralıyor.Tütüne olan talebi azaltmak için sigarayı bırakmayı teşvik eden 'dumansız' yasalar, resimli sağlık uyarıları, tütün tüketimine ilişkin reklam ve promosyon yasakları ve tütün tüketimine ilişkin getirilecek vergiler gibi temel önlemler ön plana çıkıyor.Tütün fiyatlarında yüzde 10'luk bir artışın, yüksek gelirli ülkelerde yüzde 4, düşük ve orta gelirli ülkelerde yüzde 5 civarı tüketimi azaltacağı tahmin ediliyor.En çok sigara tüketen ülkeler listesinde başı, yüzde 47,4 ile Kiribati çekiyor. Bu ülkeyi, Karadağ (yüzde 46), Yunanistan (yüzde 43,7), Doğu Timor (yüzde 42,2), Rusya (yüzde 40,9) ve Nauru (yüzde 40) ile takip ediyor.
Reklam
Oxford'daki Kariyerini Bırakan Bilim İnsanı Üniversitedeki Genç Beyinlere Örnek Oluyor
İZMİR (AA) - TEZCAN EKİZLER - Oxford Üniversitesindeki kariyerini bırakıp, mezun olduğu Ege Üniversitesinde (EÜ) KOAH, astım ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) hastalıklarının erken teşhisinde kullanılacak 'akciğer görüntüleme cihazı' üzerine çalışma yürüten Doktor Öğretim Üyesi Özkan Doğanay, oluşturduğu 20 kişilik genç araştırma grubuna liderlik ediyor.İzmirli 38 yaşındaki, 2 çocuk babası Doğanay, 2007 yılında Ege Üniversitesi Fizik Bölümü'nden mezun olduktan sonra Kanada'nın Toronto kentindeki Ryerson Üniversitesinde burslu yüksek lisans eğitimi aldı. Akciğer görüntüleme sistemleri üzerine çalışmalar yapan Doğanay, yüksek lisansın ardından bir yıl boyunca aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak çalıştı. Doktorasını da yine Kanada'da bulunan Western Ontario Üniversitesinde tamamlayan Türk bilim insanı, çalışmalarıyla ulusal kanser araştırma bursunu kazandı. Manyetik rezonans görüntüleme ile radyasyona bağlı akciğer pnomöni erken tanı ve teşhisini sağlayacak teknikler geliştiren Doğanay, 2015 yılında gelen teklif üzerine İngiltere'de bulunan Oxford Üniversitesine geçti. Doğanay, İngiltere'de de akciğer hastalıklarının erken tanı ve teşhisi için görüntüleme teknikleri üzerine çalışmalarda bulundu.EÜ Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak'ın daveti üzerine bilimsel çalışmalarını mezun olduğu üniversitede sürdürme kararı alan Doğanay, 2019'da TÜBİTAK tarafından yürütülen 'Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı' kapsamında Türkiye'ye döndü. Çalışmalarına, EÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü bünyesinde TÜBİTAK ve üniversitenin beraber kurduğu akciğer görüntüleme laboratuvarında devam eden Doğanay'a 20 öğrenci de eşlik ediyor. Özkan Doğanay, AA muhabirine, yurt dışına giderken hep aklının bir köşesinde ülkesine geri dönme fikrinin olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başlattığı milli teknoloji hamlesinin Türkiye'ye dönme kararı almasında etkili olduğunu vurgulayan Doğanay, 'Türkiye son yıllarda geliştirdiği teknolojilerle çok başarılı işler yapıyor. Mezun olduğum Ege Üniversitesindeki çalışmaları da hep takip ediyordum. Rektörümüzün daveti üzerine Türkiye'ye dönme kararı aldım. Ne kadar doğru bir karar aldığımı bir yıldır yaşayarak görüyorum.' diye konuştu. Türkiye'ye dönme kararı aldığında eşinin de kendisine destek verdiğini anlatan Doğanay, özellikle çocuklarının çok mutlu olduğunu ifade etti. İngiltere'de beraber çalıştığı bilim insanlarının verdiği karara şaşırdığını belirten Doğanay, şöyle konuştu:'Hocalarım bu durumu iyi karşılamadı ama sonuçta bu benim kararımdı. Türkiye'de geliştirdiğimiz görüntüleme teknolojileriyle ilgili beraber çalışmaya devam ediyoruz. Görüntüleme laboratuvarında KOAH, astım ve Kovid-19 hastalıklarının erken tanı ve teşhisi için akciğer görüntüleme cihazı geliştirme çalışmalarına devam ediyoruz. Başarmak için gece-gündüz çalışıyoruz. Öğrenci arkadaşlarımız da çok heyecanlı, sonucun iyi olacağından hiç şüphemiz yok. Şu anda cihazın prototipini hazırlama çalışmaları devam ediyor, yakında güzel haber vereceğimizi düşünüyorum.'Türkiye'ye döndükten sonra bilimsel çalışmalara çok daha heyecan duyduğuna işaret eden Doğanay, ülkesine hizmet ettiği için mutluluk yaşadığını dile getirdi. Yurt dışında bulunan Türk bilim insanlarına çağrıda bulunan Doğanay, 'Rektörümüz Necdet bey, beni telefonla davet etti, 'her zaman yanımda olacaklarını' söyledi. Ben de hiç düşünmeden TÜBİTAK'ın başlattığı projeye başvurdum. Üniversitelerin kapıları onlara açık. Projelerine destek veriliyor. Çok iyi çalışma imkanları sağlanıyor.' ifadelerini kullandı. Doğanay ile aynı laboratuvarda görev yapan Elif Soya ise ondan çok şey öğrendiğini anlatırken, 'Ben geri dönmesinden çok korktum ama o hiç zorluk yaşamadan, bize örnek olmak için çalışmalarına devam ediyor.' dedi. Rektör Prof. Dr. Necdet Budak da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerli teknolojilere çok önem verdiğine dikkati çekerek şunları kaydetti:'Özkan beyi bir telefonla üniversitemize davet ettik. O da bizi kırmadı. Artık çalışmalarına EÜ çatısı altında devam ediyor. Özkan bey yurt dışından geldi, yaptığı çalışmalarla bir yılda gençlerden oluşan 20 kişilik bilimsel araştırma grubu oluşturarak çok önemli çalışmalara imza atmaya başladı. Yapacağı her projede sonuna kadar yanındayız.'
Uzmanlar Uyardı! Koronavirüse Yakalanma Riskini 5 Kat Artırıyor
Elektronik sigara kullanan kişilerin koronavirüse yakalanma riski 5 kat daha fazla. Amerika’da yapılan bu araştırmanın sonuçlarının korkutucu olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Muhammed Emin Akkoyunlu uyardı. Akkoyunlu, “Elektronik sigara kullanırken ortamda maskeler indiriliyor, tedbirsiz davranılıyor. Dumanı derin çekme ile ortamdaki havayı virüs parçacıkları da daha derin çekilmiş oluyor. Birde üstüne varyant virüsün eklenmesi ile koronavirüsün bulaş riski kat kat artıyor” dedi.
Reklam
Akciğer Kanseri Vakalarının Yüzde 95'İnden Sigara Sorumlu
İSTANBUL (AA) - GÜÇ GÖNEL SAĞIROĞLU - Türk Akciğer Kanseri Derneği (TAKD) Başkanı Prof. Dr. Erdem Göker, akciğer kanseri vakalarının yüzde 95'inden çoğunun sigara bağımlısı olduğunu söyledi.Prof. Dr. Erdem Göker, AA muhabirine yaptığı açıklamada, akciğer kanserinin sigarayla birebir ilişkili bir hastalık olduğunu ifade etti. Sigara içen birisinin, başka hiçbir sebep aramadan akciğer kanseri olabileceğini kabullenmiş olması gerektiğini vurgulayan Göker, 'Sadece akciğerlerle de kalmıyor. Ağzın içini, yutak, gırtlak ve tüm solunum yollarını kalıcı olarak etkiliyor. Sigara dumanı su buharı da değil. O dumanın içinde çok değişik kimyasal yapılar var. Sigara içen bir kişi, birçok toksik maddeyi bir nefes almış oluyorlar. Ayrıca akciğerlerde kalıcı hasar yapıyor. KOAH, astımın tetiklenmesi gibi birçok akciğer hastalığı üzerinde de ciddi zararlı etkisi var.' dedi.Sigaranın etkisinin, içilen sigara miktarı, kullanım süresi ve başlangıç yaşıyla ilişkili olduğunun altını çizen Prof. Dr. Göker, sözlerini şöyle sürdürdü:'Akciğer kanseri vakalarının yüzde 95'inden çoğu sigara bağımlısı. Sigarayı 20 yıl kullandığınızda bir risk oluşuyor, sonra bıraktınız, 30 yıldır da sigara içmiyorsunuz ama akciğer kanseri olma riskiniz hiçbir zaman sıfıra inmiyor. Sigara içmeyen kişiler de akciğer kanseri olur, ama bir kişiyi 'Sigara içmiyor' diye tanımlamamız için sigara dumanına hiç maruz kalmaması gerekiyor. Kendisi içmiyor ama evde sigara içen başkası varsa aynı risk o kişi için de geçerli. Hiç sigara içmemiş ve sigara dumanına maruz kalmamış kişilerin bütün akciğer kanseri vakaları arasındaki oranı yüzde 5-7 arasında. Bunlar nedeni bilinmeyen kanser türleri. Bu grup dışındakilerin neredeyse tamamında akciğer kanserinden doğrudan doğruya sigara sorumlu.''Pasif içiciler de akciğer kanseri açısından risk altında'Akciğer kanseri açısından pasif içiciler ile aktif sigara içenlerin riskinin aynı olduğunun altını çizen Göker, geçmiş yıllarda otobüs ve uçaklarda sigara içilmesini hatırlattı.ABD'de uçaklarda sigara yasağının gelmesinde, dumana maruz kalan ve kansere yakalanan hosteslerin açtığı tazminat davalarının etkili olduğunu anlatan Prof. Dr. Göker, 'Hiç sigara içmiyorsunuz ama yanınızda sigara içen birisi var, sürekli onunla yaşıyorsunuz. O sigara içen kadar sizin de riskiniz var.' dedi.'Light' olarak tabir edilen ve şekil olarak ince sigaraların da riski azaltmadığını vurgulayan Göker, en incesi de olsa içinde bulunan kimyasalların aynı olduğunun altını çizdi. 'Günde bir tane kahvenin yanında içiyorum.' diyenlerin de akciğer kanseri riskinden kurtulamadığını dile getiren Göker, 'Sigarayı günde bir taneye kadar düşürdüyseniz o sigarayı da içmeyiverin. Çünkü içinize çekeceğiniz her duman akciğer kanseri açısından risk.' ifadelerini kullandı.Sigarayı bıraktıktan sonra kanser riski azalıyorProf. Dr. Erdem Göker, sigaranın bırakılmasının ardından her yıl akciğer kanseri riskinin azaldığını da vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:'Diyelim ki 20 yıl önce sigarayı bıraktınız, sizin kadar sigara içen birisiyle yan yana geldiniz. Sigara içmeye devam edenin riski size göre 10-12 kat daha fazla. 10 yıllık bırakma süresinden sonra akciğer kanserine yakalanma riski 10 kat azalıyor ama riskiniz hiç sigara içmeyene göre hala yüksek. Onun için sigarayı bırakmaktansa sigarayı başlamamak üzerine bütün kampanyalarımızı yapıyoruz. Küçük hücreli akciğer kanseri denilen bir tip var. Bu tipte teşhis konulduğu anda hasta sigarayı bırakırsa tedavi başarımız yüzde 10 artıyor ama sigara içmeye devam ederse başarı şansımız da yüzde 10 azalıyor.'Akciğer kanserinin belirtileri neler?Prof. Dr. Erdem Göker, akciğer kanserinin belirli 'alarm semptomları' olduğunun altını çizdi. Bunların başında balgamda kan görülmesinin geldiğini anlatan Göker, şöyle konuştu:'Bunun yanı sıra öksürük şeklinde değişim, kilo kaybı, nefes darlığı diğer belirtiler arasında. Zaten 10 yıldan fazla süre sigara içen herkesin hiçbir bulgu beklemeden belirli aralıklarla kontrol için göğüs hastalıkları uzmanı tarafından görülmesi gerekiyor. Benim önerim, sigara içiyorsanız mutlaka ve mutlaka bırakın. Bırakmadığınız her yıl sizin kanser olarak karşımıza gelmeniz anlamına gelir. Kanserden korkmayın demek yerine sigaradan korkun demeyi tercih ediyorum. Siz içiyor olabilirsiniz ama çocuklarınıza kötü örnek olmayın. Kendinizi düşünmüyorsanız çevrenizdeki insanları düşünün.'
Kovid-19 Ölümlerinde Sigara İçenlerin Oranı Yüksek
İSTANBUL (AA) - Türkiye Sigarayla Savaş Derneği Başkanı Doç. Dr. Mustafa Aydın, 'Yapılan çalışmalarda yoğun bakımlarda Kovid-19'dan yatanların yüzde 30'unun, ölenlerin ise yüzde 85'inin sigara içtiği tespit edilmiştir' dedi. 9 Şubat Dünya Sigarayı Boykot Günü nedeniyle yazılı açıklama yapan Aydın, sigara kullananların, kullanmayanlara göre Kovid-19'a yakalanma olasılığı açısından 14 kat daha tehlike altında olduğunu belirterek, sigara kullananların diğer insanlara göre yüzlerine ve ağızlarına elleriyle daha fazla dokunduğunu, bu durumun da daha kolay enfekte olmaları anlamına geldiğini aktardı.Sigara içenlerin Kovid-19 hastalığını daha zor atlattığını ve ölüm oranlarının sigara içenlerde daha fazla olduğuna işaret eden Aydın, şunları ifade etti: 'Yapılan çalışmalarda, yoğun bakımlarda Kovid-19'dan yatanların yüzde 30'unun, ölenlerin ise yüzde 85'inin sigara içtiği tespit edilmiştir. Yakın zamanda yapılan çalışmalar, elektronik sigara kapsüllerinin tatlandırılmasında kullanılan 40 kimyasalın akciğer dokusu üzerindeki zararlı etkilerini açıkladı. Elektronik sigaranın genellikle amfizem, reflü hastalığı, kalp hastalığı, akciğer kanseri ve uyku apnesinin habercisi olan horlama ile ilişkili olduğunu göstermiştir.'Açıklamada görüşlerine yer verilen Türkiye Sigarayla Savaş Derneği İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Melahat Dönmez ise kanser, kalp, damar hastalıkları, idrar kaçırmalar, gebelikte erken doğum, anne karnında bebek ölümleri, düşükler, yüksek tansiyon, düşük doğum ağırlıklı bebek, ani bebek ölümleri gibi sağlık sorunlarının birincil failinin sigara olduğunu belirtti.
Sigara, Uyuşturucu Ve Madde Bağımlığına Geçişin İlk Adımı Olabiliyor
İSTANBUL (AA ) - KENAN IRTAK - Temiz Toplum Derneği Genel Başkanı Bilal Ay, sigara bağımlılığının beraberinde daha kötü alışkanlıklara götürebildiğini belirterek, 'Sigara, uyuşturucu ve madde bağımlığının ilk adımı. Tuzağa düşürülmüş evlatlarımızın birçoğunun sigara uzatılarak bu tuzağa çekildiğini görüyoruz. Ülkemizde 2 milyon madde bağımlısı var, bunların yüzde 80'ni sigarayla geçiş yapmış.' dedi. Ay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bir beyin rahatsızlığı olarak ifade edilen bağımlılığın, bir maddeden veya bir alışkanlıktan zarar görüldüğü halde onun terk edilememesi, bırakılamaması olduğunu söyledi.Bağımlılıkları sigara, alkol, uyuşturucu, madde, marka ve teknoloji şeklinde sıralayan Ay, Türkiye'de toplamda bunlardan en az birine bağımlı olan kişi sayısının 25 milyon civarında olduğunu kaydetti.Türkiye'de ve dünyada bağımlılıkta sigaranın başat rol oynadığına dikkati çeken Ay, şöyle devam etti:'Ülkemizde 20 milyona yakın sigara bağımlısı var. Sokaktaki her 4 kişiden birisi sigara kullanıyor. Zararlarını biliyoruz ama ne zararlar getirdiğini tam manasıyla idrak edememişiz ki rakamlar bu kadar yüksek. 2005 yılında getirilen kapalı mekanlarda sigara içilmemesi düzenlemelerine rağmen 20 milyon insandan bahsediyoruz. Ülkemizde akciğer kanserinden hayatını kaybeden vatandaşların yüzde 90'nı sigaranın kurbanı diyebiliriz. Diğer kanser türlerine bağlı hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yüzde 30-35 arasındaki kısmı yine sigarayla bağlantılı olarak bu problemleri yaşıyorlar.'Ay, sigara içmenin başta kanser olmak üzere, kalp damar hastalıklarına, cilt ve cinsel problemlere yol açtığına vurgu yaparak, sigarının gebe kadınlarda ve bebeklerde doğum öncesi ve sonrasında ciddi sorunlara neden olduğu ifade etti.'Madde bağımlığında mücadeleyi sigaradan başlatmak lazım'Sigaranın uyuşturucu ve madde bağımlığına geçişte önemli rol olduğuna oynadığına işaret eden Ay, şunları kaydetti:'Uyuşturucu ile istatistiklere baktığımızda madde kullanan vatandaşlarımızın yüzde 90'dan fazlasının sigara ile geçiş yaptığını biliyoruz. Narkotik birimlerin raporlarına göre madde kullananların yüzde 80-81'i bu şekilde ilk adım olarak sigarayı kullanıyorlar. Sigara beraberinde daha kötü alışkanlıklara götürebiliyor. Sigara, uyuşturucu ve madde bağımlığının ilk adımı. Tuzağa düşürülmüş evlatlarımızın birçoğunun sigara uzatılarak bu tuzağa çekildiğini görüyoruz. Ülkemizde 2 milyon madde bağımlısı var, bunların yüzde 80'ni sigarayla geçiş yapmış. Türkiye’de hükümlülerin yüzde 60'ı uyuşturucu ve bağlı suçlardan içerideler. Kadın cinayetlerini konuşurken arka planda uyuşturucu ve alkolü konuşmak lazım. Cinayetlerin yüzde 85’inin arkasında uyuşturucu var. Kadın cinayetlerini engellemek istiyorsanız uyuşturucu ve alkol ile mücadele etmek zorundasınız. Uyuşturucu ve alkole mücadele etmek istiyorsanız da mücadeleyi sigaradan başlatmak lazım.'Ay, sigarının içinde 4 bin kimyasal bulunduğu hatırlatarak, bunların birçoğunun kanserojen olduğunu anımsattı.'Bir kereden çok şey olur'Dernek olarak her türlü bağımlılıkla mücadele ettiklerini anlatan Ay, şu ifadeleri kullandı:'Bu mücadele bir sloganımız var. Bir kereden çok şey olur. Bağımlılıklara ilk adamı atarken insanlar 'bir kereden bir şey olmaz' diyerek teşebbüste bulunuyor. İkinci adımda İlk defa aldıktan sonra kişi 'bir kere daha alırım ama başka içmem' diyor. 3. adımda ben kullanıyorum ama bağımlı değilim, istesem bırakabilirim' diyor. Sonrasında ise 'ben bunu bırakamam, bunsuz yaşayamam' diyor. Sorunlar, problemler, üzüntü, sevinç her noktada, pencereyi açtığında, kolunu arabanın camından çıkardığında hep sigarayı hafıza getirecek, sigarayı talep edecek, beyindeki dopamin miktarının yükselmesiyle birlikte oraya tamamen yönlendirecek döngüye sokuyoruz. Bir kereden bir şey olmaz denilerek atılan adım telafi edilemeyecek noktalara götürebiliyor.''Sigara bağımlısı ben bundan kurtulacağım derse onu bırakabilir''Sigara bağımlılığından kurtulmak için en önemli adım hiç başlamamaktır' diyen Ay, şöyle devam etti:'Bu bütün bağımlılıklar için bu geçerli. Bunların her birisi vücudumuza zarar veriyor. Temiz Toplum Derneği olarak bir savunma hakkı oluşturmaya çalışıyoruz. Geriden gelen neslin tuzağa düşmemesi için masum olarak gördükleri hususlara bulaşmaması için adımlar atıyoruz. Kişi merak etti, tuzağa düşürüldü, kandırıldı, ya da çevre, akran ve arkadaş etkisiyle maddeye meyletti. Bunların kurtarılması lazım. Bundan kurtulabilmenin ilk yolu da 'ben bundan kurtulmak istiyorum' iradesini ortaya koyabilmek. Sigara bağımlısı 'ben bundan kurtulacağım' derse onu bırakabilir. Aksi takdirde istediği kadar metot kullansınlar, istediği kadar ilaç kullansınlar onu bırakması mümkün değil. İkinci adımda sigarayı hatırlatacak unsurları hayatından çıkaracak. Kül tabağı, sigara paketi, çakmak, kibrit gibi malzemeleri uzaklaştırması lazım. Bunların uzak olduğu ortamlarda vakit geçirmesi lazım. Çevre tarafından teşvik edilmesi lazım. Bunun yerine muadil şeyler koyabilmeli, sigara içen birine en basitinden sakız çiğnemesi tavsiye edilir. 'Cebinde çerez olsun' denir. Bol bol nefes almasını tavsiye ediyoruz. Bağımlılıkların mücadelesinde en bilindik yöntem mevzi kazanmadır. Adım adım kategorilere dikkat ederek, bundan kurtulabilir.'Sigara başta olmak üzere tüm tütün ürünlerinin bağımlılık yaptığını hatırlatan Ay, nargilenin sigaradan daha zararlı olduğunu, akciğere daha fazla zarar verdiğini anlattı.Bağımlılıkla mücadeleyi topyekun yürütmek gerektiğine işaret eden Ay, 'Bir şey çok söylendiğinde etkisini kaybediyor. Sigarayı bu anlamda örneklerin en başına koyuyorum. Sigaranın sağlığa zararlı olduğu, kapalı mekanlarda içmenin yasaklandığını herkes biliyor ama çok duyduktan sonra vücut ona da bağışıklık üretiyor. Ne kadar zarar vereceğini böylece tam manasıyla idrak edememiş oluyor.'
Reklam
Sigara İçmek İnme Riskini En Az 2 Kat Artırıyor
ANKARA (AA) - AHMET SERTAN USUL - Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Topçuoğlu, 'Sigara içmek inme riskini en az 2 kat artırmakta ve günde bir sigara içmekle bile belirgin bir risk artışı gözlenmektedir. Sadece pasif içicilik ile inme riski yüzde 30 artmaktadır.' dedi.Türk Beyin Damar Hastalıkları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı da olan Prof. Dr. Mehmet Akif Topçuoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, halk arasında felç ya da beyin felci olarak da bilinen inmenin, beyni besleyen damarlarda sağlıklı kan akışının kesilmesi nedeniyle, nörolojik fonksiyon kayıplarıyla sonuçlanan bir rahatsızlık olduğunu belirtti.İnmenin, dünyada, kalp hastalıkları ve kanserden sonra 3'üncü sıradaki en sık karşılaşılan ölüm nedeni olduğuna dikkati çeken Topçuoğlu, Dünya İnme Organizasyonu'na göre her yıl 17 milyon kişinin inme geçirdiğini, 6 milyon kişinin inme ya da inmeye bağlı komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybettiğini aktardı.Topçuoğlu, inmenin Türkiye'de kalıcı engellilik nedenleri arasında ilk sırada olduğunu söyleyerek, inme geçiren hastaların, yatağa bağımlı olma, konuşma ve yürüme güçlükleri, bilişsel işlevlerini yerine getirememe riskleriyle karşı karşıya olduğunu ifade etti.'İnme belirtileri hiç beklenmedik zamanda aniden ortaya çıkar'İnmenin her yaşta görülebildiğini ancak 60 yaş üstü kişiler ve erkeklerde görülme sıklığının daha fazla olduğunu kaydeden Topçuoğlu, 'Yüksek tansiyon, diyabet, sigara kullanımı, kolesterol düzeyinin yüksek olması, obezite, dengesiz ve düzensiz beslenme, hareketsiz yaşam sürme, aşırı alkol kullanımı, boyun damarlarında ateroskleroz ve darlıklar, kalp ritim bozuklukları ve diğer kalp hastalıkları diğer risk faktörleridir.' dedi.Topçuoğlu, bu faktörlerden bir ya da birkaçının, kişiyi inme geçirme açısından riskli konuma getirdiğini ifade ederek, 'İnme, 3 yaygın belirti ile kendini göstermektedir. Bunlar, ani gelişen konuşma bozukluğu, yüzde kayma ve kolda güç kaybıdır. Bu belirtiler hiç beklenmedik zamanda aniden ortaya çıkar. Bunlarda sadece biri veya aynı anda birkaçı ortaya çıkabilir.' bilgisini paylaştı.'Sadece pasif içicilik ile inme riski yüzde 30 artıyor'İnmenin gelişmesinde rol oynayan yaşlılık, genetik yatkınlık gibi bazı risk faktörlerinin önüne geçilmesinin mümkün olmamasına karşın diğer etmenlerin kontrol altına alınabileceğine dikkati çeken Topçuoğlu, şöyle konuştu:'İnme geçirmenize neden olabilecek bazı etmenleri denetim altına alarak riski azaltabilmeniz mümkündür. Sigara başta akciğer kanseri olmak üzere hemen hemen vücuttaki her organda çoğu ölümcül birçok hastalığa yol açıyor. Sigara kullanımı veya sadece dumanına maruz kalınmasının bile inme başta olmak üzere ciddi damar hastalıklarına yol açtığı unutulmamalıdır.Sigara içmek inme riskini en az 2 kat artırmakta ve günde bir sigara içmekle bile belirgin bir risk artışı gözlenmektedir. Her paket ile bu risk katlanıyor. Sadece pasif içicilik ile inme riski yüzde 30 artmaktadır. Yani evinizde sigara içerek sadece kendinizin değil, sevdiklerinizin de inme geçirme riskini belirgin ölçüde artırmış oluyorsunuz. Son dönem yapılan bilimsel çalışmalar elektronik sigaranın da önemli bir risk oluşturduğunu gösteriyor.''Sigara içerek sağlıklı bir yaşam sürdürülmesi imkansızdır'Topçuoğlu, sigaranın öldürücülüğüne karşı vatandaşları uyararak, 'Sigara öldürür, öldürmezse felç bırakır. 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü, sigara ve tütün ürünlerinin kullanımının sonlandırılmasının kazandıracaklarını hatırlama günüdür. Sigara içerek sağlıklı bir yaşam sürdürülmesi imkansızdır. Sigara bırakıldığında ise risk giderek azalacaktır. Vatandaşlara sigarayı tamamen bırakmalarını tavsiye ediyorum. İnmeden korunsunlar, yaşamlarını korusunlar.' diye konuştu.İnmede erken müdahalenin önemini vurgulayan Topçuoğlu, 'İnme belirtileri fark edildiğinde hiç vakit kaybetmeden 112'yi aramak gerekmektedir. Çünkü inme tedavisinin, inme konusunda uzman ekip tarafından teknolojik donanımın bulunduğu merkezlerde yapılması önemlidir. 112 Acil Sağlık Hizmetleri inme belirtileri olan hastayı tedavi için en uygun hastaneye, en kısa sürede ulaştırabilir.' ifadesini kullandı.Topçuoğlu, Türk Beyin Damar Hastalıkları Derneğince inme hakkında farkındalık yaratmak amacıyla 'İnmede Çare Erken Müdahale' sloganıyla kampanya sürdürdüklerini belirterek, 'Kampanya kapsamında ağırlıklı olarak inme belirtilerinin neler olduğu ve belirtiler görüldüğünde yapılması gerekenler hakkında bilgiler kamuoyuyla paylaşılmaktadır. İnme konusunda yararlı bilgiler ve kampanya hakkında ayrıntılar inme.org.tr adresinde yer almaktadır.' bilgisini verdi.
Kanseri Atlattı, Kendisini Kadınlara Adadı
İZMİR (AA) - TEZCAN EKİZLER - İzmir'de, meme kanseri tedavisi başarıyla sonuçlanan Hürriyet Yıldız, başkanı olduğu kooperatifte kadınlara ilham veriyor.Bornova ilçesinde yaşayan 3 çocuk annesi 60 yaşındaki Yıldız'a, 2014'te Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde meme kanseri teşhisi kondu.Hastalandıktan 1 yıl sonra 35 yıllık eşi Muhammet Yıldız'ı kalp krizi sonucu kaybeden Yıldız, zor günler geçirdi.Yıldız, bir arkadaşının önerisiyle kadınlara ekonomik destek sağlamak üzere kurulan Bornova Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifine üye oldu.Burada kazak, atkı, bebek giysileri örmeyi öğrenen Yıldız, kanser tedavisi başarıyla sonuçlanınca tüm zamanını kooperatif işlerine adadı. Yıldız, 2016'da kooperatife başkan seçildi. Yıldız, bu süreçte Anadolu Üniversitesi Kooperatifçilik E-Sertifika Programı'nı da bitirdi. Kooperatifte, 150 kadar kadının ürettiği el işi ürünler satılarak, aile ekonomilerine katkıda bulunuluyor. 'Kanser teşhisi konulanlara 'üretin' diyorum' Hürriyet Yıldız, AA muhabirine, geçirdiği zor günlerde arkadaşlarının ve çocuklarının desteğini hep yanında hissettiğini belirtti. Doktorların kendisine hastalıkla mücadele sürecinde meşgale edinmesi gerektiğini söylediğini, bunun da faydalı olduğunu aktaran Yıldız, şöyle konuştu:'Burada arkadaşlarımla olmayı çok seviyorum. Yeni şeyler üretiyoruz. Bu sayede zamanımızı değerlendirirken, ekonomik olarak da aile bütçelerine katkı sağlıyoruz. Hastalığımı kooperatifte yendiğime inanıyorum. Yıllık kontrollerim devam ediyor. Sağlığım çok iyi. Aramızda benim dışımda kanser tedavisi görmüş arkadaşlarım da var. Kanser hastalığı teşhisi koyulan tüm kadınlara, 'Hastalığı çok dert etmeyin, bir şeyler üretin' diyorum.'Kooperatif ortaklarından Zuhal Mater ise Yıldız ile 5 yıl önce kooperatifte tanıştıklarını söyledi.Birçok kadının Yıldız'ı örnek aldığını dile getiren Mater, 'O hayata bağlı bir insan. Bizler de onu kendimize örnek alıyoruz. Kanser hastalığı geçirmesine rağmen verdiği mücadeleyle bu hastalığın üstesinde gelmeyi başardı. Her zaman bizim yanımızda oluyor. Bizi hayata bağlıyor. İyi ki onu tanımışım diyorum.' şeklinde konuştu.
Reklam
Kemik İliği Kanseri Nedir? Kemik İliği Kanseri Belirtleri ve Tedavisi Nelerdir?
Bir süredir kanser tedavisi gören ünlü sanatçı Hüner Coşkuner dün hayatını kaybetti. Kemik iliği kanseri olan Hüner Coşkuner'in ölümü hayranlarını üzerken sanatçının hastalığı ve belirtileri de oldukça araştırılıyor. Peki kemik iliği kanseri nedir? Kemik iliği kanseri belirtileri ve tedavisi nelerdir? Detayları haberimizde sizler için derledik...
Hamileler Ve Emziren Anneler İçin Kovid-19 Aşısı Önerisi
İSTANBUL (AA) - Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Faruk Buyru, Türkiye'de uygulanan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşısı cinsinin hepatit aşısına benzerliği nedeniyle gebelik esnasında ya da emzirme döneminde güvenle kullanılabileceğini bildirdi. Prof. Dr. Buyru, yaptığı yazılı açıklamada, salgın sürecinde en çok merak edilen sorulardan birinin 'Hamileler ve emziren anneler aşı yaptırmalı mı, yaptırmamalı mı?' olduğunu aktardı. Başlangıçta aşının yan etkileri tam olarak bilinmediği için hamilelere ve emziren annelere önerilmediğini anımsatan Buyru,'30 Ocak'ta Pfizer BioNTech tarafından geliştirilen mRNA aşısının güncellenen kılavuzunda, aşının hamilelere ve emziren annelere de uygulanabileceği yer aldı.' bilgisini verdi.Aralık 2020 itibarıyla toplumsal bazda aşı yapılmaya başlandığını hatırlatan Buyru, Avrupa ülkeleri ve Türkiye'de daha sonra elde edilen bilgilerle gebelere de aşı yapılabileceği, bunun bebek ve anne açısından olumsuz bir sonucunun olmayacağına ilişkin yapılan çalışmalar arttıkça aşıya daha güvenle yaklaşır hale geldiklerini ifade etti. Prof. Dr. Buyru, Türkiye'de uygulanan inaktif aşılara değinerek, şöyle devam etti:'Biliyoruz ki Türkiye'de uygulanan aşının, aşı cinsi hepatit aşısına benzerliği nedeniyle gebelik esnasında ya da emzirme döneminde de güvenle kullanılabilir. mRNA aşılarıyla ilgili bilinenler daha azdı. Bu aşılar bilindiği üzere teknolojik olarak yeni ve ilk kez uygulandı. mRNA aşıları da gebelik sürecinde kullanılabilir. Çünkü hastalığın ölümcül ve ağır seyri hem bebek hem de anne açısından ciddi risklere neden olabiliyor. Hastalığın hangi gebede ağır, hangi gebede hafif seyredeceğini bilmediğimiz için aşıların önemi büyük.' 'Koronavirüs, anne ve bebek kaybına yol açan bir enfeksiyon'Buyru, özellikle personeli başta olmak üzere diyabet, tansiyon gibi sistemik hastalığı olan gebelerin aşılanmasının, hastalık risklerinden korunmak için daha ağır bastığını belirterek, risk altında olan hamilelerin aşılanması önerisinde bulundu. Kovid-19'un hamileler için büyük bir risk olduğuna dikkati çeken Buyru, 'Koronavirüs, hem anne hem bebek kaybına yol açan bir enfeksiyon. Önceki viral enfeksiyonların hiçbirine benzemiyor. Bulaşma, tedavi ve hastalığın nasıl seyredeceği konusunda hala bilinmezler çok fazla. Buna bugünkü mutasyonları da eklediğimizde gerçekten herkesin korkması gereken bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Hastalığın anneye ve bebeğe getireceği riskler göz önünde bulundurulunca aşı yaptırmak daha güvenli.' değerlendirmesini yaptı.'Gebe kalmayı planlayanlar ve tüp bebek tedavisi düşünenler öncesinde aşı yaptırmalı'Prof. Dr. Buyru, hamile kalmaya karar verenlerin öncesinde aşı yaptırmaları gerektiğini aktararak, şunları kaydetti:'Hamile kalmaya karar verip aşılama programına dahil olan ya da aşılama programına dahil olup gebe kalmayı planlayan çiftler var. Bunlarda da aslında ikinci doz aşıyı bekleyip yeterli bağışıklık oluştuktan sonra gebeliği planlamak ya da tüp bebek gibi bir tedavi yapılacaksa ve çift aşılama sürecindeyse en azından ikinci doz aşıyı bekleyip ondan sonra tedaviye başlamak daha uygun olur. Kılavuzlar baştan 2 ay kadar bir süre beklemeyi öneriyordu. Bugün biliyoruz ki ikinci doz aşıdan hemen birkaç gün sonra, bir hafta sonra yeterli antikor oluşumu gözleniyor. Antikor oluşumu kişinin çevresinin korunması açısından da önemli. İkinci doz aşı yapıldıktan sonra gebelik planlamalarında ya da tüp bebek tedavisi düşünüyorlarsa ikinci doz aşıdan sonra yaptırmalarında yarar var.'
Reklam