onedio
Görüş Bildir

MİT Haberleri

MİT ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. MİT ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Jandarma ‘Yol'dan Çekildi
Adana’da MİT’e ait TIR’ların arandığı transit karayolları üzerinde jandarma sorumluluk bölgelerinin tamamı polise devredildi. Jandarma operasyon, denetleme ve arama yapamayacak Adana’da Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ait TIR’ların aranması nedeniyle yaşanan krizin ardından harekete geçen Adana Valiliği, il sınırları içinde kalan transit karayolları üzerindeki jandarma sorumluluk bölgelerinin tamamını polise devretti. Jandarma, bu bölgede operasyon, denetleme ve aramaya yapamayacak. Milliyet gazetesinden Tolga Şardan’ın haberine göre MİT’e ait üç TIR’ın patlayıcı madde taşıdığı iddiasıyla savcılık talimatıyla, Seyhan ilçesin’de 19 Ocak’ta Adana İl Jandarma Komutanlığı’nca aranmak istemesiyle başlayan tartışmalar yeni boyut kazandı. Benzer olayların yaşanmasını önlemek amacıyla harekete geçen Adana Valiliği, polis ve jandarma sorumluluk alanlarını yeniden belirledi. 140 km’de değişiklik Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’un başkanlığında yürütülen çalışmayla kentin Pozantı’dan başlayan ve Ceyhan ilçesi sınırları içinde kalan D-400 Devlet Karayolu ile O- 52 Tarsus - Adana - Gaziantep (TAG) Otoyolu’nun, jandarmanın sorumluluk alanı içinde kalan bölgelerin tamamı Adana İl Jandarma Komutanlığı’ndan alınarak Adana İl Emniyet Müdürlüğü’ne devredildi. Bölgenin bütünü polis sorumluluk bölgesi haline geldi. D-400 Devlet Karayolu ile O-52 TAG Otoyolu’nun Tarsus bölgesindeki sorumluluklar ise eskiden olduğu gibi yine Mersin Valiliği üzerinde kaldı. Adana’da polis birimleri ortalama uzunluğu 135- 140 kilometre olan otoyol ile devlet karayolunun güvenliğini sağlamakla yükümlü olacak. Çevre de genişledi Düzenlemeyle sadece iki büyük karayolu değil, çevresindeki yerleşim yerlerinin de her türlü güvenlik sorumluluğu polise devredildi. Adana Valiliği’nce Adana İl Jandarma Komutanlığı ile Adana İl Emniyet Müdürlüğü arasında yapılan özel protokol sonrasında 144 köy de polis sorumluluk bölgesine aktarıldı. Böylece kentin idari yapılanmasındaki polis sorumluluk bölgesi artırılırken, özellikle D-400 Devlet Karayolu ile O-52 TAG Otoyolu üzerinde yaşanacak adli olaylara sadece polisin müdahale etmesi sağlandı. Nasıl belirleniyor? 5442 sayılı İller İdaresi Yasası’nda il valisinin görev ve yetkileri bölümünde “Vali, her ilin genel gidişini düzenlemek ve denetlemekten sorumludur”, “Vali, il sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır” hükümleri yer alıyor. Bu hükümler, polis ve jandarmanın sorumluluk alanlarının belirlenmesinde valiye yetki veriyor. 1961 tarihinde Bakanlar Kurulu’nca imzalanan “Emniyet ve Asayiş İşlerinde İl, İlçe ve Bucaklardaki Jandarma ve Emniyet Ödevlerinin Yapılması ve Yetkilerinin Kullanılması Suretini ve Aralarındaki Münasebetleri Gösterir Yönetmelik”te, 2009’da değişiklik yapıldı. Bu değişik doğrultusunda emniyet ile jandarma arasında görev bölüşümü konusunda protokoller yapılıyor. Yönetmeliğin konuyla ilgili 3. Maddesi şöyle: Esas olarak il ve ilçe belediye sınırları içindeki bölge polisin sorumluluk alanını; il ve ilçe belediye sınırları dışında kalan bölge ise jandarmanın sorumluluk alanını oluşturur. Kolluk birimlerinin personel, araç, gereç imkânları ve hizmet gerekleri göz önünde bulundurularak belediye sınırları dışında kalan yerlerden bir kısmı polisin görev alanı; belediye sınırları içinde olmakla birlikte şehir meskûn alanlarına uzak bazı yerler ise jandarmanın görev alanı olarak tespit edilebilir. Görev ve sorumluluk alanlarını belirleyen protokol ve ekindeki harita veya kroki ile diğer eklerin komisyonca onaylanacak birer örneği mülki amirlik, jandarma ve emniyet birimlerinde dosyalanır. Bunların birer örneği İçişleri Bakanlığı’na gönderilir.TOLGA ŞARDAN | Milliyet
CHP'den Anayasa Mahkemesi'ne HSYK Başvurusu
CHP, HSYK Yasası'nın iptali ve yürütmeyi durdurma kararı için Anayasaya Mahkemesi'ne başvurusunu yaptı. CHP'li Hamzaçebi, Cumhurbaşkanı'nın yasayı onayladıktan sonra Hükümetin Resmi Gazete'de yayınlanması için yasayı bekletmesiyle ilgili olarak ''Sanırım bu süre içinde Adalet Bakanlığı HSYK’da atanacak kişilerin planlamasını yaptı. Bu tahminimin ne kadar doğru olduğunu ya da olmadığını bugün izleyip göreceğiz'' dedi. CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, 'İptal talebini, yürütmeyi durdurma talebini içeren dilekçemizi, biraz önce Anayasa Mahkemesi Başkanlığına verdik. 46 maddelik yasanın toplam 23 maddesiyle ilgili olarak yürütmeyi durdurma ve iptal talebimiz var” dedi. Hamzaçebi, gazetecilerin konuyla ilgili sorularına şu yanıtları verdi: SANIRIM BAKANLIK, ATAMA PLANLAMASI YAPTI BU SÜREDE Onaydan çıktığında normal olarak Resmi Gazete’ye yayıma gönderilir. Ama o gün gönderilmedi. Dün akşam yayınlandı Sanırım bu süre içinde Adalet Bakanlığı HSYK’da atanacak kişilerin planlamasını yaptı. Bu tahminimin ne kadar doğru olduğunu ya da olmadığını bugün izleyip göreceğiz Onların yerine yeni atama yapılmasını bekliyorum. GÖREVİ SONA EREN KİŞİLER DAVA AÇIP GERİ DÖNEBİLİR Kanun yayınlandığı tarihte kamu görevlilerinin görevi sona erecektir. Kanun hiçbir zaman kötü niyeti korumaz Eğer Anayasa Mahkemesi bugün bir yürütmeyi durdurma kararı verirse o geçici maddede görevleri sona erecek şekilde düzenlenmiş kamu görevlilerinin görevi sona ermez. Böyle bir durumda dahi önümüzdeki hafta AYM karar verirse görevi sona eren kişilerin yargıya başvurup geri dönme hakkı vardır Süre sınırlaması yok AYM’ye yaptığımız başvurunun. Ne zaman takdir ederse o zaman görüşür AYM. Ama AYM’nin geciktirmeden görüşeceği kanaatindeyim. MİT YASASI DOĞRU DEĞİL MİT yasası doğru değil. Onu her türlü siyasi tartışmanın dışında bırakmak gerekir. MİT’in ihtiyaçları olabilir, tabi ki bu ihtiyaçlar yasalarla karşılanmalı. GÜL’ÜN AYM’Yİ İŞARET ETMESİ Bu ilginç bir durum. Böyle bir açıklama yapacaksınız hem de bunların düzelmediği son yasa halini AYM’ye götürmeyeceksiniz. Cumhurbaşkanı olarak AYM’ye götürebilir ya da veto edebilir. Topu CHP’ye atması doğru değil. Onun görevi yasaları bir kez daha Meclis’e iade etmektir. Gerekirse Sezer gibi AYM’de iptal davası açmaktır. Cumhurbaşkanı makamının saygınlığına bu açıklama gölge düşürmüştür DHA
AKP'den İstifa Eden Vekillerden 'Demokrasi Bildirisi'
Kütahya Bağımsız Milletvekili İdris Bal, kendisi başta olmak üzere eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile milletvekilleri Hakan Şükür, Hasan Hami Yıldırım, Haluk Özdalga ve Erdal Kalkan adına 'Demokrasi Bildirisi' okudu.Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) basın toplantısı düzenleyen İdris Bal, Türkiye'nin geçmişte antidemokratik süreçler yaşadığını, 28 Şubat süreci ve o süreçte yaşananların hafızalarda tazeliğini koruduğunu vurguladı. Son dönemde Türkiye'nin yine antidemokratik bir süreç içerisine girdiğini belirten Bal, 'Ülkemiz hem İslam Dünyası, hem de gelişmekte olan ülkeler açısından model ülke olarak kabul edilirken, son gelişmelerle model olmak bir tarafa kendisi bölgede bir sorun haline gelmektedir. Bu anlamda hem 28 Şubat sürecinin yıl dönümü olması nedeniyle, hem de içinde bulunduğumuz anti demokratik adımların atıldığı bu süreçte demokrasiye, şeffaflığa, hesap verebilirliğe barışa, ortak yaşam bilincine, evrensel değerlere inanan insanlar olarak, hayati konuların kamuoyuna hatırlatılmasının faydalı olduğunu düşünerek aşağıdaki hususlara dikkat çekmek istiyoruz.' dedi. Bal'ın okuduğu Demokrasi Bildirisi şöyle: 'Darbe meşru olmayan yollarla, Anayasa’da ve yasalarda yer almayan bir şekilde gücü elde etmektir. Darbe sadece silahla, tankla yapılmaz. Şu anda yürütme, yasamadaki çoğunluğu da arkasına alarak yargıyı kontrol etmektedir. Bu aslında adı konulmamış bir darbedir. Türkiye’de sistem tıkanmıştır. Türk demokrasisinin istikrarı, imajı ve hukuk devleti gereği sistemin önü açılmalı, Türkiye normalleşmelidir.Kuvvetler ayrılığı, demokrasinin vazgeçilmez bir gereğidir. Kuvvetler ayrılığı yöneticilerin, yönetimin ceberutlaşmaması, diktatörleşmemesi için demokrasilerde temel kural haline gelmiştir. Türkiye’de şu anda kuvvetler ayrılığı ortadan kalkmıştır. Yargı, yürütme ve yasamanın çoğunluğunun kontrolüne girmiştir. Derhal kuvvetler ayrılığı tesis edilmelidir. Yeni yasalaşan HSYK düzenlemesi demokratik bir ülkede düşünülemez. Yargıyı kontrol ve baskı amaçlıdır. AB normları açısından kabul edilemez bir düzenlemedir. Yargı bağımsızlığı acilen tekrar tesis edilmeli ve baskılar sona ermelidir. Hakim ve savcıların keyfi olarak yer değişikliğine tabi tutulması kabul edilemez ve bu yargıya, yargı bağımsızlığına bir müdahaledir. On bin civarındaki polisin bir gerekçe gösterilmeden, tasfiye mantığı ile yerlerinin değiştirilmesi, özellikle terörle mücadele, organize suçlar, mali suçlar, istihbarat gibi yerlerdeki mesleki tecrübesi olan kişilerin yerlerinin değiştirilmesi, ülkenin iç huzuru ve güvenliği açısından önemli zafiyetler oluşturabilir. Şeffaflık, demokrasinin temel prensiplerinden biridir. Bunun için ise düşünce ve ifade hürriyeti medyanın, STK’ların, Düşünce Kuruluşlarının ve Üniversitelerin özgür olması şarttır. Birçok örnekle sabit olduğu gibi, özellikle Türkiye’de medya ve medya mensupları üzerinde baskılar bulunmakta, talimatlar verilmektedir. Medya ve medya mensupları üzerindeki baskılar kabul edilemez, her kesime yönelik tüm baskılar derhal sona ermelidir. Üniversite ve düşünce kuruluşları bağımsız olmalıdır. Baskı altında hür düşünce gelişemez, hür analizler çözümlemeler yapılamaz. İnternet düzenlemesi demokratik bir ülkede düşünülemez. İnternet düzenlemesindeki kararlar ülkemizi maalesef bir muhaberat devleti yapma yolunda alınan kararlardır. MİT’e dair düzenleme demokratik bir toplumda kabul edilemez niteliktedir. İleride operasyon yetkisi suiistimallere, ciddi sorunlara yol açabilir. Denetim eksikliği ciddi riskleri beraberinde getirebilir. Yaşanan olaylar açısından baktığımızda Sayın Cumhurbaşkanı üzerine düşen görevi yerine getirememiştir. Cumhurbaşkanlığı makamı sembolik olmakla beraber devlet kurumlarının arasında ahenkli bir çalışmak gibi bir görevi vardır. Ancak son süreçte ülkenin sistemi açısından son derece kritik gelişmeler yaşanırken Sayın Cumhurbaşkanı bu misyonunu yeterince yerine getirememiştir. Özellikle özgürlüklerin son derece önem kazandığı, teknolojik gelişmelerin hızla ilerlediği, internetin bir insanlık hakkı olduğu bu dönemde internetin doğasına aykırı olan bir internet yasasını onaylaması daha sonra HSYK düzenlemesini onaylaması bunun bir göstergesidir. Yolsuzluklara, yargının kontrol ediliyor olmasına karşı ciddi, net uyarılarda bulunamamıştır. Hesap verebilirlik, demokrasinin bir gereğidir. Sayıştay güçlendirilmeli, yetkileri iade edilmeli, statüsü dünyadaki birinci sınıf demokrasilerdeki yere getirilmelidir. Partiler kurumsallaşmalı, lider partisi olmaktan çıkmalıdır. Liderlerin partisi algısı, partilerin lideri algısına dönmelidir. Parti içinde tahammül gücü, hazım kapasitesi artmalıdır. Parti içi demokrasi ve milletvekili saygınlığı, bağımsızlığı olmadan gerçek bir demokrasi tesis edilemez. Bunun için ise başta seçim kanunu değiştirilmeli, gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Parti içerisinde öz eleştiri, beyin fırtınası, istişare yapabilecek mekanizmalar geliştirilmelidir. 'Tabular' üzerinden siyaset bitmelidir. Din, tarih, Atatürk, laiklik ve her türlü klasik tabu üzeriden siyaset sona ermelidir. Bir Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist, Ateist ya da başka biri dünyanın her yerinde siyaset yapabilmelidir. Siyasetin ön şartı içinde siyaset yapılan toplum ile toplumun farklı renkleri ile barışık olmak, onların inançlarını, kültürlerini yaşayabilmeleri için imkan hazırlamak ve onların toplumun ve devletin farklı yerlerinde yer alabilmeleri için uygun meşru kanallar açmaktır. Siyaset projeler üzerinden yapılmalıdır. Türkiye’de siyasi partiler arasındaki ideolojik makas çok açıktır. İdeolojik makas daralmalı, partiler birbirleri ile savaşmaya hazır aktörler olarak algılanmak yerine, hizmette yarışan dost aktörler olarak algılanmalı ve partiler arası ilişkiler çatışma yerine işbirliği, istişare, beyin fırtınası formatına oturtulmalıdır. Siyaset yatırım alanı olmaktan çıkarılmalıdır. Siyasete, servetine servet katmak, almak için değil, vermek için girilmelidir. Şeffaflık, hesap verebilirlik, medya bağımsızlığı, bağımsız- tarafsız yargı, ideal bir ihale kanunu gibi unsurlar bu bağlamda son derece önemlidir. Türk siyasetinde köşeli, ilkeli, medeni, cesur, kişilere değil ilkelere kendini adamış, demokrat, özgür insanlar daha fazla yer almalıdır. Dış siyasetimiz tekrar barış mantığına, kazan kazan mantığına, tıpkı Suriye ile İsrail’i barıştırmak için arabuluculuk yaptığı model bir formata geri dönemlidir. Ne şekilde olursa olsun, kimler karışırsa karışsın, her türlü yolsuzluk sonuna kadar soruşturulmalı, yargılanmalı ve yolsuzluğa giden tüm yollar kapatılmalıdır. Siyasetçilerin kişisel hırsları ve kariyerleri için devlet sistemi bozulmamalıdır. Devletin DNA’ları ile oynanmamalıdır. Sistemdeki bozukluk ekonomik istikrarsızlığı getirecek ve zaten borçlu olan toplumu daha da borçlu ve ekonomik olarak sıkıntılı hale getirecektir. Siyasal ahlak montaj argümanlarıyla harcanacak kadar değersiz değildir. Siyasal ahlakın korunması en başta siyasetçinin görevidir. Gerçek neyse bağımsız kurumlar tarafından ortaya çıkarılmalıdır. Bu ülkede bir daha ne 28 Şubat yaşanmalı ne de insanların birbirlerini bitirme planları yaptığı, fişlemelerin yapıldığı antidemokratik uygulamalara müsaade edilmelidir. Evrensel değerlerin ve projelerin hazırlandığı, gençlere, kadınlara ve girişimcilere yeni imkanların tanındığı yeni hikayelere, makul olana, evrensel standartlara ve gerçek birinci sınıf demokrasiye ihtiyaç vardır.Cihan
Gizli Kapıdan Kaçırdılar!
Türkiye gazetesi; Hakan Fidan'ın polisin ifade almaması için MİT görevlileri tarafından gizli kapıdan kaçırıldığını iddia etti. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Sadrettin Sarıkaya 7 Şubat'ta Hakan Fidan ve 4 MİT görevlisini telefonla arayarak ifadeye çağırdı. Bir gün sonra MİT Hukuk Müşavirliği savcılığa itiraz ederek kanundaki istisnai hükümleri iletti. Ancak savcı bu itirazı dikkate almayarak 10 Şubat'ta ifadeye gelmeyen istihbarat görevlileri hakkında gözaltı kararı aldı. Savcının talimatıyla İstanbul'daki MİT Bölge Başkanlığı ve diğer istihbarat binalarına gözaltı işlemi için polisler sevk edildi. Benzer bir hareketlilik de Ankara'da yaşanıyordu. Başkentte gözaltı için MİT Müsteşarlığına doğru harekete geçen polis ekipleri hükümet kanadından gelen emirle geri çevrildi. Çünkü polislerin kapından içeri girmesine müsaade edilmeyecekti ve çatışma ihtimali söz konusuydu. FACİANIN ÖNÜNE GEÇTİLER! Türkiye gazetesinin iddiasına göre; Polisler durumu savcıya bildirdi. Savcı gözaltı kararında diretti ve polislere verdiği emri yerine getirmemeleri halinde haklarında işlem yapacağını söyledi. Ekipler yeniden harekete geçti. Güvenlik güçlerinin karşı karşıya gelmemeleri için yeniden devreye girildi ve polislerin MİT binasına gitmeleri engellendi. Böylece muhtemel bir facianın önüne geçilmiş oldu. Vatan
"Jandarma MİT'i Dinledi" İddiasına Yalanlama
Jandarma Genel Komutanlığı'ndan, 'Jandarmanın bazı MİT mensuplarını dinlediği ve elde ettiği bilgileri başka kaynaklara aktardığına ilişkin iddiaların gerçek dışı olduğu' bildirildi. Komutanlıktan yapılan yazılı açıklamada, bazı basın yayın organlarında, 'Jandarma MİT'i dinledi' başlıklı haberlerin yer aldığı belirtildi. Açıklamada, 'Haberlerde yer alan 'Jandarmanın bazı MİT mensuplarını dinlediği ve elde ettiği bilgileri başka kaynaklara aktardığına' dair iddialar gerçek dışıdır' ifadesi kullanıldı. AA
"Evet, Bize Kumpas Kurdular"
İlker Başbuğ, Silivri Cezaevi'nde sesisizliğini bozdu: Gizli tanıklarla, ayarlanmış hâkimlerle kumpas kuruldu. Amaç orduyu tasfiye etmekti. Bizi bu noktaya TSK'ya karşı nefret ve intikam duyguları içinde olanlar getirdiEski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Silivri Cezaevi'nde Sabah'tan Mehmet Barlas ve Şaban Arslan'a son günlerdeki tartışma konularıyla ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı. Başbakan Erdoğan ile danışmanı Yalçın Akdoğan'ın 'Orduya kumpas kuruldu' iddialarını değerlendiren Başbuğ, 'Evet, gizli tanıklarla, ayarlanmış hâkim ve savcılarla bize kumpas kuruldu' dedi. 'DIŞARIDA' TEKRAR GÖRÜŞMEK ÜZERE Hükümeti devirmeye tam teşebbüs suçundan müebbet hapisle cezalandırılan emekli Orgeneral İlker Başbuğ, 26 aydır Silivri Cezaevi'nde yatıyor. İlker Başbuğ'u, Adalet Bakanlığı'nın izniyle ziyaret ettik. Sabah Başyazarı Mehmet Barlas'la birlikte, dün sabah saat 10.00'da cezaevine gittik. Görevli infaz memurları, ısrarla üzerimizdeki metal eşyaları bırakmamızı, aksi halde son arama noktasında üzerimizden metal eşya çıkarsa suç unsuru kabul edileceğini söyledi. Dijital göz tarama noktasından geçtikten sonra, İlker Başbuğ'un cezasını çektiği 5 No'lu L Tipi İnfaz Kurumu koğuşlarının bulunduğu bölümde, son kontrol noktasından da sorunsuz geçtik. Başbuğ, lokal gibi geniş bir salonda gerçekleşen görüşmemize gecikmesiz olarak geldi. Biraz kilo verdiği ancak kafasının son derece dingin olduğu belli olan Başbuğ'un, sorularımızı, akademik bir üslupla, sözlerini tane tane seçerek cevaplaması dikkat çekiciydi. Bugüne kadar, Başbuğ'un cezaevinde çekilen hiçbir fotoğrafı yayımlanmamış. Hatta cezaevinde yazdığı kitap için yayıncının talep ettiği fotoğrafı bile vermemiş. Biz de Başbuğ'un fotoğraf çektirmeme konusundaki hassasiyetine saygı gösterdik. Açık görüşler en fazla bir saat sürüyor. Ancak infaz koruma memurlarının hoşgörüsüyle, görüşmemiz yaklaşık iki saat sürdü. Ayrılırken de kendisine, 'En kısa sürede dışarıda tekrar görüşmek üzere' dileklerimizi ilettik. Hükümeti devirmeye kalkışmak suçundan müebbet hapse çarptırılan İlker Başbuğ, askeri müdahalelere karşı olduğunu belirterek, 'Çünkü askeri müdahaleler Türkiye'ye zarar vermiş, hiç bir şey kazandırmamıştır' diye konuştu. Çeşitli isimlerle anılan darbe davalarında yargılanan ya da hüküm giyen Silahlı Kuvvetler mensuplarına iftira atıldığını ifade eden Başbuğ, 'Amaç, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde geniş çaplı bir tasfiye yapmaktı ama başaramadılar' dedi. İşte emekli Orgeneral Başbuğ'un Mehmet Barlas ve Şaban Arslan'a yaptığı o çarpıcı açıklamalar: DOĞRULARI SÖYLEDİĞİM KANITLANDI 14 Nisan 2009'daki konuşmamda, 'Cemaatler, sosyal gruplaşmaya, ekonomik olarak güç kazanıp sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye çalışıyorlar' dedim. Din çok yüksek bir değer. Din siyaset ekonomi konusu yeni değil. Önlemek çok zor. Bu sorunları, güçlü bir burjuvazi ve orta sınıfımız olmadığı için kolay aşamıyoruz. 2009 bizim için çok kritik bir yıldı. Genelkurmay başkanıyım, Silahlı Kuvvetler'le ilgili çok önemli projelerim var. Ancak çoğunu yapamadım. Yaptığım konuşmalarda doğruları söylediğim, bugün gelinen noktada daha iyi anlaşılıyor. İMZA TAKLİT EDİLMİŞ Kumpası soruyorsunuz. Evet, gizli tanıklarla, ayarlanmış hâkim ve savcılarla kumpas kuruldu bize… Bana niye bunu açıklamadınız diye soruyorsunuz. Hâlâ kimse tam olarak açıklayamıyor ki bugün bile. Kesinlikle kumpas kuruldu. Aksini söylemek, eşyanın tabiatına aykırı. Somut olaylarla gidelim… Erzincan olayı örneğin... Savcı kim; İlhan Cihaner. 2007'de bir soruşturma açıyor. Odakta İsmailağa cemaati var. 2 Şubat'ta 26 kişi gözaltına alınıyor, 9'u tutuklanıyor. Sonra soruşturmanın çerçevesi genişletiliyor. Gülen cemaati işin içine katılıyor. Sonra Kayseri'deki olayla birleştiriliyor soruşturma. Kayseri'de, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda sahte bir emrin yazılması var. İmza taklit edilmiş. İşin içinde 3 astsubay, 5 sivil var. Dijital veriler hazırlamışlar, karargâhın bilgisayarlarına yerleştirmişler. Astsubaylardan biri, 'Ben Işık Evlerindenim' demiş. Konu cemaate doğru yönelince, Erzurum'daki savcılığa intikal etti. Ancak bütün araştırmalara, soruşturmalara rağmen olayda adı geçen bu 5 sivil bir türlü bulunamadı. Bahsi geçen askeri personelin tamamı ise tutuklandı. PARMAK İZİ OLAN 14 KİŞİ KİM? 25-26 Haziran… Meclis'ten gece yarısı, 20 dakikada yasa çıkıyor. Kayseri'deki 5 sivili kurtarmak için. Bu yasayla, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasının önüne geçiliyor. Genelkurmay'dan görüş alınmadan... Milli Savunma Bakanı'nın haberi yok. Askerler kendi alanlarında bile suç işleseler sivil mahkemelerde yargılanacaklar. 8 Nisan 2009'da, İrtica Eylem Planı diye, fotokopi bir belge sundular mahkemeye biliyorsunuz. Türkiye'nin gündemine oturdu. Ben 'Kâğıt parçası' diyorum, aman Allahım, kıyametler kopuyor. Fotokopi çünkü, kâğıt parçası değil mi? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 'Bu belge kim tarafından hazırlandı' diye soruyor, yetkisizlik kararı alıyor, Ankara Başsavcılığı'na yazı yazıyor. Bakırköy Başsavcılığı 'Belgeyi kim basına sızdırdı' diye soruşturma açıyor. İhbar mektupları ortaya çıkıyor. Mektubu yazan bir subay... Zekeriya Öz (Savcı) belgeyi Adli Tıp'a veriyor. 3.5 ay sonra rapor geliyor. 'Islak imza' diyor. Islak imza madem, kâğıdın üzerinde 14 kişinin parmak izi var, bir tek ıslak imzanın sahibi Dursun Çiçek'in parmak izi yok. O kadar ısrar edildi ama o 14 kişinin kimler olduğu araştırılmadı. ASIL AMAÇ TSK'YI TASFİYE ETMEKTİ Asıl niyetleri, Erzincan'da startı verilen, Kayseri'yle birleştirilen bu planı çok geniş bir alana yayarak, TSK'nın bütün birimlerinde komple bir tasfiye yapmaktı. Bunu iki nedenden yapamadılar. Biri dosyayı Yargıtay'ın devralması, diğeri de Saldıray Berk'in ifade vermeye gitmemesidir. Geç kaldıkları için geri adım atmak zorunda kaldılar. Bundan bir şey çıkaramayınca bu sefer, internet andıcı diye bir şey çıkardılar. 'irtica.org' sitesini kapatan benim. 4 aydır güncelleme yapılmamış. O siteden, AK Parti'nin kapatılma davasına belge sağlandığı iddiası var. Halbuki o davaya bu siteden sadece bir tane haber girmiş. Yurtdışındayım… Kara Kuvvetleri Komutanım Işık Koşaner beni arıyor. İrtica ile Mücadele Mücadele Yasası kapsamında soruşturma açılması konusunu bana haber veriyor. Ahlaksız herifler... Bu görüşmemizi, terör örgütü faaliyeti olarak lanse ediyorlar. Neymiş, müzedeki denizaltı gemisine bomba yerleştirilmiş. Patlatılacakmış, çocuklar öldürülecekmiş. Hangi subay, kim böyle vahşice bir şey yapabilir ki?.. 'ARINÇ'A SUİKASTLA SUÇLANACAKTIM' Kozmik Oda'ya girmelerine izin vermek, hayatımda verdiğim en doğru karardır. 19 Aralık 2009'da bir ihbar geliyor. İhbar Amerika'dan, Ankara Terörle Mücadele Şubesi'nin özel telefon numarasına yapılıyor. İhbarı yapan, 06 BE 9712 ve 06 LJY 48 plakalı araçların içindeki kişilerin Arınç'a suikast düzenleyebileceğini belirtiyor. Kozmik Oda'da, Bülent Arınç'a suikast delilleri arayacaklar. Başbakan'la görüştüm, 'Bırakın arasınlar' dedi. 31 Aralık günü arama yapıldı. Kozmik Oda'da çok önemli şeyler çıktığını da sanmayın. Kozmik Oda'ya giriş izni vermeseydim, beni Arınç'a suikast azmettiricisi bile yapabilirlerdi. Türk Silahlı Kuvvetleri töhmet altında kalacaktı. Hurşit Tolon Malatya'ya konferans için gittiği gün, orada Zirve Yayınevi'nde vahşice cinayetler işleniyor. Burada da bir gizli tanık var. Silahlı Kuvvetler'den atılmış, ahlaksız bir uzman çavuş. Onun suçlamaları... Bunlar ne kadar ağır iftiralar. Bizi buraya, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne nefret ve intikam duyguları içinde olanlar getirdi.Meclis İnsan Hakları Komisyonu'ndan geldiler, onlara da söyledim. 7 Şubat 2012 (MİT'e baskın) ve 17 Aralık 2013… Bu konuda iki önemli kırılma noktası var. Bu iki olay olmasaydı, bu konu buralara kadar gelmezdi (Paralel yapı bu kadar deşifre olmazdı demek istiyor).Star
CHP'li Oran, THY'deki Gizli Ses Kaydı İçin 4 Önerge Verdi
Enver Aysever’in yaşadığı THY’nin gizli ses kaydı skandalı TBMM’de THY Yetkilisi Aykırı Sorular’ın Yapımcısını da tehdit etmiş: Kimin arkasında durduğuna dikkat et!ANKARACHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, Gazeteci Enver Aysever’in dün Atatürk Havalimanı’ndaki THY Bankosunda yaşadığı ve tüm yolcuların bankodaki konuşmalarının gizli ses kaydının yapıldığını ortaya koyan skandalı tüm ayrıntılarıyla birlikte TBMM’ye taşıdı.CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, THY’nin gizli ses kaydı nedeniyle konuyla ilgilerinden dolayı İçişleri Bakanı Efkan Ala, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e 4 ayrı soru önergesi yöneltti.İşte olayın tüm ayrıntılarıUmut Oran, Enver Aysever ile görüşerek hazırladığı önergelerde, olayın ayrıhntılarını şu şekilde dile getirdi: “Tarafıma ulaşan bilgilere göre; Gazeteci Enver Aysever, dün (5 Mart 2014) Atatürk Havalimanında Hatay’a gideceği uçağını kaçırma kaygısıyla saat 12.50 sıralarında THY’nin 25. Nolu bankosuna giderek görevli Çiğdem Kılıç’tan yardım istedi. Kılıç’ın anons yapmaması ve Aysever’in uçağı kaçıracaklarını belirtmesi üzerine buraya THY yetkilisi Murat Yeşil geldi. Yeşil’in “sakin olun uçağı kaçırmazsınız” demesi üzerine Aysever, “Hatay’daki programım yanacak. Niçin anons etmediniz uçağa? İnsanları mağdur ediyorsunuz, bunu duyuracağım, THY bunu hep yapıyor” tepkisini gösterdi. Yeşil’in “Beni tehdit mi ediyorsunuz?” demesi üzerine Aysever ise “İnsanları mağdur ediyorsunuz avukatımı çağıracağım ve sizi dava edeceğim” karşılığını verdi. Bunun üzerine THY yetkilisi Murat Yeşil, banko görevlisi Çiğdem Kılıç’a dönerek, “Bankodaki konuşmaları kayıt altına aldık. Kayıtları hazırla mahkemede hesaplaşacağız” talimatını verdi.  Aysever ise, “İnsanların bankodaki konuşmalarını gizlice dinleyip, kayıt mı ediyorsunuz? İnsanlar eşiyle dostuyla mahrem konuşmalar da yapabilir burada, bu yaptığınız açıkça fişlemedir, gizli dinlemedir, suçtur” tepkisini gösterdi. Bunun üzerine bir üst THY yöneticisi Mehmet Maşuk da bankoya gelerek Enver Aysever’i “Bir daha THY ile zor uçarsın” diye açıkça tehdit etmiş, o sırada burada bulunan Aysever’in CNN Türk’teki “Aykırı Sorular” programının yapımcısının yanına giderek “Kimin arkasında durduğunuza dikkat edin” şeklinde üstü kapalı tehditte bulunmuştur.” THY Anonim Ortaklığı’nın yüzde 49,12 oranındaki hissesi Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na, dolayısıyla kamuya ait olan bir kamu kuruluşu olduğunu anımsatan Umut Oran’ın önergesindeki sorular şöyle:Ne zamandan beri kayıt yapılıyor ve nerede saklanıyor?THY hangi tarihten bu yana bankolarındaki konuşmaların ses kaydını yapmaktadır, ses kayıtları hangi noktalarda yapılmaktadır, bunun gerekçesi nedir, kayıt talimatını kim ve ya hangi yönetim birimi vermiştir? Bu talimat yazılı mı sözlü mü verilmiştir?THY bankolarında sesin yanı sıra gizli görüntü kaydı da yapılmakta mıdır?THY bankolarındaki gizli ses kaydı ve varsa görüntü kaydı nerede, ne kadarlık bir süre için saklanmaktadır, bu kayıtlara kim veya kimlerin ulaşabilme yetkisi vardır?Bu kayıtlar hangi amaçla kullanılmaktadır, hangi kişi veya kurumlar için geriye dönük ses/görüntü kayıtları çıkarılarak ilgili yerlere iletilmiştir?MİT’le ilgisi var mı?Bu uygulamanın Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ile yapılan uçuş/yolcu bilgilerinin online olarak aktarılmasını içeren protokolle bir ilgisi var mıdır?İçişleri veya Ulaştırma mı istedi?Bu uygulama için İçişleri ve Ulaştırma Bakanlıkları ve bağlı birimlerinden THY’ye tavsiye veya talimat gitmiş midir, gittiyse bunun gerekçesi nedir?Bu uygulama nedeniyle kolluk kuvvetine yapılan şikâyet var mıdır, akıbetleri ne olmuştur, hangi işlemler yapılmıştır?Anayasa, TCK ve CMK’ya açıkça aykırıBu uygulama Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20 maddesi, Türk Ceza Kanunu’nun “Özel hayatın gizliliğini ihlal” başlıklı 134. Maddesi ile Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun “Teknik araçlarla izleme” başlıklı 140. Maddelerine açıkça aykırı değil midir?Bu uygulama uluslararası sivil havacılık uygulama ve kurallarına aykırı değil midir?Adalet Bakanı talimat verecek mi?Bu konuda yetkili savcılığın inceleme yapması için Adalet Bakanı re’sen bir girişimde bulundu mu, bulanacak mı?Adalet Bakanı, bu soru önergesini suç duyurusu olarak değerlendirip ilgili/yetkili cumhuriyet başsavcılığına talimat verecek misiniz?Bu uygulama nedeniyle daha önce cumhuriyet başsavcılıklarına yapılan şikâyet, suç duyurusu var mıdır, akıbetleri ne olmuştur, her bir başvuru için hangi işlemler yapılmıştır?Bu uygulama tam da Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısına da aykırılık teşkil etmiyor mu?
CHP’den Davutoğlu'na İlk Soru: Çözüm Sürecini Kaç Kişi Biliyor?
“Çözüm sürecini kaç kişi biliyor? Genelkurmay Başkanı’na ne zaman bilgi vereceksiniz?” “Org. Özel’in sözünü ettiği ‘kırmızı çizgiler’ aşıldı mı?” CHP’den Başbakan Ahmet Davutoğlu’na ilk soru önergesi Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in “Çözüm sürecine ilişkin yol haritasını bilmiyoruz. O çalışmanın içinde yokuz” sözüyle ilgili olarak geldi. CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Başbakan Davitoğlu’na, ““Çözüm sürecini kaç kişi biliyor? Genelkurmay Başkanı’na ne zaman bilgi vereceksiniz? Org. Özel’in sözünü ettiği ‘kırmızı çizgiler’ aşıldı mı?” diye sordu. Org. Özel: Çözüm sürecini bilmiyoruz! CHP’li Umut Oran, Başbakan Davutoğlu’nun yanıtlaması istemiyle hazırladığı soru önergesinde, Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonunda “Çözüm sürecine ilişkin yol haritasını bilmiyoruz. O çalışmanın içinde yokuz. Sadece basından okuyoruz. Kırmızı çizgilerimiz aşılırsa gerekeni söyleriz... Paralel yapı için MİT’ten belge istedik gelmedi” açıklamasını yaptığını anımsattı. TBMM’nin bilmediği “çözüm”ü kaç kişi biliyor? Davutoğlu’na yönelttiği önergede Umut Oran şu sorular yanıt verilmesini istedi: Hükümetinizin yıllardır kapalı kapılar ardında ve TBMM’yi dahil etmeden, muhalefete bilgi vermeden yürüttüğü “çözüm sürecini” kaç kişi bilmektedir? Dışişleri Bakanı iken siz de bu sürece dahil miydiniz? Başbakanlık PKK’yı terör örgütü olarak görüyor mu? Başbakanlık makamı nezdinde PKK halen bir terör örgütü müdür? Genelkurmay’ın neden bilgisi yok? Başbakanlık PKK’yı bir terör örgütü olarak görüyorsa ulusal savunmanın başındaki Genelkurmay Başkanlığı’nın çözüm süreci hakkında bilgisinin bulunmaması nasıl mümkün olmaktadır? Genelkurmay hangi aşamada öğrenecek “Çözüm süreci” hakkında Genelkurmay Başkanı’nı hangi aşamada bilgilendireceksiniz? Kırmızı çizgileriniz nedir? Genelkurmay Başkanı’nın sözünü ettiği “kırmızı çizgiler” nedir, bu kırmızı çizgiler aşıldı mı? “Kırmızı Çizgiler” hakkında hangi plan ve uygulama kararları aldınız?