onedio
Görüş Bildir

Kadın Cinayetleri Haberleri

Kadın Cinayetleri ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Kadın Cinayetleri ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Ne Oldu da Bu Kadar Tahammülsüzleştik?
Son zamanlarda kendi hayatınızda her şey yolunda gitse bile yeterince mutlu hissetmeyenlerden misiniz? Eğer öyleyseniz sizi hemen böyle alalım ve baştan uyaralım: Bu biraz da dertleşme içeriği. Çünkü biliyoruz ki son zamanlarda pek çok şeye tahammülsüzleştik. Peki bize ne oldu, neden böyle olduk? Gelin hep birlikte kendi içimize dönelim, önce kendimizi sonra da birbirimizi anlayalım.
Tartışmalı İsim Atakan Karazor Bu Kez Milli Takıma Çağrılmadı, Peki Ne Değişti?
Karadağ ve İzlanda ile oynanan maçlardaki aday kadroda şüphesiz en tartışmalı isim Atakan Karazor'du. Ibiza tatili esnasında bir kadına cinsel saldırı suçlamasıyla yargılanan Atakan'ın davet edilmesi tepki çekmişti. Bunun yanında gündemde vahşice işlenen kadın cinayetlerinin olması da tepkileri artırırken TFF oyuncuya sahip çıkmıştı. Atakan, Karadağ maçında hastalığı sebebiyle kadroya giremedi, İzlanda'da ise kadroya alınsa da sahaya giremedi. Atakan Karazor, bu kez de aday kadroyaya dahil edilmedi.
AKP İktidarında Kadının Adı Yok
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, Türkiye'nin 12 yıldır “kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” diyen bir başbakan ve partisince yönetildiğini, bu sözlerin AKP’nin kadına bakışını yansıttığını belirtti. Kadını “en az 3 çocuk” doğurma görevi vererek ev içine hapseden AKP zihniyetinin, erkek tahakkümü ve şiddetine sessiz kalıp erkeğine koşulsuz hizmet eden bir kadın tipi istediğini belirten Umut Oran, '30 Mart yerel seçimlerinde oy kullanacak 52.7 milyon seçmenin de yaklaşık yarısını kadınlar oluşturuyor. Kadınların oy tercihi, ülkenin kaderini belirleyecek nitelikte ve AKP zihniyetinden kurtulma yönünde büyük önem taşıyor. Türkiye’nin 12 yılını çalan; her alanda cinsiyet ayrımcılığı yapan, kadını ikinci sınıf gören, onu ekonomik, toplumsal ve siyasal hayattan dışlayan bu “erkek egemen” ortaçağ zihniyetinden kurtulmada kadınlarımıza büyük görev düşüyor…AKP son demlerini yaşıyor, 12 yıllık AKP iktidarı Türk siyasi tarihinde kara bir dönem olarak yer alacak. Kadın seçmenin iradesi;  çağdaş, demokratik, ileri bir Türkiye’ye giden yolda belirleyici olacaktır. Kadınlarımız, AKP’nin biletini sandıkta kesecektir...- Kadınlar için özgürlük, eşitlik ve adalet CHP ile gelecektir' dedi.Umut Oran'ın konuyla ilgili olarak bugün yaptığı yazılı açıklama şöyle: AKP İKTİDARINDA KADININ ADI YOK…SANDIKTA AKP’NİN BİLETİNİ KADINLAR KESECEK…Kadınlar için özgürlük, eşitlik ve adalet CHP ile gelecektir. Cumhuriyet özünde kadını toplumsal yaşama katma projesiydi. Çünkü aksi halde çağdaş ve ileri bir toplum olamazdık. 8 MartDünya Kadınlar Günü de Türkiye’de ilk kez 1921 yılında 'Emekçi Kadınlar Günü” adıyla kutlanmaya başladı.AKP döneminde ise kadınlar ekonomik, sosyal ve siyasi alanlardan giderek dışlandı. İktidardaki parti, kadını, toplumsal hayattan dışlayan, onu evi ile sınırlayan anlayışıyla kadının konumunu geriletti.Türkiye 12 yıldır “kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” diyen bir başbakan ve partisince yönetiliyor. Bu sözler AKP’nin kadına bakışını yansıtıyor. Kadını “en az 3 çocuk” doğurma görevi vererek ev içine hapseden AKP zihniyeti, erkek tahakkümü ve şiddetine sessiz kalıp erkeğine koşulsuz hizmet eden bir kadın tipi istiyor.Türkiye nüfusunun 38.2 milyonla yaklaşık yarısını kadınlar oluşturuyor. Çalışma hayatında ise kadının adı yok. Kadınlarda işgücüne katılım yüzde 30.8’le 1990’ların gerisinde. Türkiye bu oranda OECD sonuncusu... Çalışma çağındaki 28 milyonu aşkın kadın nüfusun 11.5 milyonu ev kadını. Orta boy bir ülke nüfusuna denk bu kesim çalışma yaşamı yerine evle özdeşleşen geleneksel konumda ve işgücünden sayılmıyor.2.5 milyon dolayındaki kadının okuma yazması yok. Okuyanlar da iş bulamıyor. Çalışanlar yönetici olamıyor. Kamuda çalışanların yüzde 34’ünü  kadınlar oluştururken yöneticiler içinde kadın oranı yüzde 13.6.30 Mart yerel seçimlerinde oy kullanacak 52.7 milyon seçmenin de yaklaşık yarısını oluşturan kadınların tercihi büyük önem taşıyor. Her alanda cinsiyet ayrımcılığı yapan ve kadını ikinci sınıf gören zihniyetten kurtulmada kadınlarımıza büyük görev düşüyor. Sandıkta, AKP’nin biletini kadınlarımız kesecek…Kadınlar için özgürlük, eşitlik ve adalet CHP ile gelecektir. ‘Kadın’ dahi diyemeyen ‘bayan’ı tercih eden bu anlayış gereken cevabı bizzat kadınlarımızdan alacak.Kadınlarını ekonomik yaşamın içine katmayan bir ülkenin kalkınması, gelişmesi, ilerlemesi mümkün değildir. Kadınlar, ancak özgür, eşit, bağımsız bireyler olarak toplumda saygın yerini alır, erkeklerle aynı hak ve imkanlara sahip olur ve toplumsal süreçlere etkin biçimde katılabilirse, çağdaş ve ileri bir toplum yaratılabilir.Cumhuriyet kadını toplumsal yaşama katma projesiydi. Cumhuriyeti kuranlar, aksi halde çağdaş bir toplum ve ileri bir ülke olamayacağımızın bilincindeydi. Günümüzün en ileri ülkelerinden çok daha önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü de Türkiye’de ilk kez 1921 yılında 'Emekçi Kadınlar Günü” adıyla kutlanmaya başladı.AKP döneminde ise kadınların ekonomik, sosyal ve siyasi alanlarda katılımı giderek geriledi. Ne yazık ki Türkiye 12 yıldır, kadın erkek eşitliğine inanmadığını açıkça söyleyebilen bir başbakan ve partisi tarafından yönetiliyor. İktidardaki parti, kadının haklarını ve katılımını artırmak bir yana, zihniyeti gereği kadını evi ile sınırlayarak toplumsal süreçlerden dışlamayı tercih etti. AKP,  kadının toplumdaki konumunu geriletti, onu erkeğin tahakkümü altında, ikinci sınıf insan konumuna itti ve kadına şiddeti de reva gördü.2.5 milyon kadın okuma yazma bilmiyor… Kadınların ekonomik, sosyal ve siyasi alanlarda var olabilmelerinin en önemli aracı ise eğitim. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kız çocukları eğitime kazandırıldı ve ayrımcılık ortadan kaldırıldı. Ancak kadının eğitim imkânlarından yararlanma oranı AKP döneminde geriledi. Türkiye’de 2012 yılı itibarı ile okuma yazma bilmeyen 2.8 milyon kişinin yüzde 83’ünü kadınlar oluşturuyor. Türkiye’de okuryazar olmayan her beş yetişkinden dördü kadındır. AKP iktidarı döneminde kız çocukları eğitimden uzaklaştırıldı; 4+4+4 sistemi ile eğitimde kız çocuklarının 5.-6. sınıflardan sonra okullarını terk eğilimi arttı. Kadınlarda yüksek eğitim oranı çok düşük… Üniversite mezunu kadın nüfusun en yüksek olduğu il olan Ankara’da bile bu oran yüzde 15.3’te bulunuyor. Bu oran Hakkari’de yüzde 2.6’ye kadar düşüyor. Çalışma hayatında kadının adı yok…2013 itibariyle Türkiye nüfusunun 38 milyon 194 bin 504 kişi ile yüzde 49.8’ini kadınlar oluşturuyor. Yani kadın nüfus erkek nüfusla yaklaşık olarak eşit… İleri yaş gruplarında ise kadın nüfus erkek nüfustan fazla… Çalışma çağındaki kadın sayısı 28 milyonu aşıyor. Bunların 11.5 milyonu ev kadını. Yani orta boy bir ülke nüfusuna yakın kadın iş gücü, çalışma yaşamı yerine evle özdeşleşen geleneksel konumunu sürdürüyor, bunlar “ev kadını” oldukları için işgücü sayılmıyor. Eğitime devam eden, emekli, iş bulma umudu olmayan, mevsimlik çalışan vb. de eklendiğinde, çalışma çağında olup da iş gücüne dahil olmayan toplam kadın sayısı 20 milyona yaklaşıyor. Geriye iş gücü olarak 8.7 milyonluk bir kadın nüfus kalıyor. Bunların da 1 milyon 33 bini işsiz, 7.6 milyonu çalışıyor. Ancak “çalışıyor” gözüken kadınların 2.4 milyonu, gerçek bir istihdam şekliyle ilgisi olmayan “ücretsiz aile işçisi”, bunların da tamamına yakını kırsal kesimde… Bu istatistik kamuflajına rağmen kadınlarda işsizlik oranı yüzde 11.9’la daha yüksek.Böylece 28 milyondan fazlası çalışma çağında olmak üzere toplamda 40 milyona yaklaşan kadın nüfus içinde ücretli-yevmiyeli, işveren ya da kendi hesabına çalışanların sayısı 5 milyon dolayında kalıyor. İşveren ve kendi hesabına çalışan kadın sayısı sadece 915 bin ve bunun toplam kadın nüfustaki oranı yüzde 2.4.2013 itibariyle kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 30.8’le, 1990’lı yıllardakinin altında bulunuyor. Türkiye, kadının iş gücüne katılımında OECD ülkeleri içinde son; dünyada ise 127. sırada yer alıyor.İş hayatında cinsiyet ayrımcılığı…İktidardaki parti, adar yıllardır cinsiyet ayrımcılığını ve kadın düşmanı politikalarını artırarak sürdürüyor. Kamuda çalışanların yüzde 34’ünü  kadınlar oluşturuyor. Buna karşılık 2013 kamusal alanda üst düzey kadın yönetici oranı yüzde 9.3’e kadar gerilemiş durumda. Akademik personel içerisinde kadın profesörlerin oranı 2012-2013 öğretim yılı için yüzde 28.1 oldu. Kadın polis oranı 2013 yılında da yüzde 5.5’lik düzeyini korudu. BDDK, SPK gibi kuruluşlarda hiç kadın yönetici bulunmuyor, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay  ve HSYK başkanları, rektörlerin tamamına yakını erkek. Türkiye kadına ayrımcılıkta Tanzanya ve Katar’la aynı ligde…Dünya Cinsiyet Ayrımcılığı Raporu’na göre Türkiye’nin 136 ülke arasında 120. sırada bulunuyor. Sıralamada Türkiye’den hemen sonra gelen ülkeler ise Gana, Tanzanya, Katar gibi ülkeler...Kadına siyasette yer yok…AKP döneminde kadınların siyasete, sivil toplum kuruluşlarına ve genel olarak karar alma süreçlerine katılımlarındaki artış adeta durdu. Ülke nüfusunun yarısını kadınlar oluştururken, kadın milletvekili oranı yüzde 14.4’te kalıyor.  Türkiye’de 2013 itibariyle kadın bakan sayısı sadece 1 ve kabinede kadın bakan oranı olarak yüzde 4’e denk geliyor. Oysa bu oran Norveç’te yüzde 52.6, İsveç’te yüzde 52.2 düzeyinde bulunuyor. Kadınlar sivil toplum örgütlerinde de yeterince yer alamıyor. 2012 itibariyle toplam dernek üye sayısı içinde kadınların oranı yüzde 11.9’la çok düşük. Dernek üyesi kadınların toplam nüfusa oranı da sadece yüzde 2.2.AKP döneminde kadına şiddet tavan yaptı…AKP döneminde kadını ikinci sınıf gören zihniyetin tolerans ve himayesiyle toplumda kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri de tavan yaptı. Aralık 2002-Temmuz 2009 dönemini kapsayan bir araştırmaya göre bu dönemde kadın cinayetleri yüzde bin 400 arttı. göre 2002’de 66 olan kadın cinayeti sayısı, 2009’un ilk 7 ayında 953’e yükseldi. Daha yeni verilere göre de 2011 yılında 257 kadın öldürülürken, 102 kadın tecavüze uğradı ve 202 kadın yaralandı. 2012 yılının ilk altı ayında 100’e yakın kadın hayatı kaybetti.Türkiye’de günde ortalama 5 kadın, eşleri, sevgilileri ya da tanıdıkları erkekler tarafından öldürülüyor. Devletten koruma talep eden kadınların kaldığı sığınma evleri açılış törenleri ile teşhir ediliyor, koruma talebiyle polis veya savcılığa başvuran kadınların yüzde 73’ü, sığınma evlerinde olan kadınların ise yüzde 27’si cinayete kurban gidiyor.AKP, erkek tahakkümünü hak görüyor…Başbakanın “kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” sözleri doğrudan AKP’nin kadına bakış açısını yansıtıyor. Bu zihniyet kadının, “fıtratı” gereği zayıf ve erkeğin himayesine muhtaç olduğu; bu nedenle kapatılması ve kontrol edilmesi gerektiğini düşünüyor. Kadını “en az 3 çocuk” doğurma görevi vererek aile içine hapseden, onu “itaatkâr eş ve anne” rolüne zorlayan AKP zihniyeti, erkek tahakkümü ve şiddetine sessiz kalan, erkeğine koşulsuz hizmet eden kadın tipi yaratmak istiyor.Ne kadar az eğitim, o kadar çok çocuk…Nüfus ve Konut Araştırması sonuçlarına göre 2011 yılında, 15 ve daha yukarı yaşta ve en az bir evlilik yapmış okuryazar olmayan kadınların yüzde 74.9’u 4 ve daha fazla çocuk doğurmuş durumda… Bu oran lise veya dengi okul mezunu kadınlarda yüzde 4.8’e, yükseköğretim mezunu kadınlarda yüzde 1.9’a düşüyor.Buna göre eğitimle çocuk sayısı arasında ters orantı bulunuyor. Eğitim düzeyi yükseldikçe çocuk sayısı azalıyor. O halde Başbakan’ın çiftlerden “en az 3 çocuk” talebinin gerçekleşmesi için kadının eğitimsiz kalması gerekiyor. Bu istatistik, kürtaj ve sezaryeni yasaklatan Başbakanın nasıl bir kadın, aile ve toplum tasavvuruna sahip olduğunu gösteriyor.Fuhuş sektörü AKP döneminde zirve yaptıAKP, istatistik oyunlarıyla ekonomik göstergeleri makyajladı, kötü gidişatı kamuflaj yöntemiyle gözlerden uzak tutmaya çalıştı, ekonomide sahte pembe tablolar çizdi. Şimdi de 30 Mart seçimleri öncesi, “Ben lafa değil, icraata bakarım” temalı, asılsız başarı öyküleri anlatan TV reklamları ile göz boyamaya, beyin yıkamaya devam ediyor. Bu reklamlarda yok yok… Bunları izleyenler bu ülkeye bırakın metroyu, neredeyse uçağı bile ilk AKP’nin getirdiğini sanabilir.Oysa AKP’nin 12 yıllık iktidarında uyguladığı ekonomi politikaları kitlelere iş-aş yaratmadığı gibi, gelir dağılımı daha da bozuldu, milyonlar daha da yoksullaştı. Bir ülkede ekonomi bozuldukça hayat kadını sayısı da artar.  Resmi veriler AKP döneminde fuhuş sektörünün adeta tavan yaptığını gösteriyor. Başbakanlık İnsan Hakları Kurulunun 2010 yılında yaptığı bir araştırmaya göre 2002’de 25 bin olan hayat kadını sayısı, 2010 itibariyle 100 bini aşmış durumda. Araştırma, 40 bin kadının da vesika alabilmek için beklediğini gösteriyor. Bu resmî veriler, 4 yıl önceki tabloyu yansıtıyor. Bu sayının bugün itibariyle çok daha yüksek düzeylere ulaştığı muhakkak…   AKP’nin toplum modelinde kadına biçilen rolAKP’li belediyeler düzenledikleri etkinliklerde kendi kafalarındaki kadın modelini topluma benimsetmeye çalışıyor; konuşmacılar, kadınlara erkeklerin üstünlüğünü kabul etmeleri yönünde telkinde bulunuyor. AKP kendi zihniyetindeki toplumun inşası için gerekli kadın tipini yaratma sürecinde rol modeller de oluşturuyor. Bu görevi üstlenen ve AKP’nin toplum mühendisliği çalışması kapsamında “Yaşam koçluğu ve aile danışmanlığı” sıfatıyla seminerler verenSibel Üresin, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde açık açık çok eşliliği, imam nikahının resmileşmesini savunuyor.AKP zihniyetinin kadına bakışını gösteren sadece birkaç örnek ifadeyi hatırlamakta yarar var:- “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum' (Tayyip Erdoğan / Kadın dernekleri ile yaptığı toplantıda)“Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır” (AKP Ünye Tanıtım ve Medya Başkanı Süleyman Demirci)- “Kadına şiddet abartılıyor' (Tayyip Erdoğan / AKP’nin ilk 7 yılında yüzde 1400 artan kadın cinayetleri hakkında.- “Benim bedenim, benim kararım diyenler feminist' (Tayyip Erdoğan / Kürtaj tartışmaları hakkında)- “Bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem' (Tayyip Erdoğan / Dilşat Aktaş hakkında)- “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum.' (Tayyip Erdoğan / Kürtaj tartışmaları hakkında)- “Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar.' (Recep Akdağ / Eski Sağlık Bakanı, Kürtaj tartışmaları hakkında)- “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum…' (Ayhan Sefer Üstün / AKP Milletvekili, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı)- “Tecavüze uğrayan da kürtaj yaptırmamalı, Bosna’da kadınlar tecavüze uğradı ama doğurdular.' (Ayhan Sefer Üstün / AKP Milletvekili, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı)- “Kadın ahlaklı olsun, kürtaj yapmak zorunda kalmasın.' (İ. Melih Gökçek / AKP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı)- “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Anası ölsün.' (İ. Melih Gökçek)- “Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya...' (Tayyip Erdoğan / Münevver Karabulut cinayeti hakkında)- “Medya olayları abartıyor. Kadına yönelik şiddet algıda seçicilik' (Fatma Şahin / Eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı)- “Türk kadını evinin süsüdür.' (Vecdi Gönül / Eski Savunma Bakanı)- “Evdeki işler yetmiyor mu?' (Veysel Eroğlu / Orman ve Su İşleri Bakanı / Kendisinden iş isteyen kadına)- “Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor.' (Erhan Ekmekçi / AKP İl Genel Meclis Üyesi)- “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek.' (Mehmet Şimşek / Maliye Bakanı)- 'Kocama arkadaşımı tavsiye ettim', “Kocamın ikinci bir eş almasına müsaade ettim” (Sibel Üresin / AKP’nin yaşam koçu ve aile danışmanı)- “15’inde kız ya erde, ya yerde olmalı” (Prof. Remzi Fındıklı / Hükümetin 2012’de atadığı Polis Akademisi Başkanı)“Kızlı-erkekli aynı evde ne yapıyorlar belli değil” (Tayyip Erdoğan / Üniversiteli gençler hakkında)Peki CHP ne yapacak? CHP iktidarında Eşitlik Bakanlığı kurulacak ve eşitlik eylem planı gerçekçi hedefler ve somut önerilerle yenilenecektir. Bütün kamu kurumlarında toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme yapılacaktır.Eşitliğe kaynak ayırma şeffaf hale getirilecektir.En fazla beş yıl içinde okuma yazma bilmeyen kadın kalmayacaktır.CHP kendi yönetim kademelerinde yüzde 33 kadın kotası koyarak, kadınların karar verme süreçlerine katılmasındaki kararlılığını göstermiştir.CHP kamu yönetiminde kadın yönetici sayısını en üst düzeye çıkartacaktır.AB ülkelerine koşut olarak özel sektörde de kadınların yönetim kademelerinde yer almasını sağlayacak hukuki yaptırım ve teşvikler uygulanacaktır.Kadınların çalışma hayatına vasıflı işgücü olarak katılmaları sağlanacaktır. Güvencesiz çalışmanın önüne geçilecek ve bu konuda işverene destek olunacaktır.Şiddet mağduru kadınlar kesinlikle korunacaktır.Kadınların çalışma hayatına katılmalarını engelleyen nedenleri kaldırmak amacı ile tam gün okul, uzun süreli ucuz gündüz bakım hizmetleri, ailedeki engelli ve yaşlıların bakımında toplumsal ve kurumsal destek gibi olanaklar geliştirilip, yaygınlaştırılacaktır.Ailenin mutluluğu bireyler arasında eşit ve paylaşımcı değerlerin benimsenmesine bağlıdır.Demokrasi ancak kadınların güçlendiği ve tam anlamıyla eşit yurttaş olduğu bir toplumda kökleşebilir. Kadınlar Türkiye'nin yeterince değerlendiremediği en büyük varlığıdır. Kadınların toplumsal ve kamusal yaşama daha eşit katılmalarından, kısacası daha güçlü olmalarından kadınlar kadar erkekler ve çocuklar, neticede tüm ülke yararlanacaktır. Şiddet mağduru kadınlar kesinlikle korunacaktır.Kadınların çalışma hayatına katılmalarını engelleyen nedenleri kaldırmak amacı ile tam gün okul, uzun süreli ucuz gündüz bakım hizmetleri, ailedeki engelli ve yaşlıların bakımında toplumsal ve kurumsal destek gibi olanaklar geliştirilip, yaygınlaştırılacaktır.Ailenin mutluluğu bireyler arasında eşit ve paylaşımcı değerlerin benimsenmesine bağlıdır.Demokrasi ancak kadınların güçlendiği ve tam anlamıyla eşit yurttaş olduğu bir toplumda kökleşebilir. Kadınlar Türkiye'nin yeterince değerlendiremediği en büyük varlığıdır. Kadınların toplumsal ve kamusal yaşama daha eşit katılmalarından, kısacası daha güçlü olmalarından kadınlar kadar erkekler ve çocuklar, neticede tüm ülke yararlanacaktır.- Kadınlar için özgürlük, eşitlik ve adalet CHP ile gelecektir.Kadınların başta ekonomi olmak üzere yaşamın her alanında daha fazla ve etkin biçimde yer alması gerekiyor.Kadınların; eğitimde eşit fırsata sahip olması, ekonomi, toplumsal yaşam ve siyasete özgür ve eşit katılımı sağlanmalıdır.Demokrasinin “olmazsa olmaz”ı niteliğindeki eşit temsil ve katılım ilkesinin gerçekleşebilmesi için TBMM’de kadın milletvekili oranının kadınların nüfustaki ağırlığına paralel bir orana ulaşması gerekiyor.30 Mart yerel seçimlerinde oy kullanacak 52.7 milyon seçmenin de yaklaşık yarısını kadınlar oluşturuyor. Kadınların oy tercihi, ülkenin kaderini belirleyecek nitelikte ve AKP zihniyetinden kurtulma yönünde büyük önem taşıyor. Türkiye’nin 12 yılını çalan; her alanda cinsiyet ayrımcılığı yapan, kadını ikinci sınıf gören, onu ekonomik, toplumsal ve siyasal hayattan dışlayan bu “erkek egemen” ortaçağ zihniyetinden kurtulmada kadınlarımıza büyük görev düşüyor… AKP son demlerini yaşıyor, 12 yıllık AKP iktidarı Türk siyasi tarihinde kara bir dönem olarak yer alacak. Kadın seçmenin iradesi;  çağdaş, demokratik, ileri bir Türkiye’ye giden yolda belirleyici olacaktır. Kadınlarımız, AKP’nin biletini sandıkta kesecektir...
"Bu Alkışlar Siyasetçilerin Ayağını Yerden Kesiyor"
Konuşması sık sık alkışlarla kesilince de 'Müsaade edin efendim, müsaade edin. Zaten bu alkışlar siyasetçilerin ayağını yerden kesiyor' dedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, '17 Aralık'tan bugüne 90 gün geçti. Başbakan 'bunlar montaj, bana komplo kurdular' demekten başka bir şey demiyor. Yolsuzluk ve rüşvet doğru mu yalan mı? Neden korkuyorsun. Yoksa aklanırsın varsa yüce divana kadar gidersin. Bunun başka yolu olabilir mi? Adalete güvenmek zorundayız' dedi. Bahçeli, Sivas'ın Gemerek ilçe meydanında halka hitaben yaptığı konuşmada, Türkiye'de birçok sorunun baş gösterdiğini söyledi. 17 Aralık'ta bu sorunlara 'yolsuzluk ve rüşvet'in de eklendiğini kaydeden Bahçeli, şöyle devam etti: 'Ülke nüfusumuzun yüzde 59'u yoksulluk çizgisinin altındadır. 44 milyon vatandaşımız yoksul demektir. Bu yoksul vatandaşlarımızın 13 milyonu ise açlık sınırının altında. Açlık sınırı ülkemiz için çok düşündürücü bir vaziyettedir. Diğer bir sorun ise sosyal yaşam. Kadın cinayetleri gittikçe artıyor. Kadına şiddetten dolayı yıkılan yuvaların sayısı gittikçe artıyor. Ama Başbakan Erdoğan ne yoksullukla ne de yıkılan yuvalarla ilgileniyor. O Arap ülkeleri ile Ortadoğu ile ilgileniyor. Bir Arap barışı tutturdu gidiyor. 17 Aralık'tan bugüne 90 gün geçti. Başbakan 'bunlar montaj, bana komplo kurdular' demekten başka bir şey demiyor. Yolsuzluk ve rüşvet doğru mu yalan mı? Neden korkuyorsun. Yoksa aklanırsın varsa yüce divana kadar gidersin. Bunun başka yolu olabilir mi? Adalete güvenmek zorundayız. Bir şeyden korkunuz varsa millete söyleyin.' Bahçeli sık sık alkışlarla sözünü kesen vatandaşlara 'Müsaade edin efendim, müsaade edin. Zaten bu alkışlar siyasetçilerin ayağını yerden kesiyor' dedi. Bahçeli'nin buradaki konuşmasının ardından Kayseri'nin Akkışla ilçesinde de halka hitap etti. AA
Akit Mahkemede Homofobiyi Savundu, Beraat Etti
Yeni Akit, KaosGL’yi hedef gösterdiği “Sapkınlar Okullara Sızıyor” başlıklı haber nedeniyle açılan davada beraat etti. KaosGL avukatları karar itiraz edecek. Yeni Akit’in basın yoluyla hakaret suçundan yargılandığı ve 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen dava duruşmasına Kaos GL Avukatı Hayriye Kara ve Avukat Fırat Söyle katıldı. Yeni Akit adına ise davayı Avukat Ali Pacci’nin yanı sıra hakkında zorla getirilme kararı çıkan Yeni Akit sorumlu yazı işleri müdürü Zekeriya Say katıldı. Bianet'ten Yıldız Tar'ın haberine göre, Say savunmasında dilekçesini tekrar ederek davanın düşürülmesini talep etti. Mahkeme heyeti tüzel kişilere hakaret suçundan dava açılamayacağını söyleyerek sanığın beraatini istedi. Kaos GL avukatı Kara ise, beraat istemine karşı çıkarak davayı “hakaret” suçundan değil “aşağılama” suçundan açtıklarını hatırlattı ve ekledi: “AİHM kararları uyarınca cinsiyet mefhumu geniş yorumlanarak cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini de kapsayacak şekilde yorumlanmalıdır. Bu nedenle Kaos GL Derneği üye ve gönüllülerine karşı aşağılama suçu işlenmiştir. TCK’nın 216. maddesindeki aşağılama suçu uyarınca hüküm kurulmasını talep ediyoruz.” Avukat Fırat Söyle ise, mütalaaya katılmadıklarını, Yeni Akit'in sistematik olarak aşağılayan haberler yaptığını belirterek uluslararası sözleşmeleri hatırlattı. Yeni Akit Avukatı Ali Pacci ise homofobik yayıncılık anlayışlarını savundu: “Müvekkilimin endişesi eşcinsellik ve türevlerine karşı değil bu durumun normalleşmesine karşıdır. Sapkınlık ibaresi toplumca kabul görmeyen görüşlerin tümü için kullanılan bir ibaredir. Sözlükte toplum değerlerine ters düşmeyi ifade eder.” Pacci, Dünya Sağlık Örgütü ve Amerikan Psikiyatri Derneği’nin eşcinselliği “hastalık” kategorisinden çıkarmasına rağmen, eşcinselliğin hastalık olduğunu söyledi. “Eşcinsellik ve türevlerinin normalleştirilmesine dair çalışmalar kabul edilemez. Bunun sağlıklı bir durum gibi gösterilmesi anayasada toplumun temeli olarak tanımlanan aileyi dinamitlemektedir” diye konuştu. Zekeriya Say ise duruşma boyunca sessiz kalmayı tercih ederken, duruşma sonlarına doğru “Bana homofobik diyorlar. Homofobik müdür diye yayın yapıyorlar. Ne suçu, ben suç işlemedim. İnsanlar benimle dalga geçiyorlar. Beraatimi istiyorum.” Mahkeme heyeti başkanı; Pacci’nin nefret içerikli konuşmasındaki yanlışları belirtmek isteyen Av. Hayriye Kara’ya söz vermezken; nefret cinayetlerinin hatırlatılması üzerine, “Kadın cinayetleri oluyor diye kadınlara bir şey diyemeyecek miyiz” dedi. Heyet tüzel kişiliklere hakaret edilemeyeceğini ve Yeni Akit’in homofobik yayınlarının ifade özgürlüğü olduğunu iddia ederek beraat kararı verdi. Kara, kararı temyiz edeceklerini belirtti. Kaos GL, Yeni Akit’te 23 Ekim 2012’de yayınlanan “Sapkınlar Okullara Sızıyor” başlıklı habere karşı TCK 216 “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik ve Aşağılama” gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Eşcinselleri “sapkın” olarak niteleyen gazete haberini 'basın özgürlüğü' kapsamında gören Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 12 Mart 2013’te davaya ilişkin takipsizlik kararı verdi. Karara yapılan itirazın ardından “basın yoluyla hakaret” suçundan açılan dava, LGBT’lere yönelik basında yer alan nefrete ilişkin Türkiye’de açılan ilk kamu davası olma özelliğini taşıyor. Yıldız Tar | Bianet
2 Günde 1 Kadın Şiddet Kurbanı!
Yılın ilk 100 gününde 61 kadın şiddet sonucu yaşamını yitirirdi. Kadının korunmasında yasal boşluklara dikkati çeken uzmanlar, şiddet gören kadının tedavisi bitmeden ona zarar veren erkek serbest bırakılıyor diyor... Türkiye, 2014 yılının ilk gününe Isparta’da boşanma davası açtığı eşi tarafından vurulan Ayşe Güzel’in ölüm haberiyle uyandı. O günden bugüne erkek şiddeti ve devamında gelen ölümler hiç durmadı.  Milliyet'ten Damla Yur'un haberine göre, yılın ilk 100 gününde 61 kadın gördüğü şiddet sonucu yaşamını yitirirken, çok sayıda kadın da gördükleri şiddetin ardından yoğun bakım ünitelerinde hala hayata dönüş mücadelesi veriyor. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Koordinatörü Aydeniz Alisbah Tuskan, son 10 ayda şiddet gördüğü için baroya başvuran 2 binden fazla kadın için tedbir kararı çıkardıklarını ancak bu kadınların yüzde 80’inin yasa ve uygulamalardaki eksiklikler nedeniyle şiddet görmeye devam ettiğini söyledi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yıldız Ecevit’e göre kadının korunamamasında yargı organı ve polis teşkilatının da ataerkil yapıda olması önemli bir rol oynuyor. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurucusu avukat Canan Arın ise, “Sığınma evi sayısı yeterli değil. Kaçmak isteyen kadına yeterli destek yok. Hukuki açıdan da uygulama sorunları var. Şiddetin ve cinayetlerin önüne geçmek için samimi bir çaba göremiyoruz” diyor. 11 günde 11 kadın Şiddetten ölen kadınların dijital ortamda istatistiğinin tutulduğu ‘Dijital Anıt’ın verilerine göre 2014 yılın ilk 3.5 ayında 54 kadının yaşam hakkı erkek arkadaşları, eşleri, ağabeyleri, babaları ya da akrabaları tarafından ellerinden alındı. Dijital Anıt’ın veri paylaştığı 7 Nisan 2014’ten sonra bu sayıya yaşamdan koparılan 7 kadın daha eklendi. Balıkesir’de yaşayan Name Yıldırım(33) 7 Nisan günü eşi Hasan Erkan Yıldırım tarafından boğularak öldürülürken, bir gün sonra da Zonguldak Ereğli’de Durukan Akcan eşi ve kayınvalidesini av tüfeğiyle vurdu. İki kadının ölümünden bir gün sonra da bu kez Bursa’dan bir kadın cinayeti haberi geldi. Doğan F., bir avukatlık bürosunda sekreter olarak çalışan Emine Ebren’i silahla öldürdükten sonra intihar etti. Geçtiğimiz Perşembe ve Cuma günleri de kadın cinayetleri halkasına 2 yeni cinayet daha eklendi. Hastaneden çıkmadan... Sadece Nisan ayının ilk 11 gününde şiddet sonucu 11 kadın yaşamını yitirdi. Aynı dönemde birçok kadın da maruz kaldıkları şiddet nedeniyle ağır yaralandı. Bursa’da 2 Nisan günü eşi tarafından şiddet gördükten sonra başından vurularak yol kenarına bırakılan 45 yaşındaki E.K. İnegöl Devlet Hastanesi Acil Servisi’nde 12 gündür yaşam mücadelesi veriyor. Tuzla’da 4 Nisan günü boşandığı eşi tarafından sokak ortasında üzerine benzin dökülüp yakılan G.G. ise çantasında taşıdığı biber gazı fişeğinin patlamasıyla solunum yetmezliği ve yanıkları sebebiyle 10 gündür yoğun bakımda gözlerini açamıyor. İzmir’de 9 Nisan günü boşanma davası açmak istediği için eşi tarafından burnu kırılan A.A.’nın ise tedavisi hâlâ sürüyor. Şiddet sonrası hayatta kalan kadınları ise evlerinde ve sokakta zorlu bir yaşam mücadelesi bekliyor. UZMANLAR NE DİYOR? ‘Hukuk kadının yanında değil’ İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Koordinatörü Aydeniz Alisbah Tuskan, “Kadın henüz hastaneden çıkmadan adamlar serbest bırakılıyor, sokakta elini kolunu sallayarak geziyor” dedi. Kadını şiddetten korumaya yönelik yasal düzenlemeleri uygulamada göremediklerini kaydeden Tuskan şöyle devam etti: “Kadınlar bu mücadelede hukuku da yanında göremiyor. Şiddet uygulayan, ölümle tehdit eden adama yakalama kararı çıkartılmasa bile tedbir kararı alınıyor. Ancak adam bulunamazken tehditlerine devam ediyor. Yakalama kararları çıkıyor ama bir süre bulunamıyorlar. Bulunurlarsa da 2 gün sonra serbest bırakılıyorlar. Polise giden kadın hep son derece baştan savma bir tavırla karşı karşıya kalıyor. Ölümlerin çoğu uygulama sorunu kaynaklı. Bize bu son 10 ayda sadece şiddet gördüğü için başvuran 2 binden fazla kadın için tedbir kararı çıkarttık. Ama bu tedbir sadece kağıtta kaldı. Hakkında tedbir kararı alınan, uzaklaştırma uygulanan erkek, şiddetine de tehditlerine de devam etti. Bu kadınların yüzde 80’i şiddet görmeye devam ederken bazılarının da ne yazık ki ölüm haberini aldık. Böyle çözüm olmaz.” Giderek artıyor ‘Anıt Sayaç’ın verilerine göre; 2009 : 105 2010 : 165 2011 : 121 2012 : 139 2013 : 228 ‘Fatura hep kadına’ Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurucusu avukat Canan Arın: “Sığınma evi sayısı yeterli değil. Şiddet gören kadınların sığınma evlerine ulaşması çok zor. Alt yapısı olmayan ŞÖNİM’leri kurdular. Ancak kadınların oraya ulaşması zor olduğu için işlevini yerine getiremiyor. Sığınmak istyen kadın 12 yaşından büyük erkek çocuğuyla o eve giremiyor. Hukuki açıdan da uygulama sorunları var. Şiddetin ve cinayetlerin önüne geçmek için samimi bir çaba göremiyoruz” dedi.Prof. Dr. Yıldız Ecevit (Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı Başkanı, sosyolog): “Sayı artsın artmasın kadına yönelik şiddete ilişkin varolan yüksek bir oran var. En derinde yatan neden Türkiye’de ve benzer toplumlarda kadına verilen değer düşüklüğü. Mevcut sistemde kuvvetli bir ataerkil zemin var ve bu ataerkil zemin her geçen gün besleniyor. Hukuk da koruyor erkekleri polis de. Kadına şiddet gösteren erkek, kadına yüklenen ‘iffetsizlik’ suçlamasıyla mahallede de korunuyor. Fatura hep kadına çıkıyor.”Yrd.Doç. Dr. Neslim Güvendeğer Doksat (Çocuk ve ergen psikiyatri uzmanı): “Şiddete maruz kalan ve tanık olan her yaştaki çocuk aile ve toplum içindeki psikolojik baskı, soğuk savaş, kadının erkeğe biat kültüründen etkileniyor. Çocuklar, ebeveynin ve ortamın gerginliğini adeta bir sünger gibi emme özelliğine sahiptir. Mevcut şiddet ortamını da çocuklar sünger gibi emiyor.”Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu (Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi): “Kadına yönelik şiddet haberleri sıradanlaştırılarak, dramatize edilerek veya normalleştirilerek verilmekte. Hoşgörüsüz ve olumsuz bir haber dili var. Haberler fail suçu hafifletilerek, mağdur da neredeyse suçunu hak etmiş gibi verilmekte. Medya şiddeti toplumsal bir sorun değil adli bir vaka olarak veya münferit olay biçiminde sunuyor.” DAMLA YUR | Milliyet
Dosya: 11 Madde ile 'Cinsel Suçlar Yasa Tasarısı'
Son dönemde daha görünür olan çocuk cinayetleri hükümeti harekete geçirdi.  Adalet Bakanlığı’nın hazırladığı yeni yargı paketine göre, çocuğu cinsel istismar eden kişi, 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak. Suçun ani hareketle işlenmesi halinde 4 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası verilecek. Tasarı, çocuklara yönelik bir suçtan dolayı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlara 30 yıl yerine 39 yıla kadar, müebbet hapis cezası alanlara 24 yıl yerine 33 yıla kadar ceza öngörüyor.Hükümetin, kamuoyunda daha çok 'çocuklara karşı işlenen suçlar'ı kapsayan yönleriyle bilinen yeni tasarısında, 15-18 yaş arası gençlerin cinsel birliktelikleri, uyuşturucu suçları, soruşturmaları etkileme amaçlı işlem ve beyanlar gibi konularda tartışmalı düzenlemeler yer aldı.
Kadın Örgütleri 'Cinsel Suçlar Yasa Tasarısı'na Tepkili
TCK'da yer alan kadınlara ve çocuklara karşı cinsel saldırı suçları bakımından değişiklik önerisi Meclis'in gündeminde. Ancak kadın örgütleri, tasarının cinsel saldırı suçlarına karşı yaptırımların artıyor gibi görünmesine karşın bunun sözde kaldığını ve değişiklikle birçok suçun cezasının hafifletileceğine, birçok tecavüzcü ve istismarcının ise serbest bırakılacağına dikkat çekti. İlk 4 maddesi TBMM Genel Kurulu'nda görüşülüp kabul edilen ve cinsel istismar suçlarına verilen cezaların artırılmasını öngören yargı paketine kadın örgütleri tepkili. 242 kadın örgütünün ortak imza attığı metinde 'Cinsel suçlara sözde ceza artırımı diye sunulan bu tasarı: Özde cezasızlıktır!' vurgusu yapıldı. Açıklamada AKP'nin, pek çok önemli yasa değişikliğini hukuken çok sorunlu olan “torba yasa” usulü ile bir arada sunarak ve muhatapları ile tartışmayarak; toplumu, kadınlara ve çocuklara karşı cinsel saldırı suçlarının soruşturulması, kovuşturulması ve cezalandırılması konusunda var olan durumdan çok daha sorunlu bir aşamaya taşımak istediği belirtildi. Hükümetin, cinsel suçların önlenmesini sağlayacak adımları atmadığını, erkek egemen devlet ve hukukun, erkeğin lehine uygulamaları değiştirmeye niyetli olmadığını, cezayı artırmak ya da azaltmakla sorunun çözülebileceği yanılgısını yaydığına dikkat çekilen açıklamada şu görüşlere yer verildi: Yasada kadın cinayetlerine ya da kadına karşı şiddete ilişkin bir düzenleme yapılmamış! Türk Ceza Kanunu’nun birçok maddesinde değişiklik öneren bir yasada, kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri konusunda tek bir düzenleme bile olmamasını hayretle karşılıyoruz. Tam tersine, kadınlara tecavüz sırasında uygulanan/uygulanacak şiddet konusunda erkeklere yeni “ceza indirimleri” geliyor! Cinayet davalarında ise haksız tahrik indiriminin uygulanmasının önüne geçecek bir düzenleme yapılmadığını görüyoruz. Kadının beyanı esas alınmalı! Tasarıya, cinsel taciz, cinsel saldırı ve cinsel istismar suçlarında “çocuğun ve kadının beyanının esas alınması ve aksini ispat yükümlülüğünün erkekte olması”na ilişkin de hiçbir hüküm konmadığını görüyoruz. 15-18 yaş arası genç kadın ve erkekler arasındaki cinsel ilişkiye dair hapis cezasının artırılması kabul edilemez! TCK’da var olan ve yarısı Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olan bu konuyla ilgili “diğer yarısı” yürürlükte olan TCK 104. maddenin tümden iptali gerekmektedir. Tasarı, tam tersine, gençlerin kendi rızalarıyla giriştiği cinsel eylemlerin cezasını artırmaktadır. Flört eden genç kadın ve erkekleri (ve hatta ailelerini), daha uzun sürelerle hapse atma tehdidiyle cezalandırmak istemektedir. Gençlerin flörtüyle, ülkemizde büyük bir sorun olan “çocuk yaşta ve zorla evlendirmeler” konusu İKİ AYRI KONUDUR. Bu konuda toplumda ve hukukta bir algı karışıklığı yaratmamak gerekir. Çocukları cinsel istismardan korumak hepimizin ortak sorumluluğudur; gençlere cinselliği yasaklamak yeni toplumsal mağduriyetler yaratacak muhafazakar bir politikadır. Çocuklarla ilgili getirilmek istenen yasaların, çocukları korumayı değil, muhafazakarlaşmayı ve cinsel özgürlüklerin sınırlandırılmasını amaçladığını biliyoruz. Hükümetin amacı çocukları korumak değil! Yürürlükteki yasa maddesini değiştirerek çocukların yetişkinler tarafından istismar edildiği durumlar için, “taciz” ve “saldırı” ayrımı getirmeye çalışmak, çocukların taciz edilmesi halinde cezanın düşmesi anlamına geliyor. Çocukları korumak bu mu? Şikayet süresi 6 ayla sınırlanıyor! Halen zaman aşımının korunduğu, cinsel taciz ve kimi cinsel saldırı suçlarında şikayet süresinin 6 ayla sınırlandığı bu yeni düzenlemeyle cinsel saldırıların önlenebileceğini nasıl söyleyebiliriz? Sanıklar suçludur, ruh hastası değil! Cinsel suçların çok küçük bir bölümü “hasta”lar tarafından işlenir. Toplumun belki de binde birlik bir oranına denk düşen bu “hasta”lar, adı üzerlerinde hastadır. Belki de, toplum tarafından “hasta” edilmişlerdir. Çünkü, kadınlara ve çocuklara karşı cinsel suçlar toplum tarafından kültür, gelenek, örf, adet, din vb. nedenlerle meşru görüldükçe “hasta/normal” tanımı belirsizleşir. Önümüzdeki bu yasa tasarısında sanıkların “tedavisinden” söz edilmesi, devlet nezdinde eylemin hala bir suç değil, hastalık olarak görüldüğünü bize gösteriyor. Sanıklar hasta değil, erkek egemen sistemden gücünü alan suçlulardır. Yasada tedaviden söz ederek, bu suç toplumun önünde tıbbileştirilmeye çalışılıyor! Ruh ve beden sağlığı! Yeni tasarıda getirilen “ruhsal zedelenme” değerlendirmenin kaldırılması, suçun yalnızca maddi delillere dayandırılması, kimi suçların cezasız kalmasına, cezalarının indirilmesine ve şikâyet edilememesine yol açacak. Bugüne kadar çocuklara, kadınlara ve LGBTİ bireylere yönelen cinsel şiddet cezasız kalıyor, kadının beyanı yok sayılarak, fiziksel delil yoksa ceza verilmiyordu. Hali hazırda psikososyal desteğin bir parçası olarak veya cezada ağırlaştırıcı unsur olarak görülmesi gereken ruhsal değerlendirme sürecinin, kadının aleyhine ve erkek egemen hukuka nasıl hizmet ettiğini, bir yıldırma politikasına dönüştüğünü, mağdurların tekrar tekrar travmatize edildiğini biliyoruz. Cinsel şiddet kriz merkezleri niye açılmıyor? Cinsel şiddetle mücadele açısından kadın danışma merkezleri, kadın/çocuk sığınakları, Alo şiddet hakkı ile cinsel şiddet kriz merkezleri yaşamsal önem taşıyor. Bu kurumsal mekanizmalar oluşturulmadan, kağıt üzerinde yasaları ağırlaştırmak/hafifletmek hiçbir toplumsal/cinsel sorunu çözemez. Özetle belirtelim ki, önümüzdeki günlerde TBMM gündemine gelecek bu düzenlemeler sözde ceza artırımı, özde ise suçlulara cezasızlık getiriyor! Yüzlerce, binlerce tecavüzcü ya da çocuk istismarcısının serbest kalmasını sağlıyor! Yenilerini özendiriyor! Cinsel taciz ve saldırıyı önlemeyecek, çocukları ve kadınları korumayacak, saldırganlar üzerinde caydırıcı etkisi olmayacak bu torba yasaya itirazımız var! #sözdecezaartirimiozdecezasizlik Feminist örgütler, konuya dikkat çekmek için sosyal medya eylem çağrısı yaptı. Feministler, sözde ceza artırımı yapan ama özde cinsel saldırı suçlarına karşı cezasızlık getiren tasarıya karşı çıkmak için #sözdecezaartirimiozdecezasizlik etiketi kullanarak sosyal medyada tepki gösteriyor. CNN Türk
270 Kadın Örgütünden Cumhurbaşkanı'na Çağrı
270 kadın örgütü, Cumhurbaşkanı Gül’e dün Meclis’te kabul edilen torba yasanın cinsel suçlarla ilgili maddelerini veto etmesi için çağrı yaptı. Cinsel suçlarla ilgili maddeler de içeren Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, kadın örgütlerinden gelen tüm itirazlara rağmen Meclis Genel Kurulu'nda kabul edilmişti. 270 kadın örgütünü çatısı altında toplayan Şiddete Son Platformu, bugün bir açıklama yaparak, Cumhurbaşkanından yasa değişikliğini veto etmesini ve kadın, çocuk ve LGBTİ örgütleri ile birlikte erkek şiddeti ile kadın cinayetleri konularını da içeren yeni bir tasarı hazırlanmasını talep etti. Platform, aksi takdirde Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açılması gerektiğini belirtti. “Kadınlar olarak başta getirilen gizli af olmak üzere, tüm sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz” diyen Platform’un yasa tasarısıyla ilgili itirazları şöyle: Bazı suçlarda aşırı derecede artırılan cezalar, özellikle aile içinde işlenen cinsel suçlarda ihbar ve şikayet konusunda caydırıcı olacağı gibi; çeşitli bahanelerle sanıkların beraat ettirilmesi ya da haksız tahrik, iyi hal indirimlerinin yanlış uygulanmasına devam edilmesi sonucunu doğuracaktır. “Cezaları artırıyoruz” propagandası ile birçok durumda cezalar indirilmektedir. Sarkıntılık suçunun yeniden TCK’ya sokulması, çocuklar için “cinsel taciz” ayrımı yapılarak cezasının 6 ay-3 yıl olarak indirilmesi, ruh ve beden sağlığına etkinin araştırılması maddesinin kaldırılması nedeniyle birçok hükümlü ve sanık için gizli bir af çıkartılmaktadır. TCK’nın “Reşit olmayanla cinsel ilişki” başlıklı, 15-18 yaş arası ergenlerin “cebir, şiddet ve hile olmaksızın” gerçekleşen cinsel ilişkisine hapis cezası getiren ve zaten sorunlu olan 104. maddesindeki cezalar 2-5 yıl olarak ağırlaştırılmaktadır. Hiçbir AB ülkesinde gençler arası cinsel ilişkiye hapis cezası verilmemektedir. Daha önce 2. fıkrası Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen maddenin tümden TCK’dan çıkarılması gerekmektedir. Varolan TCK düzenlemesindeki, çocukların birbirleriyle yaşayacakları cinsel deneyimler ile yetişkinlerin çocuklar üzerindeki istismar eylemlerini aynı maddede, aralarında hiçbir bir ayrım gözetmeyen düzenleme sürdürülmektedir. 3-8 yıl olan hapis cezası, 8-15 yıla çıkartılarak çocuklar açısından varolan sorun daha da ağırlaştırılmaktadır. Cinsel saldırı suçlularına yönelik (meslek/yaşama/çalışma alanı vb. konulardaki) kısıtlamalar çocuklara da uygulanabilecektir. Bu tür tedbirlerin (yargıç kararı dışında), hukukçu olması bile gerekmeyen bir bakanlık bürokratı olan denetimli serbestlik müdürlerine bırakılması sonucu doğurabilecek Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 231. maddesindeki değişikliği özellikle riskli ve anayasaya aykırıdır. Ceza İnfaz Kanunu’nun 108. maddesinde yapılan değişiklik ile cinsel suçluların “tıbbi tedaviye tabi tutulması”, kimyasal/cerrahi kastrasyon (hadımlaştırma) uygulaması olacaktır. Bu kadar kapalı ifade edilmesi ve “suçlu/hasta”nın rızasından söz edilmemesi de anayasaya aykırıdır. > Bianet
Boşanma Davası Açan Eşinin Evine Molotof Attı!
BURSA’da şiddet gördüğünü için evi terk edip eşine boşanması davası açan 21 yaşındaki Sibel K.’nın ailesiyle birlikte oturduğu eve molotof kokteyli atıldı. Balkonda çıkan yangın büyümeden söndürülürken, polis, molotof kokteylini attığı öne sürülen Sibel K.’nın eşi 25 yaşındaki Rıdvan K.’yı arıyor.9 aylık eşi R.K.'den şiddet gördüğü için Bursa'daki annesinin evine dönen 21 yaşındaki S.K., dün gece alevlerle uyandı. Boşanmaya karşı çıkan kocasının evine attığı molotof kokteylinin şokunu yaşayan genç kadın ve ailesini ölümden komşularının çığlıkları kurtardı. Başından geçen dehşet dakikalarını anlatan S.K., yetkililere seslenerek yardım istedi.İHA'nın haberine göre, kocası ile evliliğinin 9 ay sürdüğünü ifade eden R.K., '9 ay zor dayandım. Beni sürekli ailemle tehdit etti. 'Gidersen aileni öldürürüm' diye tehditlerde bulundu. Hep beni dövüp kapı önüne bıraktı. Ardından tekrar eve alıp şiddetini sürdürdü. Evliliğimin ikinci ayından beri şiddet gördüm. Dayak zoruyla uyuşturucu kullandırdı. Sonunda canıma tak etti. Alkol almaya gittiği esnada gizlice polisi aradım. Ankara Ostim Karakolu'ndan ekipler gelip beni evden aldı. Polis beni aldığında gözüm mosmor, kulağım duymuyordu. Raporumu aldım. Şikayetçi oldum' dedi.Kocasına boşanma davası açtığını, eşinin ise buna karşı çıkarak kendisini ölümle tehdit ettiğini ileri süren R.K., 'Dün gece canımızı zor kurtardık. Boşanma davası sürüyor. 1 aydır ölüm tehdidi alıyoruz. Annem bizi tek büyüttü. Başımızda erkek yok. Bunu biliyor ve bizi sindirmeye çalışıyor. Bir sürü tehdit mesajları var. Adliyeye çok gittim. Bir dosya dolusu evrağım oldu. Uzaklaştırma cezasını hiçe sayıp evime molotof atabiliyor. Komşularımız görmese bugün canımızı bile kurtaramayabilirdik. Bize, '155'i arayın' diyorlar. Bu numara düşmüyor. Başka bir numara vermiyorlar. Araba kiralayıp gelmiş. Aracın plakasını vermemize rağmen 1 haftadır hiçbir polis bunun peşine düşmedi. Kendisi rahatça evimizin önüne gelip tehditler savurup gidebiliyor'  dedi. Korkudan evden çıkamadıklarını ifade eden R.K. sözlerini şöyle sürdürdü:'Kız kardeşim, durakta 2 kez bunun saldırısına uğradı. Annem yanımdaydı. 'Hepinizin ölüsü çıkacak' diye tehdit etti. Tüm ailesi de bizi sürekli arayıp tehditler savuruyor. Evde tek kalamıyoruz. Dün gece hep beraber ablamı gece yarısı durağa bırakmıştık. Eve gelip yattık. Saat 04.00 sıralarında zil ve komşuların sesine uyandık. Balkondaki ateşi gördük. Ateşi söndürmeye çalışırken durumu polise bildirdik. Arkamızda kimsemiz yok, can güvenliğimiz yok. Boşanma ile ilgili kadın cinayetleri görüyoruz ve başımızda erkek yok. Biz de buna kurban gitmek istemiyoruz.'Çıkan yangın büyümeden söndürülürken, olay yerine gelen polis ekipleri yaptıkları incelemede, hazırlanmış 2 molotof koktelyli daha buldu.DHA ve İHA