Latincedeki “cueille le jour” tabirinden gelen ve kabaca “günü kopar” anlamına gelen “carpe diem”; her daim ölüm gerçeğinin farkında olarak, geçen her saniyenin, kısacası zamanın değerini bilenlerin, anı yaşamaya özen gösterenlerin felsefesidir. (Bir Kadıköy-Koşuyolu minibüsünün arka camında gördüğümde “Hey güzel vatanım, sen ne postmodernsin” demiştim o ayrı.)
Eee, ne güzel işte diyebilirsiniz.
“Şu andan itibaren yaşa” felsefesinin alt koşutu, bugün yaşa ama tüketerek yaşa diyor! Demiyor mu? Ahmet sen söyle doğru değil mi?
Varsayın ki size birisi bir bağışta bulunmak istiyor ve tercihinizi soruyor.
Soru: Bugün 100 TL mi istersiniz yoksa bir hafta sonra 110 TL mi?
Siz neyi tercih ettiniz bilmiyorum ama insanların tercihlerinde genel olarak içinde bulunduğumuz zamanın etkisi baskındır. Buna “geleceği indirime tabi tutmak” da diyebiliriz. Yani gelecekteki 110 TL’yi öyle bir indirime tabi tutuyorsunuz ki bu size bugünkü 100 TL’den daha düşük geliyor. Yukarıdaki soruda bir hafta beklemek karşılığında yüzde 10 daha fazla ödeme önerilmiş olsa dahi, insanların çoğu bugün 100 TL almayı tercih eder. Aslında haftalık yüzde 10 getiriyi size hiçbir finansal yatırım aracı vaat edemez. Ancak insanlar yine de bugünkü 100 TL’yi tercih eder. Buna günün cazibesi diyelim. Günün cazibesi, bekleyememek, sabredip biraz daha iyisini alamamak demektir. Bugünün tahrik ediciliği birçok başka alanda da karşımıza çıkar.
Hepimiz biraz kilo vermek veya düzenli spor yapmak için defalarca karar almışızdır. Spor salonları bu sayede para kazanır. Bir spor salonuna gayet uygun bir fiyata bir yıllık abone oluruz ama o salona düzenli gitmeyi başaramayız. Çünkü bugün dışarıda gezmek gibi bir cazip seçenek varken, ileride elde edeceğiniz sağlıklı yaşam için, eşyalarımızı hazırlayıp salona gitmek, orada spor yapmak hiç çekici gelmez.
Öğrenciler hep bir sonraki sınav için günü gününe çalışma sözü verirler, ama bu hiçbir zaman gerçekleşmez. Bugün eğlenmek varken, daha iyi bir gelecek için çalışmak zor gelir. Beynimiz, daha iyi bir geleceği öyle bir indirime tabi tutar, öyle bir küçültür ki bugün eğlenmekten bize daha az fayda verir gibi gelir. Sigara tiryakilerine sorsak birçok defa sigarayı bırakmaya karar verdiklerini duyarız. Hepimiz defalarca bu ve benzeri kararlarımızı uygulamaya koymak için acı çekmişizdir.
Görünen o ki aldığımız kararlara bağlı kalmak o kadar da kolay bir iş değildir. Şimdinin veya hazır olanın cazibesi geleceğe hep baskın gelir. Bugünün cazibesi insanı para harcamaya da sevk eder. Gördüğümüz güzel bir kıyafet, nefis kokan bir kebap veya yeni çıkan bir iPhone’u görmek insanın harcama yapma duygusunu o anda tetikler. Eğer paramız varsa bu içgüdüye direnmek çok zordur. Buna sabredememek de diyebiliriz. Özet olarak karar vermek çok kolaydır ama esas olan bugünkü cazip bir seçenek karşısında kararına sadık kalmaktır.
Bununla ilgili seri halinde birçok deney 1970’li yıllarda Walter Mischel tarafından 3-5 yaş arası çocuklar üzerinde yapıldı: Tek başlarına deney odasına alınan 92 çocuğa hemen yiyebilecekleri bir çikolata ile 15 dakika beklerlerse yiyebilecekleri iki çikolata önerildi. Mischel’in anlattığına göre, çocukların yüzde 70’i bekleyip iki çikolata almak yerine, dayanamayıp ellerindeki tek çikolatayı yemişler. Bunların ortalama bekleme süreleri de 3 dakika olarak ölçülmüş. Geri kalan yüzde 30’u ise 15 dakika sabrederek ikinci çikolatayı almayı başarmışlar.
Bu deneyde hazır çikolataya dayanabilenlerin ortak özeliği şu olmuş: Bu çocuklar dikkatlerini çikolatadan uzak tutmaya çalışmışlar. Ya gözlerini kapamışlar, ya dikkatlerini başka bir tarafa yönlendirmişler ya da kendi kendilerine konuşarak başka bir konuya odaklanmışlar vs. Ama her halükârda çikolataya direnmenin yolunun ona bakmamak olduğunu keşfetmişler. Aynı deneyin başka bir versiyonunda ise, deney sırasında çocuklara oynamak üzere oyuncak veren Mischel çocukların dayanma süresinin yüzde 60 daha arttığını söylüyor.
Yani çocuklar oyuncaklarla oyalanıp çikolatadan dikkatlerini kaçırmayı başarmış, böylelikle biraz daha bekleyip ikinci çikolatayı almışlar. Bu da gösteriyor ki, günün cazibesine direnmenin yolu nefsimizle mücadele etmek değil, dikkatimizi başka bir şeye yönlendirmek ve cazip şeyden uzaklaştırmaktır.
Mischel’in deneyi bu haliyle bile çok güzel ve yol gösterici ama Mischel işi burada bırakmadı ve biraz daha ilerletti. 1970’lerde yapılan yukarıdaki deneydeki çocuklarla ve aileleriyle 10 yıl sonra tekrar görüşerek çalışmasının sonuçlarını tekrar gözden geçirdi. 10 yıl önceki deneylerde sabırlı davranarak bir çikolatayı almayıp daha sonra ödül olarak iki çikolatayı alan çocuklar, diğerlerine göre akademik ve sosyal olarak daha başarılı bulundu.
Bu tespitler, çocukların aileleriyle yaptıkları görüşmelerde de teyit edildi. Aynı çocukların, fikirlerini ifade etmede, argümanlarını savunmada, sabredemeyen diğer çocuklara göre daha başarılı oldukları görüldü. Bu çalışmanın başka versiyonlarında ise küçükken sabırlı davranan çocukların büyüdüklerinde girdikleri üniversite sınavlarında (SAT) diğerlerine göre daha başarılı oldukları ortaya kondu.
İnsan beyninde bugün harcanan bir paranın etkisi, ödül almak gibi addedilir. O sebeple beynimiz için, harcamak tasarruf etmekten daha ödüllendirici bir davranıştır. Biriktirmek, kilo vermek için spor yapmak, vs. beynin istemediği davranışlar arasındadır... Bu aslında kutsal kitaplarda da insan için sıklıkla dile getirilen nefsine hâkim olmak olgusunun ta kendisidir.
Kendine hâkim olabilmek aslında sadece harcamalarla ilgili bir şey değildir. İnsan başarısının da temel anahtarıdır. Televizyon seyretmeyip ders çalışabilen, bilgisayar oyununa direnip elindeki ödevi bitirebilen çocuklar genelde hayatta daha başarılı olabiliyorlar. Öyleyse bugünün tahrik ediciliği, kendine hâkim olmak ve karar alma arasındaki ilişki tam olarak nasıldır?
Yorum Yazın
daily dose yazıyor siktirgit