onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Türünün Son Örneği 10 İlkel Kabile

Türünün Son Örneği 10 İlkel Kabile

Atılım
20.12.2014 - 02:01 Son Güncelleme: 20.12.2014 - 21:58

Hepimizin, zamanla yarıştığı, daha fazla şey elde etmek için didinip durduğu, sürekli cep telefonlarına yapışık şekilde yaşadığı bu dünyada, çok az da olsa tıpkı yüzyıllar önce olduğu gibi doğayla iç içe yaşayan birileri var. İklim değişikliği ve modern sömürü düzeni onların nüfusunun azalmasına neden olsa da, bu 10 kabile hala hayatta.

Kaynak: http://listverse.com/2014/06/13/10-tr...
İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

10. Kayapo Kabilesi.

10. Kayapo Kabilesi.

Kayapo, Xingu Nehri boyunca zor görülen yollarla bağlantılı 44 ayrı köyde yaşayan Brezilyalı bir kabile. Kendilerini ‘’Büyük suyun insanları’’ anlamındaki  ‘’Mebengokre’’ ismiyle adlandırıyorlar. Ne yazık ki, onların ‘’Büyük Su’’ ları kökten değişmek üzere, çünkü Xingu Nehri üzerinde hala inşa edilmekte olan Belo Monte Dam tamamlanmak üzere. Bu inşaat yüzünden, ormanın neredeyse yarısı sular altında kalacak ve Kayapo kabilesinin yanı sıra bir sürü canlı ve bitki bundan zarar görecek.

Kayapo kabilesi yüzyıllar boyunca modern insanla, avcılarla, tuzaklarla mücadele etti. Hatta, 1989 yılında bir baraj inşasına bile başarıyla engel oldu. Bir ara nüfusları sadece 1.300 kadar azaldı fakat,  o günden beri tekrar yaklaşık 8.000'e ulaştı. Bugün, asıl soru bu insanların hayatta kalıp kalamayacağı değil, onların, kültürlerinin bozulmadan hayatta kalıp kalamayacağı. Vücutlarını renk renk boyayan, tarım ile ilgilenen, renkli başlıklar yapan bu kabile üyeleri artık motorlu botlar sürüyor, televizyon izliyor ve hatta Facebook’a bile giriyorlar.

9. Kalash Kabilesi.

9. Kalash Kabilesi.

Kalash kabilesi; Avrupayi görünümlü insanlardan oluşan, beyazların bilinen en alışılmadık kabilesi. Bu kabile; Afganistan’ın Taliban kontrolündeki bölge sınırında, Pakistan dağlarında yaşıyor. Birçoğunun sarı saçlı, mavi gözlü olması, koyu tenli komşuları düşünüldüğünde çok farklı geliyor.

Onları farklı kılan sadece dış görünüşleri değil; onları çevreleyen müslümanlardan dolayı birçok farklı kültüre de sahip olmaları. Çok tanrılılar, kendilerine özgü gelenekleri var, şarap üretiyorlar (ki bu müslüman kültüründe yasak), parlak renkli giysiler giyiyorlar ve kadınlara daha fazla özgürlük tanıyorlar.  Her yıl yaptıkları festivalde kendi figürleriyle dans ederek eğlenen, çok mutlu ve barışçıl insanlar.

Kimse Pakistan’daki bu açık tenli kabilenin nasıl ortaya çıktığını bilmiyor ama Kalash’lar, Büyük İskender’in ordusunun kayıp torunları olduklarını iddia ediyorlar ve DNA'ları bunun mümkün olabileceğini gösteriyor.

Yıllarca, çevrelerinde ki Müslümanlar onlara zulüm ederek, İslam dinine geçmeleri için zorladılar. Günümüzde, geçimini büyük ölçüde tarım ile sağlayan sadece 4,000-6,000 civarında Kalash üyesi kaldı.

8. Cahuilla Kabilesi.

8. Cahuilla Kabilesi.

Güney Kaliforniya genellikle, Holywood’la, sörfçülerle ve özenti aktörlerle ilişkilendirilmesine rağmen, Amerika'nın asıl yerlilerinden olan 9 Kızılderili topluluğu , bölgesine sıkışmış bir şekilde, onlar için ayrılan bölgede, Cahuilla halkıyla birlikte yaşıyor. Onlar Cocahella Valley içinde ve yakınlarında 3,000 yıldan fazla süredir yaşıyorlar ve tarih öncesi Cahuilla gölü varken bile orada yaşadıklarına inanıyorlar.

Hastalıklara, Altına Hücum Dönemi’ne ve zulümlere rağmen hayatta kalmayı başaran kabilenin nüfusu bugün sadece 3.000 civarında. Bu süreç boyunca, miraslarının çoğunu kaybettiler, eşsiz dilleri ise yok olmak üzere. Ute ve Aztec dilleriyle harmanlanmış lehçeleri ise sadece 35 yaş ve üstü üyeleri tarafından konuşuluyor. Şuanda yaşlı kesim, dillerini, şarkılarını, kültürel aktivitelerini genç nesillere aktarmak için çabalıyor. Kuzey Amerika’nın yerli halkı gibi, onlar da bir yandan eski geleneklerine tutunmak ve aynı zamanda topluma ayak uydurma konusunda da mücadele etmek zorundalar.

7. Spinifex Kabilesi.

7. Spinifex Kabilesi.

Spinifex veya Pile Nguru, yaşanabilecek en sert iklimlerden biri olan Büyük Victoria Çölü’nde,  en az 15,000 yıl yaşamış olan Aborjin bir kabile. Avrupalıların Avustralya’ya yerleşmesinden sonra bile, böylesine soğuk ve kuru bir işgal ortamında oldukları için bu kabile çoğunlukla yalnız kaldı. Ancak bu durum, 1950’lerde değişti. Spinifex toprakları tarımsal nedenlerden dolayı değerli değildi fakat yabancılar bu çorak toprakları kullanmak için iyi bir sebep buldu; o da nükleer testler.

1953’te, İngiltere ve Avusturya hükümetleri, Spinifex’in ana vatanında, onların rızası olmadan ve çok az uyarıyla nükleer bir bomba patlattı. Bu olaydan sonra, çoğu başka yerlere taşınıp, 1980’lerin sonuna kadar topraklarına geri dönmediler. Geri döndüklerinde, kendi bölgelerini geri alabilmek için zorlu bir savaş verdiler. İlginçtir ki, bölgede bıraktıkları sanat eserleri, 1997’de onların yerli halk olduklarını ıspatlamalarında yardımcı oldu. Bireysel ve toplumsal bir çok sanat eseriyle geniş bir beğeni topladılar.  Şuan da kaç Spinifex üyesi mevcut belirlemek zor olsa da, Tjunjuntjara olarak bilinen en büyük toplulukları, 180-220 civarı kişiden oluşmakta.

6. Batak Kabilesi.

6. Batak Kabilesi.

Filipinler’in Palawan Adasında yaşayan Batak kabilesi, gezegenin, genetik olarak en farklı insanlarını barındıran bir kabile. Onlar, Afrikalılara en uzak akraba ırklar olan, Negrito ve Australoid ırkına ait olduklarını ve hepimizin bu ırktan geldiğini düşünüyorlar. Bu da 70,000 yıl önce Afrika’yı terk eden  ilk gruplardan biri olduklarını gösteriyor ve yaklaşık 20,000 yıl sonra Asya kıtasından Filipinlere geçtikleri düşünülüyor.

Batak kabilesinden tipik bir Negritos, kısa boylu ve kıvırcık, yün gibi saçlara sahip olur. Geleneksel olarak, kadınlar sarong giyer; erkekler ise ya hiç bir şey giymez ya da belirli yerlerini kapatmak için g-string, tüy veya takı kullanırlar. Bütün topluluk hep beraber avlanırlar ve kendi ev yapımı davullarıyla ritm tutup dans ederek kutlama yaparlar. Genel olarak onlar, ormanın derinliklerine saklanmayı, dışarıdaki insanlarla ilgilenmeye tercih eden, utangaç ve barışçıl insanlar.

Tıpkı diğer birçok yerli kabile gibi onların da hastalıklar, toprak istilaları ve modern sömürüler yüzünden nüfusları azaldı. Şuanda yaklaşık 300-500 civarında üyesi bulunuyor. İronik bir şekilde, şuan da yüz yüze oldukları en büyük tehlike çevrecilik. Filipin hükümeti belli alanlarda ormanları yok etmeyi yasakladı ki bu iyi bir şey gibi görünüyor fakat Batak kabilesinin ormanlık arazileri yakarak tarım arazisi açma gibi bir gelenekleri var ama artık bugünkü koşullarda bu yasak. Bu da yiyeceklerini yetiştiremedikleri için de çoğunun yetersiz beslenmeye maruz kalmasına neden oluyor.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

5. Andamanese Kabilesi.

5. Andamanese Kabilesi.

Andamanese, Negritos olarak da sınıflandırılır, ama boylarının son derece kısa oluşundan ötürü (örneğin erkekler 1.50 den kısalar) pigme olarak da adlandırılırlar. Andaman adasının Bengal koyunda yaşıyorlar. Aynı Batak kabilesi gibi onların da Afrika’dan göç eden ilk gruplardan biri olduğunu düşünülüyor ve 18. Yüzyıla kadar büyük ölçüde bir soyutlanma ile gelişiyorlar. 19. Yüzyıla kadar daha nasıl ateş yakılacağını bile bilmiyorlardı.

Andamanesse kabilesi kendi içinde farklı dilleri ve kültürleri olan farklı kabilelere ayrılıyor. Bunlardan biri olan Bo kabilesinin, son üyesi 2010 yılında 85 yaşında öldüğünde bu kabilenin de soyu tükendi. Diğer kabile Sentinelese ise, günümüz teknolojik çağına şiddetle direnmesi ile biliniyor.

Büyük Hint kültürüne entegre olmadan hala ataları gibi yaşıyorlar. Mesela, balık, domuz veya kaplumbağa avlamak için ok ve yay gibi tek tip silah kullanıyorlar. Erkekler ve kadınlar bitki kökleri ve bal toplamak için birlikte çalışıyorlar ve bunu yaparken de düzenli olarak şarkılar söylüyorlar. Görünen o ki yaşam tarzları, sadece kendileri için çalışmak. Doktorlar sağlık ve beslenme durumlarını ‘ideal’ olarak değerlendiriyorlar. En büyük sorunları topraklarına gelip, onlara safarideki hayvanlarmış gibi davranan, Hintli göçmenler ve turistler. Kesin sayısı bilinmemekle beraber, yaklaşık olarak 400-500 Andamanesse üyesinin hala yaşadığı düşünülüyor.

4. Piraha Kabilesi.

4. Piraha Kabilesi.

Amazon ve Brezilya boyunca pek çok küçük, ilkel kabile olmasına rağmen, Piraha kabilesi büyüleyici bir kabile çünkü onların yeryüzündeki diğer insanlarınkinden çok farklı bir dilleri ve kültürleri var. Daha önce de bahsettiğimiz gibi Piraha dili çok garip özelliklere sahip. Dil birkaç ses içeriyor fakat hiçbir renk, sayı veya geçmiş zamana dair kelime mevcut değil. Bazılarınız anı yaşayan Pirahalıların bu tuhaflıklarına basit

diyebilirsiniz. Oysa, onlar komün bir yaşam sürdükleri için saymaya ihtiyaçları yok.

Belirli bir tarihiniz yoksa bir şeylerin kaydını tutmak zorunda değilseniz ve sadece görebildiklerinize inanıyorsanız gereksiz birçok dile ihtiyacınız kalmaz.

Pirahalar genel olarak Batılılardan çok farklılar. Misyonerlerin mesajlarını tüm güçleriyle reddediyorlar ve bizim teknolojimizle hiç mi hiç ilgilenmiyorlar. Liderleri yok ve bizim gibi cinsel takıntıları da yok. İhtiyaç duyulan kaynakları sağlamak için diğer insanlarla ya da kabilelerle cinsel veya duygusal ilişkiler kurmuyorlar. Çok fazla dış temaslarda bulunmadıkları için, bu grup yüzyıllar boyunca değişmeden kalabilmiş. 

Bu ilginç kabile ile ilgili şöyle bir belgesel vardı. Türkçe alt yazılısını bulamadım fakat 'ben yine de izlemek istiyorum' diyenler için şu köşeye bırakıyorum: https://www.youtube.com/watch?v=hUxkzMaqYQ8

3. Takuu Akol Kabilesi.

3. Takuu Akol Kabilesi.

Takuu Atoll, Polinezya kökenli bir kabile fakat aykırı bir kültüre sahip oldukları için Polinezya üçgeninde yaşamaktansa Melanesia bölgesinde yaşamayı tercih ettikleri düşünülüyor. Takuu Atoll'un, Polinezya'nın benzer halklarından daha farklı ve belirgin bir kültürleri var. Çünkü, Takuu Atoll kabilesi üyeleri yaşam tarzları konusunda yabancı etkenlere karşı son derece korumacılar. Öyle ki, 40 yıldır misyonerliğin yasaklanması için çalışıyorlar ve sonunda, bunu, içinde bulunduğumuz bu yüzyılda başardılar..

Hala saman çatılı evlerinde yaşıyorlar ve Avrupa'dan daha eski bir tarihe sahip olduklarıyla ilgili hikayeler anlatıyorlar. Günlerimizi çalışmakla geçiren çoğumuzun aksine, Takuu halkı, haftanın 20-30 saatini dans etmek ve şarkı söylemekle geçiriyor. Şaşırtıcı bir şekilde, hafızalarında 1000'den fazla şarkı var. 400 civarı üyesi olan bu kabile, tek bir lider tarafından yönetiliyor.

Ne yazık ki, iklim değişikliği Taku’nun yaşamını kötü etkiliyor. Hatta okyanus, yakında adanın tamamını yok edebilir. Yükselen deniz seviyesi, onların tatlı sularını kirletiyor ve ekinleri su baskınlarından etkileniyor. Belki de bu yüzden yakında orada yaşamak imkansız hale bile gelebilir. Bu durumu engellemek için yapılan set kurma çalışmaları da sonuç vermiyor ve şu günlerde, yerlerini kalıcı olarak değiştirmeyi tartışıyorlar.

2. Dukha Kabilesi.

2. Dukha Kabilesi.

Çoğumuz ren geyiklerinin, sadece, Noel babanın kızağını çeken fantastik yaratıklar olduğunu düşünüyoruz fakat Dukha'lar için bu hayvanlar hayati önem taşıyor. The Dukha, Tang hanedanı tarihinin öncesine dayanan, Moğolistan’ın son göçebe ren geyiği çobanlarıdır. Bu soğuk ve dağlık bölgede çok az kaynakları var, bu yüzden süt, peynir, ulaşım, avcılık ve turist çekmek için ren geyiklerine bel bağlamış durumdalar. Fakat, birçok küçük kabile gibi Dukha Kabilesinin de yaşamları tehlikede. Çünkü ren geyiği nüfusu gittikçe azalıyor. Bu düşüşe sebep olan çeşitli faktörler var ama en büyük sebebi avlanma. Daha da kötüsü, Moğolistan’da altının keşfiyle birlikte topraklarına bir sürü madenci geldi ve artık yaban hayatları da tehlikeye girdi. Genç nüfus, artık kentte yaşamak için topraklarını büyük zorluklar çekerek terk ediyor.

1. El Molo Kabilesi.

1. El Molo Kabilesi.

Kenya'nın yüzlerce yıllık El Molo kabilesi, ülkedeki en küçük kabile olmakla birlikte, aklınıza gelebilecek her çeşit tehditle karşı karşıya. Zaten, etraflarındaki diğer kabilelerin sürekli tacizlerinden dolayı, küçük bir bölgede izole şekilde yaşıyorlar, fakat hala huzuru bulmuş değiller.

İsimleri, 'hayatlarını büyük baş ya da küçük baş hayvancılık dışında şeylerden kazanan insanlar' anlamına gelen bu kabile, hayatta kalmak için yalnızca balıkları, su canlılarını ve ticareti kullanıyorlar. Fakat, ne yazık ki, onlar için büyük bir öneme sahip gölleri, her geçen yıl 30 santimetre kadar yok oluyor ve bu durum suyun daha bazik olmasına, kirliliğin artmasına ve balık popülasyonunun azalmasına neden oluyor. Eskiden bir, iki günde yakaladıkları balığı yakalamaları için şimdi bir hafta uğraşmaları gerekiyor. Ayrıca, bu balıkları yakalamak için timsahlar tarafından öldürülmeyi göze alarak suyun daha derinliklerinde gitmeleri gerekiyor. Bu bölgede, bir de komşu kabilelerin de dahil olduğu, büyük bir balık avlama yarışı var ve koşulların kötüye gitmesi durumunda, El Molo, karşı koyamadan, muhalif kabileler tarafından kolayca istila edilebilecek durumda.

 Bunca şey yetmezmiş gibi, bir de kolerayla başları dertte. Her sene yaşlı, genç bir sürü insan koleradan hayatını kaybediyor. Günümüzde El Molo'nun nüfusunun 400'e kadar gerilediği tahmin ediyor ve antropologlar, bunlardan sadece 40'ı kadarının saf El Molo olduğunu düşünüyor.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
209
107
97
65
58
43
37
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam