Teknolojik Büyümenin Önünde Ülkenin Kanayan Yarası: 'O İşler Türkiye İçin Erken' Tembelliği
Artırılmış gerçeklik (augmented reality) kavramı, pazarlama literatüründe 90’lı yıllardan itibaren tartışılmaya başlamış ve 2000’li yılların başından itibaren de önemini giderek arttırmış bir teknolojiyi ifade ediyor. En kaba tanımıyla, gerçekliğin sanalla tamamlanmış hali; kullanıcı için sanal objeleri gerçek dünya içerisinde görme imkanı denilebilir.
'Geçtiğimiz hafta, hazırladığım bir sunumla ilgili düşüncelerini almak için bir arkadaşımla buluştum. Tartışmanın bir yerinde, “Artırılmış gerçeklik teknolojisi Türkiye için erken” dedi arkadaşım. “Yeterli teknik altyapı ve nitelikli iş gücü yok.” Hayal kırıklığına uğradım ve kendime şunu sordum: “Yine mi erken?”
Wall Street Journal raporuna göre Türkiye aktif Facebook kullanımında dünya birincisi.
Y ve Z kuşağı nesil, bugün hemen her teknolojinin aktif kullanıcısı durumunda.
O zaman niye Türkiye'de her teknoloji "erken"?
1. Ekonomik sebepler
2. Niceliğin değil, niteliğin önemi
3. Hukukun yeni teknolojiye adaptasyon sorunu
4. Pazar beklentilerini karşılama telaşı ve rekabet etme güdüsü
5. Aşırı güven problemi
Deloitte 2015 Y Kuşağı araştırmasına göre Türkiye’de her 2 gençten biri lider olmak istiyor, her 4 gençten biri kendi işini kurmayı hedefliyor ve her 10 gençten 7’si iki yıl içinde iş değiştirmeyi düşünüyor. Burada bizi kısıtlayan bir diğer konu da “kendine aşırı güven duygusu” olabilir. Evet, markalar için Y ve Z kuşağının teknolojiyle iç içe olması önemli. Her türlü teknolojiyi kullanıyoruz; ancak bir teknolojinin kullanıcısı olmak, o alanda söz sahibi olmak anlamına gelmiyor.
6. Alfabeye yabancı kalmak
Türkiye’de Y kuşağının dijital dünyanın okuryazarı olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil. Yeni teknolojilerin sadece kullanıcısı olmakla ilgili değil, daha temelinde, dijital dünyanın alfabesi olan yazılım diline yabancı olmakla ilgili bir sorun. Türkiye’de bilişim alanında detaylandırılmış eğitim ise, en erken lise çağında veriliyor ve sektörün içgörülerine göre de bu verilen eğitim, çağı yıllarca geriden takip ediyor.
Özetle “daha erken” dediğimiz her teknoloji için “daha geç” kalıyoruz.
Türkiye 13 milyona yaklaşan genç nüfusu ile yeni ekonominin fırsatlarına ardına kadar açık bir pazar. Web tabanlı uygulamaların çağı geride kalırken, mobil, giyilebilir teknoloji, artırılmış gerçeklik, mikro konum gibi alanlardaki yazılımlar Y ve Z kuşağının önünde yeni kapılar açıyor. Ve bu kapılar sanıldığı gibi üniversite sonrasındaki kurslardan değil, ilk okul sınıflarından başlıyor.
“Şimdiki gençler çok zeki” söylemi, yeni jenerasyonun adaptasyon yeteneğini açıklamak için başvurulan bir kısa yoldan ibaret olmamalı. Zekanın katma değere dönüşmesi, global dünyanın ihtiyaçlarına çözüm getirecek yeni fikirler üretilmesi gerekiyor.
Ömer Faruk Uzun
Harvard Business Review Türkiye, Aralık 2015