onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Özel İçerik
check-circle
Bu içerik, Onedio.com kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Haberler
Soyut Resimde Eleştirmenler Saltanatı

etiket Soyut Resimde Eleştirmenler Saltanatı

Mustafa Günen
09.12.2024 - 14:01 Son Güncelleme: 09.12.2024 - 14:02

Geçtiğimiz bölümde Prof. Ramachandran’nın kitabından insanın sanata olan ilgisinin psikolojik ve nörobilimsel bağlantılarıyla ilgili birkaç kalıbı kısa örnekleriyle verdim. Bunlar “Gruplandırma, zirve kayması, ultra uyaran, örtüklük veya algı problemi çözme, tesadüflere duyulan tiksinti” isimli davranış kalıplarıydı. Bir de İsviçreli psikolog Hermann Rorschach’ın keşfettiği Psikolojik tanılamada kullanılan Rorschach testinden bahsetmiştim. Kısaca mürekkep testi denilen bu test, tümüyle soyut görsellerden oluşan kartlarla yapılır. Hastanın bu görsellerde ne gördüğüne ilişkin verdiği cevaplara göre tanı koyulur. Dolayısıyla bu test, yapısı itibariyle soyut resmin beyindeki algılama şeklini çok iyi anlatan bir testtir demiştim. Şimdi bu konuyla ilgili Amerikalı bilişsel psikolog Robert L. Solso’nun MIT Press’te çıkmış “Sanatın Psikolojisi ve Bilinçli Beynin Evrimi” isimli kitabından alıntı vereyim:

“Soyut sanatın karakteristik özelliği, herkesin kişisel yorumunu verebileceği, hatta bu yorum tamamen irrasyonel olsa bile bir tür sanatsal Rorschach testidir. Sanatın ya da onun yorumunun mantıklı olması gerektiğini söyleyen bir kural yok.” 

Robert L. Solso.The Psychology of Art and the Evolution of the Conscious Brain. S.12

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Basitçe söylersek, Solso, beni doğruluyor ve soyut görsellere bakan her beynin şekilleri ve renk düzeneklerini kendine özgü farklı görüp ve anlamlandıracağını belirtiyor.

Basitçe söylersek, Solso, beni doğruluyor ve soyut görsellere bakan her beynin şekilleri ve renk düzeneklerini kendine özgü farklı görüp ve anlamlandıracağını belirtiyor.

Jackson Pollock 

Basitçe söylersek, Solso, beni doğruluyor ve soyut görsellere bakan her beynin şekilleri ve renk düzeneklerini kendine özgü farklı görüp ve anlamlandıracağını belirtiyor. 

Günümüzde geçerliliği olan soyut sanatın ya da soyut dışa vururum grubu resimlerin tüm tanım ve izahları yüz kusur yıllık temellendirmelere dayanır. Özellikle soyut dışa vurum ellili yıllarda Amerika’da ortaya çıkan usluptur ve o zamanki bilimsel zeminlerde şekillenmiştir. Ancak bugün geldiğimiz bilimsel seviyeye göre geçmişte güvenilen sağlam bilinen bu zeminler çoğu artık geçerliliği yitirmiş ya da zemini kaygan hale gelmiştir. Bu konuda Robert Solso’nun ayrıntılı izahlardan sonra özetlediği sonuç cümlesini vereyim:

“Ancak, beyin, evrim ve bilinçle ilgili bilgilerimizin muazzam ölçüde artmış olması nedeniyle artık sanata yönelik yeni bir nörobilişsel yaklaşım gereklidir.”  A.g.e S.18

Görülüyor ki, bugün gerek eleştirmenler gerek sanat insanlarının birçok eser için o dönemleri baz alarak yaptıkları yorumların izahların zemini çürük olduğu çok açıktır. Çünkü 1990 yılında Japon biyofizikçi ve sinirbilimci Seiji Ogawa tarafından keşfedilen fMRG gibi yüksek teknolojik cihazlar vasıtasıyla nörobilim artık insan beyninin sanatla olan ilişkisini çok net bir şekilde okumaktadır. Bu durumla ilgili yine dünyaca ünlü Japon fizikçi Michio Kaku’nun yorumunu vereyim.

“Bilim insanları, MGR taramalarını kullanarak artık beynimizde dolaşan düşünceleri okuyabiliyorlar.” Michio Kaku. Zihnin Geleceği S.7

Gerçekten de bilim insanları yaklaşık otuz yıldır beynin her şeyde olduğu gibi estetik ve sanata olan ilgisini deneysel olarak araştırmaktalar. Yapılan çok sayıda araştırma sonuçları, günümüzdeki birçok sanat yorumlarının zeminlerinin artık kaymış olduğunu gösteriyor. O kadar ki birçoğu amiyane bir tabirle dünyanın düz zannedildiği dönemlerdeki coğrafi izahlar gibi artık gerçeklikle ilişkisi kopmuştur. 

Daha iyi anlaşılması için konuya sanatçılar örnekler üzerinden devam edeyim. En çok bilenenlerden olan, tuvali yere serip üzerine çeşitli kıvamda boyaları serperek resim yapmasıyla ünlü Jackson Pollock ile başlayalım. Çünkü bu tarz için yazılan çizilen şeyler çok şaşırtıcı ve düşündürücüdür. Şimdi tam da bu konuda Eric R Kandel’in kitabından önce kısa pasajlar  verip, sonra neden şaşırtıcı olduğunu ekleyerek vereyim.

'Pollock 1947 ile 1950 arasında yeni bir resim tarzı geliştirdi. Bu yöntem soyut sanatta devrim yarattı. Tuvali duvardan alıp zemine yerleştirdi. Tuvale boya döküp damlatırken sırf fırça değil sopalar da kullanıyordu, tabiri caizse mekan içinde çizim yapıyordu. Buna ilaveten tuval etrafında dolaşıyordu ki her parçası üzerinde çalışabilsin.'

Eric R. Kandel Sanatta ve Beyin Biliminde İndirgemecilik. S. 103

Öncelikle boya damlatılarak oluşturulan soyut görsel ortaya koyma işi; bin küsur yıl önce Hindistan’da başladığı düşünülen Ebru sanatı vardır.

Öncelikle boya damlatılarak oluşturulan soyut görsel ortaya koyma işi; bin küsur yıl önce Hindistan’da başladığı düşünülen Ebru sanatı vardır.

Sanırım bu yorumu yapanlar ebru sanatından haberdar değildiler. Zira bu yöntem Pollock’un yöntemiyle aynıdır. Tek fark zemini tuval değil sudur ve dolayısıyla daha zordur. Pollock’un tuval etrafında dolaşmasına gelince, sadece yere serilen tuvallerin çok büyük ölçekli olmasıyla ilgilidir. Eğer küçük tuvallere yapsaydı etrafında dolaşmak gerekmez, belki de kendini içinde olarak hissetmeyebilirdi! 

Bir başka çok karşılaştığımız şaşırtıcı yoruma geçeyim:

“Onun eserleri vurgulanan hususlar ya da teşhis edilen edilebilen kısımlar içermez. Ana motiften mahrumdurlar, ayrıca çeper görüşümüzü teşvik ederler. Bunun sonucunda gözlerimiz sürekli hareket halindedir bakışımız tuvalde bir yere sabitlenemez ya da odaklanamaz. Hareketli soyut tablolarını capcanlı ve devingen olarak algılamamızı nedeni budur.” Eric R. Kandel a.g.e 103

Doğrudur, beynimiz böyle karmaşık görselleri görme şekli budur. Ne var ki, beynimiz, duvar panoları dekoratif duvar kağıtları, kumaşlar, perdeler üzerindeki benzer, karmaşık görüntülerde de aynı yöntemi uygular. Öyle söylendiği gibi bu açıdan beyin için Pollock’un resimlerinin bir ayrıcalığı yoktur. Daha önce de belirttiğim gibi beyin bir tahmin makinasıdır karmaşık görüntülerde örüntü arar kendince bir anlam oluşturur zaten Sayın Kandel de sanatçı Leonardo Da Vinci’nin not defterlerinden alınmış bir yorumunu aktararak bu duruma açıklık getirmiştir:

“Çeşitli boyalarla lekelenmiş ya da farklı taşlarla örülü bir duvara baktığınızda, bir sahne yaratmak üzereyseniz dağlarla, ırmaklarla, kayalarla, ağaçlarla, ovalarla, geniş vadilerle, türlü çeşitli tepelerle, süslü, farklı arazi manzaralarına benzediğini görürsünüz. Ayrıca muhtelif çarpışmaları ve hızlı hareket eden şekilleri, tuhaf yüz ifadelerini, garip kostümleri ayrı ve açık seçik algılanan biçimlere indirgenebilen sonsuz sayıda nesneyi de görebilirsiniz.” 

Eric R. Kandel Sanatta ve Beyin Biliminde İndirgemecilik. S.104. 

Beynimizin bu davranışına psikolojide “pareidolia” denir. Bu konuda BBC yayınlarından alıntı yapalım:

“Northwestern Üniversitesi'nde bir sinir bilimci olan Joel Voss, beynin sürekli olarak rastgele çizgiler, şekiller, yüzeyler ve renkler arasında eleme yaptığını söylüyor. Bu imgelere anlam yükleyerek -genellikle uzun vadeli bilgide depolanan bir şeyle eşleştirerek- anlam kazandırır.” 

BBC News.Pareidolia: Why we see faces in hills, the Moon and toasties (31 May 2013)

Anlaşıldığı gibi, hiç planlamadan düşünmeden serperek veya başka bir yöntemle karmaşık renk düzenekleri, şekiller oluşturabilirsiniz, ancak resme bakan herkes o resimde kendince çeşitli şekiller, figürler görecektir. Ve de bu durum sanatçı veya değil, hatta resim olması da gerekmiyor, bu tür karmaşık görselleri oluşturan ve gören herkes için geçerlidir. Beynimiz böyle çalışıyor.

Bir başka örnek Andy Warhol’dur.

Bir başka örnek Andy Warhol’dur.

Sinema ve reklamcılık sektöründe uğraşan Warhol deneyimlerini Amerika’da zaten içeriği boşaltılmış olan sanat platformuna taşımıştır. Serigrafi, afiş basma tekniklerini kullanarak Marilyn Monroe, Marlon Brando, Jacqueline Kennedy gibi ünlülerin posterlerini çoğaltmış, yine Kola veya Brillo gibi çeşitli yiyecek içecek kutularını, ambalajlarını vs. sanat objesi olarak sergilemiştir. 

Tabii, her zamanki gibi eleştirmenler bu tarzı ben diyeyim desteklemek, siz deyin cilalamak için sanatın özgünlüğü ve orijinalliğine sorgulama gibi tuhaf izahlarda bulunmuşlardır. Ayrıca Warhol, Marilyn gibi ünlü, idol olmuş insanların posterlerini çoğaltarak sözüm ona onların bu idol oluşunda ki biricik ve orijinal oluşlarını sorgulamıştır gibi ciddiyetsiz yorumlar yapmışlardır. Halbu ki, Marilyn Monroe zaten çeşitli imajlarıyla posterleriyle, filmleriyle ünlü olmuş biricik hale gelmiştir. 

İşin gerçeği burada Warhol’un yaptığı, zaten ünlü olan imgelere, imajlara kendi adını yamamaktan başka bir şey değildir. Kısaca bu, ünlülere yaptırılan herhangi bir ürün reklamından farkı yoktur. Reklam sektörü zaten böyle işler. Tabii, bu durumda ünlü birinin imajını kullanan Warhol’un kendisi ürün olarak sunulmuş oluyor.  Daha da komik olanı, bu eserlerin örneğin Marilyn’in resminin sanat olması, Warhol’un yaptığını bilenler için geçerlidir, bilmeyenler için ise sadece büyük boy Marilyn posteridir. Warhol, pop art denilen ismiyle müsemma popülist sanat akımın babalarındandır. Hâlâ çok sert tartışılan bir sanatçıdır.

Gerçekte olay basittir. Sanat, geçmişte zenginler, aristokratlar, elit kesimin ilgi alanıydı. Dolayısıyla sıradan insanlar özellikle modern, soyut sanatı anlayamadıklarını düşünerek çok ilgilenemiyorlardı. Ancak Duchamp’ın pisuvarı ile ünlenen kavramsal sanat, sıradan kitlelerin ilgisini sanata çekmişti. Warhol’da benzer yoldan giderek herkesin bildiği tanıdığı kişilerin imajlarını, kolayca anladığı görselleri sanat objesi olarak sundu. Tabii, kitleler bundan çok hoşlandı. Çünkü onlar da artık elitlerin tekelinde olan sanatı anlar olmuşlardı ve kendilerini çağdaş, elit statüye yakın hissetmelerini sağladı. Bu yüzden pop art denilen sanat çok ilgi gördü. Özetlersek Warhol, reklamcılık işinde kullandığı usulleri aynen sanat için de uyguladı. Bunu futbol terimiyle basitleştirirsek, Warhol trübüne oynadı. 

Peki, bu içeriksizleşmiş sözde sanatın akımlarının yarım asırdan fazladır etkili olmasının nedeni nedir? Cevap ortadadır, nedeni eleştirmenlerdir. Şimdi bu konuda Amerikalı ünlü ekonomik stratejist ve müzik eleştirmeni yazar David P. Goldman’ın Modern sanatla ilgili bir makalesinden alıntı vereyim:

'Modern sanat ideolojiktir, bunu ilk kabul edenler de savunucularıdır. Soyut izlenimcilerin ününü sağlayanlar ideologlar, yani eleştirmenlerdi, en ünlü örnek ise Clement Greenberg'in Pollock'a sponsor olmasıdır.' David P. Goldman (Admit It, You Really Hate Modern Art) https://ffclassicalmusic.org/2015/admit-it-you-really-hate-modern-art/

Gerçekten de bu tüm başı bozukluk iyi veya kötü niyetli eleştirmenlerin oluşturdukları dayanaksız veya sığ sanat kriterleri yoluyla başlayıp devam etmiştir. Gelecek bölümde çok şaşırtıcı durumlarla devam edeceğim.

Instagram

X

Facebook

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam