onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Selçuk Topal Yazio: Edmund Husserl ve Fenomenoloji ‘Şeylerin Kendisine Dönüş’

etiket Selçuk Topal Yazio: Edmund Husserl ve Fenomenoloji ‘Şeylerin Kendisine Dönüş’

Dr.Selçuk Topal
31.03.2021 - 16:42 Son Güncelleme: 03.04.2021 - 12:28

Bir astrofizikçi (ve felsefeyi de anlamaya çalışan biri) olarak bazen ‘uzay hesaplarını bir kenara bırakıp’ direkt olarak uzaydan ziyade daha çok insan ve onun evren içindeki yerini irdeleyen kısa felsefi araştırma (biraz akademik) yazıları yazmayı planlıyorum. Bu yazı öyle bir yazı olacak. Bu yazıda fenomenoloji isimli felsefi yaklaşımdan bahsedeceğim.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Felsefe tarihi boyunca özne ile nesne arasındaki ilişki ve bu ilişkinin bir sonucu olarak gerçekliğin nasıl tanımlanabileceği tartışılagelmiştir. Edmund Husserl tarafından geliştirilen fenomenolojik yaklaşım etrafımızı saran olguların ve o olgular vasıtasıyla algıladığımız dünyanın, veya gerçekliğin, anlaşılabilmesinin bizzat deneyimleyen insan gözünden, onun bilincinin anlaşılması ile mümkün olabileceğini söyler.

Felsefe tarihi boyunca özne ile nesne arasındaki ilişki ve bu ilişkinin bir sonucu olarak gerçekliğin nasıl tanımlanabileceği tartışılagelmiştir. Edmund Husserl tarafından geliştirilen fenomenolojik yaklaşım etrafımızı saran olguların ve o olgular vasıtasıyla algıladığımız dünyanın, veya gerçekliğin, anlaşılabilmesinin bizzat deneyimleyen insan gözünden, onun bilincinin anlaşılması ile mümkün olabileceğini söyler.

Bu açıdan bakıldığında sadece kuşku duyduğundan kuşku duymayan ve geri kalan her şeyden kuşku duyan Rene Descartes’in felsefi bakış açısının bir eleştirisi olarak değerlendirilebilir. Descartes, eğer her şey hakkında şüphe duyarsak onların gerçekliğinden nasıl emin olabiliriz? diye sorar. Düşünüyorum, öyleyse varım! (Cogito Ergo Sum) sözüyle bu soruya yanıt verir. Descartes’e göre her şeyden şüphe duysak bile düşünme eylemi gerçekleştiren varoluşumuzdan şüphe duyamayız, bir şekilde var olmuş olmamız gerekir. John Locke ise Dünya’yı nesnel olarak algılayışımızdan nasıl emin olabiliriz? diye sorar. Locke’a göre bundan emin olamayız.

Husserl ise deneyimlediklerimizin gerçek olup olmamasını bir kenara bırakıp (epoché veya bracketing - ayraç içine alma) bilinci bilinç yapan şeyleri araştırmaya odaklanmıştır. Husserl’in fenomenolojik indirgeme yöntemi 20. yüzyıl felsefi akımlarını ve kendinden sonra gelen düşünürleri derinden etkilemiştir. Önce gelin kısaca Husserl’in hayatından bahsedelim.

1859’da doğan Edmund Husserl matematik çalışmalarına 1878 yılında başlamıştır. Matematik alanındaki doktorasını 1883 yılında tamamlamıştır. Mantık, felsefe ve psikolojiye ilgi duyması ise 1884 yılında başlar ve daha sonra bu alana yönelen Husserl ordinaryüs profesör olarak felsefe dersleri de vermiştir [1]. Husserl’in başlıca eserleri arasında şunlar yer alır:

- 1891, Aritmetik Felfesefi (Philosophie der Arithmetik. Psychologische und logische Untersuchungen)

- 1900, Mantık Araştırmaları Cilt 1 (Logische Untersuchungen. Erster Teil: Prolegomena zur reinen Logik )

-  1901 Mantık Araştırmaları Cilt 2 (Logische Untersuchungen. Zweiter Teil: Untersuchungen zur Phänomenologie und Theorie der Erkenntnis)

- 1911, Kesin Bilim Olarak Felsefe (Philosophie als strenge Wissenschaft - Philosophy as Rigorous Science)

- 1913 - Ideas: General  Introduction to Pure Phenomenology olarak İngilizceye çevrilen eseri Ideen au einer reinen Phänomenologie und phänomenologischen Philosophie.

Husserl’in ölümünen sonra Ideas kitabının ikinci ve üçüncü cildi 1952 yılında Ideas II: Studies in the Phenomenology of Constitution ve Ideas III: Phenomenology and the Foundations of the Sciences adlarıyla yayımlanmıştır. Husserl’in fenomenolojinin temellerini attığı kitap 1900 ve 1901 yıllarında iki cilt olarak yayımlanan Mantık Araştırmaları isimli eseridir.

Peki Nedir Bu Fenomenoloji?

Peki Nedir Bu Fenomenoloji?

Fenomenoloji Yunanca phainomenon (görünüş) ve logos (neden/çalışma) sözcüklerinden gelir. Buradan hareketle fenomenolojinin fenomenlerin bir çalışması olduğunu söyleyebiliriz. Peki fenomen ne demektir? Kelime anlamı itibarıyla fenomen zihnin bilincinde olduğu her şey demektir. Ancak bir felsefi akım olarak fenomenoloji ise bir tanıma göre birinci şahsın bakış açısından deneyimlendiği şekliyle bilinç yapılarının incelenmesidir’ [2]. 

Bir başka tanıma göre ise ‘fenomenoloji varlıkbilimden (ontoloji) farklı olan fenomenler bilimidir’ [3]. 

Martin Heidegger ise fenomenolojiyi şöyle tanımlamıştır. 'Bilince dönüşün kurallarının ve ilkelerinin radikal ve açık bir şekilde tespiti ve sistematik olarak araştırılmasına biz fenomenoloji diyoruz' [4]. 

Husserl fenomenolojisi onun fenomenolojisinden yola çıkan ancak daha sonra farklı türden felsefeye yönelen Martin Heidegger, Max Scheler ve Jean-Paul Sartre gibi isimlerin fenomenolojisine kıyasla Saf Fenomenoloji olarak adlandırılır [5].

Bilinç, Fenomenolojik Epoché (Bracketing) ve Yönelimsellik (Intentionality)

Husserl’in fenomenolojisinin araştırma nesnesini saf bilinç oluşturur. Eğer bir insan kendi deneyimleriyle algıladığı dünyayı kendi benliğini de içine alacak şekilde ‘ayraç içine alırsa’ (epoché veya bracketing) geriye ne kalır? Bu soruyu soran Husserl’in verdiği yanıt saf bilinçtir ve Husserl’e göre saf bilinç ayraca almadan etkilenmez. Onun ifadesiyle en temel bilim bilinç fenomenolojisidir ve bilinç fenomenolojisi ise fenomenolojik indirgemeyi gerektirir. 

Diğer yandan bizim deneyimlerimizle anlamlandırdığımız dünya ise bilinç için sadece bir yönelimsel (intentional) varlıktır. O halde ‘kendine özgü’ olabilen tek şey saf bilincin kendisidir [6].  Husserl’e göre bir insan bir şey algıladığının bilincinde olabilir ancak o şeyin anlamını ve özünü anlamaksızın bunu yapar. Sezgi bir şeyin doğası ve anlamının, o şeyle gerçekleştirilen deneyimler vasıtasıyla iç yüzünü anlayabilmektir.

Fenomenolojik (Transzendental) ve Eidetik İndirgeme

Fenomenolojik (Transzendental) ve Eidetik İndirgeme

Husserl kesin bilim olmasını istediği felsefeyi transzendental fenomenoloji yaklaşımıyla temellendirmeye çalışır. Bu aşamada doğal tavır (natural attitude) ve fenomenoljik tavır (phenomenological attitude) tanımları karşımıza çıkar. Husserl’e göre etrafımızdaki nesnel dünyayı (doğal, kişisel ve sosyal bir varlık olarak insan dahil teoloji, kültürel ve bilimsel her şeyi) oldukları gibi kabullenmektense onları ihmal edip deneyimlerimizdeki anlamlarına odaklanmalıyız. 

Husserl doğal tavır hakkında şöyle demiştir: 'Kendimiz ve başkaları için insan olduğumuz doğal tutumda, dünyevi her şeyde bir kabul edilmişlik vardır. Dünya her zaman sürekli olarak önceden var olmuş kabul edilir. Dolayısıyla insan varlığı da önceden var olan dünyada olmaktır. Fenomenolojide, bu önceden olmak başlı başına bir sorundur.' [7] 

Ancak fenomenolojik tavra göre etrafımızı saran dünya hakkında kesin bir yargıda bulunmamakla fenomenolojik bir tavır takınılmış olur.

Eidetik İndirgeme yönteminde nesneler artık materyal olarak değil de özler, cevherler olarak tasarlanır, düşünülür. Eidetik indirgeme Hayali Değişken olarak adlandırılan metodu kullanarak, bir sezgiyi öz olarak bir şeye getirir [8]. 

Örneğin şöyle bir soru sorabiliriz. Sandalye nedir? Sandalyeyi dört bacağı olan ve çoğunlukla oturmak için kullanılan bir şey olarak tanımlayabiliriz. Bu bir fenomen olarak ve bize göründüğü ve deneyimlediğimiz gibi sandalyeyi sandalye yapan şeylerden bazılarıdır. Ancak deneyimlerimizin kapsamını genişletmek için şu ilave soruyu da sorabiliriz? Sandalye dört bacağı olmasaydı hâlâ bir sandalye olur muydu? Husserl’e göre bu tarz sorular sonucu deneyimleyen kişinin edindiği bilgiler onun sezgisinde deneyimlediği şey konusunda bir özel ana ulaşmasına önayak olur.

20. yüzyılın en önemli filozoflarından biri olarak görülen Edmund Husserl felsefenin bir bilim olarak yeniden temellendirilmesi üzerine kurduğu felsefi yaklaşımı kendinden sonra gelen birçok düşünürü derinden etkilemiştir ve çağdaş felsefede kendine önemli bir yer edinmiştir. 

Husserl’in ilk insan gözünden deneyimlenen dünyayı bilinç temelinde açıklamaya çalışması onun dünyayı yok saydığını veya dünyanın varlığından ciddi şekilde kuşku duyduğu anlamına gelmemektedir. Bu açıdan bakıldığında Husserl’in çabasını deneyimleyen insanın bilincinden dünyayı ve deneyimleyenin o dünya içindeki varoluşunu anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik bir çalışma olarak değerlendirmek sanırım mümkündür.

KAYNAKÇA

[1] Cooper-Wiele, J.K., 1989, The Totalizing Act: Key to Husserl’s Early Philosophy 

[2] Stanford Encyclopedia of Philosophy

[3] Oxford English Dictionary

[4] Encyclopedia Britannica

[5] Spiegelberg H., 1971, The Pure Phenomenology of Edmund Husserl (1859–1938). In: The Phenomenological Movement. Phaenomenologica (Collection Publiée Sous le Patronage des Centres D’Archives-Husserl), vol 5. Springer, Dordrecht.

[6] Edmund Husserl, Fenomenoloji Üzerine Beş Ders, BilgeSu Yayıncılık,

2017

[7] Fink, E., 1995, Sixth Cartesian Meditation: The Idea of a Transcendental Theory of Method, Indiana University Press, ISBNs: 9780253322739   0253322731   0253322731

[8] Stanford Encyclopedia of Philosophy, Edmund Husserl.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
7
5
1
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın