Baktığımızda yalnızca bir çift elin, iyi bir şekilde etüt edilmiş halini görüyoruz. Hemen her güzel sanatlar akademisinde rutin olarak el ayak etütlerinden ortalık geçilmezken, bu eser sanat tarihinin en trajik çalışmalarından biri olmayı nasıl başarmıştır?
Acaba bu bir çift el izleyicisine ne anlatmaktadır?
15. yüzyılın ortalarında oldukça zor bir hayat süren Dürer ailesinin iki çocuğu vardır; Albert ve Albrecht.
Her ikisi de özellikle resim sanatında henüz eğitim almadıkları halde oldukça yetenekliydiler. Ve bu iki gencin en büyük hayali şehirdeki güzel sanatlar akademisinde okuyup ressam olmaktı. Ancak sorun sabahtan gece yarılarına kadar çalışıp, evi zar zor geçindiren baba için bu kelimenin tam anlamı ile imkansızdır.
O vakit ne yapılabilir?
Bir akşam yemek yerken iki kardeş bir birleri ile şu anlaşmayı yapmaya karar verdiler;
Yazı tura atacağız. Kazanan akademiye, kaybeden madene gidecek ve diğerinin eğitim masrafları karşılayacak. İçlerinde sessizce dileklerini tutup, madeni parayı havaya savururlar.
Kazanan Albrecht'tir.
Genç Albrecht, daha akademiyi bitirmeden, üstün yeteneği sayesinde, geniş bir kitleye ulaşmış ve üstelik sanatından para kazanmaya çoktan başlamıştır.
Okulu bitirmesine az bir süre kala, kendi eğitim masraflarını hiç aksatmayan kardeşi Albreth e şöyle söyler;
Sıra sende kardeşim. Sen de akademiye yazılıp hayalini gerçekleştirebilirsin, yeteri kadar para kazanıyorum ve seni okutma sırası bende!
Ancak Alberth'in yanıtı hayırdır.
-Benim için artık çok geç, maden ocağı ellerimi mahvetti, parmaklarım defalarca ezildi ve eklemlerimde ağrılarım, kontrol edilemeyen titremelerim var. Bu eller için artık çok geç kardeşim, artık kalem ya da fırça tutamazlar...
Bu sözler Albrecht Dürer'i derinden etkilemiş ve kardeşinin emektar ellerini ölümsüzleştirmiştir. Albrecht Dürer Avrupa sanat tarihinin gelmiş, geçmiş en büyük ustalarından biri olmayı başarmıştır.