"Roman Bu Sefer Gerçekten Öldü"
Roman Bu Sefer Gerçekten Öldü
Britanya’nın önde gelen romancılarından Will Self, 6 Mayıs’ta Oxford Üniversitesi’nde “Roman bu sefer gerçekten öldü” başlıklı bir konuşma yapacak. Guardian gazetesi, Self’in konuşma metnini yayımladı. Yazar; eskiden edebî romanların kültürde başat bir rol oynadığını ancak dijital çağda “zor” metinlerin özel bir ilgiye dönüştüğünü vurguluyor. Will Self’in konuşmasının geniş bir özetini yayımlıyoruz
Eğer yazarsanız, çocuk sahibi olmanın kutsanmış yönlerinden biri kişisel kültür hazinenizin kendi kanaryalarını da barındırmasıdır. Birkaç ay önce, hayatının baharında ve dünyanın en iyi rock müzisyeni olmayı isteyen bir kanaryam, gitarını tıngırdatıyordu. Sivri ve kızgın bir melodiyi bitirdikten sonra aynı şekilde sivri bir eleştiriye başladı: Popüler müzikte her şey daha önce yapılmıştı ve genellikle ilkleri yapanlar en iyileri de yapmıştı. Ayrıca, daha önce yapılanların neredeyse tamamının kolaylıkla erişilebilir olması, yaratıcılığını boğmuş ve onu her şeyin umutsuz olduğuna dair düşüncelere sürüklemişti. Kekeledim ve şöyle dedim: “Peki ben ne yapacağım? Sence yetişkin hayatının tamamını bir sanat türüne adayıp, onun gözlerinin önünde öldüğünü görmek nasıl hissettiriyor?”
Kültürümüzün merkezinde olan edebî roman, gerçekten gözlerimizin önünde ölüyor. Terimlerimi arıtayım: Kurmacanın tamamıyla öldüğünü söylemiyorum- çocuklukla yetişkinlik arasında kalmış sihirbaz romanları ile sadomazoşist eğilimdeki kurguların sağlığı zaten yerinde. Demek istediğim ciddi romanların yazımının duracağı veya okunmayacağı da değil. Ne var ki, gençliğimdeki durum artık yok. 80’lerin başına kadar edebî roman, sanat türlerinin prensi ve yaratıcı çabanın zirvesi olarak görülüyordu.
Sokaklarda herkesin Ulysses’i veya To the Lighthouse’u okuyarak gezdiğini ya da popüler kültürün o dönemde de, insanların büyük çoğunluğunun ruh ve hayal gücünü etkilemediğini söylemeye çalışmıyorum. Kültürümüzde uzun zamandır yer alan “Sanat hakkında çok fazla bilgim yok, ancak neyi sevdiğimi biliyorum” şeklindeki cahillik ve zevksizliğin o dönemde canlı olmadığını da söylemiyorum. Fakat geçerli olmayan, şu andaki yazgımızdı. Şu anda yüksek sanatları reddedenler, kendi görüşlerini fütursuzca savunuyor. Dahası da var: Çağdaş kültürümüzün belirleyici özelliği, estetik tezahürlerindeki zorluklara karşı aktif direniş göstermek oldu.
Bizim çağımız, her zaman, her yerde kendini gösteren yok olma tehditlerinin- nükleer imha, terörizm, iklim değişikliği - çağı. Dolayısıyla, sözkonusu tektonik kültürel değişiklikler olduğunda at gözlüklerimizi takabiliyoruz. Romana karşı kendini her durumda gösteren ölümcül tehdit, kültürümüzün bir parçası hâline geldi. Eğer bu ölümse, kendini garip ve çoğalarak ifade ediyor. F. Scott Fitzgerald’ın “ABD’lilerin hayatında ikinci bir şans yoktur” sözünü hatırlıyoruz; bence roman çok ABD’li bir hayat sürdü: Fiyakalı, kendinden emin, hatta küstah ve dünyaya hükmeden kaderinin apaçık farkında. Ne var ki, Ernest Hemingway veya F. Scott Fitzgerald’ın aksine, romanın ikinci bir hayatı da oldu. Bu dönemde birçok roman yazıldı, ancak uzun vadeli bakıldığında bu romanların, zombi romanlar olduğunu ileri sürebilirim. Onlar, yaşayan ölü bir sanat türünün örneklerini oluşturdular. Edebiyat eleştirmenleri- kendileri de ölen bir tür- her tür hatayı yapıyorlar. Bu hataların en korkunç olanı ise kâğıt hapishanesinin dışında düşünme yeteneğinden yoksun olmaları: Yalnızca klasik metinleri göz önünde bulunduruyorlar.
İNSAN İNTERNETTEN VAZGEÇER Mİ
Şu anda, düzyazı anlatısının geleceğiyle ilgili bitmek bilmeyen bir mırıldanma var. Uzmanlara göre dijital metinin, elyazması metin kültürü üzerindeki etkisi su götürmez bir gerçek. Daha az basılmış kitap satılıyor, gazeteler çöküyor, kitapçılar ve kütüphaneler kapanmaya devam ediyor. Ancak, başkalarının ruh hâlini derin bir şekilde içine alabilme yeteneğini sunmasıyla, hâlâ kitap okumanın yerini alabilecek bir deneyim yok. Bir kısıma göre ise, dijital kitaplar azınlığın kullanacağı bir teknoloji olacak, ancak basılı kitaplar da yaşayacak. Burada, romanın önümüzdeki 20 yıl boyunca kültürel önceliğini ve merkeziyetini koruyup korumayacağını anlamak için kendinize sormanız gereken yalnızca bir soru var: İlerleyen yıllarda, metinlerin ezici çoğunluğunun internete bağlanan cihazlarda okunacağını kabul ediyorsanız, aynı zamanda, okuyucuların gönüllü olarak bağlanabilirliklerini devre dışı bırakacağına inanıyor musunuz? Cevabınız hayırsa, romanın öleceği az önce ağzınızdan çıktı.
Başlangıçta söylediğim gibi: ciddi romanların yazılmaya ve okunmaya devam edeceğine inanıyorum, ama roman, klasik müzik ve şövale tabloyla aynı kaderi paylaşacak. Roman da, tıpkı onlar gibi, belirli bir sosyal ve demografik gruba hitap edecek, devlet desteği gerektirecek, toplum söylemi olmak yerine bir bilim dalı olacak. Bir romancı olarak, bu beni depresif duruma sokuyor mu? Hayır, tam olarak değil, yalnızca çok derin nefes alıp kendi çöküşümle boğulduğum zamanlar hariç.
NEŞE İDİL/TARAF
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!