Paris, Ernest Hemingway'i Neden Unutuyor?
Paris, Ernest Hemingway'i Neden Unutuyor?
Amerikalı yazar Ernest Hemingway ile Paris arasında yakın bir ilişki vardı.
Hemingway ilk kez 1920'de Paris'e gitmiş, 20'li yılların bir bölümünü kentte geçirmiş, Paris 1944'de müttefik güçlerce kurtarıldığında onun anıları yeniden canlanmıştı.
Ama o dönemden tam 70 yıl sonra, Hemingway'in Paris'teki hatıraları silinmek üzere...
Bundan 20 yıl önce Paris'ten haber geçmeye başladığımda Hemingway hakkında bir haber yazmayı önermek çok bayağı kaçar, cesaret edip de teklif etseniz de her editör, önerinizi derhal reddederdi.
Oysa Paris, Hemingway gibi olma meraklılarıyla doluydu. Üniversiteyi yeni bitirmiş, kafelerde dalgın dalgın oturan, daha kaslı bir duruş geliştirmeye çalışan genç erkekler...
Rehberli otobüs turlarıyla yazarın Quartier Latin'deki evlerine, Shakespeare and Company adlı kitapçıya gidiliyordu.
İnsanın elinde mutlaka Hemingway'in 1920'lerin Paris'ini gösterişli bir dille anlattığı ve ölümünden sonra yayımlanan A Moveable Feast (İngilizcesi Hareketli Ziyafet ama Türkçeye Paris Bir Şenliktir olarak çevrildi) kitabının bulunması gerekiyordu.
Paris'in Nazi Almanyası'nın işgalinden kurtarılmasının 70. yıldönümünde, bütün o anılar yeniden canlandı. Zira 1944 Ağustos'u Hemingway efsanesinin en ünlü dönemlerinden biriydi.
Romanlarıyla zaten ünlenmiş olan Hemingway, o sırada Paris'in güneybatısındaki Rambouillet'te bulunan Amerikan 5. Piyade tümenine bağlı olarak gazetecilik yapıyordu.
Bu tümende, savaş muhabirliği kurallarını açık açık çiğneyen Ernest Hemingway'in otel odası el bombalarıyla ve üniformalarla doluydu; Paris yaklaşılırken keşif görevi yapan ve müffetiklere bilgi sağlayan bir grup Fransız özgürlük savaşçısına komuta ediyordu ünlü yazar.
Almanların teslim olduğu 25 Ağustos 1944'te, Hemingway, Amerikan güçleriyle birlikte batıdan Paris'e girdi. Gökyüzünde çatışmalar sonrası dumanlar yükselirken, o Champs-Elysées'ye geçerek bugün hala açık olan Travellers Club 'a gitmiş ve bir şişe şampanya ısmarlamıştı.
Daha sonra Hemingway ve ekibi, yanındakilerle birlikte büyük tezahürat yapan kalabalıkların arasından arabalarıyla yol alıp Ritz Oteli'ne gitmişti. Otelde Ausiello adlı müdürden başka kimse yoktu. Ausiello, istendiği üzere, büyük bir nezaketle 50 martini kokteylini hazırlamaya girişmişti.
Ritz Oteli, Hemingway hikayesinde önemli bir rol oynar. Bir başka ziyaret için gittiği 1950'lerin ortalarında, otel personeli yazarın 1928 yılında emanet olarak bıraktığı ve bodrum katında çürümekte olan iki sandığı hatırlamıştı.
Sandığın içinden Hemingway'in Paris'teki ilk yıllarından, Birinci Dünya Savaşı sırasında İtalyan cephesinde ambulans şoförlüğü yaptığı kısa kahramanlık günlerinden sonra, edebî macera peşine düşüp Avrupa'ya döndüğü yıllardan kalma yazıları, hatıralık eşyası çıkmıştı.
Hemingway, gençlik yıllarının özgürlüğü içinde, umutlarının ve kendisini çevreleyen yeniliklerin coşkusunu yaşayan genç yazar romantizminin tam bir örneğiydi.
Ayaklarınız sağlamsa, Hemingway'in Paris'teki iz bıraktığı yerleri arayıp bulabilirsiniz. Bunların içinde en belirgini, herhalde Cardinal Lemoine sokağı 74 numaradaki apartmanın üçüncü katında, genç eşi Hadley ile ilk yaşadığı daire olmalı.
Hemingway, anılarında, her kattaki sahanlıklarda yer alan alaturka tuvaletleri anlatır. Ve keçileriyle birlikte gelip süt satan çobanı. Ve aşağıdaki kafelerden yükselen dans gürültüsünü...
Bu sokak, bugün de gürültülü, bol içki edilen bir yer.
Buradan yola çıkıp, kitabının bir bölümünde izlediği yolu aynen izleyebilirsiniz. Panthéon'dan geçip Saint-Michel bulvarına uzanabilir, soğuk havalarda yazı yazabilmek için gittiği Saint-Michel kafesine gidebilirsiniz.
'Michigan hakkında yazıyordum. Soğuk, buz gibi bir rüzgârın estiği bir gündü. Öyküde de, onu yazdım.' diye anlatır Hemingway.
Karşısına güzel bir kız çıktığında, onu da öyküsüne eklemek ister.
'Güzelliğini gördüm, kimi bekliyor olursan ol, artık sen benimsin. Sen bana aitsin. Tüm Paris bana ait. Ve ben bu deftere ve bu kaleme aitim.' diye yazar Hemingway...
Böylesi sözler, o yıllarda yazar olmak için yanıp tutuşan gençleri heyecanlandıran satırlardı. Sanırım ve umarım hala da öyledir.
Ama hayattaki herşeyde olduğu gibi, Hemingway çılgınlığının da artık geçmişte kaldığı gibi bir duygu içindeyim.
Hemingway'in izinden yürüyüş turları artık büyük ilgi çekmiyor. Paris'e gelen öğrencilerin kahramanları farklı...
Ama o dönemde, 1920'lerin Paris'inden kalma birşey hiçbir zaman kaybolmayacak. O muhteşem dönem, o 'Hareketli Ziyafet', Hemingway'i gittiği her yerde izledi.
Bugün bile, zaman zaman, bir Paris kafesinde tek başına oturmuş, yağmur damlalarının süzüldüğü pencereden dışarı dalgın dalgın bakan bir genç gördüğünüzde, o uzaklarda kalmış cenneti andıran günlerin bir yansımasını yakalayabilirsiniz...
Yorum Yazın