Çok kısaca özetlemek gerekirse; Einstein’ın insanlığa hediyesi olan dahiyane formülünde belirttiği gibi (E=mc2) madde dâhil evrendeki her şey enerji. O enerjiyi bizim nasıl algıladığımız ise titreşimine bağlı. Titreşimin sıklığı yani frekansı bize bir maddeyi, sesi, ışığı, hatta ısıyı görünür ve hissedilir kılıyor. Örneğin biz insanlar bazı frekansı çok düşük sesleri duyamadığımız gibi, X ışınlarını, kızılötesi ışınları da göremiyoruz. Bugün artık biliyoruz ki; bunları duyamıyor ya da göremiyor olmamız onların var oldukları gerçeğini çürütmüyor.
İşte her şey gibi düşüncelerimiz de kendi frekansları olan enerji dalgaları. Onları dışa vuran, realize edenler de kelimelerimiz. Sadece düşüncelerimizle bile yanı başımızdaki bir bireyin modunu rahatlıkla düşürebilir ya da yükseltebilirken (bkz: Nazar), kelimeler neler başarabilir, düşünsenize. Yüksek sesle söylenen her kelime, bir düşünce formu olarak belli bir enerjinin yükünü taşıyor. Ve bu tahmininizden daha güçlü bir enerji.
Sözüne değer verdiğiniz birinin sizin için harika başlamış bir günde size “Neyin var? Pek iyi görünmüyorsun,” demiş olmasını istemeyiz değil mi? Peki aynı kişi sizi gördüğünde “Bugün ışık saçıyorsun,” dese hemen parlamaya başlamaz mısınız? Olumlu kelimelerin frekansı yüksektir ve bu anında atomlarımızın da frekansını etkiler. Kızılderili Şamanlar (Einstein formülü önümüze koymadan çok önce) birine söylenen tek bir olumsuz sözcüğün lanet etkisi yapacağını, aksine güzel bir sözün ise o kişiyi kutsamak olduğunu bilirler. Kelimelerini çok dikkatli seçerler ve söylediklerini yaratırlar.
Ez cümle; başta ne düşündüğümüze, sonra onu hangi kelimelerle dışarı akıttığımıza hassasiyet göstermek, önce kendimizi iyileştirmek, ilişkilerimizi sağlamlaştırmak ve iyi bir dünya yaratmak için önemli bir araç gibi duruyor, ne dersiniz?
Instagram
Web
Yorum Yazın