Nihayet Yaptım! Arkadaşlarımla Gittiğim Pavyonda Bir Kadın Olarak Yaşadığım Tecrübeleri Anlatıyorum
Bazı şeyleri çok istesen bile planlayınca gerçekleştiremiyorsun. Bu isteğinin ne olduğu çok da önemli değil.
Arkadaş ortamlarında sıkça şakası yapılan 'Pavyona mı gitsek ya?' geyiğinin, hayatımda gerçekleşmesi de işte böyle bir zamana tekabül ediyor. Açık açık söylüyorum, bir kadın olarak pavyona gitmenin nasıl bir şey olduğunu hep merak etmiştim. İşte şimdi size yaşadığım bu pavyon tecrübesini anlatacağım tek tek. Olay bundan birkaç sene önce gerçekleşti...
İşten çıkmışız, ertesi gün cumartesi. Hep yaptığımız gibi sürekli takıldığımız bir mekanda standart şeyler içip laklak yapmak için buluşuyoruz.
Bilen bilir, Ankaralılar için Sarı Tutku bir fenomen, adeta bir efsanedir.
Yükselen merakımız sayesinde içimizden biri söylenmeyeni söyleyerek herkesin kafasındaki öneriyi dile getirdi "Hadi pavyona gidelim!"
Bu öneriden sonra masada önce derin bir sessizlik oldu. Sonra 'Yok canım ya ne gerek var' ile 'Aaa hadi gidelim'ler birbirine karıştı. İstiyorduk ama cesaret edemiyorduk. Masada iki erkek, iki kızdık. Hepsinden önce bize orada bir şey yaparlar mıydı? Sonra, ne yiyip ne içecektik? İki saatlik heyecan için maaşımızı masaya yatırır mıydık? Hesabı ödeyecek paramız çıkmazsa ana haber bültenine konu olur muyduk? Herkesin kafasından saniyeler içerisinde geçen bu aşırı mantıklı sorular bir anda küt diye kesildi çünkü masadaki arkadaşımız Ercan'dan 'Benim bildiğim bi pavyon var, tanırlar beni' şeklinde bir bilgi sızınıtısı oldu. Ercan sen hayırdır ya?
Ercan'ın bildiği pavyon, oturduğumuz mekanın az ilerisindeki "Touristic Night Club" diye anılan pavyonlardan birisi.
Diğerleriyle ne farkı var, ben de bilmiyorum ama Sarı Tutku'nun çıktığı ve oyun havalarının oynadığı bir pavyon değil burası, onu anladım. Az buçuk YouTube seyretmişliğimiz var, ordan biliyorum. Burada çoğunlukla Rus kadınlar çalışıyor. Karanlık koridordan geçip merdivenlerden aşağı indiğimizde karşımıza çıkan pistte görüyorum hepsini. Onlarca kadın sahnede serbest stil dans ediyor. Sonradan anladığım kadarıyla, bu bir açılış seremonisiymiş.
Boyum 1.70 diye sevinemediğim bir yerdeyim çünkü Rus kadınların arasında bahçede biten ayrık otu gibi kaldım.
Kızların çoğunun boyu benden uzun. Yüzlerine bakmak için kafamı hafiften kaldırmam ve biraz çaba sarf etmem gerekiyor. Zaten baktıkça daha da bir hayret ediyordum çünkü bu kadar güzel ve dikkat çekici kadını hiç bir arada görmemiştim. Yanımdaki kız arkadaşım Ebru'yla gürültüden konuşamıyorduk ama bakışarak anlaşıyorduk. Gözlerinde şaşkınlık, haset ve boşluk hakimdi. Haset etmesinin tek sebebi kızların bizden güzel olması değildi. Şimdi o konuya da geliyorum, merak etmeyin.
Kızlardan birkaç tanesi masamıza gelip oturdu, çünkü pavyoncu olduğunu sonradan fark ettiğimiz arkadaşımız Ercan kendilerini davet etmişti.
Kızlar kesinlikle davet edilmeden masalara gelip oturmuyormuş, bunu da orada öğrendim. Çünkü bu da bir hizmet kalemi ve bir karşılığı var. Bugüne kadar böyle ortamları filmlerde görmüştüm sadece ama kadınların tavırları, hiç de o filmlerdeki gibi değildi. Hatta ve hatta bir çoğu beklemediğim kadar mesafeli ve durgundu. Sanki yüklenmiş bir program çerçevesinde, komutlarla hareket ediyor gibiydiler. Kızların endamından sonra hayret ettiğim ikinci şey de bu oldu. Ha bu arada, Ebru'nun yüzü hafiften değişmeye başladı çünkü Ercan'a karşı boş değildi ama Ercan'ın bundan haberi yoktu.
Masaya gelip gidenin haddi hesabı yok. Biz bunları ikram sanıp elimizi üzüme, bademe atıyorduk ki Ercan tarafından bertaraf edildik.
Çünkü masaya gelen üç tane üzüm için neredeyse bir bağ parası vermek gerekiyormuş. Ercan garsonları tanıdığı için kibar bir dille sadece birer bira alacağımızı söyledi ve gelenleri gönderdi. Normalde bu hareket, ciddi bir krizin başlangıç noktası olabilirmiş ama neyse ki pavyoncu bir arkadaşımız var.
Olan biteni tam kavramışken masada oturan kızlar ve diğer kızlar birden hareketlenip sahneye çıktı. Çünkü şov zamanı!
Şov dediysem heyecanlanmayın hemen. Sahnede yerini alan 10'a yakın kız, bir anda Çayda Çıra oynamaya başladılar. Bunu absürtlük olsun diye yazıyorsam bir daha şuraya yazı yazmak nasip olmasın. Gerçekten söylüyorum bakın: Mekanda çalışan kadınlar, kültürlerinden farklı bir oyunu icra ediyorlardı sahnede ve bu benim biraz daha şaşırmama sebep olmuştu. Öyle bir koreografi sergiliyorlardı ki, hepsi birbiriyle senkronizeydi; birinin ayağı, diğerininkinden farklı hareket etmiyordu.
(Kızların uzun süre masada oturması, işletme için bir gelir. Her nasılsa o kızlar Ercan'la sadece selamlaşacak kadar oturup kalktılar masadan. Masadan meyveyi gönderen Ercan, muhtemelen kafasının içindeki hesap makinesiyle işlem yapmaya devam ediyordu)
Bu arada çalışan kadınların içtikleri içkilerin tutarının farklı olduğunu yine Ercan'dan gelen bir bilgiyle öğrenmiş olduk.
Kızlar sahnede dans ederken pavyon üstadı Ercan, bize turist rehberi gibi bilgiler aktarıyordu. Herhalde ortamın tek tecrübelisi olarak bilgi vermek ihtiyacı hissetmişti. Alttan alttan kendini bir şey sandığını da fark etmedim değil ama bu beni içimden kıs kıs güldürüyordu zaten, hiç sorun yok.
Masalara zır zır çay servisi yapıldığını fark ettim. Şurada iki saattir oturuyorsak, en az 5 kere çay servisi yapıldığını görmüştüm.
Bunu da sensei Ercan'a sordum tabii ki. Cevap çok net geldi: 'Racon böyle'. 'Neyin raconu, ne alaka şimdi?' gibi derinlemesine sorular bu masada girişilecek beyin fırtınalarının kapsamına girmiyordu. Şurdan sağ salim çıktıktan sonra nasılsa bütün değerlendirmeleri yapacaktık sonra. Bu arada yanımızdaki diğer arkadaşımız Özgür'den hiç bahsetmediğimi bilmem fark ettiniz mi? Ettiyseniz söyleyim: Onun şu an bu masada olduğundan kendisinin de haberi yok çünkü ağzı açık bir şekilde sağa sola bakıyor.
Merakımız sebebiyle güvenli alanımızdan çıkıp geldiğimiz bu yer, benim için çok farklı bir tecrübe olmuştu.
Her tecrübenin de bir karşılığı vardı elbette. Hesap geldiğinde ellerimiz biraz titriyordu açıkçası ama çok daha kötüsüne kendimizi hazırlamıştık zaten. Şöyle söyleyeyim: Dışarıda bir biraya ortalama 15 TL veriyorsanız, burada 35-40 TL civarı bir şeydi. Ama yanındaki küçük bir cips de en az o kadar. Bu demek değil ki pavyonlar hep böyle. O biraya 200 TL alındığı zamanlar olduğunu da turist rehberimiz Ercan sayesinde öğrendik. İnsanlar buraya arsalarını satıp geliyorlar, düşünün ne hesaplar çıktığını.
Sonuç olarak bir kadın olarak hep merak ettiğim şeyi gerçekleştirip gittim pavyona. Hayatımın en ilginç o anları hala hafızamda kazılı.
Gerçekten ilginç bir zaman dilimiydi. Ancak şunu söylemem kesinlikle şart: Bizim yanımızda güvendiğimiz ve ortamı bilen bir arkadaşımız vardı; büyük ihtimalle de bu yüzden konforlu bir şekilde hayatımıza devam ettik. Sanmayın ki elinizi kolunuzu sallayarak girip çıkabileceğiniz yerler pavyonlar. Niyetiniz varsa önce bunları bir düşünün.
En önemlisi de kadınların yüzündeki, tarif edemediğim o ifadeleri oldu. Bir biraya ederinden fazla para verdiğimi belki zamanla unuturum ama o kadınları hiçbir zaman unutmayacağım galiba.
Yorum Yazın
ee sonra noldu ebru ercana açıldı mı?
erkek zihni bildiğiniz üzere taşaklarda çalışır. karı kız ortamı söz konusu olunca amaç hatun kaldırıp yatağa atmaktır. erkeği abazalık kısmında köle gibi ku... Devamını Gör
şu kendini eziktirme olayı nedir ya haset bakışlar bilmem ne. pavyonda çalışan kadını kıskanıyorsan kendini bir sorgula bence.
pavyonda çalışmaları çok güzel oldukları gerçeğini değiştirmiyor ki.