Neden Vesikalık Fotoğrafınızdan Hoşlanmazsınız?
Sadece bir an için..
Neden Vesikalık Fotoğrafınızdan Hoşlanmazsınız?
..........bütün insanlar aynı dilde gülümser.
Oscar törenlerinden beri bir selfie çılgınlığı başladı gidiyor. Sosyal medyaya baktığımızda; sanatçılardan sporculara, siyasilerden öğrencilere kadar toplumun hemen her kesiminde hızla yayılan bir salgına maruz kaldık. Aslında selfie meselesi akıllı telefonlar sayesinde uzun bir süre önce hayatımıza yerleşmişti. Hatta insanlık o kadar çok ayna önünde kendini çeken selfie fotoğrafına maruz kaldı ki, en son telefon tasarımcıları telefonun ön yüzüne de bir kamera koymakta çareyi buldular.
Oysa bundan yaklaşık 20 yıl önce fotoğraf konusunda bu derece alternatifimiz yoktu ve fotoğraf çektirmek zaman ve para açısından oldukça maliyetli bir işti. Ama fotoğraflar, o dönemde de sosyal ilişkilerin temelini oluşturuyordu. İnsanlar, ailelerinin ve sevdikleri kişilerin vesikalık resimlerini cüzdanlarında taşırdı. Eğer biriyle samimi olursanız, o fotoğraflar cüzdandan gün ışığına çıkar ve tek tek size tanıtılırdı. Yani o dönemin facebook hesapları bu vesikalık fotoğraflardı ve cüzdandaki yeri garantiydi. Hoşlandığınız birinden vesikalık fotoğrafını almanın oldukça zor olduğu dönemlerdi. Çünkü söz konusu vesikalık fotoğraflar olduğunda, büyük bir çoğunluğun hemfikir olduğu bir mesele vardı. Herkes vesikalık fotoğrafında çok kötü çıktığını düşünürdü. Hatta kişi şanslı olup güzel bir vesikalık çektirebilmişse yıllarca aynı fotoğrafı çoğaltıp çoğaltıp kullanırdı. Peki, vesikalık fotoğrafımızı bir türlü beğenmememizin altında hangi mekanizma yatıyordu? Bu meseleyi anlamak için 1800’ler Fransa’sına küçük bir yolculuk yapmak gerekiyor.
Bir gemicinin oğlu
Charles Darwin, 1872 yılında “ İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi ” adlı bir kitap yayınladı. Yüzümüzdeki mimiklerin, duygumuzu ifade etmede ne kadar önemli ve ayırt edici olduğu meselesi kitabın ana temalarından biriydi. Kitabın konusu kadar içindeki insan ve hayvan fotoğrafları da bir o kadar ilgi çekiciydi. Çeşitli yüz ifadeleri ile ilgili olan fotoğraflardan en garip görünümlü olanları ise tarih içerisinde yeterince takdir edilme şansına erişememiş Guillaume Benjamin Duchenne adlı ilginç bir bilim insanına aitti.
Neredeyse tüm ailesi gemici olan Duchenne ’nin de muhtemelen gemici olması bekleniyordu. Zira gerek görünüşü gerekse de aksanı ile Braavos’un Mor Limanında çalışan sıradan bir gemiciyi andırması, ileride bilim camiası içerisinde kendisine bir takım zorluklar çıkararak meslekte geç ilerlemesine neden olmuştu. Ama bu dezavantajlara rağmen, kendisi bir bilim insanında olması gereken en önemli özelliğe sahipti. Gördüğü hemen her şeyin kaydını tutan, hastaları başka bir hastaneye gitse bile onları takip etmeyi sürdüren oldukça inatçı biriydi. Özellikle distrofi gibi kaslara zarar veren hastalıklarda, kaslara elektrik vererek işlevlerini koruma çalışmalarında, tıp tarihi için çok önemli bulgular elde etmişti. Ama okumakta olduğunuz yazının konusu, Duchenne ’nin fotoğrafçılığa duyduğu ilgi sayesinde bizlere bıraktığı, 1860’lara kadar uzanan harika bir fotoğraf koleksiyonu üzerine olacaktır.
Elektrikle Gülümsemek
Duchenne ’den yaklaşık 100 yıl önce Luigi Galvani adlı İtalyan bilim insanı, kasların dışarıdan elektrik verilmesi yoluyla kasılabildiklerini göstermişti. Aslında şu anki bilgilerimiz doğrultusunda beynimizin de aynı yöntemi kullandığını biliyoruz. Yani beynimizden kaslara giden uyarılar elektriksel olarak iletilmektedir. Duchenne, beynin nasıl elektrik ürettiği ve bunu nasıl ilettiği meselesinden ziyade, kasların elektrik yoluyla kasılması kısmına yoğunlaşmıştı. En çok ilgilendiği kısım ise yüz kasları olmuştu. Aslında yüzümüzde birçok kas bulunmaktadır ve bu kasların uyarılması ile çeşitli yüz ifadelerimiz oluşmaktadır. Örneğin beyninizde tiksinme ile ilgili alan aktifleştiğinde buradan çıkan elektriksel uyarılar yüzümüzdeki belirli bir grup kasa giderek bu kasların kasılmasını sağlar ve yüzümüzde o tiksinti ifadesi oluşur. Benzer mantık diğer duygusal ifadeler için de geçerlidir.
Duchenne, sahte bir gülümseme sırasında yüzümüzde kullanılan kaslarla, gerçek bir gülümseme sırasında kullanılan kasların farklı olduğuna inanıyordu. Bunu kanıtlamak için, gönüllü kişilerin yüzlerindeki belirli kas gruplarını izole ederek bu bölgelere tek tek elektrik veriyordu. Elektrik verdiği kas kasıldığı için yüzde oluşturduğu ifade oldukça net ortaya çıkıyordu. Özellikle yüzün bir yarısına elektrik verirken diğer yarısına dokunmuyordu. Bu sayede elektrik ile oluşan ifadeleri, yüzün diğer yarısındaki uyarılmamış bölgelerle mukayese ederek hangi kasların hangi duygusal ifadeye karşılık geldiğini daha iyi inceleyebiliyordu. Aşağıdaki resimde yüzünün sadece bir yarısına elektrik verilen kişileri görebilirsiniz.
Yaşlı ve Dişsiz Adam
Duchenne, yaptığı denemeler sonucunda sahte bir gülümseme ile gerçek bir gülümseme arasında bir fark olduğunu görmüştü. Ağzımızın etrafındaki kaslar (sağ ve sol zigomatikus) hem sahte hem de gerçek gülümsemede kullanılıyordu. Oysa gerçek gülümsemede kişilerin gözlerinin etrafındaki kasların da (sağ-sol orbicularis oculi) kasıldığını görmüştü. Şüphesiz ki Duchenne’nin deneyleri üzerine katkısı en fazla olan kişilerden biri, yaşlı adam ( the old man ) olarak literatüre geçen hastasıydı. Bu kişinin en önemli özelliği, yüzünün hissiz olmasıydı. Böylece Duchenne, karşısındakinin acı çekmediğini bilmenin verdiği rahatlıkla bu kişinin yüzündeki birçok kasa elektrik vererek bu ifadelerin fotoğraflarını çekmişti.
Gülen gözler
Duchenne’nin katkılarından dolayı, gerçek ve içten gülümsemeye literatürde Duchenne Gülümsemesi adı verilir. Bu gülümsemede ayırıcı en önemli kısım gözlerin katkısıdır. Peki, bu farkın oluşmasının altında yatan sinirbilimsel mekanizmayı nasıl açıklarız? Örneğin, çok sevdiğiniz bir kişiyi uzun bir süre sonra tesadüfen yolda gördünüz diyelim. Bu kişiyi görür görmez beyninizin duygu merkezi olan limbik sisteme uyarılar gider. Burası da, gerekli yüz kaslarının kasılmasını sağlayan bazal gangliyonlar denen bölüme gider. Bu devre bir kez faaliyete geçtiği zaman, beyninizin düşünerek iş yapan kısımları olaya hiç karışmadan, saliseler içinde içten bir gülümseme yüzünüzü kaplar.
Peki, sizden gülmeniz istenirse beyninizde nasıl bir aktivite gözlenir? Hemen herkes bir fotoğraf stüdyosuna gitmiştir. O günü tekrar hatırlamaya çalışalım. Garip bir odaya girersiniz, küçük bir tabureye oturmanız istenir ve işkence başlar. Siz, içinizden inşallah gözüm kapalı çıkmaz diye endişe ederken fotoğrafçının türlü komutlarına maruz kalırsınız. Muhtemelen beceremediğiniz için gelip kendi elleriyle başınıza garip bir açıda bir yönlendirme yapar. Sonra da fotoğraf makinasının arkasına geçip, gülümseyin der. Fotoğrafçıdan gelen sözlü bilgi alınır ve işitsel korteks ile dil merkezlerinin de dâhil olduğu beynin yüksek düşünme merkezleri tarafından anlaşılır. Buradan çıkan uyarılar beynin ön tarafındaki motor kortekse iletilir. Bu bölge, keman çalmak ya da iğneden ip geçirmek gibi istemli hareketlerin beynimizde yapılmasını sağlayan bir yerdir. Her ne kadar basit gibi görünse de, gerçek bir gülümseme, düzinelerce minik kasın uygun sıra ve özenli bir uyumla çalışmasını gerektirir. Eğer siz bu işi motor korteks ile yapmaya kalkışırsanız, hiç ders almadan klasik bir parçayı çalmaya çalışmak gibi zorlu bir işe dönüşür ve gülümsemeniz başarısızlıkla sonuçlanır. Sonuç olarak, ne zaman vesikalık fotoğrafınıza baksanız, bu başarısızlığını belgeleyen o garip yüz ifadesi karşınızda sırıtıyor olacaktır.
Son söz Toplu çekilen selfie akımını bir kenara koyarsak, kişilerin selfie üzerine bu kadar yoğunlaşmasının altında bu basit neden yatıyor olabilir. Kişisel bozukluktan tutun narsistliğe kadar üzerinde çeşitli yorumlar yapılan bu meselede, belki de amaç bazal gangliyonların devreye girdiği içten bir fotoğraf çekmek olabilir. Sonuçta siz, yayınlanan bir tanesini görüyorsunuz. Oysa o bir taneyi bulabilmek için denenen ve çöpe giden nice başarısız selfie girişimi vardır.
Not Doğrudan konuyla ilgili olmasa da halen izlememiş olanlar için aşağıdaki videoyu paylaşmak isterim. Sonuçta birkaç saniyeliğine motor korteksi devre dışı bırakıp, yüzümüzde o muhteşem anların oluşmasını oldukça güzel özetleyen bir hikâye.
Bizde you tube açılmıyor diyenler bu linke tıklayabilirler.
Kaynaklar
1- Robert Winston - İnsan Beyni (2012)
2- Sandra Blakeslee, V.S. Ramachandran - Beyindeki Hayaletler (2011)
3- André Parent - Duchenne De Boulogne: A Pioneer in Neurology and Medical Photography (2005)
Yorum Yazın