Süper akıllı toplum, diğer adıyla Toplum 5.0; avcı-toplayıcı, tarım, endüstri ve bilgi toplumlarından sonra geldiğimiz 5. evrenin ismi. İlk olarak Japonya’nın ortaya atılan bu kavram, şimdi tüm dünya tarafından tartışılan bir gerçeklik haline geldi. Önde gelen uluslararası kurumlar da Endüstri 4.0’ın, Toplum 5.0’a nasıl entegre hale geleceğini araştırıyor. Burada anahtar şu olacak, verinin korunması ve bilginin sınırlar ötesinde serbestçe, yasaksız akışı arasındaki denge iyi kurulmalı ve mahremiyet sağlanırken, dijital ticarette de nasıl iş geliştirilebileceğine bakılmalı.
Dünya üzerindeki her iki insandan birinin internet kullanıcı olduğu, her üç yetişkinden ikisinin cep telefonuna sahip olduğu, çevrimiçi ortamdan iletişim kurduğumuz, doktor randevusu aldığımız, tatil planları yaptığımız, film izlediğimiz, Google’ın DeepMind isimli öğrenen makinasının üç bin yıllık Go oyununu 40 günde öğrendikten sonra dünyanın en iyi oyuncusunu 3-0 yendiği günümüzde; nesnelerin interneti (Internet of Things), yapay zekâ, büyük veri, öğrenen makineler, robotlar, siber-fiziksel alan, akıllı toplumun temelini oluşturan dinamikler olduğunu görüyoruz. Peki, bu dinamiklerle birlikte yaşamayı öğrenmek zorunda mıyız, süper akıllı toplum bir hayal mi yoksa çoktan buna evirilme sürecine girdik mi?
Çok basit bir örnek verelim. Evinizde asansör bozuldu, nereyi arayacağınızı da bilmiyorsunuz. Belki de acil bir durum söz konusu ve 20. katta oturuyorsunuz. Düşünsenize; bozulan bir asansör, siz daha fark etmeden nesnelerin interneti teknolojisi sayesinde hemen bulut sistemine bağlanıp en yakındaki gezici veya sabit servisi arıyor ve tamir edilmesini sağlıyor. Ne telefon neymiş, hangi servismiş diye aradınız, ne sıra beklediniz, ne vakit kaybettiniz ne de bir acil durumda asansörsüz kaldınız. Böyle bir şey olsa güzel olmaz mıydı, nesnelerin internetinden bu şekilde faydalanabilmek istemez miydiniz; siz daha farkında olmadan, çevreniz sorunları çözüyor ve size kaliteli zaman kalıyor?
Böyle bir şey mümkün. Türkiye’de de hizmet veren Kone marka asansörler, böyle bir sistemi oluşturdular ve çoktan piyasaya sürdüler bile. Telefon açmak, servisi beklemek yok!
Bir diğer örnek de felaket senaryosundan gelsin. Örneğin, ülkemizin de bir gerçeği olan deprem anında, afet bölgesine ilk ulaşanlar kimler biliyor musunuz; dronelar! O panik anında, son derece tehlikeli sokaklarda insanların yürüyüp tek tek yıkılan evleri, acil yardıma muhtaç insanları dakikalar içinde belirlemesi sizce ne kadar mümkün? Milyonların yaşadığı, yüz binlerce binanın olduğu şehirlerden bahsediyoruz. İnsan gücü; acil, efektif, tehlikeyi en az indirecek şekilde ne kadar çabuk aktif hale getirilebilir ki?
Bu sistemlerin, karar vermeye başlamaları bazı soruları beraberinde getirmiyor değil, örneğin etik sorular. Öğrenen makinelerin, birini işe alması, hükümlüye bir ceza vermesi gibi durumlarda kullanılmasıyla birlikte; bu makinelerin belli sezgilerden yoksun olması ve öğrendiği durumları taklit etmesi sorunları ortaya çıkıyor. Twitter kullanma öğretilen makineyi örnek verelim. Bir süre sonra, ırkçı söylemler ortaya attığı gözlemlenen bu makinenin, davranışlarının sebebi hemen araştırılmaya başlandı ve öğrendiği tweet grubunun ağır ırkçılığa yatkın söylemler olduğu keşfedildi. Ya da Amazon’un kullandığı ve iş bulma algoritmasının, kadınlara önyargılı olması durumu; bir süre sonra bu robot sessizce kapatıldı çünkü eşitlikçi davranmıyordu. Bu durumlar robotların suçu mu, hatalı mı öğrenmişler? Yoksa onlara öğretilenlerde mi sorun var?
Yorum Yazın