Koruyamadığımız Her Kadının Ardından Ağlamaktan Yorulduk: Artık Yeter!
Uzun zamandan beridir Türkiye’de kadına şiddetin, kadın tacizlerinin, tecavüzün, kadın cinayetlerinin bir sebebinin olması gerekmiyor. Çok seviyordum deyip 36 bıçak darbesiyle öldürebilirsiniz, boşanmak istiyordu deyip pompalı tüfekle vurabilirsiniz, başka biriyle görmüşler deyip döverek öldürebilirsiniz, inanmazsınız ama canım istedi diyerek hunharca katledebilirsiniz… Maalesef Türkiye’de bir kadını hiç düşünmeden, hiç umursamadan, namus diyerek, şeref diyerek, keyif diyerek öldürebilirsiniz. İndirim kapmak için sadece bir kravat takmanız yeterli üstelik, neden öldürmeyesiniz ki?
Kurbanları artık sayamıyoruz, öyle bir hale geldik ki kadın cinayetleri ancak vahşet boyutuna ulaşınca gündemimizde kendisine yer buluyor. Her ay onlarca kadının öldürüldüğü bir ülkeyiz, yüzlercesi şiddet görüyor, yüzlercesine taciz uygulanıyor, ama artık alıştık (!). Taciz, şiddet neredeyse haber olmayacak noktaya geldi, cinayetler ise ne kadar vahşi olursa o kadar gündemimize geliyor. Cinayete alışan bir toplum olabilir mi? Boşanmak isteyen kadının öldürülmesi kanıksanabilir mi? Namus gibi ne olduğu tam belli olmayan, böylesine soyut bir kavram nasıl bir kadının öldürülmesinde sebep teşkil eder bunları hiç düşünmüyoruz. Son kurbanımız ise Türkan Sarıkaya…
Hayatının baharında, gencecik, su gibi, hayalleri, umutları olan genç bir kadın, kendisini sevdiğini söyleyen bir cani tarafından dövülerek katledildi. Bir saniye durup düşünün, 5 yıldır sevdiğiniz bir kadını döverek öldürmenin ne demek olduğunu düşünün, o kadının ağabeyi, annesi, ablası, babası olduğunuzu düşünün, yahu komşusu olduğunuzu düşünün. Nasıl oluyor içiniz, daralıyor mu? Sıkışıyor mu? Gözünüz kararmıyor mu? Bir insan bu yükle nasıl yaşayabilir? Kadın cinayetlerinin sıradanlaştığı bir ülkede kız babası, kız annesi olduğunuzu düşünün, bakın çocuğunuzun o gülen yüzüne, sonra Türkan’ı düşünün ve onu döverek katleden insanlıktan sıyrılmış yaratığı düşünün. Bunları düşünmezseniz, bu acıyı içinizde hissetmezseniz, “orada ne işi varmış”, “gitmeseymiş”, “sevmeseymiş”, “yapmasaymış”, vs. diyerek bu vahşetin sorumluluğunu üzerinizden atamazsınız, hepimiz suçluyuz. Gencecik bir kadını, bir hayvanın insafına bırakan bu toplum tepeden tırnağa sorumlu.
Her kadın cinayetinin ardından ağlamaktan, söylenmekten, bu iş çözülmeli demekten yorulmadık mı? İnisiyatifi ele almanın zamanı değil mi? Kadınlarını koruyamayan, onların her gün öldürülmesine seyirci kalan bir toplum olmak sizi de rahatsız etmiyor mu? Sevgiden, aşktan kadın öldürülen bir ülkenin vatandaşı olmak utandırmıyor mu seni? Hakimler kravat takan, ellerini bağlayıp başını öne eğen bu canavarlara indirim uygularken biraz olsun vicdani rahatsızlık hissetmiyor mu? Bu konuyla ilgili olarak etkin düzenlemeler yapamayan siyasiler ölen her kadınla birlikte biraz daha tükenmiyor mu? Siz vatandaşlarınızı can güvenliğini sağlayamıyorsanız orada işiniz ne?
Ancak onların bu cinayetlerde payı olduğunu hepimiz biliyoruz. Her gün kadının yerini, görevlerini, yapması gerekenleri, nasıl giyinmesi gerektiğini, nasıl oturup kalkması gerektiğini söyleyen bu erkek egemen, yobaz kafanın kadın cinayetlerinde payı olmadığını düşünmek saflık. Namus, şeref gibi kavramlara yeni yeni anlamlar yükleyip bu cinayetleri azmettirenler onlar. Hamileler sokağa çıkmasın, kadınlar gülmesin, kadınlar yüksek sesle konuşmasın, kadınla erkek eşit olamaz diyenler onlar. Böyle Orta Çağ düşünceleriyle konsolide ettikleri (!) insanların işledikleri cinayetlerde payları yok mu zannediyorsunuz?
Kadın cinayetlerini önlemek istiyorsak yapmamız gereken cezaları artırmak, her kadının başına bir polis dikmek değil, cinsiyetçi, ataerkil söylemleri bir kenara bırakmakla işe başlamalıyız. Siyasilerin, yöneticilerin, karar merciinde olanların söylemlerine ve dillerine dikkat etmesi gerekiyor. Satır aralarında kadın cinayetlerini meşru gösteren söylemlerinden derhal vazgeçmesi gerekiyor. Türkiye’nin bu eril dilden, erkek egemen bakış açısından derhal kurtulması gerekiyor. Namus için ömür boyu içeride yatarım diyen bir bakış açısını cezalarla caydırmak mümkün değil, onu bu hale getiren, kafasında yarattığı namus algısı ile kadına şiddete yönelten kaynağı kurutmak gerekiyor. Bu kaynak da Türkiye’de hakim olan eril dilden, kadına yerini, konumunu bildiren üstten bakan dilden başkası değil.
En tepedeki ismi kadınla erkeği eşit olarak görmüyorsa, kadının gülüşünden, gece vakti sokaklarda oluşundan rahatsız olan makam sahibi insanlar varsa, kadının hamileyken sokağa dahi çıkmasını istemeyen yobaz düşünceler ortalıkta dolaşıyorsa bu ülkede kadınların her gün öldürülmesinin önüne geçemezsiniz, geçemiyorsunuz da.
Özgecan, Türkan, Dilek… Daha adını sayamadığımız binlerce kadın, bu ülkede, kendi kafasına göre sebep üreten erkekler tarafından hunharca, vahşice katledildi. Katillerinin yakalanması, cezaevinde yatması hiçbirimizin içini soğutmuyor. Biz kadınlarımızı yanımızda, sokaklarımızda, evimizde, kısacası hayatın içinde istiyoruz. Kadınlara erkek şiddetinden kaçınmak için yollar göstermeyin, kendine erkek diyen bu canavarlara nasıl insan olunacağını öğretin.
Güle güle Türkan, seni koruyamadığımız, sana sahip çıkamadığımız için yaşadığımız pişmanlığı, üzüntüyü anlatmaya maalesef kelimelerim yetmiyor ve senin ardından yeri göğü sallayamıyorsak bu da bizim ayıbımız. Ailesine sabırlar diliyoruz, o annenin, babanın acısının bu ülkeyi baştan başa yakacak kadar büyük olduğunun farkındayız.
Yorum Yazın
Geç saatlerde taksiye binerken önce plakayı alıp babasını eşini vs arayıp söylüyorsa kadınlar, ya da minibüste fazla erkek olduğu için binmeye çekiniyorsa ve... Devamını Gör
Söylediklerinize %100 katılıyorum.
Koruyamadığımız Her Kadın mı? Kadınlar korunacak varlıklar değil! Tabi ki bunu söyleyenlerin iyi niyetinden veya kadın cinayetleri karşısındaki tavırlarında ... Devamını Gör
keşke erkekler bir günlüğüne falan kadın olsa bir gün bile yeter.