Bununla beraber, bazen bir şeye ulaştığımızda çok rahat edeceğizdir ve onun için belki bir okulda okumamız, bir eğitim almamız, bir çaba sarf etmemiz, herhangi bir şeyler yapmamız gerekir.
Bazılarınız diyebilir ki, “ama bu yol zor. İstediğim bana hemen verilse olmaz mı? Kolaylıkla hemen şöyle olsa olmaz mı?”
Kolaylık, kolaylaştırmak tabi ki önemli ve güzel bir mekanizma. Emek verirken, bir konuda çalışırken o şeyin kolaylaştırılması güzel ama ben o hedefe kolaylıkla, sıçrayarak gideyim ve aradaki kademeler olmasın gibi bir anlayışla kolaylık istediğinizde, enteresan bir şekilde, sistem sizi o kolaylığa doğru götürürken bu sefer siz güçsüzleşmeye, zayıflamaya başlıyorsunuz: Güç isteyenler de güçlük isteyenler de güçlüklerle karşılaşırken, kolaylık isteyenler de zayıflıkla karşılaşıyorlar.
Öyleyse biz bir taraftan hayatımızın kolaylaştırılmasını talep ederken diğer yandan o kolaylığı aldığımız hâlde nasıl güçleniriz? Ya da ikisini denge içinde nasıl götürebiliriz?
Burada çok ince bir alan var. Öncelikle hedefimiz, ulaşacağımız yoldur. Bu bir meslek olabilir, bir ilişki olabilir, yapacağınız bir binanın, mimarinin, bir hayat inşasının hedefi olabilir. Eylemin adı ne olursa olsun, öncelikle ergonomi önemlidir. Kullanılabilirliğin en ekonomik tarzı önemlidir. En az enerjiyi harcayacak şekilde ve en kullanışlı biçimiyle orada olmak önemlidir. İşte bu bizim kolaylık kısmımızdır. Eğer burada daha fazla enerji kullanıp daha az yol kat ediyorsak bu zorluktur, güçlüktür. O zaman güçlenme talepleri devreye girmiştir.
Biz hem ulaştığımız şeyin bizi güçlendirmesini hem de yol içinde kolaylaşmayı, kolaylaştırmayı seçmeliyiz.
Dünyadan öğrendiğimiz egoistlik, egolarımızda yatan sistemler; kestirmeler ister. “Gel konforuna bak, rahatına bak! Çalışıp da ne olacak? Buraya gidip de, şu eğitimi alıp, bunu öğrenip de ne yapacaksın? Sen kafayı yoracağına bırak başkaları kafa yorsun!” Bu yüzden birçok konunun mekanizmasını anlamayan, idrakine varamayan, algılama kıtlığı olan insanların sayısı artıyor. Bunun sebebi kolayı seçmek. Hiçbir şey okumadan, hiçbir şey öğrenmeden, hiçbir çaba sarf etmeden, “İstediğim şey gelsin. Anne babam, çevre, devlet vs. bana bunu versin.” deniyor. Peki sen liyakat göstermeden, layık olmadan, sipariş ettiğin şeyi elde ettiğinde onu taşıyabilir misin? Onu bir yerden bir yere götürebilir misin? Ya da o elde ettiğin şey sana tat verebilir mi?
Bu sebeple kâinatta liyakat mekanizması vardır ki aslında son zamanlarda ülke ve devlet yönetimlerinde de ‘bu benim tanıdığım, bu benim akrabam, bu benim yoldaşım’ vs. demekten öte liyakatin, yani o konuya, o eyleme layık olmanın ne kadar önemli olduğu görülmeye, fark edilmeye başlar.
Bizim de kâinattan bir şey talep ettiğimizde, o talep ettiğimiz duruma layık olabilecek bir frekansta olmamız çok önemlidir. Ne kendimizi aşağı eksik görerek ne de o talep ettiğimiz şeyi çok yukarıda görerek... Bir şeyin isteği bize verildiyse bunun mutlaka bir sebebi vardır. Öyleyse o sebeple buluşabilmek için, o isteği güzel dillendirip de o hedefe gidebilmek için, evet, kolaylık isteyelim. Yardım isteyelim.
Mesela bize birinin destek vermesi, kolaylaştırmasıdır. Şu anda size bir destek veriliyor. Bir şeyi anlayabilin diye, bir şeyi nasıl kolaylaştıracağınızın bilgisi aktarılıyor ama bu; kaytarmak demek, tembellik etmek demek ya da ertelemek demek değil.
Öyleyse her biriniz ulaştığınız, ulaşacağınız hâl ve durum neyse, onu imajınıza yansıtarak, tahayyül merkezinizde imgeleyerek onun içine girin ve bir bakın; buluştuğunuz, buluşacağınız size tat veriyor mu? Sonra da ona hangi yollardan gidebilirim, diye sondan başa doğru gelin. Nasılsa akışta baştan sona doğru gideceksiniz. Bu, herhangi bir meslek seçimi, bir ilişki seçimi, bir eğitim, öğrenme, farkındalık ya da idrak seçimi olabilir.
Birçok kişi bugün uyanmak istiyor, kendini keşfetmek, hayatını iyileştirmek istiyor. Ne kadar güzel bir şey, ama Yunus kırk yıl odun taşıdı. Sen bugün kırk yıl odun taşımak zorunda değilsin fakat emek vermek durumundasın. Hayatına emek vermeden kendini nasıl geliştireceksin?
Kimileri derviş, kimileri aydın, kimileri bir bilim insanı, belki geniş ufka sahip bir felsefeci olmak istiyor, kimisi topluma faydalı olmak istiyor.
Öyleyse gönlünün sesini iyi dinleyerek, içeriden gelen ses ve sinyalleri, hayatın sembollerini doğru okuyarak, sistemle muhabbette olarak önce hedefine yönel ve yöneldiğin hedefin içerisinde gerçekten emek ver. Emek verdiğin şey ortaya çıktığında sana çok güzel zevkler ve lezzetler verecek. Sen de bu yaratımın içerisinde sende ol; bu dünyanın, bu kâinatın bir parçası olarak sen de katıl; katkıda bulun ve kolaylığı dile. Kolaylığı dilerken, emek vererek güzelliklerle orada ol.
Sevgilerimle, hoşça kalın.
Instagram
Twitter
YouTube
Facebook
Web
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Yorum Yazın