Görüş Bildir
Haberler
Kendi Çocuklarını Yutan Kronos: Sürekli Kendini Yargılayan ve Puanlayan Bir Ebeveyn Misiniz?

etiket Kendi Çocuklarını Yutan Kronos: Sürekli Kendini Yargılayan ve Puanlayan Bir Ebeveyn Misiniz?

İrem Yalçın
20.01.2023 - 08:45 Son Güncelleme: 24.01.2023 - 17:11

“İyi bir anne/baba mıyım?”, “bir hata yaparsam ve ileride bu hatam çocuğumda travmaya sebep olursa?”, “bazen kendimi çok yetersiz hissediyorum.” Kendiniz için zaman ayırdığınızda kendinizi suçlu hissediyorsanız “ona yeteri kadar zaman ayırıyor muyum?”; çocuğunuzla ilgili olumsuz bir durum olduğunda “ben iyi yetiştiremedim”, “bir yerde hata yapıyorum” şeklinde düşünceler aklınızdan geçiyor mu?

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

“Mükemmel” ebeveyn olmaya çalışırken ne kadar yoruluyor ve yıpranıyorsunuz?

“Mükemmel” ebeveyn olmaya çalışırken ne kadar yoruluyor ve yıpranıyorsunuz?

Titanlar’ın lideri Kronos, gökyüzünün tanrısı Uranüs ve yeryüzünün tanrıçası Gaia’nın en küçük oğluydu. Uranüs çocukların gelişmesine izin vermeyen öfkeli bir tanrıydı. Öfkesi, tüm çocuklarını Gaia’nın rahmine hapsederek çıkmalarını engelleyecek bir boyuta geldiğinde Gaia, çocuklarının Uranüs’e karşı gelmelerini sağlamak için çabalamaya başladı. Uranüs’ten korkmayan tek çocuk Kronos’u her şeyi kesebildiğine inanılan bir orakla birlikte sakladı. Sonrasında Kronos Gaia’nın rahminden kaçarak babasını hadım etti ve kardeşlerini de serbest bırakarak evrenin yeni hükümdarı oldu. Kız kardeşi Rhea’yı da eşi olarak seçti. Kronos’un hüküm sürdüğü yıllarda uzun bir süre altın çağlar yaşandı. Ancak bir süre sonra Kronos, kendisinin babasını devirdiği gibi çocuklarının da ona ihanet edeceklerini düşündüğünden, çocuklarını yutmaya başladı. Gaia ve Rhea’nın yardımlarıyla bundan kurtulan tek kişi Zeus oldu ve babası Kronos’u Tartaros’a kapattı.

Bireyler ebeveyn olduklarında, kendi çocukluk deneyimlerinden yola çıkarak ebeveynliklerine anlam yükleme eğiliminde olurlar. Bazıları “ben onlar gibi olmayacağım!” der, bazıları ise “acaba onlar kadar iyi olabilecek miyim?” diye düşünür. Bu kaygılar içinde boğuşurken de, çocuklarına davranışlarında tutarsızlıklar görülebilir. Farkında olmadan, kendi kaygı girdaplarına çocuklarını da sürükleyip yutabilirler.

Kaygılar bulaşıcıdır!

Kaygı ve korku kavramları birbiriyle karıştırılıyor olsa da aslında farklı anlamlara gelmektedir. Korkunun nesnesi belli iken, kaygının nesnesi belirsizdir ve genellikle geleceğe yöneliktir. Korkularımızla baş etme mekanizmalarımız korku nesnesi ile savaşmak için harekete geçer. Ancak kaygılarımızla baş etme mekanizmalarını, kaygılarımızı gidermekte   yetersiz görme eğiliminde olmaktayız.

Beck’e göre, kaygının nedenleri olayın kendisi değil, olayı nasıl algıladığımız ve yorumladığımızdır. Bireyler, yaşadıkları deneyimlerden yola çıkarak çeşitli sonuçlara ulaşırlar. Daha sonrasında benzer olaylarla karşılaştıklarında da aynı sonucun gerçekleşme ihtimaline karşı kaygı duymaya başlarlar. Korku ve kaygı her zaman olumsuzluk içermez. Algılanan tehlikenin bir gerçeklik boyutu varsa, bizi hayatta tutan korku ve kaygımız olur. Aynı zamanda belli bir düzeyde kaygımızın olması bizi motive eder. Ancak her durumda olduğu gibi burada da gerçeklikle olan bağlantısı ve dozu önemlidir. Bunu bir örnekle açıklarsak; öfkeli bir ebeveyn tarafından yetiştirildiyseniz, ebeveyn olduğunuzda, çocuğunuza kızdığınız zamanlarda verdiğiniz tepkilere daha fazla dikkat etme eğilimi içinde olabilirsiniz ve öfkenin davranışa dökülmesi konusunda kaygılarınız olabilir. Fakat kendi üzerinizde hissettiğiniz baskı arttıkça, kaygılandığınız durumu yaşama ihtimaliniz de artabilir.

Parsons, aileyi kişiliğin oluşturulduğu fabrika olarak tanımlar. Khrone ise, ebeveynlikte nispeten istikrarlı davranışlar üzerine odaklanır. Mükemmel olmaya çalışırken, davranışlarınızda tutarsızlıklar olduğunu fark ettiniz mi? 

Bandura’nın Sosyal Öğrenme Teorisi'ne göre; davranışlar model alınan kişinin gözlemlenmesi ile öğrenilir. Yani kaygı bozukluğu olan insanlarla temas kuran bireyler endişelenmeyi öğrenebilir. Çocukların rol modeli ebeveynleridir. İlk öğrenme deneyimleri ev içinde gerçekleşir. Ebeveynlerinin davranışlarını gözlemlerken,  kaygılı davrandığını gören çocuk bunu da model alır ve kaygılı olmayı öğrenir. Ebeveyn tutumları bu nedenle oldukça önemlidir.

Ebeveyn tutumlarınız hangisine uyuyor?

Ebeveyn tutumlarınız hangisine uyuyor?

1- Demokratik Ebeveyn Tutumu: Çocukların kişilik gelişiminde en sağlıklı olan tutumdur. Çocuğun bireyselliğinin kabul edildiği, ortak kararların alındığı, ailedeki herkesin sınırlarını açıkça ifade ettiği bir sistem hakimdir. Çocuklar girişimleri konusunda desteklenirken, aynı zamanda hayatlarının belli bir düzende olması için kurallar ve sınırları da öğrenirler. Böylelikle yetişkin olduklarında da kendine güveni olan, başkalarına saygı ve empati duyan bireyler olma ihtimalleri artar. Çünkü çocuklukları böyle bir ortamda geçmiştir. Bu nedenle aile toplumun prototipidir diyoruz. 

2- Aşırı Koruyucu Ebeveyn Tutumu: Ebeveynlerin çocuklarını gereğinden fazla koruyup denetlediği bir sistemdir. Çocuğun zarar göreceği düşüncesiyle, yapabileceği pek çok şey ebeveyn tarafından yapılır. Çocuk keşfetmek ve yapmak istedikleri konusunda destek görmez ve “sen yapamazsın onu” gibi cümleler duyar. Yeniliklere karşı kaygı duymayı öğrenir. Yetişkin olduğunda da, kararları onun adına bir başkasının almasını ister. Girişimci değildir. Olmak istediği kişi ile kendisi arasında bir uçurum oluşur. 

3- Aşırı İzin Verici Ebeveyn Tutumu: Çocukların sınırsız hakları vardır ve denetim yoktur. Çocuğun her dediğinin yapıldığı ihmal derecesinde bir serbestliğin olduğu sistemdir. Çocuklar her zaman doğru karar veremezler. Çocuklara karar alırken ebeveynlerine danışmaları, kurallar ve sınırlar öğretilmez. Sınırsız özgürlük alanı olan çocuk, başkalarıyla empati kurmayı ve başkalarının özgürlük alanlarını ihlal etmemeyi öğrenemezler. Her şeye haklarının olduğunu düşünürler ve yetişkin olduklarında topluma uyum sağlama oranları oldukça düşüktür. 

4- Otoriter Ebeveyn Tutumu: Anne-babanın çocuk üzerindeki kontrolü çok yüksektir. Sevgi ve ilgi ise koşulludur. Yani, çocuk onların istedikleri gibi davrandığında ilgi ve sevgi görür. İtaate dayalı bu sistemde, ebeveynin istediği gibi hareket etmeyen çocuk genelde cezalandırılır. Doğrudan cezalandırmaların yanında, sevginin esirgenmesi gibi dolaylı cezalar da olabilmektedir. Ebeveynleri ile olan ilişkide mesafe hakimdir. Çocuk problem çözme becerisi geliştiremez. Ruhsal rahatsızlıklar, özellikle depresyon görülme riski diğerlerine oranla yüksektir. Böyle bir ortamda yetişen bir çocuk özgüvensiz, çekingen, içe dönük, sorgulamadan kabul eden, manipülasyonlara açık, kararsız bir birey haline gelir. 

5- İlgisiz ve Duyarsız Ebeveyn Tutumu: Çocuğun yalnız olduğu bir sistem hakimdir. Ebeveynler kurallar, sınırlar, sevgi ve ilgi konusunda duyarsız davranırlar. Çocuk ebeveynlerinin dikkatini çekmek ve az da olsa ilgi görebilmek için çevresine veya kendisine zarar verebilir. İleride de çevresine güvenmemeyi öğrenir. İlişki kurmakta zorluk çeker. 

6- Dengesiz Ebeveyn Tutumu: Ebeveynin tutumu iki uçta olur. Aşırı sabır, hoşgörü ve aşırı cezalandırma arasında gidip gelir. Bu bazen iki ebeveynin çocuk yetiştirme konusunda farklı disiplin anlayışları olmasından da kaynaklanabilir. Bir konuda bir ebeveyn daha otoriter olurken, diğeri çocuğun davranışında bir sorun görmeyip çocuğun tarafını tutuyor olabilir. Böyle bir ortamda iyiyi ve kötüyü ayırt etmekte zorlanan çocuk, ebeveyninin nelere kızdığını anlamakta ve tahmin etmekte zorlanabilir. Böyle bir ortamda yetişen çocuk, kendi içinde çatışmalı bir birey halini alır.

İyi bir ebeveyn olmak istiyorsanız kendinizi yargılamaktan vazgeçin!

Bahsettiğimiz ebeveyn tutumları, bize içinde yetiştiğimiz aileden miras kalmıştır. Çocukluk deneyimlerimizden yola çıkarak kendi aile sistemlerimizi geliştirmeye çalışırken, bahsettiğimiz farklı tutumları benimsememiz mümkündür. Ancak çocukluğumuzda öğrendiğimiz sağlıksız tutumların yerine sağlıklı olanları öğrenmemiz de mümkündür. Öğrenme tek yönlü ve değiştirilemez bir süreç değildir. Çocukluğumuzda önce ebeveynlerimize ait olan, sonrasında ise kendi yetişkin sesimiz haline gelen yargılayıcı sesimizi değiştirip kendimize öz şefkat gösterebilmek değişimin başlangıcıdır. Araştırmalara göre öz şefkati yüksek olan ebeveynler daha az stres yaşıyor. 

İpuçları   

- Kendimize eleştirel ve yargılayıcı olmak yerine hoşgörülü ve nazik olabiliriz. Bunu yapabilmenin yolu, “bir arkadaşım benim durumumda olsaydı ona ne derdim?” sorusunu sorarak başlar. Hiçbir zaman kendimize acımasız olduğumuz kadar bir başkasına olmayız. En kötü şeyleri kendimize söyleriz. 

- Yaşadığımız kötü duruma karşı hissettiğimiz duygular konusunda kendimizi acımasızca eleştirmek ve güçsüz hissetmek yerine, bu duyguları hissetmenin normal olduğunu kabul etmek ve gelip geçmesine izin vermek de kendimize şefkat göstermektir. “Bunu neden bu kadar takıyorum ki?” demek yerine “Bunu hissetmem de normal, ben insanım.” Diyebilmek…

- Çocuk yetiştirmede zorlanan tek kişi olmadığınızın ve bu durumun ortak insanlık hali olduğunun farkına varmak ve çocuklarınıza gösterdiğiniz şefkati sunabilmenin yolunun kendine şefkat göstermekten geçtiğini unutmamak gerekir. 

- Çalışan bir ebeveynseniz ve acaba yetebiliyor muyum? Diye düşünüyorsanız, hatta işinizi sevdiğiniz için suçluluk duyuyorsanız,  ya da kendinize ayırdığınız zamanları çocuklarınıza ayırmadığınızda suçluluk hissediyorsanız, çocuklarınızla geçirdiğiniz kısa süreli kaliteli zamanın çocukların duygusal gelişimine katkı sağladığını unutmayın. Yapılan araştırmalara göre; kreşe giden çocuklar, evde büyüyen çocuklara oranla daha fazla uyarana maruz kaldıkları için dil, bilişsel ve sosyal beceriler konusunda daha iyi gelişiyor.

Instagram

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
15
11
2
1
1
1
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın