Güler Sabancı'nın Bilinmeyen Yönleri
Güler Sabancı'nın Hiç Bilinmeyen Yönleri
Güler Sabancı, Yüksel ve İlhan Sabancı çiftinin ilk çocuğu olarak 1955 yılında Adana’da doğduğunda Sabancı Ailesi’nde doğan ilk kız çocuğu olduğu için el üstünde tutulur. Anne babası evlendiklerinde beraber yaşadığından Güler Sabancı’nın çocukluğu da dedesinin ve babannesinin dizlerinin dibinde geçti. Anne babasının evliliği ise bir süre sonra son buldu.
“ Ben ilk torundum. Dedemin yanında büyüdüm. Dedem Hacı Ömer Sabancı beni, kendisine gelmiş bir hediye olarak görüyor. Altı oğlu var ve ben aileye gelen ilk kız çocuğuyum. Dedemin, fabrikada çalışan makinelere bakıp sevincinden ağladığını hatırlarım. Güçlü bir insandı. Gücü de sadece kendinden gelirdi. Sıfırdan başlamıştı. Pamuk işçiliğinden pamuk sanayiciliğine geçmiş olmaktan çok gurur duyardı. “En büyük ibadet çalışmaktır’ derdi. Dedem beni 3 yaşından itibaren fabrikalara götürürmüş. Babamı genç yaşta kaybettik. Beni dedem büyüttü. 12 yaşımda da dedemi kaybettim. Ondan sonraki rol modelim babaannem oldu. Babaanneme de çok yakındım. Babaannem olağanüstü bir kadındı. Canlı, neşeli ve çok yapıcı bir kişilikti. Altı erkek çocuğu, gelinleri ve torunlarıyla benim belki de hayatta ilk 'yöneticilik' dersini aldığım kişi diyebiliriz.”
Çok aktif ve aşarı hareketli bir çocuk olan Güler Sabancı ilkokulun ardından Ankara’da Ted Koleji’nde eğitim aldı. Tıpkı ilkokulda olduğu gibi Kolej yıllarında da hocaların ‘yaramaz, disipline uymuyor’ dediği öğrencilerden biri oldu. En sevdiği ders matematik, en zorlandığı ise tarih dersiydi.
“Ted Koleji’nde neredeyse, her yıl şubemi değiştirmek zorunda kalırlardı. Her yılın başında hemen hemen bir iki ay sonra sınıfta liderlik pozisyonuna geçerdim, beni sınıf mümessili gibi görevlere getirmekle çözüm bulurlardı. Annem bu duruma çok üzülürdü. Matematikle aram her zaman iyi oldu. Bir sorunum olmadı. Benim esas sorunum tarih dersiyle oldu. Ezber yapamadığım için tarih dersinden lisenin ikinci ve üçüncü sınıflarında sıkıntılarım oldu. Lise 2'de iki dersten ikmale kaldım. Bunlardan biri tarihti, diğeri de tuvalette sigara içerken yakalandığım için Almanca dersiydi. Ama her ikisinden de çok yüksek notlar alarak geçtim. “
Güler Sabancı üniversite çağına geldiğindeyse önce iç mimari okumayı düşünse de Boğaziçi Üniversitesi’nde işletme eğitimi aldı, aynı yılsa asgari ücretle çalışmaya başladı.
“Lise çağlarında her gencin başında kavak yelleri eser. Ben de bir ara iç mimar olmaya heveslendim. Zannediyorum en küçük amcamın evi için gelip giden mimarlardan etkilendim. Sakıp Amcam’a “İç mimari okuyacağım” dedim. O hiçbir zaman hayır demez, güzellikle ikna ederdi. Bana “Tabii neden olmasın. Ama imkânın var, kendi evlerin olur onları yaparsın” dedi. Ondan sonra bir daha tereddüdüm olmadı. Boğaziçi Üniversitesi'nde işletme okurken çalışmaya başladım. Okuldan sonra Lassa’ya giderdim. Lassa’nın ilk yılında asgari ücret aldım. Sakıp Amcam’la o zamandan başlayan ilişkimiz, ki çocukluğumda da önemliydi benim için ama esas o noktadan sonra daha yakın olduk diyebilirim. Demek ki, 18- 19 yaşlarından başladı serüvenimiz. 49 yaşındaydım amcamı kaybettiğimde, yani 30 yıllık bir birlikteliğimiz oldu. Önceleri onun rehberliğinde, yönetiminde birlikte çalıştık. Son dönemlerde ise diyebilirim ki neredeyse proje ortaklığı yaptık. Özellikle vakıf ve üniversite projelerinde birlikte çok büyük bir coşkuyla çalıştık. Kendisi benim mentorum, patronum ve dostumdu. Ama onu kaybettikten sonra ondan ne kadar çok şey öğrendiğimi daha iyi anladım. Bugün geldiğim yerde Sakıp Amcamın çok büyük rolü var.”
Orta, lise ve üniversitede eğitiminin yanı sıra tenis oynayan ve uzun yıllar dans kursuna giden Güler Sabancı üniversiteden mezun olduktan sonra 14 yıl boyunca KORDSA’nın genel müdürlüğünü, 7 yıl da Sabancı Holding Lastik ve Takviye Malzemeleri Grup Başkanlığını yaparken bu dönemde Sabancı Holding’in imzaladığı yüzde 50-50 oranlı yabancı ortaklıkların hayata geçirilmesine liderlik etti.
“ Çalışma hayatım çok dolu geçti. Çok önemli projeleri gerçekleştirme imkânım oldu. Çok önemli bir takımın içindeydim. Rahmetli Sakıp Amcam'ın liderliğinde diğer amcalarımla heyecanlı, yeni ortaklıkların yapıldığı, yepyeni dönemlerin yaşandığı bir çalışma hayatım oldu. 1980’ler, 1990’lar... 1986’da yabancılarla ilk ortaklık olan Belçikalı’larla Bekart projesinde lider takımındaydım. DuPont'la, Bridgestone’la ortaklıkta da yine öyle ekibin içinde yer aldım. Heyecan verici işlerdi. ABD'ye, Japonya’ya gitmek, anlaşmalar yapmak, ortaklıklar kurmak...
Güler Sabancı, 1984 yılında ise TÜSİAD yani Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği’nin ilk kadın üyesi oldu.
“Tüsiad’a girmeme neden olan kişi yakın dostum Ali Koçman’dı. Ali Koçman’a TÜSİAD’da erkek erkeğe oturup duruyorsunuz deyince üzerime geldi. Üye olmam için beni ikna etti. İyi de oldu. Üç yıl sonra 1987 yılında Yönetim Kurulu’na girdim. 80’lı yılların sonu Turgut Özal’lı yıllar. TÜSİAD’ın yabancı ziyaretçileri giderek artıyor. Hiç unutmam gelen yabancı bakanlar hitap ettiklerinde “Sayın Hanımefendi ve Sayın Baylar derlerdi
TÜSİAD’ın ilk kadın üyesi olmamda ailemin de desteği var. Önümü açan amcalarıma, objektif desteklerini esirgemeyen kuzenlerime çok şey borçluyum”.
Güler Sabancı iş dünyasındaki başarısının yanı sıra sosyal konularda da faaldi. Belki de bu yüzdendir ki Sabancı Ailesi, 1994 yılında üniversite kurmaya karar verdiğinde bu görev Güler Sabancı’ya verildi.
“Sabancı kardeşler, üniversite kurma kararı verdiklerinde oradaydım ve belki de bu görev için parmak kaldırdım. Rahmetli Hacı Bey ve Sakıp Bey bu görevi bana verdi, ben de severek kabul ettim. ‘Bir üniversite kurmak ve sürekli geliştirmek geleceğe dair bir projedir, gelecek senin gibi gençlerin’ dediler Çok büyük bir sorumluluk olduğunu biliyordum. Bugün üniversitenin geldiği yer beni mutlu ediyor. Ancak tabii ki, daha yapacak çok şey var. Ama kendi katkımdan huzur duyuyorum”
Üniversiteyi kurmak için kolları sıvayan Güler Sabancı, 5 yıl süren yoğun bir maraton sürdürdü. İstanbul’da düzenlenen arama konferansına 22 ülkeden, farklı disiplinlerde çalışan 50'nin üzerinde bilim adamı, araştırmacı, öğrenci ve iş adamı davet edildi. Konferansta felsefesi “Birlikte yaratmak ve geliştirmek” olarak belirlenen üniversitenin kurulması için tasarım komiteleri kuruldu. Böylece Sabancı Üniversitesi 1999 yılının Ekim ayında yeni ve özgün tasarımıyla kapılarını ilk
öğrencilere açtığında Güler Sabancı bir kez daha başarmanın mutluluğunu yaşıyordu.
Güler Sabancı, üniversitenin açılmasından kısa bir süre sonra, 2002 yılında kurulan Sabancı Müzesi’nin de yönetim kurulu başkanlığını üstlendi.
“Rahmetli dedem Hacı Ömer Sabancı’nın, bizler için çok önemli bir mesaj taşıyan şu sözünü anmak istiyorum: ‘Bu topraklardan kazandığımızı bu toprağın insanına geri vermeliyiz’. Sayın Sakıp Sabancı, bu ilke doğrultusunda, sahip olduğu değerli sanat koleksiyonlarını Üniversitemize bağışlayarak, bu önemli sanat hazinesinin topluma mal olmasında örnek ir yaklaşımın öncülüğünü üstlenmiştir. Sayın Sabancı’ya şükran borçluyuz”
2004 ylında kanser tedavisi gören Sakıp Sabancı’nın ölümünün ardından holdingin yönetim kurulu başkanlığına seçilen Güler Sabancı halen bu görevine başarıyla devam ediyor. Binlerce kadının güçlenmesi için bir çok projenin hayata geçmesini de sağlayan Güler Sabancı 2013’te Fortune tarafından “Dünyanın En Güçlü 50 İş kadını” listesinde ikinci seçildi. David Rockefeller Köprü Kurucu Liderlik Ödülü, Clinton Küresel Vatandaşlık, European School of Management and Technology Üniversitesi ‘Sosyal Sorumlu Liderlik Ödülü' gibi hayırseverlik ve liderlik konusunda bir çok ödüle layık görüldü. Güler Sabancı iş dünyasındaki yoğun temposuna rağmen şu sıralar 2 ay önce başlattıkları Çocuk Gelin Olmasın kampanyasıyla yakından ilgileniyor.
“ Daha iyi bir gelecek için, kız çocuklarımızın insan haklarını, çocuk haklarını sağlayacak bir gelecek için sürekli ve el ele çalışmamız gerekiyor. Sanatçısı, sivil toplum örgütleri, siyasiler, toplumun her kesimin bu konuda yapacak işi, verecek desteği var. Bu sorunu hep beraber çözebiliriz. Bu kliple inşallah Türkiye’nin her yerinde televizyonlarda yayınlanacak, sosyal medyada yayınlanacak. Bu konunun bu şekilde gündemde tutulmasının çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu sorunun bir çok boyutu var ancak bir gerçek var ki kız çocukları gelin olmasınlar, çocukluklarını yaşasınlar. İyi eğitilsinler, hiç değilse 18 yaşına kadar eğitim alsınlar sonra kendi ayakları üzerinde durabilsinler ve kendi hayatlarıyla ilgili karar verebilsinler.”
Yorum Yazın