Güçsüz Değil İnsanız! Her İnsanın Hissettiği Duygular Bizi Güçsüz Yapar mı?
Kuru yapraklara uyum sağlamak mı, kendini bulmak mı? Bütünden parçaya baktığımızda fotoğrafta dikkatimizi çeken bütün içindeki parçanın ne kadar sağlıklı olduğu değil mi? Bütünün kabul edip devam ettirdiği ve “normal” olduğuna inandığımız durumlar her zaman sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Hissettiğimiz duyguları toplumun diğer bireylerinin yaşamadığını, yaşıyorlarsa da “çok iyi baş edebildiklerini” düşünürüz. Ancak görülenin ardında olan buradaki kuru yapraklar gibiyse? Yaşanılan duygular insana dair normal ve sağlıklı bir sürecin ürünü. Hatta her insan zannettiğimiz gibi sağlıklı bir şekilde de duyguları ile baş edemiyor olabilir.
Peki bu durumda herkeste ortak olan duygular bizi gerçekten güçsüz yapabilir mi?
Kontrol Çabası
İnsan sosyal bir varlıktır. Gün içinde istemsizce birçok kişiyle temas kurar. Bu etkileşimlerin de hepsi olumlu şekilde ilerlemez. Zaman zaman anlaşmazlıklar çıkabilir ve bu da duygusal dalgalanmalara sebep olabilir. Elbette sadece çevremizdeki insanlardan etkilenmeyiz. Olayları, durumları algılayış şeklimiz, kendi içimizdeki sorgulamalar da bu durum üzerinde etkili olabilir.
Eğer içinde bulunduğumuz duygu durumu üzerinde karşı tarafla yaşadığımız bir olay etkili olduysa, burada kendimizi güçsüz hissedebiliyor ve yaşadığımız duygu üzerinde kontrol kurmaya çalışıyoruz. “O benim üzülmemi hak etmiyor” şeklinde söylemlerle üzüldüğümüz için kendimize kızıyoruz. Karşımızdaki insana mesafe koyduğumuzu düşünürken aslında kendimizle aramıza mesafe koyuyor ve işlevsiz baş etme mekanizmalarını kullanıyoruz.
Kapitalist sistem varlığını insanlar üzerinde kurduğu kontrol ile sürdürür. Duyguları bastırarak yavaşlamanın önüne geçer. Böylece sorgulamadan otomatik pilotta hareket etmemizi ister. Duyguları bastırmak duygusal açlık, dürtüsel alışveriş davranışına neden olarak sistemi besler. Duyguları bastırmanın bir yan etkisi de yavaşlayamamak ve her konuda acele etmektir. Hızlı konuşma, hızlı yürüme, anlık düşünülmeden verilen tepkiler, süreç değil sonuç odaklı olma ve sonrasında gelen anlamsızlık hissi… Tanıdık geliyor mu?
Duyguları sınıflandırmak
Hepimiz haklıysak kim haksız?
İletişim problemleri yaşadığını söyleyen danışanlarımda fark ettiğim ortak nokta ilişkilerinde haklı- haksız rekabetine giriyor olmaları oluyor. Bunun temeline indiğimizde ise, yaşanılan olayda iki taraf da belli duygular hissediyor ve kötü hissettiğini ifade etmek yerine karşı tarafın haksız olduğunu kanıtlama mücadelesine giriyor. Bu şekilde yaşadığı duyguları telafi etmeye çalışıyor. Ancak bu her iki tarafın da kazanamaması ve hayal kırıklığı ile son buluyor.
Yaşanılan olay konusunda iki taraf da kendince haklı olabilir. Ancak hissedilen duygular konusunda haklılık ispatı söz konusu olamaz. “Sen burada iyi niyetle yaklaşmış olabilirsin. Ancak bu durum beni üzdü.” Şeklinde hissettiğimiz duyguyu söylemek karşı tarafın kendini ispat çabasına girmesine sebep olmadan duygularımızı onarma konusunda bizi desteklemeye yönlendirecektir.
Duyguları kontrol etmek değil, yönlendirmek sağlıklıdır!
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!