Gelişine Vur Brezilya
Gelişine Vur Brezilya
Yeryüzünün futbolla harmanlanmış coğrafyalarının insanları yaşadıkları yeri futbol tutkusuyla bir futbol diyarına dönüştürmüşlerdir. Bu coğrafyalarda bazı efsaneleşmiş futbolcuların döneminde futbol seyircisi olmak bir yana henüz doğmamış çocuklar bile şimdi o futbolcuların isimlerine aşinadır ve onların efsaneleşmiş hikayelerini yakından bilir, bu hikayelerle büyürler. Anadoluda da kuşaktan kuşağa geçen bir futbol kültürü vardır, tıpkı Latin Amerika’nın bazı ülkelerinde olduğu gibi.
Bu futbol tutkusunun tarihi futbolun arsadan borsaya geçişinin tarihinden çok daha eski zamanlara kadar uzanır.
Halk arasında yoksulluk zamanlarında çamurun içinde krampon bulabilmek için kırk takla atılan zamanlarda dahi futbola verilen emek aşkla anlatılır. Semt ruhuyla ortaya çıkan amatör ruhlu futbol takımları hızla gelişir, birbirleriyle rekabet eder ve gittikçe popüler olurlar. İşte bu topraklar dünya kupasını hep bu iklimle izler olmuştur. Yaş büyüdükçe futbol ile olan ilişki tutkudan ziyade bir alışkanlık halini almaktadır.
Oysa çocuklarda bu duygu saf tutkudur, sadece tutku…
Hangi futbolcunun ne kadar maaş aldığı ya da hangi takımın ekonomik değerinin ne kadar olduğuyla pek ilgilenilmez. Bakkaldan alınacak olan ucuz plastik toplar alınmadan evvel şöyle bir havaya atılır ve eğer düz bir eksen boyunca dönüyorsa da topun yamuk olmadığına kanaat getirilir ve satın alınır. Elbette her daim ortamda top mevcut olmayabilir ama canlar o an futbol oynamak dışında başka birşey yapmak istemeyince eldeki materyalden top yapabilecek yaratıcılık da hemen ortaya çıkar. O an civarlarda boş bir deterjan kutusu bile maç yapmaya hatta takımlar kurup turnuvalar düzenlemeye yetmektedir.
İki taş ile bir kale kurulur ki o kale Santiago Barnabeu stadyumun kale direkleri gibidir. Aldım verdim usulü takım arkadaşları seçilir. Takımların durumlarına bir bakılır güçler dengeli değilse “siz çok güçlü oldunuz Hakan’ı bize verin” şeklinde takımlara son bir ayar verilir. Bir deterjan kutusu ile de pekâla bir anda Rivaldo, Roberto Baggio, Totti, Zidane, Del Pierro olunabilinir. Bir süper kurtarış ile de bir anda Oliver Kahn olabilmek de mümkündür. Maçı naklen anlatmak için ayrıyetten başka birisi istihdam edilmez. Herkes top ayağına geldiği vakit idolü olan futbolcunun adını heyecanlı bir ses tonu ile bağırarak o anda kendisini onun suretinde görebilir. Maçın oynandığı mahalle arası yollarda, kuytu köşedeki düzlük toprak sahalarda gündelik yaşama inat sınıfsız bir eğlence yaşam bulur. Çocukların futbolu futbolun kendisi gibi sınıfsızdır.
Yıllar yerinde durur mu onlar da yürürler ve çocuklar büyürler, sen büyürsün, idolün olan futbolcular büyür, jübilesini yapar futbolu bırakır.
Yerine yenileri ve belki de daha iyileri gelir gelmesine ama sen yine de futbolun saf halinde top sürerken adını bağırdığın futbolcuyu anımsamak istersin hep. Gözlerin açılır, borsada oynanan futbolun kirliliğini görmeye başlarsın ama gönlün elvermez çocukluğundan beri armasına gönül verdiğin takımını yüzüstü bırakmaya. Maçlarına giderken yaşadığın heyecanın takımın hisse senetleriyle hiçbir ilgisi olmadığı besbellidir.
İçindeki büyük tutkunun bir güç tarafından seni ve diğer insanları uyutmak için afyon olarak kullanıldığını, klüp başkanlarının hep büyük sermayedarlar tarafından yönetildiğini kavradığın an tutkun bitmese de kafanda futbolun çocukluk anılarını süsleyen festival tadındaki güçlü imgesi zedelenir.
Brezilya 2014 dünya kupasını seyrederken de tam olarak bu duygular içerisindeyim. Küresel futbol oligarşisine olan nefretim futbol tutkumun önünde geçiyor tıpkı Brezilya halkının şuan hissettiği gibi.
Işıltılı stadyumların dışında da polis ile emekçilerin maçları protestolarla devam ediyor. Gaz kapsülüne gelişine vole çakan Brezilyalılar’ı izlemek de oldukça heyecan verici. Tüm bunların atlasımızın futbol ülkesi Brezilya’da gerçekleşmesi oldukça ‘manidar’. Geçen sene bu zamanlarda Gezi direnişinden selam alan Brezilya halkı polis saldırıları sonrası “Acabou o amor isso, aqui vai virar uma Turqia/ Aşk bitti burası artık Türkiye” sloganlarıyla meydanlarda gelecekleri için direniyordu. Şimdi yine direniyor ve sermayenin kirli futboluyla arasına kalın bir çizgi çekiyor.
Brezilya’da süren bir dünya kupası turnuvası varken futbol delisi Brezilya halkının bu organizasyona olan mesafesi futbolun endüstriyelleşmenin de üst boyutu olan sosyal adaletsizliği derinleştirici bir rol oynamasından kaynaklanıyor. Brezilya hükümeti dünya kupası için tam 11 milyar dolar harcadı. Peki sponsorlar ve organizasyon sonunda elde edilecek maç gelirleri ne olacak sizce? DoğrudanFİFA‘nın cebine inecek. Dünya Kupası için inşaa edilen stadyumlardan, turnuvanın sponsorlarına kadar tüm kuralları da FİFA belirliyor. Favelalarda yoksulluk içinde yaşayan milyonlarca insanı devasa stadyumları inşaa etmek için yerlerinden edenler, buna direnen insanlara karşı faşizm rüzgarları estirerek her türlü işkenceyi yapan polis güçleri, favelalarda öldürülen çocuklar, bunu dünya kamuoyuna duyurmak isteyen gazetecilerin maruz kaldığı vahşi muamele, tüm bunları bilenler için dünya kupasının önüne geçmiş durumda. Brezilyada devlet okullarında çalışan öğretmenler ek iş yaparak hayatlarını sürdürmek zorundayken eğitim ve sağlığa harcanan bütçe oldukça kısıtlıyken FİFA ile beraber Brezilya hükümeti 11 milyar dolar harcayıp ışıltılı stadyumlar inşaa etti ve stadyumların turnuvaya yetişmesi için çok ciddi baskı kurdu. Bunun neticesinde de stadyum inşaatında çalışan işçiler esnek çalışma koşullarına maruz kaldılar ve iş cinayetleriyle hayatlarını kaybettiler. *
Bir diğer dikkat çekici noktaysa yapılan kamuoyu araştırmalarında Brezilya halkının %47′sinin takımlarını desteklemiyor oluşu. Bunun temel sebebi takımlarının ülkelerindeki protestolara duyarsız kalan bir konumda oluşu.
Bu anlamda böylesi bir durum dünya kupasında ilk kez yaşanıyor diyebiliriz.
Bana sokaklarda tüm bu yaşananları ne Messi’nin attığı son dakika golü, ne Neymar’ın bir çalımı, ne de Suarez’in İngiltere’ye attığı gol unutturabiliyor. Tam aksine futbol tutkumun futbol sömürgecileri tarafından sömürüldüğünü oldukça derinden hissedebiliyorum. Aradığım şeyin çocukken deterjan kutusuyla maç yaptığımız sınıfsız futbol rüyası olduğunu farkediyorum ve aklıma futbolu küresel futbol oligarşisinin elinden kurtaracak projeler geliyor.
FİFA’dan bağımsız alternatif bir dünya kupası düzenlesek diğer ülkelerden gelen yoldaşları evlerimizde ağırlasak, maçları yoksul mahallelerde oynasak Livestream üzerinden canlı yayın yaparak dünya ile paylaşsak nasıl olur acaba
diye sormadan duramıyorum.
Son olarak 2014 Dünya Kupası’nda hangi takımı tuttuğumu merak edenlere açıklıyorum:
Bu coğrafyada Dünya Kupası maçlarını seyredenlerden biri olarak Brezilya’yı tutuyorum ama ışıltılı stadyumlarda halkın gerçekliğine dokunmayan bir takımı değil geçen sene Haziran direnişinin selamını alarak Gezi’den açılan ortaya şık bir vole çakan ve şuanda da FİFA eliyle mahkum edilmeye çalışıldıkları yoksulluğu kabul etmeyerek sokaklarda kapitalist sömürüye direnen Brezilya halkını tutuyorum.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın