Emrah Safa Gürkan Ülkedeki Özgürlük Tanımına Dair Nokta Atışı Bir Tespit Yaptı!
Tarihçi ve akademisyen Emrah Safa Gürkan özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasından sonra yaptığı siyasi açıklamalarla gündeme geliyor. Bu kez de T24 yazarı Ebru D. Dedeoğlu'na konuşan Gürkan yine dikkat çekici bir röportaj verdi. Emrah Safa Gürkan'ın “Bu ülkenin geleceğini biz değil, çocuklarımız kurtaracak. Bizden bir şey olmaz.” sözleri öne çıktı.
Kaynak: T24 / Ebru D. Dedeoğlu
Son dönemlerin en popüler tarihçilerinden bir tanesi olan Emrah Safa Gürkan ülke gündemine dair açıklamaları ve paylaşımlarıyla sıkça ön plana çıkıyor.

İmamoğlu'nun tutuklanmasından sonra herhangi bir paylaşım yapmadığı için ilk günlerde eleştirilen Gürkan X hesabından açıklama yapmıştı.
'Arkadaşlar kurgudan yeni çıktım akşama da program olacak. 075x özetle buraya yazacağım ama popomu zamanında kaldıramamdan dolayı bu kadar ağır hakaretler etmeden bir bekleseydiniz, program çekelim dedik kurgusu uzun sürdü. Neyse durun yazıyorum eve yeni geldim... Sadece sizi yarı yolda bırakacağımı düşünmeniz üzdü yaw. Benim çok bir olayım yok yani kimseden beklentim falan da yok.
Bayram tatili vermiştim çekim için. Ekibi topladım çektik, akşama da programı gelecek. Ben buradayım. Hep buradayım, kimse de endişe etmesin.Yani yaşlılarla duracak değilim naftalin kokusu.' demişti.
'Geç geliyor olabilirim ama iyi geliyorum' diyen Gürkan, 23 Mart'ta Saraçhane'deki mitinge katılıp 'Geldim' pankartı açmıştı.
Geçtiğimiz gün de T24'ten Ebru D. Dedeoğlu'nun sorularına yanıt veren Emrah Safa Gürkan yine nokta atışı ifadeler kullandı.

'Hayatımızı şekillendiren prangaların çoğunu kendimiz takıyoruz; en tehlikelisi de bu zincirleri özgürlük sanmamız' diyen Gürkan 'Bu çağın en büyük ezberi nedir? Gerçekten ‘özgün’ olanla sadece ‘özgünmüş gibi görünen’i nasıl ayıracağız?' sorusuna şöyle cevap verdi:
'Bu çağın en büyük ezberi, özgür olduğumuz yalanı. Görünüşte özgürüz, ama bu özgürlük çok dar bir çerçevede tanımlanıyor. Gerçekte ne özgürüz ne de eşitiz. Aydınlanmanın başında şöyle bir inanç vardı: Güç ilişkileri devletle sınırlıdır, devleti sınırlarsak özgürleşiriz. Ama günümüzde özgürlük artık sadece devletle sınırlı bir mesele değil. Kariyer, ideal insan modeli, başarı takıntısı… Bunların hepsi üzerimize yüklenmiş yeni türden baskılar. Sabah beşte kalk, buzlu duş al, meditasyon yap, iki yüz elli şınav çek… Böyle bir ‘kendini gerçekleştirme’ manyaklığı dayatılıyor. Sosyal medya da bu sahte özgünlük hissini sürekli körüklüyor. Dolayısıyla asıl büyük yalan şu: Özgür olduğumuzu sanıyoruz ama değiliz. Rousseau’nun dediği gibi: “İnsan özgür doğar ama her yerde zincire vurulmuştur.” Ve en tehlikelisi de bu zincirleri içselleştirmiş olmamız.'
"Prangaları kendimiz takıyoruz ve sonra onlarla yaşamayı 'özgürlük' sanıyoruz"

Neden prangalara ihtiyaç duyuyoruz? sorusuna da cevap veren Gürkan şunları söyledi:
'Aslında duymuyoruz. Ama bize ihtiyaç duyduğumuz söyleniyor. Telkin olmadan yaşayamaz hâle geldik. Bugün bir insan, her gün binlerce telkinle yüz yüze. Oysa 1400 yılında bir köylü için devlet sadece sikke üstündeki sultanın resmi ve hutbedeki birkaç sözden ibaretti.
300 yıl sonra, 1700’lerde, diyelim ki bir İngiliz Katolik için bu hâkim güç artık sadece kilisede ya da paranın üstünde değil, düzenli bir ibadet ritüelinin, içselleştirilmiş bir düzenin parçasıydı. 1900’lere geldiğimizde ise devreye adab-ı muaşeret girdi. Ne zaman ne yapılacağı, nasıl davranılacağı artık açık kodlarla belliydi. Ve garip bir şekilde bunun bizi özgürleştirildiğine inanıldı. Oysa durum tam tersiydi. Daha üretken olduk çünkü sistem bunu ödüllendiriyordu. Gelişim kutsandı. Bugünse beyaz yakalı, 30 yıl sonra Harari okuyor, Ferrari'sini Satan Bilge’yle içsel yolculuğa çıkıyor. Ya da işini bırakıp yoga kampına gidiyor. Hep aynı hikâye. Çünkü bazı şeyleri gerçekten anlamamamız gerekiyor. Anladığımız anda sistemden çıkabiliriz. O yüzden o prangaları kendimiz takıyoruz. Ve sonra onlarla yaşamayı “özgürlük” sanıyoruz.'
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın