Eğitim Bir Lütuf Değil Haktır! 7 Maddede Türkiye'nin Engelli Öğrenciler Gerçeği
Günlük yaşamlarında karşılaştıkları bir çok güçlük engelli bireylerin zamanla toplumsal hayatın dışına itilmesine neden oluyor. Onları sosyal hayatın içine katmada en işlevsel yere sahip olan eğitim alanında ise önemli eksikler göze çarpıyor.
Eğitmen sayısında eksiklik, yeterli donanımdan yoksun öğretmenler, materyali bulunmayan sınıflar, çoğu zaman sözlü, hatta zaman zaman fiziksel şiddet... Bunlar engelli öğrencilerin her gün karşılaştıkları problemlerden sadece birkaçı.
Öte yandan engelli bireylerinin yüzde 41'inin okuryazar dahi olmadığı, gençlerinin üçte ikisinin orta öğretimi bitiremeden okullarından ayrılmak zorunda kaldığı Türkiye'de veliler yarınlardan endişeli.
Gelin, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'nünde Türkiye'deki eğitim probleminin bir başka yarasına, engelli öğrenciler gerçeğine birlikte göz atalım...
1) Bugün 80 milyona yaklaşan Türkiye nüfusunun içinde yaklaşık 9 milyon vatandaşımız engelli
Türkiye 2005 yılında yürürlüğe koyduğu Engelliler Hakkında Kanun ve 2006 yılında imzaladığı Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'yle, engelli öğrencilerin hiçbir gerekçeyle eğitim hakkından mahrum bırakılamayacağını, diğer yaşıtları ile eşit haklarla yaşam boyu eğitim olanağından yararlanabileceğini kabul etti.
Ancak uygulama sahasında yaşananlar önümüze farklı bir tablo koymakta.
Bugün 80 milyona yaklaşan Türkiye nüfusunun içinde yaklaşık 9 milyon vatandaşımız engelli.
Bu engelli vatandaşlarımızın eğitim durumlarına ilişkin verilere baktığımız zaman karşımıza çıkan tablonun hiç de iç açıcı olmadığını görüyoruz.
"Engelli nüfusunun % 41,6’sı okuryazar değil"
2) Kaynaştırma yoluyla yapılan eğitimde yaşanan problemler
Yaklaşık olarak 260 bin engelli öğrencinin bulunduğu ülkemizde, 2014-15 itibarıyla bu öğrencilerin % 70,6’sı kaynaştırma yoluyla, % 12,5’i özel eğitim sınıflarında, % 16,9’u da özel eğitim okullarında ders görmekte.
Eğitim bilimciler ve psikologların doğru yöntem olarak kabul ettikleri 'kaynaştırma yoluyla yapılan eğitim' Türkiye'de her ne kadar öncelikli yaklaşım olarak kabul edilse de uygulamada önemli eksiklikler göze çarpıyor.
"Her birey farklıdır"
Kaynaştırma yoluyla yapılan eğitime ilişkin bir rapor hazırlayan Boğaziçi Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Bölümü'nden Yardımcı Doçent Hande Sart, her bireyin farklı olduğunu ve öğrencilere bu farkılıklar göz önünde bulundurularak yaklaşılması gerektiğini belirtiyor ve önemli noktalara dikkat çekiyor.
Onedio'nun sorularını yanıtlayan Sart, engelli öğrencinin okula başlama sürecinde hazırlanan raporda, yaşadığı çevre, çocuğun gelişim özellikleri, ailenin ekonomik ve eğitim durumu, öğretmen yeterliliği gibi faktörlerin göz önüne alınmadan, sadece 'tıbbi tanılama' (örneğin; zihinsel engellilik, özel öğrenme güçlüğü, görme engelliliği v.b) yapıldığını aktarıyor.
Bu tanımlama ile bireylerin ne tür rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanacağına, engel durumunun derecesine göre okul türüne bile karar veriliyor fakat kaynaştırma yoluyla eğitim uygulamasına dair hiçbir bilgi sunulmuyor.
"Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı raporlarının önemli bir kısmı uygulanmıyor"
Ayrıca yapılan araştırmalara göre bu tanılamaya bağlı olarak hazırlanması gereken 'Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı' raporlarının önemli bir kısmı ya hiç hazırlanmıyor ya da hazırlansa dahi uygulanmıyor. Tüm bu faktörler gözardı edilerek hazırlanan raporlar da çocuğun neyi yapabileceğinden ziyade neyi yapamayacağına odaklanmış oluyor.
Kaynaştırma yoluyla eğitim yapılan sınıflardaki çocuklar tüm bu olumsuz faktörlerin içerisinde kendilerini ifade etmeye, geliştirmeye imkan dahi bulamadan 'başarısız oldu' denilerek özel eğitim sınıfları veya okullarına yönlendiriliyor.
3) "Eğitimde devamlılık önemli bir sorun"
Engelli öğrencilerin özellikle ilköğretimden orta öğretime geçişte ve orta öğretim eğitimleri sırasında okulu bırakma oranlarının diğer yaşıtlarına nazaran oldukça yüksek.
2012-13 eğitim-öğretim yılı itibarıyla geçilen “4+4+4” sistemi, ilkokul ve ortaokuldaki verileri ayrıştırmaya olanak sağlıyor.
Engelli çocukların sadece üçte biri örgün orta öğretime erişebiliyor...
Tabloda özellikle dikkat çeken nokta lise düzeyinde öğrenci sayılarının ciddi oranda düşmesi.
2014-15 eğitim-öğretim yılında, lise düzeyinde toplam 41.770 çocuk özel eğitim hizmetlerinden yararlanmış.
Ancak yapılan araştırmalara göre, lise çağında en az bir engeli olan 120 bin civarında çocuk var. Yani, engelli çocukların sadece üçte biri örgün orta öğretime erişebilmekte.
Ayrıca engelli öğrencilerle ilgili başka bir gerçek de diğer akranlarına göre eğitimlerini tamamlamak konusunda daha dezavantajlı durumda olmaları.
2011 itibarıyla, Türkiye’deki 18-24 yaş arasındaki gençlerin % 42’si liseyi tamamlamadan eğitim sisteminden ayrılırken bu oran aynı yaş grubundaki engelli bireyler için % 62’ye ulaşıyor.
Kendilerine yeterli fiziksel ve sosyal şartların sağlanmaması neticesinde örgün eğitimden kopan engelli gençler, kendilerine 'alternatif' olarak sunulan açık liselere yöneliyor ve böylece toplumsal hayatın daha da dışına itiliyor.
4. Öğretmen açığı bir an önce çözüme kavuşturulması gereken önemli bir problem
Problemin bir boyutu özel eğitim alanında önemli ölçüde öğretmen açığı bulunması.
2011 yılı verilerine göre, görme engeliler alanında %23.9, işitme engelliler alanında %7.5, rehberlik ve psikolojik danışmanlık alanın da %52.2 ve zihin engelliler öğretmenliği alanında da %61.9 açık bulunmakta.
Üstelik Türkiye'deki eğitim fakültelerinin de bu açığı en azından kısa vadede kapaması pek mümkün görünmüyor.
5. Peki öğretmenler, engelli öğrencilere nasıl eğitim verileceğini biliyor mu?
Problemin diğer boyutu ise, sınıf veya branş öğretmenlerinin engelli öğrencilere nasıl eğitim verileceği, onlara nasıl yaklaşılacağı hususunda donanım olarak yeterli olmamaları.
Nitekim yapılan araştırmalarda öğretmenlerin 'Öğretmenlik eğitimimde engellilerle ilgili hiç ders almadım, farklı öğrenen çocuklar için sınıfta en iyi ortamın nasıl oluşturulacağını bilmiyorum, bireyselleştirilmiş eğitim programını uygulamakta güçlük çekiyorum' gibi şikayetleri dile getirdikleri görülüyor.
Özellikle engelli öğrencinin sınıfa kabul edilmesinde ve akranlarının engeli olan çocuğa karşı olumsuz tutumlarının azaltılmasında öğretmenlerin tutumu çok önemli.
Eğitim Reformu Girişimi'nin hazırladığı rapora göre, “Sınıfımda bu kadar öğrenci varken, bir de bu öğrenci ile mi uğraşacağım?” yaklaşımından, kaynaştırmadaki görme engeli olan öğrencisi sınıfta yürüdüğü zaman tüm sınıfın dikkatini çekecek şekilde “Çekilin Mert geliyor. Yol verin!” diye diğer öğrencilere seslenmeye uzanan geniş bir öğretmen davranış yelpazesi bulunuyor.
Evet, tüm bu sorunlar yumağının içerisinde öğretmenlerin önemi oldukça kritik...
Hande Sart, öğretmenlerin çok önemli bir rolü bulunduğunu, ancak bunun bir sistem problemi olduğunu, dolayısıyla tek başına öğretmenlerin omuzlarına yıkılarak çözülemeyeceğini söylüyor.
5) Öğrencilerin karşılaştıkları diğer problemler...
Yine Eğitim Reformu Girişimi'nin engelli çocukların Türkiye'deki eğitim durumlarına ilişkin sahada yaptıkları araştırmalarla hazırladıkları rapora göre, karşılaşılan en büyük zorluklardan biri materyal eksikliği ve okulların fiziksel koşullarının engelli çocuklara uygun olmaması.
Bunun toplumun geneline yayılmış problem olduğunu gösteren önemli bir örnek ise diğer veliler...
Engelli çocukların sınıfın, hatta eğitimin dışına itilmesinde diğer velilerin tutumları da rol oynuyor.
Engelli öğrencinin sınıftan alınması için diğer velilerce imza kampanyası düzenlenmesi, çocuğun engelinden dolayı diğer veliler tarafından sözlü tacize, hatta fiziksel şiddete dahi uğradığı görülmekte.
Ayrıca rapora göre, anadili Kürtçe olan çocukların dilini konuşabilecek uzmanların yetersizliği bir diğer problem. Benzer bir durum işaret dili uzmanları için de söz konusu. Gerek Kürtçe, gerek işaret dili bilen uzmanların eksikliği çocukların eğitsel performansının olduğundan düşük saptanmasına ve gereksiz yere birden fazla engel tanısı verilmesine yol açabilmekte.
6. Velilerin omuzlarındaki en ağır yük: Gelecek kaygısı...
Hande Sart, sahadaki gözlemlerinden yola çıkarak velilerin en büyük endişelerinin 'gelecek kaygısı' olduğunu söylüyor:
'Aileler çocuklarını ayakları üzerinde durabilen bağımsız bireyler olarak yetiştirmek istiyor. Ancak tüm bu koşullar nedeniyle 'benden sonra ne olacak, benim çocuğuma kim bakacak?' sorusu aileler için korku ve endişe kaynağı oluşturuyor. Devletin de desteğiyle gerekli mekanizmalar işletilip bu kaygıların giderilmesi gerekiyor.'
7) Engelli çocuklarımızın eğitim dışına itilmemesi için ne yapmalıyız?
Uygulamada yaşanan tüm bu eksiklerin giderilebilmesi için herkese iş düştüğünü ve buna tüm alanlardan başlanılması gerektiğini söyleyen Hande Sart, öncelikle örgütlenmenin önemini vurguluyor:
'Engelli bireylerin taleplerini yerine getirirken engellilerle birlikte olmak lazım. Böyle hak ihlalleri olduğunda ne oluyor? Ulusal ve uluslararası alanda. O nedenle Sivil Toplum Kuruluşları çok önemli bir noktadalar. Tabii velilerin de, hak ihlaline uğramış bireylerin de bu STK'lar içerisinde örgütlenerek mücadele etmesi gerekli.'
Ayrıca öğretmen programlarında yeniliğe gidilmesi gerektiğini belirten Sart, öğretmenlerin, engelli öğrenci gerçeğinin farkına vararak eğitilmesi ve Türkiye'nin sosyolojik şartlarının göz önüne alınarak evrensel standartlara uygun bir model yaratılması gerektiğine dikkat çekiyor ve ekliyor:
'Bütün bu yapılanlar bir 'iyilik', 'lütuf' veya 'yardım' olarak algılanmamalı. Biraz da bizim kültürümüzden kaynaklı bu algının değiştirilmesi gerekiyor. Bu bir haktır ve herkesin bunun farkına varması gerekiyor.'
Fotoğraflar: AA
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Normal insana yeterli değeri veremeyen sistem engellilere maalesef hiç değer vermiyor. Bizim burda okullar kendi imkanları ile bir sınıf oluşturup masrafları... Devamını Gör
"eğitimde feda edilecek tek bir fert yoktur"
biz eğitim alan insan görünce amuda kalkıyoruz.
onlar için yapabileceğimiz en iyi şey kendi çocuklarımızın eğitimi. kardeşimin okulunda mental reterdasyonu olan bir çocuk okulu sınıf sınıf gezmişti herkes ... Devamını Gör