onedio
article/comments
article/share
Haberler
Demirin Terzisi: Gülfidan Soyuğur

etiket Demirin Terzisi: Gülfidan Soyuğur

Bir elinde kaynak makinesi, yüzünde yeşil bir ışığın gölgesini taşıyan maskesiyle… Gülfidan Soyuğur. Atölyesinde metalin soğukluğunu ateşin sıcaklığıyla bir araya getiren, malzemeyle sessiz bir diyalog kuran bir usta. Toprağın yumuşaklığından çoktan uzaklaşmış; inatçı, ağır ve çoğu zaman kabuğu kalın demire kendi dilini öğretmeyi seçmiş bir “demir terzisi”.

Kıvılcımlar havada dağılırken, o demiri bir kumaş gibi okşayan sabrıyla çalışıyor. Her kaynak izi, heykelin bedeninde bir yol, bir iz, bir anlam hattı açıyor. Onun heykelleri çoğu kez kütleden çok boşlukla konuşuyor; görünmeyeni görünür kılan, eksik olanın içindeki sesi duyuran bir dinginlikle.

Gülfidan, kadınlığın ince ritmini sanayinin gürültülü nabzıyla bir arada taşıyor. Atölyesi, metalin inadıyla insan iradesinin karşılaşmasını sessizce kaydeden bir tanık gibi. Şimdi maskesini kaldırıp o yorgun ama kararlı bakışlara yakından bakma zamanı. Bu röportaj, ateşin kıvılcımından kendi hikâyesini şekillendiren bir kadının dünyasına açılan bir kapı.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

"Heykel, boşluğu metalle hapsetme sanatıdır" diyebilir miyiz senin için? Fotoğraflarında gördüğümüz o metal kafeslerde, maddenin kendisinden çok, kapladığı boşluk mu başrolde? Yoksa sen o boşluğu, heykelin görünmez ama en sert malzemesi olarak mı görüyorsun?

"Heykel, boşluğu metalle hapsetme sanatıdır" diyebilir miyiz senin için? Fotoğraflarında gördüğümüz o metal kafeslerde, maddenin kendisinden çok, kapladığı boşluk mu başrolde? Yoksa sen o boşluğu, heykelin görünmez ama en sert malzemesi olarak mı görüyorsun?

Evet, çünkü ben aslında metalden çok boşluğu şekillendiriyorum. Tellerin arasındaki hava, izleyiciye görünmez bir ağırlık gibi çarpıyor. Metal yalnızca sınır çizgilerini belirliyor; geri kalan boşlukları ise izleyiciye bırakıyorum. Böylece eser tamamlanmış bir form olmaktan çıkıyor, izleyicinin kendi deneyimiyle tamamladığı bir diyaloğa dönüşüyor. Her bakan, kendi zihnindeki eksikleri o boşluğa ekleyerek heykelle kişisel bir bağ kurmuş oluyor.

Bir kaynak makinesi, bir maske ve sert metal çubuklar... Kilin o yumuşak, affedici ve hatayı örten yapısının aksine metal hata kabul etmez. Dirençlidir, ağırdır, yorucudur. Zihnindeki o naif duyguları, 'erkeksi' ve endüstriyel bir malzemeyle anlatmak, senin için bir tezatlık mı yoksa bilinçli bir meydan okuma mı?

Hayatımda yaptığım hiçbir işe “erkeksi” ya da “kadınsı” diye bakmadım. 16 yaşından beri çalışan biri olarak tek derdim, beni gerçekten mutlu eden mesleği bulmaktı. Anadolu Üniversitesi Heykel Bölümü’nde okurken metal, mermer, ahşap gibi pek çok malzemeyi deneyimleme fırsatımız vardı. Metal atölyesine ilk girdiğim günü hiç unutmuyorum: Makine sesleri, kıvılcımlar… Açıkçası korkutucuydu. Eğer bir meydan okumadan söz edeceksek, bu tamamen kendime olan bir meydan okumaydı. O korkunun üzerine gitmek ve soğuk bir malzemeye ruh katma fikri beni büyüledi. Metalle çalışırken yaptığınız hatayı ne kadar düzeltirseniz düzeltin izi mutlaka bir yerlerde kalır. Benim için onu bu kadar özel ve biricik yapan da tam olarak bu.

 

Türkiye’de metal heykel yapan, kaynak makinesiyle birebir çalışan kadın sanatçı sayısı oldukça az. Bu alanda bir yalnızlık hissettin mi? Kaynak makinesini eline aldığında bir tereddüt, bir korku ya da “Acaba yapabilir miyim?” hissi yaşadın mı?

Evet oldukça az, olanlar da yeterince görünür değil. Hayatın ve yaşam koşullarının içinde üretmek, görünür olmak, sosyal kalmak gerçekten zor. Eğer yalnızlıktan söz edeceksek, bu anlamda evet, yalnızız! Keşke bir araya gelebilsek ve birlikte projeler üretebilsek. Gelecek hayallerimden biri tam da bu: Kocaman bir hangar, içinde özgürce üretebilen kadınlar… Belki farklı disiplinlerden, farklı hikâyelerden gelen ama aynı masada buluşan kadınlar. Bir gün bunu gerçekleştirecek güce sahip olmayı gerçekten çok istiyorum.

Neden bu kadar ağır malzeme? Kadın bedeninin karşısında ağırlığıyla, sıcaklığıyla, keskinliğiyle tehditkâr duran metali seçme sebebin neydi?

Neden bu kadar ağır malzeme? Kadın bedeninin karşısında ağırlığıyla, sıcaklığıyla, keskinliğiyle tehditkâr duran metali seçme sebebin neydi?

Çünkü ağırlığın beni dengede tuttuğuna inanıyorum. Belki de bu kendi sınırlarımı zorlamak ve yapabildiklerimi görmektir.  Metal, zor ve tehditkâr bir malzeme ama aynı zamanda çok dürüst. Kadın bedeniyle metal arasında kurduğum ilişki de tam olarak buradan doğuyor: Yumuşak olanla sert olanın yan yana durup bütünleşmesi… Birbirine zıt gibi görünen iki malzemenin aslında aynı hikâyenin farklı tonlarını birlikte taşıması bu dengeyi oluşturuyor.

Bir yönetmen gözüyle bakarsak; atölyendeki kıvılcımlar çok 'Cyberpunk' bir atmosfer yaratıyor. Ama heykellerin bir o kadar lirik, içe dönük ve kırılgan. Görsel dünyan hangi yönetmenin kadrajına daha yakın? Tarkovski’nin puslu şiirselliği mi, yoksa Nuri Bilge Ceylan’ın ağır ve yalnız kadrajı mı, yoksa başka biri mi?

Atölyem, her detayını benim şekillendirdiğim yapay bir evren gibi… Kimi zaman oyun alanım, kimi zaman terapi merkezim, kimi zaman da dans pistim. Eğer hikâyemi bir yönetmenin kadrajıyla ilişkilendirecek olursam, belki Tarkovski’nin şiirselliğiyle Ceylan’ın ağır yalnızlığı arasında bir yerde durduğumu söyleyebilirim.

 

Kıvılcımların atölyemi aydınlattığı, tellerin yavaş yavaş forma dönüştüğü, hiçliğin içinden yeni bir varlığın doğduğu o alan… İşte orası benim sinemam, benim dünyam.

 

Akademiden sanayiye geçişin... Akademi koridorlarından, gürültülü, yağ kokulu, maske ve eldiven zorunluluğu olan bir atölyeye geçmek! Bu dönüşüm sende nasıl bir kırılma, nasıl bir yeniden doğuş yarattı?

Bizim akademi diğer akademilerden biraz farklıydı. Daha önce de bahsettiğim gibi, okulumuz malzemeleri deneyimleme konusunda bize büyük bir özgürlük sunuyordu. Her ay farklı bir atölyede üretim yaptığın bir öğrenme alanı… Bu nedenle okula hiçbir zaman şıkır şıkır gidemedim; üzerimde hep bir tulum, elimde hep kir vardı. Zaten çocukluğunu sokaklarda geçirmiş bir kuşak olarak kirlenmeyi hep sevmişimdir. Bu yüzden o ortam bana hiç yabancı gelmedi; tam tersine çok doğal, çok evimde hissettiren bir deneyimdi.

Erkek egemen bir ustalık alanına kadın olarak girdiğinde kırman gereken görünmez duvarlar oldu mu? Ve en önemlisi; Sen o duvarları nasıl erittin?

Erkek egemen bir ustalık alanına kadın olarak girdiğinde kırman gereken görünmez duvarlar oldu mu? Ve en önemlisi; Sen o duvarları nasıl erittin?

Elbette… “Yapabilir mi?”, “Kaynak mı gerçekten?” gibi sorular bana çok tanıdık. Ama ben o duvarları kırarak değil, eriterek ilerledim. Her adım attığımda, kulaklarımdaki tüm o tereddütlü sesleri de susturdum. Belki o soruların bazılarını ben bile kendime fısıldıyordum; ama sabrım ve kendime duyduğum güven her seferinde ağır bastı. Hâlâ gördüğünde şaşıran insanlar oluyor. Bu bence sadece tanımamaktan kaynaklanıyor. Benimle tanıştıklarında, yaptıklarımı gördüklerinde o soruların hepsi kendiliğinden cevap buluyor.

Çocukluğunun cebinde sakladığın o metaforik ‘paslı çivi’ neydi? O günkü çocuk Gülfidan bir gün metalden heykeller yapacağını hissettiren hangi merakı taşıyordu? Söküp takmak mı? Yapboz mu? Bir nesnenin içini görme isteği mi?

Çocukluğum ve okul hayatım hep kendi oyunlarımı ve oyuncaklarımı yaparak geçti. Arkadaşlarım bilgisayar oyunu oynarken ben bahçede toprağı şekillendirir, eski kıyafetleri kesip biçip kendime bebekler yapardım. Bir grup arkadaşla küçük tiyatro oyunları hazırlar, minik kâğıtlardan biletler yapıp tüm mahalleye dağıtırdık. En sevdiğim ders de teknoloji-tasarım dersiydi mesela… Şimdi dönüp bakınca, üretme güdüsünün çocukluğumdan beri içimde olduğunu çok net görüyorum. Genç yaşta çalışmaya başlamam da bunu fark etmemi sağladı. Kendime “Her güne nasıl uyanmak istiyorsun?” diye sordum. Ve sonunda cevabı buldum.

Zamanın bir nehir değil de pas tutmuş bir demir levha olsaydı...Bugünkü sen, elindeki pürmüzle 10 yıl önceki Gülfidan’ın karşısına dikilse; onun üzerindeki hangi pası silmek, hangi çatlağı kaynatmak isterdi?

Ona şöyle derdim: “Korkma… Yorulacaksın, zorlanacaksın ama doğru yoldasın. Bu sert ve gri yolu bir gün çiçeklerle çevireceksin.” Demirindeki paslarla uğraşmasını değil, levhayı kendi elleriyle şekillendirmesini söylerdim. Çünkü önemli olan pası silmek değil; bütün o çeliği dönüştürebilecek gücün zaten içinde olduğunu fark etmek.

Metal soğuktur, ama sen ona 'insan ızdırabını' yüklüyorsun. O bükülmüş, gerilmiş yer yer kırılmış figürlerde, izleyiciye fiziksel acıyı ve ruhsal gerilimi nasıl hissettiriyorsun?

Metal soğuktur, ama sen ona 'insan ızdırabını' yüklüyorsun. O bükülmüş, gerilmiş yer yer kırılmış figürlerde, izleyiciye fiziksel acıyı ve ruhsal gerilimi nasıl hissettiriyorsun?

Aslında eserlerimi üretirken “Ben bunu hissettim, sen de bunu hisset” gibi bir iddiam yok. Sadece hayatımın parçası olan yaşanmışlıkları, belleğimde kalan bir anı tasarlayıp görünür kılıyorum. Bitmemiş gibi duran heykellerim de tam olarak bu yüzden izleyicinin bir yerine dokunuyor; çünkü hepimiz bambaşka hayatların içinden geliyoruz ve herkes o boşluklarda kendi duygusunu buluyor. Belki de bu nedenle izleyiciyle hızlıca bir bağ kuruluyor. Mesela “Değişime Direnen” adlı heykelim… Ben o işte sanatsız, eğitimsiz, gelişime kapalı bir toplumun kaçınılmaz sonunu anlatırken; bir izleyici bana “Bu heykel bana ev gibi hissettirdi, içine girip uyumak istiyorum” demişti. İşte tam da bu yüzden sanatın tek bir doğrusu yok. Benim için acı olan bir form, başkası için huzura dönüşebiliyor.

'Kaynak yapmak' iki ayrı parçayı birleştirmek demektir. Hayatında 'Keşke buraya bir kaynak atıp birleştirebilseydim' dediğin yarım kalmışlıklar, kopmuş bağlar, kapanmamış sayfalar var mı?

Fazlasıyla sabırlı biriyimdir. Her koşula ayak uydurur ve yoluma bakabilirim. Ama bunlara rağmen olmuyorsa böyle olması gerektiğini düşünürüm. Bunu iki parça gibi düşünecek olursak bu parçaların birleşebilmesi için önce erimesi gerekir. Eğer kaynak tutmuyorsa, aynı malzemeden değilsiniz demektir. Hayatta da böyle… Bir şey tutmuyorsa zorlamanın anlamı yoktur. Bunu kabul edene kadar geçen süreç elbette sancılı oluyor ama sonunda her şey olması gerektiği gibi yolunu buluyor.

LinkedIn’de "sosyal dönüşüm" vurgusu yapıyorsun. Sanatın kişisel bir şifa olduğunu düşündüğünde "Bu eser benim tedavimdi” dediğin, bir çalışma var mı?

LinkedIn’de "sosyal dönüşüm" vurgusu yapıyorsun. Sanatın kişisel bir şifa olduğunu düşündüğünde  "Bu eser benim tedavimdi” dediğin, bir çalışma var mı?

“İçimizde Açan Tüm Çiçeklere” __adlı heykelim, benim için tam anlamıyla bir şifa heykeli. 2022 Mart ayında babamın mesane kanseri olduğunu öğrendik. Hastalığın adı bile insanın içine sonu olmayan bir çaresizlik bırakıyor. Okul bitmişti, ailemin yanına dönmüştüm; bir yandan babamın demirci arkadaşı Necdet abinin dükkânında çalışıyor, bir yandan Suadiye’de Don Kişot Sanat’ta heykel dersi veriyordum. Her şey, babamın bir sabah beni uyandırıp “Hastaneye gidelim” demesiyle başladı. Doktor “kanser” dediği anda, bir anda çocukluğumdaki o Gülfidan’a geri döndüm. Tek fark şuydu: Eskiden babam benim elimden tutup beni okula götürürdü; şimdi ben onun elini tutup hastaneye götürüyordum. Yanında ağlayamadığım için, demirci atölyesine giderdim. Orada ağlar, içimdeki bütün ağırlığı dükkânda bırakır, sonra eve öyle dönerdim. Üretimim tamamen durmuştu; atölye artık benim için bir çalışma alanı değil, bir ağlama odasına dönüşmüştü. Sonra bir gün, yolda yürürken kulaklığımda Ezginin Günlüğü’nün “Hişt” şarkısı çalmaya başladı… Sözleri şöyleydi: “Leylaklar açmış gördün mü, dallardan bahar inmiş duydun mu… Karanlıklar içinde bir ışık var, mor mor mor leylaklar… Hişt, hişt…” Sanki tam da bana sesleniyordu. Üstelik o an, tesadüf gibi görünen ama benim için bir işaret olan şey oldu: Leylak ağacının altından geçiyordum. Elimi uzatıp bir çiçek kopardım. Sonra doğruca atölyeye gidip o anın heykelini ürettim. İçimi birden umut sardı; sanki içimde uzun zamandır sönmüş bir ışık yeniden yanmıştı. Zaten sonrasında her şey yolunda gitti. Geriye, o zor zamanlarımda bana şifa olan heykelim kaldı.

 

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Bir kadın metal sanatçısı olarak Türkiye sanat piyasasında yer almak… Bu mücadele biraz da paslanmaya direnmek gibi mi? Galeriler ve koleksiyonerler ağır, endüstriyel malzeme kullanan bir kadına nasıl yaklaşıyor? Önyargılar seni yordu mu yoksa daha da mı güçlendirdi?

Bir kadın metal sanatçısı olarak Türkiye sanat piyasasında yer almak…  Bu mücadele biraz da paslanmaya direnmek gibi mi? Galeriler ve koleksiyonerler ağır, endüstriyel malzeme kullanan bir kadına nasıl yaklaşıyor? Önyargılar seni yordu mu yoksa daha da mı güçlendirdi?

Sanat piyasasında iyi ya da kötü birçok şey duyuyoruz. Yaşadığım bölge nedeniyle sergilerde ve fuarlarda çok aktif olamasam da, heykellerimi üretip onları koleksiyonerlerle buluşturduğum bilinçli bir yalnızlık sürecindeyim. Bu süreç bana hem çalışma özgürlüğü hem de kendi ritmimi koruma alanı veriyor. Koleksiyonerlerimden en çok duyduğum şey ise metali bu kadar naif ve kırılgan bir forma dönüştürmeme duydukları şaşkınlık… İnsanlardan aldığım her geri dönüş, her cümle gururumu okşuyor ve çoğu zaman gözlerimi dolduruyor. Kaç eser üretmiş olursam olayım, o ilk günkü heyecanım ve duygusallığım hiç değişmiyor.

 

Metal arkeolojiktir; çağlar boyunca toprağın altında kalır, yine de bir form taşır. Bin yıl sonra birisi senin eserini topraktan çıkardığında; bu çağın insanı hakkında ona neyi fısıldamasını istersin? 

Bin yıl sonra heykellerimi gören insanların, ne kadar güçlü olduğumuzu bilmelerini isterdim. Ama aynı zamanda bir o kadar kırılgan olduğumuzu da… Metalle çalışıyor olmam dışarıdan sert bir dünyanın izlenimini verse de, işlerimin içindeki boşluklar, yarım bırakılmışlıklar ve bükülmüş formlar, bu çağın insanına ait duyguları kendi içinde taşımaya devam edecek. Benzer bir düğümle birbirimize bağlı olduğumuzu bilmek, aslında bütün sınırların, zorlukların, acıların ve mutlulukların ortak olduğunu hissettirir. Ben de heykellerimde tam olarak bu ortak düğümü görmelerini ve hissetmelerini isterdim.

Instagram

Spotify

Apple Music

Youtube

'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio'

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
0
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam