Burak Karabey Yazio: “Deprem” Zekâsı?
Onedio Yazio’da ilk yazımın deprem üzerine olmasını arzu etmezdim ama insanı diğer canlılardan ayıran özellikler üzerine yazmak istediğim köşemde “zekâ”nın bize özgü taraflarından da bahsetmeden geçemem.
“Zekâ nedir?” sorusu çok kapsamlı bir soru. Hatta kendinize sorduğunuz zaman da hemen cevabını veremeyeceğiniz, belki de 2-3 yıl önce verdiğiniz ya da yazdığınız cevabı beğenmeyeceğiniz kadar da dinamik bir tanıma sahip. Tarihi olarak incelediğinizde farklı alanlarda gelişim gösteren insan zekânın tanımını da sürekli değiştirmekte. Örneğin bundan 500 yıl önce okuma yazma bilmek çok önemli bir zekâ göstergesi iken şu an bu gayet normal ve olması gereken bir alt beceri durumuna düştü. Mesela okuma-yazmayı olması gereken yaşlarda bilen hiç kimseye zeki demiyoruz. Zekâ popüler tanımları incelediğinizde birden fazla özelliğe sahip denilebilir. Her ne kadar zekâ üzerine kuramların kurgulanmasında ilk Galton’un oldukça aykırı ve ırka özgü yaklaşımı söz konusu olsa da geçen 150 yıl içerisinde bu konuda oldukça ilerleme kaydettik.
Türkiye Alp-Himalaya deprem kuşağı bölgesinde olup ülkenin neredeyse yarısı hatta 2011 verilerine göre nüfusunun %44’ü deprem riski yüksek bölgede yaşıyor.
Şimdi zekâ tanımına geri dönelim. Eğitim Psikolojisi kitabı Zekâ ve Gelişimi bölümünde Uğur Sak aynen şöyle belirtiyor:
Bayraklı civarındaki evlerle ilgili sadece TV’de gördüğünüz yıkılan evler ama bunun belki yüzlercesi ağır hasarlı.
Bunca yıllık deneyimden bunu öğrenemeyip, kolon kesen(iddia), çürük raporu olan binada oturmaya, çalışmaya hatta poliklinik açmakta, işletmekte ısrar eden akıllarla birlikteyiz. Dikkatinizi çekerim bu iş yerlerine avukatlar, doktorlar, dişçiler vs. de dahil. Yani bunun okumuş insan dediğimiz kesimle de alakası yok. Doğal olarak “Deprem zekâ”sı kısmında gelişimimiz neredeyse yerlerde. Bu alanda sanki geçmişte yaşıyor, böylesine önemli teknoloji gelişimleri sağlamışken, normal gelişim gösteren okuma ve yazma bilen insanın zeki olarak adlandırıldığı zamanlardaki davranışları sergiliyoruz. Zekâ gelişimimize uygun bir “Deprem zekâ” sı anlayışında bile maalesef değiliz. Buna karşılık, depreme müdahale, hız, yıkılan binalarda arama-kurtarma, acil sağlık müdahalesi, depremzedelere yardım ve organizasyon konularında ise dünyanın en iyi zekalarından birine sahibiz. Ama bu zekâmız kayıplarımızı sadece azaltıyor maalesef engellemiyor. 2020 yılı 6 üzerinde gerçekleşen depremlerde Meksika’da (7,4) 10, Papua Yeni Gine’de (7,0) 1, Filipinler’de (6,6) 2 kişi hayatını kaybetmiş. Biz de Elazığ ve İzmir depreminde hayatını kaybeden sayısı ise tüm dünya ile karşılaştırdığınızda ise en yüksek. Bence değiştirmemiz gereken problem ortaya çıktığında kendimizi geliştirdiğimiz alan değil, problemin ortaya çıkışında sorunu azaltan zekamızı geliştirmek. İnsan zekasının diğer canlı zekalarından ayıran en büyük farklarından biri bizim “Neden?” sorusuna önem vermemiz. “Neden?” peşinde birçok alanda merakla koşarken, “Neden?” bu kadar can kaybediyoruz diye sormadan duramıyorum.
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın