Görüş Bildir
Haberler
Buket Harıkçı Yazio: 2020, Dur Biraz Düşüneyim; Ve Bir Gün Olsaydın Bu, Pazartesi Olurdu…

etiket Buket Harıkçı Yazio: 2020, Dur Biraz Düşüneyim; Ve Bir Gün Olsaydın Bu, Pazartesi Olurdu…

Buket Harıkçı
31.12.2020 - 16:58

Şimdi dünyanın bir insan olduğunu ve virüsün de o insanın içine girerek ne yapmak istediğini anlamaya çalışalım…

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Dünya bir bebek olsun.

Bebekken saf neşe ve seygiydi. Küçüklüğünde keşfe çıktı, yetişkinliğinde kendinden yeni bebekler dünyaya getirdi. Çoğaldı, duyularının ve duygularının sayesinde kendini de riske atarak sınırlarını zorladı ve yeni yetişkin dünyalarla başlangıç saflığından uzaklaşarak kendi kendinin yaratıcısı olmaya devam etti. Ve her yeni yetişkin bebek o yüzyılda kendini muhakkak oyalayacak bir oyuncak, kumdan kaleler, evcilik, sanat, teknoloji, spor yarattığı gibi hastalık da yarattı. Bizim yüzyılımızda da ona ‘Korona’ dendi. Korona virüsü skor veren bir oyun alanı haline geldi.

Hayvan yiyen insan bebek artık bu varlıkların yaptırımlarına maruz kalmak zorundaydı… “Brokoli yerine Yarasa yersen sonun ölüm olur” tehdidi dünyanın canavarlaşmasından sonra aslına bakarsak saf, neşeli haline dönüşme sancısıdır. Evet insanın evrim sürecinde hayvan ile beslenmesinin de önemi oldukça büyüktür fakat yarasa gibi insan vücudunun özümseyemeyeceği, sindiremeyeceği ve bakterilerle dolu bu hayvanı yemesindeki sebep neydi? Belki bir kültür belki bir zorunluktu…Gerçek cevabını kimse bilmiyor.

Gelelim hastalıklara… Zihinsel altyapıları vardır. Artık biliminsanları hastalıkları araştırırken insanların çocukluğuna inmek zorunda. Peki neden Dünya (insan) virüse ihtiyaç duydu? Mesaj içeren bu hastalık dinlenmek, dönüşmek, yenilenmek için bir alan yaratmış oldu ve kesinlikle buna ihtiyacımız vardı. Yaşam tarzımızı, savurganlığımızı, cahilliğimizi, kaybettiğimiz yetenek ve yeterliliklerimizi, aç gözlülüğümüzü bize ancak bu kadar bir acımasızlıkla öğretebilir ve hatırlatabilirdi.

Tıpkı iki yaşındaki bebeğin kırk iki yaşında olan bir bireye dönüşmesindeki gibi bir değişimle değişti dünya.

‘’Gezegenimizden Bir Yaşam / Davıd Attenborough’’ adlı belgeselde izlediğimiz tema aslında Çernobil’in kalıntısı olan yıkık dökük binaların, kuraklaşan ve verimsizleşen topraklarının, denizlerinin bile insan eli değmediğinde yıllar sonra kendini nasıl yenilediği… Dünya insanla kıymetli fakat insansız daha güvenli bir yer… Anladık!

Gelelim bize kendimizle ilgili şeyler söyleyen 2020 yılı, başımıza hangi çorapları ördü şöyle üstünden bir göz atalım;

Türkiye’de bu yıl 1944 orman yangınında 6 bin 492 hektar alan kül oldu. Şubat ayında İzmir-İstanbul arası gerçekleşen, ardından Pakistan’da da yaşanan uçak kazası  ve dünyaca ünlü bir sporcunun yine bir uçak kazasında ölüşü, Beyrut’ta gerçekleşen patlama, bir çok il ve ilçemizde yaşanan depremler, Van’da yaşanan çığ, Sakarya’da patlayan havai fişek fabrikası, Karadeniz’de yaşanan sel ve heyelanlar, Afrika’da yaşanan çekirge istilası, Ankara’daki kum fırtınası, büyük devletlerdeki büyük devlet adamlarının öldürülmesi, öldürülen, yakılan kadınlar, kaybolan çocuklar, Amerikalı bir siyahi olan George Floyd’un bir polis tarafından boğazına aldığı baskıyla can vermesi, uzağa gitmeyelim en son ülkemizde gerçekleşen bir futbol müsabakasında bir hakemin bir sporcuya siyahi oluşuyla ilgili kurduğu cümleler…

Sevgili okuyan… Hepsi hepimiz için felaket… Kimse için kazanç olması mümkün değil… Bir kısmı utanç verici, bir kısmı kötü yönetim bir kısmıysa strateji hatası… Ama hepsi insan ile ilgili… Depremler, seller de insan ile ilgili…Yeterince iyi bir mühendislik gösterse idik bu yaşananların çoğu gerçekleşmeyecekti…

Yaşam tarzım ve duygularım ölçeğinde hiçbir şey için ‘’keşke yaşanmasaydı’’ algısı yoktur bende, demem böyle cümleler fakat 2020 yılı için dememekte zorlanıyorum. Şey gibi, Matrix’de yaşanmış bir kayma gibi bu yıl. Sinyal bozukluğu gibi, cızırtı gibi, keyifsiz, ekşi…

Yine de pozitif taraflarını tüm zorluklara rağmen görmek istememiz lazım…

Hani kaldırımlarda yürürken her zorluğa ve zorbalığa rağmen aralardan ince ince çıkan bitkiler var ya… Hafif gülümseten ve insanın içini ısıtan…Onun gibi bakalım bu yıla…Mutlaka kişisel keşiflerimiz, farkındalıklarımız, ilk kez denediklerimiz olmuştur. Sadece eve değil içimize çekilip düşünmeyi, yapmayı ertelediklerimiz için zaman yaratımlarımız olmuştur. Oldu da… Ben bunu yogaya başlayarak, vejetaryen olarak, mindfullness meditasyonları ile bedensel ve ruhsal çalışmalar yaparak, bazı büyük ve öğretisi olan kitapları okuyarak, dil öğrenerek, dolap ve satın alma detoksu yaparak, insan eleyerek, duygu düşünce biçimlerimi revize ederek geçirdim… Dünya için küçük kendim için büyük açılımlarım oldu. Belki de her şey eskisi gibi aynı ritimde ilerleseydi gözümüz de gönlümüzde bu kadar bakış açısı esnekliğine uğramayacak, açılmayacaktı.

Olayları nasıl yorumladığımız ve sorunlarımıza bulduğumuz çözümlerimizin hayatımızı nasıl değiştirdiğine dair bir hikaye ile devam edelim…

Japonlar bir deniz hatta ada ülkesi oldukları için her zaman balık seven bir toplum olmuşlardır ve tabi taze ve lezzetli olması önemlidir. Fakat sahillerdeki balıklar artık yetersiz gelmeye başlamış ve gemilerle açılma kararı alınmıştır. Başlangıçta balık getirmek için uzaklara gidildikçe geri dönmesi de uzun zaman almış, geri dönüş yolculuğu iki üç günden daha uzun olunca haliyle balıklar tazelik özelliklerini kaybetmeye başlamıştır. Japon halkı kaybolan tazelikten rahatsız olmuştur.

Bu problemi çözmek için balıkçılar, teknelerine soğuk hava deposunda dondurulmuş olarak saklayabilmiş ve halka dondurulmuş balıkları sunmuştur. Ardından bu uygulamanın da lezzet konusunda istenilen sonucu vermediğini tespit edip, halk da balıkçılar da bir başka çözüme gitmek istemiştir. Bu da akvaryumdur. Gemilere akvaryumlar yapılır ve canlı haliyle balıklar kıyılara kadar taşınır. Japon halkı bu defa da balıkların canlı olmasına rağmen lezzet farkını anlayabilmişlerdir. Hareketsiz, sıkışık günlerce yolculuk yapan balıklara artık başka bir çözüm bulmak zorunda kalan balıkçıların aklına bir fikir gelir; balıkları yine teknedeki akvaryumlarında tutarken içine bir küçük köpek balığı yerleştirirler ve böylece balıkların bir kısmı köpekbalığı tarafından yutulmasına rağmen geride kalanlar son derece taze kalabilmiştir.

Şöyle diyebilir miyiz artık;

Yaşadığımız her zorlukla birlikte mutlaka bir kolaylığı yanında taşıyor oluyoruz, sıkıntılarımıza çaremiz yine kendi bakış açımız ve zekamız, güçlük çektiğimiz konular yine kendi umudumuz ve o yolda verdiğimiz çabamızla oluyor… Moral ve motivasyonunun azaldığı zamanlar bu hikayeyi hatılamanı çok isterim değerli okuyan… Elbette 2020 senesi içinde can kayıplarımız can acılarımız oldu. Bunlar da köpek balığı tarafından yenilen balıklar gibi kendilerini canlı balıklar için feda edenlerdi…Gidenler de hizmetini yaptı…

Hepsine teşekkür borçluyuz.

Ve pandemiyle beraber öğrendiğimiz şeylerden biri de ; bu zamana kadar ne yaptıysak onunla yol almak ve idare etmek zorunda kaldığımız gerçeği…Okuduğumuz kitaplardan, öğrendiğimiz dillerden, mezun olduğumuz okullardan, gezip görebildiğimiz yerlerden ne hatırladıysak onları depolayabildiğimiz kadar kullanabildik yaşam sevincimizi, umutlarımızı ve geleceğe karşı bakış açımızı… 

Ve şunu da belirtmeliyim ki ; hiçbir örneği yoktur ki fakir ile zenginin , çirkin ile güzelin daha önce hiç bu kadar eşitlendiği yaşanmış olsun. Zengin olan ama bağışıklık mücadelesi veremeyen, güzel olup yine de maske ile yüzünü kapatmak zorunda kalanlar ile 2021‘de daha eşitlikçi, yaşam tarzlarımız arasında uçurumun olmadığı, adaletiyle, tokluğuyla, fırsatlarıyla herkese daha coşku, neşe ve mutluluk getirmeli, daha çok dost sohbetleri, daha çok şarkılar söylemeli, daha çok ormanlarda koşmalı, daha çok sarılmalıyız.

Bu açığı kapatmamız için daha çok sevmeliyiz.

Aşık olmak, özlemek, hatırlamak, paylaşmak, inanmak, gülümsemek… İnsan olmak için bunun gibi onlarca duygu var seçip yaşamaya devam edeceğimiz…

Zira bu kadarı bize yetti…

Güle güle 2020.

Instagram

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
2
1
1
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın