Bir Ekşi Sözlük Yazarının Filmi Çekilse Hüngür Hüngür Ağlatacak, İç Burkan Aşk Anısı
Çoğumuzun lise dönemlerinde hayatını etkileyen, hiç unutamadığı ilişkileri olmuştur. Bazıları çok güzel geçtiğinden akılda kalmıştır, bazıları can yaktığından. Bazıları unutulmuştur çoktan, bazıları belki hala devam ediyordur. Ekşi Sözlük yazarlarından gergin ataman'ın başından geçen, ekşi itiraf başlığına yazdığı bir ilişki de acı bir gülümsemeyle hatırlanacak, insanın içini cız ettiren bir deneyim olmuş. Okuyunca boğazınızda bir şeylerin düğüm düğüm olacağı bu saf ve tertemiz anıları gelin birlikte okuyalım.
Planımız işledi, harfi harfine hem de. Bir tiyatro oyuncusu gibi sahneler planladım ve onları hayata geçirdim... Tanıştık, konuştuk. İnanılmaz bir mutluluk ve şaşkınlıkla, ne yapacağını şaşırmış bir halde bana bakıyordu konuşurken. Güldürdüm onu birkaç kere, utandırdım. Muhabbet öyle koyulaştı ki saat geçmiş, fark etmedik. Onu evine bırakabileceğimi söyledim. Evet demedi ama hayır da demedi. Kızardı, utandı, ne diyeceğini bilemedi. Diğer arkadaş bizden ayrıldıktan sonra beraber yarım saat yürüdük. Ben konuştum, o dinledi. O zaten az konuşan ve sustuklarını içinde yaşayan bir kızdı. Vedalaşırken yanağına bir buse kondurdum, utanarak ve hızla eve girdi.
O gece yatağımda dönüp durdum. 'Acaba şimdi ne yapıyor' dedim. Mutlu mu? Neler düşünüyor? İçi kıpır kıpır mı? Sırıtıyor mu sebepsiz yere? Ne yapıyor şu an...
Tabi o dönem cep telefonumuz olmadığı için haberleşme imkanı sınırlıydı. Nasıl olduğunu görmek için ertesi günü beklemek zorundaydım. Bu şekilde tam on gün beraberce gezdik, konuştuk, tanıdık birbirimizi.
Artık ona 'Sevgili olalım' diyecektim. Sonra fark ettim ki ben de heyecanlıyım. Elim ayağıma dolanıyor. Oyun yaparken gerçekten etkilenmiştim ondan. Evet görece güzel değildi ama muhteşem bir kalbi vardı. Okul bahçesinde karşılaştık. Beni öptü yanaklarımdan ve yürümeye başladık. Sonra duvarın orada durup susuştuk. Lafa nasıl gireceğimi bilemedim. Sonra gözlerine baktım ve onunla sevgili olmak istediğimi söyledim. Gözlerinden yaşlar döküldü. Sustu, tek kelime etmedi. Sonra hızla uzaklaştı yanımdan. Öylece kalakaldım.
Onu o gün bir daha görmedim. Ertesi gün de görmedim. Arkadaşı beni buldu ve o hafta okula gelemeyeceğini söyledi. Çok telaşlanmış ve korkmuştum. Sebebini sorduğumda da biraz rahatsız olduğunu söyledi, ama öyle değildi, biliyordum. 'Gidip ziyaret edelim' dedim, 'Bence iyi bir fikir değil şu an' dedi. Üzüntüden çökmüş bir halde sınıfa döndüm. Ne derse kendimi verebiliyordum, ne de o neşeli halimden eser kalmıştı. Her teneffüste arkadaşlarım başıma toplanıyor, 'Neyin var, bir şey mi oldu, kesin bir şey oldu, ben hiç seni böyle görmedim' gibi şeyler söylüyorlardı. Evet bir şey olmuştu ama ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. Neyi yanlış yapmıştım bilmiyordum...
Tam altı gün boyunca ondan haber almadım. Ne yüzünü gördüm, ne sesini duydum, ne de evine gidip sormaya cesaret edebildim. İçim içimi kemirdi günlerce. Kötü bir şeye sebep olmaktan ölesiye korkuyordum. Hani bir kere görsem, iyi olduğunu bilsem, bir iki kelam etsek karşılıklı, o zaman dinecekti içimdeki sebepsiz fırtına. Sonraki haftanın Pazartesi günü İstiklal Marşı için sıraya girerken gözlerim hep onu aradı. Yine yoktu. Hayatımda kendimi hiç bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. Sınıflara dağıldıktan sonra ben onun sınıfına gittim ders başlamadan önce. Arkadaşını buldum. 'Allah rızası için bana güzel bir şey söyle' dedim, iyi mi o? Neden gelmiyor?
Omzuma bir el dokundu ben onunla konuşurken. Arkamı döndüğümde tam karşımda duruyordu. Yüzüne utangaç bir hüzün çökmüş, gözleri yine nemlenmiş, gülümsemesindeki coşku yerini dudak kenarlarına gizlenen bir umutsuzluğa bırakmıştı. Birkaç saniye konuşmadan bakıştık. 'Nasılsın' dedim sesim titreyerek. İyi olduğunu söyledi. Kısa cümleler kuruyordu. Öğle arasında buluşmak üzere sözleştik ve ben sınıfıma döndüm. İzafiyet teorisi işte tam da o sıralarda kendini hissettirdi. Öğleden önce 45'er dakikadan 4 ders vardı. Bir de 10'ar dakikalık teneffüsler. Allah'ım bu zaman ne menem bir şeydi, neden geçmiyordu. Dakikaları bıraktım, saniyeleri saydım. Karnıma ağrılar girdi, kalp atışlarım en yüksek seviyedeydi, parmak uçlarım uyuştu, avuçlarım karıncalandı, yanaklarım al al oldu. Sanki 3 buçuk saat değil de, bir o kadar yıl geçti aradan.
Öğle tatili zili çalınca sınıftan ışık hızında çıktım. Her zaman konuştuğumuz duvarın önünde onu beklemeye başladım, heyecandan buz gibi olmuş uyuşuk avuçlarımı birbirine sürttüm. Yüzümü ellerimin arasına alıp yanaklarımdaki ateşi söndürmeye çalıştım.
Uzaktan geldiğini gördüm ve toparlandım. Yarım saat sonrasını çıldırasıya merak ediyordum. Ne olacaktı, nasıl bir konuşma geçecekti aramızda? Samimi bir şekilde elini sıktım ve yanaklarından öptüm onu. Neler olduğunu sordum, neden okula gelmediğini, neden bu kadar üzgün göründüğünü, neden 'Sevgilim olur musun' dediğimde cevap vermediğini...
'Sen harika bir insansın, ama ben senin sevgilin olamam. Ne yapmaya çalıştığını biliyorum, neden çırpındığını biliyorum, ama yapamam. Senin sevgilin olup bir süre sonra benden ayrılacağını bilerek yaşayamam. Seni sevmek, uzaktan da olsa yetiyor bana. Sırf ben seni seviyorum diye beni mutlu etme çabanı takdir etsem de, yapamam. Ben böyle mutluyum, sensizliği bile seviyorum inan. Beni çok mutlu ettin biliyor musun, hayatım boyunca unutamayacağım şeyler yaşattın. ama burada kalalım. Senin önce sevgilin, ayrılınca da arkadaşın olamam. Ben senin bir şeyin olmadan da mutluyum.'
Gözlerimde biriken yaşları tutmakta çok zorlandım. Boğazım düğümlendi, tek kelime edemedim. Şimdi ben ona 'Ama ben de seni seviyorum, artık gerçekten seviyorum, bir kor oldun göğsümde' desem inanmazdı. Çünkü bir yalanla başlamıştı her şey. kendime kızdım, hem de çok kızdım.
Üzüntüm tarif edilemeyecek boyutlardaydı. Sarıldım ona, kafasını göğsüme yaslayıp ağladı, beni de ağlattı. Bir süre öylece bekledik. O an ölmek istedim. Kahır denen şey gelip çöreklendi içime. Öğle tatilinin bittiğini haber veren zil yankılandı bahçede. Ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakıp son kez elime dokundu, ve uzaklaştı.
Uzunca bir süre birbirimizi görmedik. Korkumdan bahçeye bile çıkmıyordum, görürüm de elim ayağıma dolaşır diye. Aylarca düşündüm, üzüldüm, ara sıra gözlerim doldu. Bana tarifi imkansız bir duyguyu yaşatmıştı o süre boyunca. Hayatıma değer katmış, kalbimde iz bırakmıştı. Sene sonunda tiyatro gösterimizde arka sıralarda otururken görmüştüm onu sahneden. Kalbim delicesine çarpmıştı. Kendini ne kadar gizlemeye çalışmışsa da başaramamış, sandalyeye gömülmüşse de nemli gözlerinin parıltısı onu ele vermişti. Oyun sonrası usulca kapıdan çıkıp giderken gördüm. Bu onu son görüşüm oldu. Arkadaşıyla görüştüğümde babasının işi sebebiyle bir başka şehre taşındıklarını öğrendim. Uzaklarda bir yerlerde hala beni seviyor, hala kendini sevdiriyordu.
Şimdi nerede ne yapıyor, bilmiyorum. Bir kere daha görmeyi, o güzel gözlerine bakmayı, kocaman yüreğine dokunmayı isterdim. Belki buraları okursa diye yazıyorum; ben seni gerçekten sevdim...
***
Son olarak eklemeden bitirmeyelim; umarız bir gün bir şekilde tekrar kavuşabilirsiniz...