Alışılagelmiş bir etik dışı: Sinemada hayvan sömürüsü!
Herkesin hayatında az ya da çok yer kaplayan sinema dünyasında görmezden
gelinen, üstü örtülen konuların başında geliyor hayvan sömürüsü. Kimi
zaman ‘Huzursuz seyirler dilerim’ diyebilmek için öldürtüyor yönetmen,
–Benny’s Video, Cache, Beyaz Bant- kimi zaman seyirciyi gerebilmek için
–Pink Flamingos, Cannibal Holocaust, Hobbit, Kış Uykusu, Dorothy Mills…-
Liste uzayıp gidiyor.
Bu filmlerin yönetmenlerine davalar açılıyor, kampanyalar başlatılıyor,
fakat filmler ödül aldığıyla kalıyor. Hayvanları öldürten yönetmenlerin
cevabı ise hep aynı yönde, ‘‘Yediğiniz etler ağaçta mı yetişiyor?’’ Bu
soruya bir vegan olarak verecek cevabım var. Hiçbir hayvan sömürüsüyle
elde edilmiş, ürün haline getirilmiş hayvan bedeni tüketmiyorum. Peki ya
yönetmen bu soruyu alaycı bir şekilde sorma cüretini nereden buluyor?
Ben size söyleyeyim: Kedi-köpek seçer ‘hayvan sever’ anlayışından. Katil
cevap veriyor; ‘Ne yani, tabağınızdaki kızarmış tavuk oraya kalp krizi
geçirip düşmedi ya!’
Evet, marketten öldürülüp paketlenmiş hayvan bedeni satın almanın bir
film uğruna acı çeken, mutlu olan bir hayvan bireyini öldürmekten hiçbir
farkı yok. İlla bir fark arayacaksanız; siz kiralık katil tutup, kasada
parasını ödüyorsunuz.
Kedi ve köpek dışında kalan bütün hayvanlar da acı çeker, üşür, acıkır,
sevinir. Onlar da her insan gibi bir birey. Bu idrak edilmediği, hayvan
eti yenip, hayvansal ürünler kullanıldığı sürece daha çok hayvan
öldürülecek, daha çok kan akacak, daha çok ödül alacak katliam sanatı.
Bunu durdurmak sadece bizim elimizde.
Ecem Parlayan
Yorum Yazın