8 Mart'ta Bunu Tartışalım: Biz Kadınlar Her şeye Yetişmek Zorunda mıyız?
Konumuz; Mükemmel olma baskısıyla yıpranan kadınlar! Düşünsenize… Kadınlar yıllardır “İyi bir anne ol, kusursuz bir eş ol, iş hayatında başarılı ol, sosyal hayatında aktif ol, kendine bak, hep güzel görün, duygusal ol ama fazla da değil” gibi yüzlerce beklentiyle büyüyor. Yetmiyor, bir de “Yaşını belli etme, yaşlanma, kariyerinde zirveye oyna ama evine de yetiş” baskısı var.
Peki biz ne zaman sadece insan olabiliyoruz? Ve her şeye yetişmek gerçekten mümkün mü?
Günümüz dünyasında kadınlardan beklenen roller giderek çeşitleniyor.

Hem başarılı bir kariyer sahibi, hem mükemmel bir anne, hem de sosyal hayatta aktif bir birey olmaları isteniyor. Bu çoklu roller kadınlar üzerinde ciddi bir mükemmeliyet baskısı oluşturuyor.
Eskiden sadece “evinin kadını” olması beklenen kadınlar, artık hem kariyer yapmalı hem de aile hayatını mükemmel sürdürmeli. Bir kadın hem iş hayatında zirvede olup hem de çocuklarını kusursuz bir şekilde yetiştirmek zorunda mı?
Özellikle magazin dünyasında ünlü annelerin yaşamları bu baskının somut örneklerini gözler önüne seriyor.

Örneğin Bergüzar Korel, Halit Ergenç ile evliliğinden üç çocuk sahibi olduktan sonra kariyerine bir süre ara vermişti. Ancak toplumsal baskılar ve beklentiler nedeniyle ekranlara dönüşü sürekli gündemdeydi. Korel, bu süreçte hem annelik görevlerini yerine getirirken hem de kariyerine devam etmenin zorluklarını yaşadı.
Benzer şekilde Fahriye Evcen de Burak Özçivit ile evliliğinden iki çocuk sahibi olduktan sonra medyanın ve toplumun göz hapsindeydi.

Doğum sonrası fiziksel görünümü, ne zaman setlere döneceği gibi konular sürekli tartışma konusu oldu.
Sinem Kobal da Kenan İmirzalıoğlu ile evliliğinden sonra anne oldu ve benzer bir baskı altında kaldı.

Kariyerine ara verdiği dönemde medyada sürekli olarak ne zaman geri döneceği, fiziksel durumu ve annelik rolüyle ilgili haberler yer aldı. Kobal, bu süreçte hem anneliğin tadını çıkarmak hem de kariyerine devam etmek arasında bir denge kurmaya çalıştı.
Bu mükemmeliyetçilik baskısı sadece ünlülerle sınırlı değil.

İş dünyasında çalışan kadınlar da benzer bir süreçten geçiyor. Hem kariyer basamaklarını tırmanmaları hem de aile hayatlarını kusursuz şekilde idare etmeleri bekleniyor. Üstelik erkek meslektaşlarından farklı olarak daha fazla eleştiriliyorlar.
Bir erkek yönetici, işine odaklandığında “kariyerine bağlı” olarak değerlendirilirken, bir kadın yönetici aynı şeyi yaptığında “aile hayatını ihmal ediyor” şeklinde eleştiriliyor. Aynı şekilde bir kadın iş hayatına ara verip çocuğunu büyütmek istediğinde “evde oturuyor” eleştirilerine maruz kalırken, erkekler için bu durum neredeyse hiç tartışılmıyor.
Ancak bu konu sadece toplum baskısıyla bitmiyor. Kadınlar için iş hayatında en büyük engellerden biri, annelikle ilgili karşılaştıkları ayrımcılık.

İş başvurularında genç kadınlara hala “Evlilik planın var mı? Yakın zamanda çocuk yapmayı düşünüyor musun?” gibi sorular soruluyor. Bu, çalışma hayatında kadınlar için büyük bir görünmez engel oluşturuyor.
Türkiye’de doğum izni süresi de kadınları zorlayan konulardan biri. Yasal olarak annelik izni yalnızca 16 hafta. Oysa birçok gelişmiş ülkede bu süre en az 6 ay ve bazen 1 yıla kadar uzayabiliyor. Örneğin İsveç’te annelik izni 480 gün yani yaklaşık 1 yıl 4 ay. Üstelik bu sürenin bir kısmını babalar da kullanabiliyor. Ancak Türkiye’de kadınlar doğum yaptıktan kısa bir süre sonra işlerine dönmek zorunda kalıyor. Bu da annelikle iş hayatı arasında sıkışıp kalmalarına sebep oluyor.
Daha da zor durumda olanlar ise çocuklarını tek başına yetiştiren anneler.

Boşanmış kadınlar, hem ekonomik hem de psikolojik olarak büyük zorluklar yaşıyor. Çalışmak zorundalar, çünkü tek başlarına geçim sağlıyorlar. Ama aynı zamanda çocuklarına da yetmeleri bekleniyor. Boşandıktan sonra nafaka almakta zorlanan, çocuklarının masraflarını tek başına üstlenen, kreş ve bakım desteği bulamayan kadınlar hem işverenler hem de toplum tarafından yeterince desteklenmiyor. Oysa çalışan annelerin en büyük ihtiyacı devletin ve iş dünyasının onları destekleyecek kreş imkanları, esnek çalışma saatleri ve sosyal haklar sunması.
Toplum kadınlardan birçok rolü aynı anda başarıyla yerine getirmelerini bekliyor ama onlara destek olacak sistemleri sunmuyor. Kadınların iş hayatında yükselmesi için gerekli şartlar sağlanmadığında ya da annelik izinleri, kreş imkanları, esnek çalışma saatleri gibi destek mekanizmaları yeterince gelişmediğinde bu baskı daha da artıyor.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşırken biz kadınların üzerindeki bu baskıları yeniden düşünmek ve farkındalık oluşturmak çok önemli.

Kadınların toplumun dayattığı mükemmeliyetçi beklentilerden ziyade kendi istek ve ihtiyaçlarına göre yaşamlarını şekillendirmeleri gerektiğini unutmamalıyız.
Unutmayalım ki bir kadın ister kariyerine odaklanmak, ister ailesiyle ilgilenmek, ister her ikisini birden yapmak istesin bu tamamen onun kararı. Kadınlar kimseyi memnun etmek için değil, kendileri için seçim yapmalı.
Her kadının kendi yolculuğunda desteklenmesi ve takdir edilmesi dileğiyle, tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun... ❤️
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Yorum Yazın
Bu ne ya şaka mı? Yani tamam bu ünlü kadınların "zor" koşullardaki sosyal rollerinden bahsediyorsunuz ama asıl yasal annelik izninin süresinden, işe alınırke... Devamını Gör
Onedio’nun bugüne dek hazırladığı en iyi içerik. Elinize sağlık, her kelimesine katılıyorum. Kadın olmanın neredeyse ayıplandığı, her olayda günah keçisi seç... Devamını Gör