Sanat hayatın aynasıdır ama bazı durumlar da hayat da sanatın aynası olabilmektedir. Gittikleri müzelerde kendilerine tıpatıp benzeyen potreleri görünce şok olan kullanıcılardan derlediğimiz bu içeriğimizi hadi hep birlikte inceleyelim...👇
Gösterime girdiğinden beri uzun bir süre geçse de G.O.R.A. şüphesiz sinemamızın en komik filmlerinden. G.O.R.A.'nın dördüncü filminin duyurulmasından bu yana son zamanlarda Cem Yılmaz ve Şafak Sezer gibi isimlerin kadro olduğu film serisi tekrardan gündeme geldi. Peki bu G.O.R.A.'da en çok aklımıza kazınan replikler hangileriydi?Gelin beraber hatırlayalım...👇
Göz kamaştırıcı detaylarıyla ağızları açık bırakan heykelleri derlediğimiz bu içeriğimizde hadi hep birlikte herkel sanatının derinliklerine bir yolculuğa çıkalım...👇
Ancak büyük bir sabır, sevgi ve şansla yakalanabilecek komik olduğu kadar tatlı hayvan resimlerinin bir araya geldiği yarışmada finalistler belli oldu. 'Komedi Evcil Hayvan Fotoğraf Yarışması' finalistleri arasında dikkatleri üzerine çeken harika dostlarımız Daily Mail tarafından paylaşıldı. İşte, birbirinden harika sevimli dostlarımız...
Önceki bölümünde “Sanat aynı zamanda bir yatırım aracına dönüşmüştür. Bu yüzden sanatın fiyatlandırmasında, 'piyasa değeri olan eserlerle, sanat değeri olan eserler' olarak bir ayrım ortaya çıkmıştır.” dedim. Şimdi oradan devam ediyorum.
@minchoi isimli bir X (Twitter) hesabı, geçtiğimiz günlerde Star Wars ve dünyaca ünlü tabloları, Midjourney v6 ile bir araya getirdi. Sonuçlara gelin beraber bakalım👇
Sokaklara adete canlılık getiren çalışmalarıyla eski binaları tekrardan hayata döndüren sokak sanatçıları, sanatın dönüştürücü gücünü göz önüne seriyor. Bu yetenekli sanatçıların çalışmalarından derlediğimiz bu içeriğimizde hadi hep birlikte eski kentsel yapıların bile ne kadar güzel olabileceğini görelim...👇
Erbil Kare Yönetmeni Evrim Erbil şöyle diyor:“Sanatı tehdit edebilecek en büyük faktörlerden biri, ilham almak ile kopyalamak arasındaki çizginin bulanıklaşmasıdır. İlham, yapay zekâ da dahil olmak üzere, doğadan, hayattan, deneyimlerden veya duygulardan alınabilir ve bu ilham, yaratıcı bir süreçle dışa vurulabilir. Gel gör ki, teknolojiyi sadece kopyalamak amacıyla kullanmak, sanatın özgünlüğünü ve dolayısıyla yaşamını tehlikeye atabilir. Giclée sanatı, teknolojinin özgünlüğünde özel bir aşama… ”
Türkiye'nin ilk ve tek uluslararası dövme festivali 'İstanbul Tattoo Convention' için geri sayım başladı. Bu yıl altıncısı düzenlenecek olan festivalde dünyanın ve Türkiye'nin birbirinden yetenekli dövme sanatçılarını bir araya gelecek. Taksim Grand Pera'da düzenlencek olan, 'İstanbul Tattoo Convention'ın bu yılki süprizi ise Güneydoğulu dövme yapan kadınlar olacak. İşte, detaylar...
Dostlar bugün çok gerekli olduğu için ülkemizdeki sanatın durumuna değineceğim. Tabii önce yanlış değerlendirme olmasın diye başlıktaki züppe kelimesini açıklayayım.Züppe: Seçkin görünmek için, bazı çevrelerdeki düşünceleri benimseyen, hayranlık duyan ve onlar gibi davranmaya özenen- TDK).Neden züppelik başlığı kullandım? Zira ülkemiz sanat camiasında maalesef sanat konusunda ben diyeyim bilgisizlik, siz deyin cehaletten, tuhaf algılar hakimdir. Züppelik konusuna gelmeden önce bu cehaletin nedeni, zemini konusunda bir şeyler söyleyeyim.
Bu özel röportajda, sanat dünyasının özgün ve yenilikçi isimlerinden Emrah Yücel ile derinlemesine bir sohbet ettik. Yaratıcı zekâsı ve sanatına olan tutkusuyla tanınan Yücel, bu söyleşide kariyeri boyunca izlediği yoldan, eserlerinin arkasındaki ilham kaynaklarına kadar pek çok konuda içtenlikle konuşuyor. Kaligrafi ve hat sanatına modern bir bakış açısı getiren çalışmalarıyla bilinen Yücel, aynı zamanda sanatın sınırlarını zorlayan projeleri ve sanata dair düşünceleriyle de dikkat çekiyor. Sanatın iletişimdeki gücüne ve estetik yönlerine dair değerli görüşlerini paylaşan Emrah Yücel, bu röportajda bize sanatının derinliklerine bir yolculuk sunuyor.Sanat tarihçileri ve eleştirmenler, Türk resminin genellikle Batı sanatından unsurlar alarak bir 'montaj' oluşturma eğiliminde olduğunu uzun yıllardır eleştirmişlerdir. Ancak, bu eleştirilere rağmen, yerel motifleri ve kaynakları çağdaş sanat anlayışıyla bütünleştiren ve bu sayede geniş bir kabul gören Türk ressamlar da var. Örneğin Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Devrim Erbil gibi sanatçılar, yerel ve evrensel öğeleri birleştirerek kendi benzersiz stillerini oluşturdular. Sanatınızda da benzer bir yaklaşım görmekteyiz; geleneksel Türk sanatını modern sanat ve heykel unsurlarıyla harmanlayarak evrensel bir dil yaratıyorsunuz.
Güze resim yapabilmek dünyanın en hoş yeteneklerinden biri. Resim yapma yeteneği sadece bir sanat formu değil, aynı zamanda bir iletişim biçimidir. Bu eşsiz yetenek, yaratıcılıkla da birleşince ortaya muazzam işler çıkabiliyor.
Diyalog Sanat Tiyatrosu'ndan yeni yorumuyla Tarla Kuşuydu Juliet seyirci ile buluşuyor. William Shakespeare'in ölümsüz eserinin Ephraim Kishon'un yeniden kaleme aldığı versiyonuyla yeni bir ekip tarafından sahneleniyor. Hale Kuntay'ın çevirdiği, Devran Şanlı'nın yönettiği 'Tarla Kuşuydu Juliet' oyununda M. Raşit Maraş ve Sena Çamur sahnede yerini alıyor. İşte, detaylar...
Ressam Akın Ekici, Türk resim sanatında kendi yolunu çizmiş, gelenekseli çağdaşla ustaca harmanlayan ve bu sentezle özgün bir sanatsal ifade geliştiren bir sanatçıdır. Geleneksel motifler ve yerel dokuları modern ve evrensel bir perspektifle ele alarak eserlerine taşıyan Ekici, bu yaklaşımıyla sanatının sınırlarını genişletmiş ve adeta bir köprü vazifesi görmüştür. Kendine has geliştirdiği, 'spatula resmi' olarak adlandırdığı teknik ile sanat camiasında dikkatleri üzerine çeken Ekici, çok katmanlı ve kalın boya kullanımıyla resimlerinde derinlik ve canlılık yaratmayı başarmıştır.Eserlerinde yer alan ritmik döngüler, sonsuz ihtimalleri ve döngüleri temsil ederek izleyiciyi zamansız bir yolculuğa çıkarır. Akın Ekici'nin sanatı, gelenekselin çağdaşla dansı ve renklerin sonsuz oyunu olarak tanımlanabilir; her bir eseri, hem gözü hem de ruhu doyuran bir sanatsal ifade zenginliği sunar.Gelin Ressam Akın Ekici'yi daha yakından tanıyalım
20. Yüzyılın başı, insanların uygarlığı bir bütün olarak algılama biçimleri ve genel amaçları başta olmak üzere değişimlerle dolu bir dönemdi. Birinci Dünya Savaşı'nın ya da sözde 'Tüm Savaşları Bitirecek Savaş'ın' patlak vermesi ve ardından gelen eşi benzeri görülmemiş yıkım, birçok kültürün inanç sistemlerinin temellerine meydan okumuş, bu da sanatçıların ahlakla ve Sanat'ın bir kültür için tam olarak ne olup ne yapması gerektiğini tanımlamakla ilgili çok sayıda deneyim ve keşif yapmasına yol açmıştır. İşte bunların ardından, sürekli değişmekte olan bir dünyada kendi yerlerini bulmaya çalışan bir sürü sanatsal akım ortaya çıkmıştır.
Oyunculuk, dışarıdan bakıldığında çoğu kişiye göre oldukça keyifli ve renkli bir dünya gibi görünür. Ancak bu birçok karmaşık ve zorlu süreçleri de beraberinde getiriyor. Oyunculuk, bir karakteri canlandırma, hikayeyi anlatma ve seyirciye duyguları aktarma becerisini gerektirir. Bu yüzden, oyunculuk sanatını icra edenlerin, karakterlerin ruh hallerini, duygularını ve düşüncelerini doğru bir şekilde yansıtabilme yeteneğine sahip olmaları gerekiyor. Bunu da yer aldıkları sanat yapıtına göre biçimlendirmeleri gerekiyor.
Kaza elbette ki beklenmedik bir durum. Bu durumda, önemli olan kaza sonrası durumu en iyi şekilde yönetebilmektir. Bu, hem fiziksel hem de psikolojik açıdan önemlidir. Sonuçta, kazalar hayatın bir parçasıdır ve onlarla başa çıkmak, hayatın da bir parçasıdır. Kaza doğrudan korkutucu bir kelime olsa da bazen bazı kazalar güldüren anlara sebep olabiliyor.
Son zamanlarda, yapay zeka teknolojisi, çeşitli alanlarla birleştirilerek oldukça yaratıcı çalışmalara imza atılıyor. Bu ilerlemeler, teknolojinin sınırlarını zorlarken, aynı zamanda bizlere daha önce hayal bile edemeyeceğimiz olanaklar da sunuyor. Yapay zeka, sadece bilgisayar bilimleri ve teknoloji alanında değil, aynı zamanda sanat, eğitim, sağlık ve daha birçok sektörde de kullanılarak, hayatımızı daha da kolaylaştırıyor ve zenginleştiriyor. Yani yapay zeka, yaratıcılığın ve inovasyonun sınırlarını zorlayarak, teknoloji dünyasında yeni bir dönem başlatıyor.
Türk müziğinin çeşitliliği ve büyüleyici niteliği, onu dünya çapında benzersiz ve etkileyici kılıyor. Her bir nota, her bir melodi, dinleyenlerin ruhuna dokunuyor ve onları farklı bir dünyaya, farklı bir zaman dilimine götürür. Bu müzik türü, her yaştan ve her kültürden insanı bir araya getirebiliyor.
Sevgili okurlar bir sanatçı olarak artık bilim sosyal konuların yanı sıra sanat yazılarını da sizlerle paylaşacağım. Tabii bu yazılar alışılagelmiş felsefi jargon kullanılarak yazılmış anlaşılması zor metinler gibi olmayacak. Gündelik yaşamdan örnekler vererek benzetmeler yaparak anlaşılması kolay ve keyifli bir dille sizlere aktaracağım. Şimdi sanatın insan zihnindeki yerinden başlayalımOtuzlu yaşlarda ölen genç İtalyan sanatçı Piero Manzoni, 1961’de Milano Palazzo Reale‘de açtığı bir sergide, içine 30 gr. dışkı koyduğu kutuları, altın fiyatına (37 dolar) satışa sunmuştu. Bugün o dışkıların değeri birkaç yüz bin Euro olduğu söyleniyor. Şimdi bu örneği neden verdiğimi açıklayayım. Bilirsiniz köpeklerini sokakta gezdirenler yanlarında plastik poşet taşırlar. Hayvan dışkıladığında ortada bırakmayıp temizlemek içindir. Köpeğin dışkısını temizleyip çöpe atan insan zihniyeti sanatçının sergilediği dışkıya neden itibar eder ve para öder? Sanatçı dışkısı olduğu için mi? Elbette hayır.Öyle olsa, sanatçı her tuvalete gittiğinde kapısında insanlar bekler. Peki, öyleyse insanın normalde hoşlanmadığı hatta tiksindiği bu nesnelere ilgisinin sebebi nedir? Cevap, sanat objesi olarak sunulmasıdır. Yine benzer birçok şekilde “sanat” adı altında garip ve kabul edilebilirlik sınırlarını zorlayan sunumlar olmuştur. Neredeyse hepsi izleyiciler tarafından sempatiyle karşılanmış ya da ilgi görmüştür. İşte izleyicinin sanat adına sunulanları beğenme yaklaşımı, sanat kavramının yani sanat kelimesinin ne ifade ettiği ile ilgilidir.