onedio
Görüş Bildir

Altın Koza Haberleri

Altın Koza ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Altın Koza ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

9 Yeni Film Vizyonda
Türkiye sinemalarında bu hafta 9 film vizyona girdi. Ödüllü yönetmen Ferzan Özpetek'in 10. filmi 'Kemerlerinizi Bağlayın/Allacciate le Cinture' sinemaseverlerle buluşacak. 'Kemerlerinizi Bağlayın' Başrollerini Kasia Smutniak ve Francesco Arca'nın paylaştığı filmde, Filippo Scicchitano, Carolina Crescentini, Francesco Scianna, Elena Sofia Ricci, Carla Signoris, Paola Minaccioni rol aldı. Hikaye ve senaryosunu Ferzan Özpetek'in Gianni Romoli ile birlikte yazdığı filmin görüntü yönetmenliğini Gian Filippo Corticelli, kurgusunu Patrizio Marone yaptı, kostümleri Alessandro Lai hazırladı. İzleyiciyi yasak bir tutkunun hikayesinden, 13 yıllık bir evliliğin yolculuğuna çıkaran ve gerçek bir hikayeden esinlenilen filmin çekimleri, İtalya'nın güneyindeki Lecce şehrinde gerçekleştirildi. 'Zaman Makinesi 1973' Yönetmenliğini Aram Gülyüz'ün yaptığı, yapımcılığını Mustafa Sirmen'in üstlendiği 'Zaman Makinası 1973'ün senaryosunu Kemal Kenan Ergen yazdı. Müziklerini Gökalp Ergen, kostümlerini Ayten Şentürk'ün yaptığı filmde, Gürgen Öz, Seda Bakan, Mustafa Uzunyılmaz, Zihni Göktay, Ali Rıza Tanyeli, Ferdi Sancar, Damla Tangül, Esvet Şahin, Ali Yoğurtçuoğlu, Fülhan Tekin, Birsu Demir, Fatih Koyunoğlu, Can Bartu Aslan ve Fehmi Dalsaldı kamera karşısına geçti. Bir baba-oğul hikayesi olan Zaman Makinesi 1973'ün konusu özetle şöyle: 'Tolga'nın babası Ali Rıza Bey vefat eder, tüm servetini annesine bırakırken, Tolga'ya sadece Anadol STC 16 marka eski bir otomobil bırakır. Tüm mirastan men edilen Tolga sinirlenir ve arabaya atlayıp uzaklaşmak ister. Sinirle başına gelenleri eleştiren Tolga, bir anda havalanan arabası ile kendisini gökyüzünde bulur ve araba onu kumsala ulaştırır. Zaman Makinesi 1973, Tolga'nın günümüzden geçmişe gidişini ve 1973 senesinde başına gelen olayları anlatıyor.' 'Sadece Sen' Haftanın merakla beklenen filmlerinden biri de Güney Kore yapımı 'Only You Always'den uyarlanan 'Sadece Sen'... Yönetmenliğini Hakan Yonat'ın yaptığı filmin uyarlama senaryosunu Asli Zengin ve Ceren Aslan yazdı, müzikleri de Yıldıray Gürgen imzası taşıyor. En son 'Kelebeğin Rüyası' adlı filmde başarılı performansıyla dikkat çeken Belçim Bilgin'in görme engelli 'Hazal'ı, oyuncu İbrahim Çelikkol'un da eski bir boksör olan Ali'yi oynadığı filmde, Kerem Can, Necmi Yapıcı, Cezmi Baskın ve Erol Demiröz de rol aldı. Filmin konusu şöyle: 'Görme engelli Hazal ile eski bir boksör olan Ali'nin yolları sürpriz bir şekilde kesişir. Ali'nin aşkı, karanlığa mahkum olmasına rağmen hayat dolu olan bu genç kız için bir umut olur. Kader onları aşk ile birleştirir ancak Ali'nin karanlık geçmişi ikisinin de bilmediği bir gerçeğin ortaya çıkmasına sebep olur. Ali, Hazal için hayatını tehlikeye sokacak bir oyunun içine girer. Aşkı uğruna girdiği bu mücadele yine onların kaderini belirleyecektir.' 'Köksüz' Deniz Akçay, ilk uzun metrajlı filmi 'Köksüz'ün senaryosunu da kendisi yazdı. Ahu Türkpençe, Lale Başar, Savaş Alp Başar ile Sekvan Serinkaya'nın rol aldığı film, beklenmedik bir kayıpla sarsılan bir ailenin, bu kaybın ardından nasıl baş edeceklerini bilemedikleri yeni durumla karşı karşıya kalmaları, aile içindeki erk mücadelesi ve yetersizlik, kaçışlar, iletişimsizlik, suçluluk, bunun yarattığı öfke ve bunalım, aidiyet hissi ve bu hissin yoksunluğunun insanları sürüklediği suçlar üzerine kurulu. 2013 Venedik Film Festivali'nin 'Yarışma Filmi' olarak gösterilen 'Köksüz', 2013 Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali'nde 'En İyi Kadın Oyuncu' ve 'Yılmaz Güney' ödüllerini, 2013 Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde ise 'Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü'nü aldı. 'Dursun Çavuş' Ali Engin'in yönettiği 'Dursun Çavuş' adlı filmde, Turan Özdemir, Sinan Bengier, Perihan Savaş ile Seden Kızıltunç oynadı. Konusunu yaşanmış gerçek bir hikayeden alan 'Dursun Çavuş', 1973 yılında Adıyaman'da yaşanan bir seçim yarışında meydana gelen trajik komik olayları konu ediniyor. 'Büyük Usta' Yönetmenliğini Çinli yönetmen Kar Wai Wong'un üstlendiği 'Büyük Usta/Grandmaster', Uzak Doğu dövüş sanatlarına odaklanıyor. Filmde, Ziyi Zhang, Tony Leung, Chiu Wai, Cung Le, Hye-kyo Song, Chen Chang rol aldı. Filmde, Bruce Lee ve onun gibi birçok efsane dövüşçüyü yetiştiren Ip Man'in gerçek hikayesi beyaz perdeye aktarılıyor. 'Rüzgar Yükseliyor' Haftanın animasyon filmi Japon yönetmen Hayao Miyazaki imzası taşıyor. 'Rüzgar Yükseliyor/The Wind Rises' adlı filmin senanyorusun da Hayao Miyazaki yazdı. Müzikleri Joe Hısaishi imzası taşıyan film, Jiro'nun yaşamını, Kanto depremini ve Japonya'nın 2. Dünya Savaşı'na girişini konu ediniyor. Filmin konusu özetle şöyle: 'Jiro uçmayı ve güzel uçaklar tasarlamayı hayal ediyordur. Erken yaşlardan itibaren miyop olan ve pilotluk yapması mümkün olmayan Jiro, 1927 yılında Japonya'nın önde gelen havacılık şirketlerinden birinde kendine iş bulur. Dehası kısa bir sürede fark edilir ve Jiro dünyanın sayılı uçak tasarımcılarından biri olur.' Japon Akademi Ödülü'nde 'Yılın Animasyonu' ödülünü alan filmde, Hideaki Anno, Miori Takimoto, Hidetoşi Nişijima rol aldı. 'Bay Peabody ve Meraklı Sherman: Zamanda Yolculuk' Sinemaseverleri 'Madagaskar', 'Kung Fu Panda' ve 'Şrek'le tanıştıran stüdyo Dreamworks Animation'ın yeni macerası 'Bay Peabody ve Meraklı Sherman: Zamanda Yolculuk' vizyona girecek. 'Büyük bir işadamı, kaşif, bilim adamı, gurme, Olimpiyat Madalyası sahibi bir atlet ve bir dahi olmasının yanında, dünyanın en zeki ve en başarılı köpeği' Bay Peabody'u Yekta Kopan'ın seslendirdiği animasyon filmi, Rob Minkoff'un yönettiği filmin senaryosunu Jay Ward ve Craig Wright yazdı. 'Hız Tutkusu' EA Games'in aynı isimli dünyaca ünlü video oyunundan uyarlanan 'Hız Tutkusu/Need For Speed', hız ve macerayı bu sefer beyazperdeye taşıyacak. 3D seçeneğiyle vizyona giren filmin başrollerinde Aaron Paul, Dominic Cooper, Imogen Poots, Ramon Rodriguez, Rami Malek, Scott Mescudi, Dakota Johnson, Harrison Gilbertson ve Michael Keaton yer aldı. Filmin yönetmenlik koltuğuna ise usta isim Scott Waugh oturdu. Filmin konusu şöyle: 'Tobey Marshall, ailesinin otomotiv dükkanını işletmektedir. En büyük hobisi sokaklarda arkadaşlarıyla araba yarışlarına katılmaktır. Çok mutlu bir adam olan Tobey, işlemediği bir suç yüzünden hapse atılınca tüm hayatı tepetaklak olur. Bedeli ne olursa olsun 2 yıllık hapis cezası bittikten sonra düşmanlarından intikamını alacaktır.' CNN TÜRK
Alin Taşçıyan FIPRESCI Başkanı
Sinema yazarlığındaki yirmi beşinci yılını kutlayan eleştirmen ve gazeteci Alin Taşçıyan 89 yıllık kurum olan Sinema Eleştirmenleri Federasyonu 'nun (FIPRESCI) başkanı oldu. 2010 yılından bu yana FIPRESCI başkan yardımcılığı görevinde olan Alin Taşçyan 6 Nisan 2014 Pazar günü İtalya’nın Bari kentinde yapılan FIPRESCI olağan genel kurulunda üye ülke temsilcilerinin oylarıyla birliğin yeni dönem başkanı oldu. Dünyanın elliden fazla ülkesinin sinema yazarı ve eleştirmenlerinin kurduğu dernek ve meslek örgütlerinin bir araya gelmesiyle oluşan FIPRESCI, Türkiye’nin en eski derneklerinden SİYAD – Sinema Yazarları Derneği’nin de başkanlığını yürüten Alin Taşçıyan tarafından yönetilecek. Taşçıyan FIPRESCI başkanlığına oybirliğiyle seçildi. 1925 yılında Paris’ten ve Brüksel’den sinema yazarları bir araya gelerek FIPRESCI’nin temellerini attı. Sinema yazarlarının uluslararası federasyonu 1926 yılınının eylül ayında Paris’te gerçekleştirilen bir sinema kongresi esnasında kuruldu. Bugün 89 yaşında olan FIPRESCI’nin onursal başkanları Michel Ciment, Derek Malcolm, Marcel Martin ve Andrei Plakhov, onursal başkan yardımcısı Dan Fainaru ve onursal üyeleri de Marco Fiore ile Felice Laudadio. Federasyonun genel sekreterliğini uzun yıllardır Alman sinema yazarı Klaus Eder yürütüyor. İki yılda bir genel kurula giden FIPRESCI’nin başkanlığını Jean Roy yürütürken 2010’yılından bu yana Türkiye’den Alin Taşçıyan, Jean Roy’un yardımcılığını Macar sinema yazarı Gyorgy Karpati ile yapmaktaydı. Alin Taşçıyan, 1969 İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu mezunu. 16 yıl Milliyet bünyesinde çalıştı. 1994 - 2006 yılları arasında farklı dönemlerde TRT televizyonunda Bir Zamanlar Genç Sinemacılar, Genç Sinemacılar, Sinema Büyüsü ve Beyazperde programlarını sundu. Yazıları birçok dergide yayınlandı. Estela Bravo Çağının Tanığı kitabını yayına hazırladı. Halen İstanbul Film Festivali, Adana Altın Koza Film Festivali danışmanı. İstanbul Kısa Film Günleri komitesinde, Antalya Altın Portakal Film Festivali, İstanbul Modern sineması danışma kurullarında yer aldı. İFSAK Sinema Ödülü sahibi. Drama, Köln, Linz, Roma, Nürnberg, Erivan, Pecs gibi festivallerin ana jürilerinde; Torino, Venedik, Rotterdam, Kiev, Cannes, Karlovy Vary ve Selanik film festivallerinin de FIPRESCI jürilerinde görev yaptı. Star gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. Medyatava
Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Yarışacak Filmler Açıklandı
Bu yıl 5-15 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek Ankara Uluslararası Film Festivali’nde yarışacak filmler açıklandı. Halkbank Ana Sponsorluğunda ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığının destekleri ile gerçekleşecek Ankara Uluslararası Film Festivali’nde yarışacak yerli filmler belli oldu. Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen ve bu sene 25.si gerçekleştirilen festivalde 10 yerli film yarışma bölümü için seçildi. Ulusal Uzun Metraj yarışmasına 30’un üzerinde film müracaat etti. Prof. Dr. Seçil Büker, Prof. Dr. Oğuz Onaran ve İrfan Demirkol’dan oluşan Ön Seçici Kurul bunların arasından 10 filmi yarışma için belirledi. Ulusal Uzun Metraj yarışmasında 13 dalda ödül verilecek. Bunun yanında bu ödüllerin yanısıra Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) “En İyi Film” ödülü de yer alacak. Yarışma için seçilen 10 film şunlar: Kusursuzlar Yönetmen: Ramin Matin Oyuncular : Esra Bezen Bilgin, İpek Türktan Kaynak, İbrahim Selim, Mehmet Ali Nuroğlu, Suna Selen, Melih Düzenli Ödüller: 2013 Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali En İyi Filmi, En İyi Yönetmen, Film Yönetmenleri Derneği En İyi Yönetmen. 2013 Malatya Uluslararası Film Festivali En İyi Kadın Oyuncu Cenneten Kovulmak Yönetmen: Ferit Karahan Oyuncular: Ezgi Asarog?lu, Rojin Tekin, Ju¨lide Kural, Gu¨listan Acet, Bu¨nyamin Kavrut, Aziz C¸apkurt, Mirza Metin, Alan Ciwan, Hilmi Demirer, Yavuz C¸etin Ödüller: 2013 Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali En İyi Film Mavi Dalga Yönetmen: Zeynep Dadak & Merve Kayan Oyuncular : Ayris Alptekin, Onur Saylak, Barış Hacıhan, Albina Özden, Nazlı Bulum, Begüm Akkaya, Sefa Tokgöz, Fehime Seven, Derya Durmaz, Cüneyt Yalaz, Sude Aslantaş Ödüller: 2013 Uluslararası Antalya Altın Portakal En İyi İlk Film, En İyi Senaryo, En İyi Kurgu Ödülü Yönetmen: Kerem Deren Oyuncular : Farah Zeynep Abdullah, Engin Akyürek, Ceren Moray, Onur Tuna Şarkı Söyleyen Kadınlar Yönetmen: Reha Erdem Oyuncular: Binnur Kaya, Philip Arditti, Kevork Malikyan, Deniz Hasgüler, Vedat Erincin, Aylin Aslım Ödüller: 33. İstanbul Film Festivali En İyi Kurgu Bir Varmış Bir Yokmuş Yönetmen: Kazım Öz Oyuncular: Saim Çalar, Gamze Çalar, İsmehan Çalar, Şemsihan Çalar, Ferhat Çalar, Dilber Çalar, Derya Çalar, Recep Mertoğlu, Cengiz Kanat Ödüller: 33. İstanbul Film Festivali Jüri Özel Ödülü, Ulusal Yarışma FIPRESCI Ödülü Daire Yönetmen: Atıl İnanç Oyuncular: Fatih Al, Nazan Kesal, Erol Babaoğlu, Selen Uçer Ödüller: 2013 Uluslararası Altın Koza Film Festivali Film-Yön En İyi Film, En İyi Yönetmen Gözümün Nuru Yönetmen:Hakkı Kurtuluş & Melik Saraçoğlu Oyuncular : Melik Saraçoğlu, İsmail Saraçoğlu, Bilgin Saraçoğlu Ödüller: 2013 Uluslararası Altın Koza Film Festivali En iyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Kurgu, SİYAD En İyi Film Ödülü Özür Dilerim Yönetmen: Cemil Ağacıkoğlu Oyuncular : Güven Kıraç, Sema Poyraz, Köksal Engür, Deniz Denker, Gökhan Kıraç Ödüller: 32. İstanbul Film Festivali En İyi Kadın Oyuncu Üç Yol Yönetmen: Faysal Soysal Oyuncular : Kristina Krepela, Nik Xhelilaj, Turgay Aydın, Faketa Salihbegovic, Rıza Akın, Alma Terzic Ödüller: 2013 ESKADER En İyi Film Ödülü Sanatrehberi
Cüneyt Arkın: "Ben James Bond Olmayı Reddedince Roger Moore'u Yaptılar"
Türk sinemasının efsanevi ismi Cüneyt Arkın , İngiliz ajan James Bond karakterinin başrolde olduğu Bond serisinde oynaması için teklif aldığını söyleyerek, “Adamlar buraya kadar geldiler ama ben sıcak bakmadım. Benim yerime de Roger Moore ’u James Bond yaptılar” dedi. Cüneyt Arkın, “Hollywood’da özel hayat falan kalmıyor. Ne istediğin gibi gezebiliyorsun ne de dostlarla bir-iki laf edebiliyorsun. Burada da özel hayatım yoktu ama milletimin içindeydim en azından. Kendi çöplüğümde ötüyordum. Yıllar sonra bir davette Ömer Şerif’le karşılaştık. ‘Her şeyim var ama vatanım yok’ dedi bana. O dolarları kazanabilmek için vatansız olacaksın arkadaş. Bu da bana uymaz” diye konuştu. “Panzehir” ile uzun bir aranın ardından beyazperdeye dönen Türk sinemasının efsanevi ismi Cüneyt Arkın, Hürriyet gazetesinden İzzet Çapa 'ya konuştu. İzzet Çapa’nın Cüneyt Arkın ile yaptığı söyleşinin bir kısmı şöyle: Bizanslılara mı, hayata karşı mı savaşmak, hangisi daha zordu? Savaşçılık genlerimde var. Sülalem Tatar soyundan; Kırım’dan gelmişler. Babam da İstiklal Savaşı gazisiydi. Eskişehir’de doğup büyüdüğüm bozkırlar için “Engerek yılanı bile yaşamaz” denirdi. Güneş toprağı öylesine yakardı ki, fırına girmiş gibi olurdunuz. Bir yanda kuraklık, bir yanda hastalık almış başını gidiyordu. Kediden geçtik, bir uçurtmam bile yoktu diyorsunuz... Ne uçurtması? Bütün oyuncaklarım, hatta bilyelerim bile topraktandı. İki odalı kerpiçten bir gecekonduydu oturduğumuz yer. Düşün, tuvaleti bile en az evin 200 metre dışındaydı yahu... Gerçekten de film gibi... Öyle zamanlar olurdu ki ablalarım, anam, babam toprağı kazardı, bulduğumuz acı kökleri yerdik. Açlık onursuz bir şeydir, insanı insanlıktan çıkarır. Uzun yıllar, bu onursuzluğun sefaleti ile yaşadım. Üstüm başım hep hayvan ve ekşi küspe koktuğundan diğer çocuklar benden uzak dururdu. Mutsuzluk, umutsuzluk diz boyu... Çok da mutsuz değildim açıkçası. Çocukluğun en iyi tarafı sorumluluk hissinin olmaması ve ben de bütün sorumluluklardan uzaktım. Fakat ister istemez sonradan yükleniyor sorumluluk omuzlara. Öyle tabii. Fakülte yıllarımda da hep çalıştım. İstanbul’da Tıp Fakültesi’nde okurken ilk iki yılımı Sirkeci’de bir otel odasını iki inşaat işçisiyle paylaşarak geçirdim. Ders zamanı okula gider, kalan zamanda da onlarla inşaatlarda çalışırdım. Bir yanda anatomi dersi, öte yanda inşaat işçiliği... Stajımı yaptıktan sonra az çok hasta tedavi edebilir duruma geldiğimde hocam Cihan Abaoğlu beni evlere hastabakıcı olarak göndermeye başladı. Hastanın başında 24 saat bekleyip, acil durumda müdahale etmekti görevim. Fakat tabii yeri geldiğinde adamı tıraş da ediyordum, altını da temizliyordum. Cebiniz para gördü mü peki? Ayda burs parası olarak 60 lira alırdım. Hastabakıcı olarak bir eve gittiğim zaman ise günde 15 lira kazanıyordum. Ama ev sahiplerinin artık yemeklerini önüme koymaları çok ağrıma giderdi. İlk paramı aldığımda fırına koşup paranın hepsiyle ekmek aldım. Çiğnemeden yuttum, patlayana kadar yedim. Sonunda da kustum. Ekmeğin yanında biraz da peynir alsaydınız... Ekmekleri görünce açlık korkumu yeniyor, huzur buluyordum. Yıllar sonra bile kaldığım otel odalarında baş ucumdaki komodinin üzerine bir somun ekmek koyar, ancak ona bakarak uyuyabiliyordum. Bu tünelin sonunda hiç mi ışık yok Cüneyt Bey, hep mi böyle karanlık? Öğrencilik yıllarımda hoş günler de geçirdim. Eskişehirli birkaç arkadaş beraber kalıyorduk. Adam başına 45 lira kira düşüyordu. Ben hikâyeler karalıyorum, Tekin (Elagöz) şiir yazıyor, Cengiz (Çelikten) de düz yazı denemeler. Cengiz ayrıca iyi balıkçıydı... Hah şöyle, güzel bir balık yiyelim bari en azından. (Gülüyor) Haftada bir Cengiz tuttuğu palamutları getirirdi, yanına da bir şişe 75 kuruşluk Güzel Marmara şarabı açardık. Cemal Süreya, Turgut Uyar gibi isimler de aramıza katılır, sohbetin dibine vururduk. Kadife yumuşaklığında bir sesi vardı Cemal Süreya’nın. O muhabbetlere doyum olmazdı. Acı tatlı günlerle fakülte bitti... Peki ya sonra? Hocalarım üniversitede kalıp akademik kariyer yapmam için çok ısrar etti. Ama ben elimde bir tek steteskopla tuttum yine Anadolu’nun yolunu. Yıl 1963, Artist dergisinin yarışmasına katılıyorsunuz. Doktorluğu bırakıp oyuncu olmak büyük bir kumar değil miydi? Aslında nörolog olmak istiyordum ama boş kadro yoktu. Hastanede boğaz tokluğuna çalışıyorsun. Kadrolu olmadığın için yemek de vermiyorlar. Hoş ben hemşirelerin yemeklerini yerdim ama (gülüyor)... Yakışıklı olmanızın avantajını kullanıyordunuz anlaşılan. Çalışmaktan, yakışıklı olup olmadığımın farkında bile değildim. Üniversite son sınıfta bir kız gelip, “Gözlerin ne güzel öyle yeşil yeşil” deyince, hayatımda ilk kez bir aynaya baktım, ulan hakikaten yeşilmiş... Ancak o zaman, 23 yaşında fark ettim gözlerimin rengimi. Ve kızların peşinden koşmaya başladınız... Para yok, pul yok nasıl koşacaksın? Bir defasında beraber olduğum kadının iç çamaşırlarıma iğrenek bakmasını hiç unutmam. Niye kirli miydi? Hayır, yamalı da, kirli de değildi. Onları anam Sümerbank pazarından alıp kendi elleriyle dikmişti. Ama çivitle o kadar çok yıkamıştı ki kirli gibi duruyordu. O gün ceketimi satıp iç çamaşırı aldım kendime. Bu olay nasıl içime işlemişse, şöhret olduktan sonra durmadan atlet, kilot alıyordum. Hastalık haline gelmişti bende. Sinemada çılgınca işler yaptınız. Özel hayatınızda da var mıydı böyle delilikleriniz? Olmaz mı? Bir keresinde Paris’te Ajda’nın misafir edildiği köşkte yemeğe davetliyiz. Hülya Koçyiğit, Erkan Özerman falan da var. Baktık at üstünde bir adam geldi davete. Otomobil daha icat edilmemiş miydi? (Gülüyor) Cüneyt Arkın’dan dayak yemek ister misin İzzet? O kadar da yaşlı değiliz. Neyse adam elmas kralı Tosunyan’mış. Masadakilere elmas dağıtmaya başladı. Ben de biraz içmişim. “Ulan” dedim kendi kendime “Sen atla gelirsin de ben gelemez miyim”... Eyvah eyvah! O kafayla çıktım evden. Paris’te şiir gibi bir pazar yeri vardır, meyveler sebzeler atlı arabalarla gelir. Oradan bir at satın aldım. Atladım sırtına, Ajda’nın evinin kapısına dayandım. İnan oraya kadar nasıl geldim bilemiyorum. Ajda’nın o anki suratı hâlâ gözümün önünde (gülüyor). Yılmaz Güney’i aratmıyorsunuz kafanıza eseni yapmak konusunda. Yılmaz müthiş bir insandı. Bazen bana gelirdi, oturup içerdik. Anadolu geleneklerine göre saygı icabı kadehi alttan tokuşturmak gerekir. Kim daha alttan vurursa karşısındakine o kadar saygı duyuyor demektir. Kim kazanırdı bu “yarışı”? Sen daha alttan vuracaksın, ben daha alttan vuracağım derken bir gün baktım Yılmaz evin bodrumuna inmiş. Oradan aşağısı yok ya (gülüyor)... Öylesine güzel dostluğumuz vardı ki... 12 Mart döneminde Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz’ın hak ettiği ödülü siyasi nedenlerle ona değil bana verdiler. Ben de reddettim tabii. Tavrı ne oldu? “Ağam helal olsun, içkiler benden” dedi. Artist dergisinin yarışmasında neler oldu? Aslında ondan önce Eskişehir’de askerlik yaparken, bizim kışlanın yakınında Göksel Arsoy ile birlikte “Şafak Bekçileri”ni çeken Halit Refiğ ile tanışmıştım. Yarışmaya girmemi Halit Abi istedi. Kazanınca da “Gurbet Kuşları”nda verdiği rolle sinema maceram başladı. Peki Dr. Fahrettin Cüreklibatur’u Cüneyt Arkın yapmak kimin fikriydi? Artist dergisinin yöneticisi Recep Ekicigil, Cüneyt Gökçer’in Cüneyt’ini, Arkın Kitapevi’nin sahibi Ramazan Arkın’ın da Arkın’ını birleştirip beni öyle lanse etti. Çapkınlık günleri de başlamıştır şöhretle birlikte herhalde. Vallahi hiç vaktim yoktu çapkınlığa falan. Cumartesi pazar dahil günde 16 saat çalışırdım. Senede 24 film çektiğim olurdu. (O ana kadar sessizce bizi dinleyen eşi Betül Hanım lafa giriyor...) - B.A: Şah döneminde Cüneyt, İran’da öyle meşhurdu ki kadınlar Fahrettin diyorlar başka bir şey demiyorlardı... Evli miydiniz o zaman? B.A: Gizli gizli çıkıyorduk. Beni etrafa sekreteri diye tanıştırıyordu. O aralar İran’dan Stella Sait diye bir kadın geldi, prensesmiş. Kadın nasıl aşık bizimkine anlatamam. Cüneyt’e hediye etmek için avuç dolusu mücevher getirdi. C.A: Meğer mücevherler kraliyet ailesine aitmiş. Hepsini iade ettik tabii. Kadın inanılmaz zengin, saçını yaptırmak için sabah kalkar uçakla Tahran’dan Paris’e gidermiş düşünsene. B.A: Sonunda Cüneyt için bileklerini kesip intihar etmeye kalktı. Nasıl sabrettim bütün hepsine bilmiyorum. C.A: İlber Ortaylı bir gün yemekte bunlardan bahsetti bana. “Ulan sen nereden biliyorsun?” diye sordum. “Senin yüzünden neredeyse İran’la Türkiye arasında savaş çıkacaktı” dedi. B.A: Vallahi güzel de kadındı ha. Evet deseydin, bütün İran şimdi senindi. C.A: Demek seni ne kadar seviyormuşum ki gözüm hiçbir şey görmüyormuş. Betül Hanım, nasıl tanıştınız Cüneyt Bey’le? B.A: Bir toplantıda karşılaştık. Biri Hanya’dan, diğeri Konya’dan gelmiş iki insandık... Herkes Cüneyt Arkın diye peşinden koşuyor, ben bir köşede oturmuş hiç ilgilenmiyorum. Bu tavrım dikkatini çekmiş olmalı ki, geldi dansa davet etti. C.A: Yahu ben öyle yalnızdım ki o kalabalığın içinde. Halbuki en popüler olduğunuz günler... C.A: Kiminle konuşacaksın ki? Atıf Yılmaz, Lütfi Akad, Halit Refiğ ile zaman zaman şiirden, edebiyattan falan bahsederdik. Onların dışında kafa dengim kimse yoktu. O gün baktım Betül de yalnız, dikkatimi çekti. Betül Hanım’ın ailesi tepki gösterdi mi kızlarının Türkiye’nin en meşhur jönüyle birlikte olmasına? B.A: Hem de nasıl! İlk günlerde “Asla olmaz böyle şey” diye kıyameti kopardılar. C.A: Sonra babası beni tanıdı; doktorluk geçmişimi, Anadolu geleneğimi falan öğrendi de öyle razı oldu. Cüneyt Arkın’a “Nayır” diyen kadın oldu mu hiç? Hiçbir kadınla o kadar yakın ilişkiye girmedim, öyle bir cevap alacak teklifte de bulunmadım. Duyan da karşımda bir melek oturduğunu sanır... Bir kanatlarınız eksikmiş Cüneyt Bey... (Gülüyor) Sözü hep çapkınlığa getirmeye çalışıyorsun ama vallahi yoktu o taraklarda bezim. Betül’le nişanlı olduğumuz dönem birkaç ufak maceram olmuştur o kadar. Zaten bu yüzden yapmadık dedikodu bırakmadılar arkamdan. Ne tür dedikodular? Bir ara ayrıldık Betül’le. Tek başıma dolaşıyorum geceleri, birkaç duble içip eve dönüyorum. Kadınlarla hiçbir ilişkim yok, kapatmışım o defteri. Bir gün arkadaşlarla oturuyoruz; “Sen şey misin?” dediler. Şey ne demek? Eşcinsel mi? Zamparalık yapmayınca etrafa da bu dedikoduyu yaydılar. Zaten öyle çok yalanlar yazılıp çizildi ki hakkımda... Bir gazete patronu Türkan Şoray ile aşk yaşadığımı söylememi bile istedi. Durup dururken neden aşık olacakmışsınız Türkan Şoray’a? Gazetenin tirajı düşüyormuş, bunu hazmedemiyorlardı. Sansasyon lazımmış. Birden kafam attı, “Ben nişanlıyım, Türkan da Rüçhan Adlı ile beraber. Siz bizi kendiniz gibi mi sanıyorsunuz? Şöhret uğruna gururumuzu feda etmeyiz” dedim ve vurdum kapıyı, çıkıp gittim. Arkamdan “Cüneyt, bittin oğlum sen, öldün. Bak gazeteler hakkında neler yazacak” diye bağırmaya başladı. “Türkan Şoray uğruna intihar etti” diye yazamayacakları kesin.... Onu yazmadılar ama o günden sonra gazeteler en iğrenç iftiralarla saldırdılar. En kötüsü de “Cüneyt Arkın, karısı ve çocuklarının olduğu evde erkeklerle seks partisi yapıyor” diye yazmalarıydı. Gerçekten fazla abartmışlar... Neyse aradan birkaç yıl geçti, Gülşen Bubikoğlu ile film çekiyorduk. Setin dışında müthiş bir kalabalık, bizi görmek için toplanmış. Baktım bu meşhur gazete patronu geldi. Kalabalığa şöyle bir baktı; “Gerçekten halkın sevdiği sanatçıya, kimsenin gücü yetmezmiş. Yenildik!” dedi. Sonra bir de utanmadan “Sizin şöhretiniz benim de param ve gücümle Türkiye’de neler yaparız kim bilir” demez mi! Cevap bile vermedim, çünkü değmezdi. Şöhretin bedelini ruhen olduğu kadar biraz fiziksel olarak da ödediniz sanırım... Biraz lafı hafif kalır. Malkoçoğlu’nun çekimleri sırasında balkondan atın sırtına atlayacaktım. At ürküp kaçtı, kıç üstü betona çakıldım. İnanılmaz bir acı duyuyordum. Alt tarafım tutmuyordu. Doktordum, anladım omurgam kırılmış, felç olmuştum. Korkunç bir duygu olmalı... Tek düşündüğüm şey çalışamayacak olmamdı... Karım ve iki oğlum açlığa mahkum olacaklardı. Ertesi gün teşhis kondu, sol bacağım artık benim değildi. Geceleri uyuyamıyordum. Betül sabahlara kadar ağlıyordu. Bir gece aklıma delice bir şey geldi. İntihar değil herhalde? Dur da dinle... Sürünerek mutfağa gittim, titriyordum, boğuluyordum. Masanın üzerindeki ekmeği aldım, öptüm alnıma koydum. Boğazlanmış bir hayvan gibi “çalışmalıyım, çalışmalıyım” diye ağlıyordum. Kararımı verdim, ayağa kalkıp... (Cüneyt Arkın’ın burada gözleri doluyor, konuyu değiştiriyoruz). Kaç kırık var vücudunuzda? Kalbim hariç her yerimde kırık var (gülüyor). Şaka bir yana bu işi yapmak için ya sevdalanacaksın ya da manyak olacaksın. Bir dönem alkol problemiyle de “boğuştunuz”... Düşün daha 25-26 yaşındayken girdim bu dünyaya. Yılın neredeyse 365 günü çalışıyordum. Ayda bir-iki kadeh içmek hakkım bile yoktu. Her sabah 7’de sağlıklı, refleksleri saat gibi çalışan bir şekilde sette olmam lazımdı. “Benim” diyen dublörden fazla at üstünde koşturup, oradan oraya zıplıyordunuz üstelik. Mecburen 45 yıl 72 kiloda kaldım. Trombolinlerim, yüksek atlama sırığım, atlarım, hepsi bu kiloya göre ayarlanmıştı. Bedenim değil ruhum yorulmuştu. Kendime ait hiçbir şey yoktu hayatımda. “Şişede balık olayım” bari mi dediniz? Önce akşamları birkaç duble ile başladı. Altı ay sonra şişeleri dipliyordum. Bir gece Safa Önal boş şişelere bakıp “Sen sarhoş olmak için değil ölmek için içiyorsun, intihar ediyorsun” demişti. “Yolun sonuna” yaklaştığınızı ne zaman fark ettiniz? Bir gece Kulüp 12’nin kapısındaki iri yarı adam sinirime dokundu. “Buranın fedaisi misin?” dedim “Evet, haracını da ben yerim” deyince “Silahın var mı?” diye sordum. Bir Smith&Wesson çıkardı, elinden alıp kurşunlarını boşalttım sonra içine tek bir kurşun koyup namluyu kafama dayadım. Filmlerde çok gördüm ama gerçek hayatta Rus ruleti oynayan biriyle ilk kez konuşuyorum. Çektiniz mi tetiği? Çektim ama patlamadı. Silahı fedaiye uzattım “Şimdi sıra sende” dedim. Korkudan gözleri büyümüştü. O an anladım ki artık ölüm hakkımı kullanıyorum. Kırılma noktası bu olay mı oldu? Evet. Ardından bir psikiyatra gittim, durumu anlattım. Adam “Sonun ya ölüm ya intihar, kendinden öç alıyorsun” dedi, “Senin yaşında genç bir adam bütün bunları kaldıramaz”... Sonradan bu acı tecrübeleri gençlere ders vermek adına paylaştınız. 20 yıla yakın Türkiye’nin dört bir yanını gezdim. Gençlere alkol ve uyuşturucu konusunda bilgiler verdim, ailelerle dertleştim. Çünkü aile değerleri sağlam olursa çocuklar da bu belalardan uzak kalıyor. James Bond olmayı reddettiğiniz konusunda bir şehir efsanesi dolanır dillerde. Efsane falan değil, gerçekten reddettim... Adamlar buraya kadar geldiler ama ben sıcak bakmadım. Benim yerime de Roger Moore’u James Bond yaptılar. Hoppala! Ayağınıza kadar gelen fırsatı niye elinizin tersiyle itiyorsunuz? Hollywood’da özel hayat falan kalmıyor. Ne istediğin gibi gezebiliyorsun ne de dostlarla bir-iki laf edebiliyorsun. Burada da özel hayatım yoktu ama milletimin içindeydim en azından. Kendi çöplüğümde ötüyordum. Yıllar sonra bir davette Ömer Şerif’le karşılaştık. “Her şeyim var ama vatanım yok” dedi bana. O dolarları kazanabilmek için vatansız olacaksın arkadaş. Bu da bana uymaz. Biraz da hayal kırıklıklarınızdan söz edelim. “Dünyayı Kurtaran Adam” gelmiş geçmiş en kötü filmler arasında gösteriliyor. Türk sinemasında o kadar kalitesiz filmler çekildi ki “Dünyayı Kurtaran Adam” onların yanında zemzemle yıkanmış gibi kalır. O filmde emek vardır, absürddür, saçmadır ama kötü değildir. O peluş canavarlar dillere destan... İskeletleri de, canavarları da gece sabaha kadar uğraşıp ben yapıyordum. Sabah olunca da çekimlerde parçalıyordum. Bunca film arasında neden hiç kötü adamı oynamadınız? Oynamaz olur muyum? “Yaralı Kurt”taki topal kiralık katil rolüyle ödül bile aldım. Yeni filmim “Panzehir”de de bir kez daha kötü adamım çok şükür. Niye “Çok şükür” dediniz? (Gülüyor) Artık kötü adamlıkta para var. Bizim oğlan (Murat Arkın) girdi önce “Panzehir”e. “Baba birlikte oynayalım mı?” dedi. Onunla oynamak büyük zevk benim için. Bir de mafyayı çok iyi tanırım ben, hayatım onların içinde geçti. Rolün hakkını verebileceğimi düşündüm. Yönetmenimiz Alper Çağlar da çok iyi bir iş çıkardı. Hollywood ayarında sıkı bir film oldu. Konusu ne filmin? Çağa ayak uydurup “kurumsallaşan” acımasız bir mafya babasını canlandırıyorum, bizim oğlan da benim gençliğimi oynuyor. Filme, Türkiye dışında Norveç, Amerika, İtalya, Fransa ve Almanya olmak üzere beş ayrı ülkeden oyuncular katıldı. Çatışma sahnelerinde polise 12 ihbar yapılmış, hatta Bülent Ersoy da Zincirlikuyu’dan geçerken gerçek sanıp “Niye dövüyorsunuz çocukları?” diyerek çekimleri durdurdu (gülüyor).T24
21. Altın Koza Film Festivali Başladı
Bu sene yirmi birincisi düzenlenen Altın Koza Film Festivali dün başladı. Festivalin resmi açılışı ise bu akşam Merkez Park Amfi Tiyatro'da düzenlenen ve bir çok sanatçının yanı sıra sinemaseverlerin yoğun ilgi gösterdiği bir etkinlikle yapıldı.15 - 21 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan festival kapsamında 205 film çeşitli salonlarda ve 515 gösterimle sinemaseverlerle buluşacak. Bu filmler arasından 12 film Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması'nda başkanlığını Reha Erdem'in yaptığı jüri önüne çıkacak.Yılmaz Güney Altın Koza'daAna temanın 'Türk Sinemasının 100. Yılı' olan festivalde Yılmaz Güney de çeşitli etkinliklerle anılacak. Bu kapsamda 19 Eylül Cuma günü saat 14.00'da Abdurahman Keskiner, Hikmet Taşdemir, Semir Arslanyürek ve Yaşar Pütün'ün katılacağı 'Yılmaz Güney Sineması' panel/söyleşi gerçekleştirilecek. Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu fuayesinde ise Yılmaz Güney'in fotoğraflarından ve film afişlerinden oluşan bir sergi açılacak. Ayrıca her sene olduğu gibi Yılmaz Güney özel ödülü bu sene de verielecek.Orhan Kemal 100. yaşında festivaldeAltın Koza Film Festivali'nde yazdığı bir çok romanı sinemaya uyarlanan Adanalı sanatçı Orhan Kemal anılacak. Festivalde 'Orhan Kemal 100 Yaşında' başlığı altında sanatçının senaryosunu yazdığı ya da kendi eserlerinden uyarlanan filmler gösterilecek. Bunun yanı sıra 17 Eylül Çarşamba günü sanatçının oğlu Işık Öğütçü'nün de katılımıyla 'Orhan Kemal 100 Yaşında' adlı serginin açılışı yapılacak. Aynı gün Büyük Şehir Belediye Tiyatrosu'nda, yönetmenliğini Mehmet Güleryüz'ün yaptığı 'Sessizlerin Sesi: Orhan Kemal' belgeselinin gösterimi yapılacak.Altın Koza'da sinema edebiyatla buluşacakTürk sinemasının 100 yıllık geçmişinde sinema edebiyat ilişkisi moderatörlüğünü Yekta Kopan'ın yaptığı ' Türk Sinemasının 100. Yılında Sinema Edebiyat İlişkisi' adlı söyleşi/panel gerçekleştirilecek. Etkinliğe Ahmet Ümit, Hakan Günday, nebil Özgentürk ve Osman Şahin katılıacak.Kısa film atölyesiAltın Koza Film Festivali kapsamında bir de kısa film atölyesi oluşturuldu. Işıl Özgentürk'ün 'Senaryo' dersiyle başlayan atölyede Dilek Tunalı 'Film Okuma', Gamze Arzu 'Oyunculuk', David Elliot 'Yapım Geliştirme', Bora Göksingöl 'Kurgu' dersleri verecek ve atölyeye katılan öğrenciler atölye sonunda bir kısa film çekecekler.
'Toz Ruhu' Altın Koza'da En İyi Film Seçildi
Yönetmen Nesimi Yitik 'in erkek bir gündelikçinin hikâyesini anlattığı Toz Ruhu 21. Adana Altın Koza'a en iyi film seçildi. 350 Bin tl'nni de sahibi oldu. Deniz Seviyesi adlı film yönetmen dahil beş ödül birden kazanırken festivalin favorisi gösterilen Derviş Zaim'in Balık'ı sadece senaryo ödülüyle yetindi.Altın Koza ödüllerinin sahipleri şöyle:1. EN İYİ FİLM ÖDÜLÜ: Toz Ruhu (Yön: Nesimi Yetik, Yapımcı: Betül Esener)2. YILMAZ GÜNEY ÖDÜLÜ: Neden Tarkovski Olamıyorum (Yön: Murat Düzgünoğlu, Yapımcı: Murat Düzgünoğlu, Osman Özcan)3. ADANA İZLEYİCİ ÖDÜLÜ: Yağmur-Kıyamet Çiçeği5. EN İYİ SENARYO ÖDÜLÜ: Derviş Zaim (Balık)6. EN İYİ KADIN OYUNCU ÖDÜLÜ: (paylaştırıldı)Deniz Özdoğan (İçimdeki Balık) ve Damla Sönmez (Deniz Seviyesi)7. EN İYİ ERKEK OYUNCU ÖDÜLÜ: (paylaştırıldı)Tansu Biçer (Toz Ruhu), Ahmet Rıfat Şungar (Deniz Seviyesi)Jüri Özel Ödülü: Settar Tanrıöğen (Yağmur-Kıyamet Çiçeği, Toz Ruhu ve Nergis Hanım filmlerindeki performansı ile)8. EN İYİ MÜZİK ÖDÜLÜ: Kyle Woodworth (Deniz Seviyesi)9. EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ ÖDÜLÜ: John Wakayama Carey (Deniz Seviyesi)10. EN İYİ SANAT YÖNETMENİ ÖDÜLÜ: Osman Özcan (Toz Ruhu)11. EN İYİ KURGU ÖDÜLÜ: Özcan Vardar (Deniz Seviyesi)12. EN İYİ YRD. KADIN OYUNCU ÖDÜLÜ: Esra Bezen Bilgin (Silsile)13. EN İYİ YRD. ERKEK OYUNCU ÖDÜLÜ: Serkan Keskin (Silsile)14. “TÜRKAN ŞORAY” UMUT VEREN GENÇ KADIN OY. ÖD: Begüm Akkaya (Nergis Hanım)15. UMUT VEREN GENÇ ERKEK OYUNCU ÖDÜLÜ: Aytaç Uşun (Silsile)*SİYAD EN İYİ FİLM ÖDÜLÜ: Yağmur-Kıyamet Çiçeği (Onur Aydın)*FİLM-YÖN EN İYİ YÖNETMEN ÖDÜLÜ: Yağmur-Kıyamet ÇiçeğiT24
Malatyalı Genç Yönetmen Bölgesel Dalında En İyi Film Ödülünü Aldı
Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen '21. Altın Koza Film Festivali, Akdeniz Ülkeleri Kısa Film Yarışmasında' Malatyalı genç yönetmen Turgay Kural’ın yönettiği “Cibik” adlı film, belgesel dalında en iyi film ödülüne layık görüldüCibik filmi, 21. Altın Koza Film Festivali’nde Belgesel Dal’ında Türkiye, Fransa ve İspanya’dan toplam yedi filmin yönetmeni filmleriyle finalde yarıştı. Her dalda tek ödülün verildiği yarışmada 'En İyi Belgesel Film Ödülü' Malatyalı genç yönetmen Turgay Kural’ın 'CİBİK' (Reed) adlı belgeseline layık görüldü. Cibik filmi, Akdeniz Ülkeleri Kısa Film Yarışması’nda ödül alan tek Türk yapımı oldu. Film, zor koşullarda yaşayan sazlık işçilerinin çok düşük ücretlerle geçimlerini sağlama ve borçlarını bitirme mücadelelerini yansıtıyor.Yönetmen Turgay Kural, filmi Kayseri’ni Develi ilçesinde çektiklerini belirterek, “Cibik filmi için gölün donması beklenildi. Doğa ve insan mücadelesinin daha iyi yansıtılması için kışın zorlu şartlara ulaşması beklenildi. Çekimler 34 gün sürdü. 15 gün görüntü seçildi. Ekip 34 gün işçilerle aynı çadırda kaldı ve aynı yemekleri paylaştı. Zor koşullar altında ekip arkadaşlarımla çektiğim filmle uluslararası alanda Türkiye’ye bir Malatyalı olarak ödül kazandırmaktan onur ve gurur duyuyorum. Avrupaların desteklediği büyük bütçeli çalışmalar arasından mütevazı bir filmle sıyrılmak beni çok mutlu ediyor. Yaşanan tüm zorluklara rağmen bunun karşılığını almak çok güzel ve onur verici. Farklı çalışmalarla Türkiye’yi ve Malatya’yı temsil etmeye devam edeceğiz” dedi.Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir, teşekkür ederiz.
Bu Hafta 9 Yeni Film Vizyonda
Türkiye sinemalarında bu hafta 5'i yerli, 9 film vizyona girecek.'İncir Reçeli'İlki büyük beğeni toplayan yönetmen Aytaç Ağırlar'ın filmi 'İncir Reçeli', ikinci serisi ile beyaz perdede yerini alacak.Başroldeki müzisyen ve oyuncu Halil Sezai Paracıkoğlu'nun canlandırdığı içine kapanık Metin ile hayata cıvıl cıvıl bakan Duygu'nun hüzünlü aşk hikayesini konu alan ilk filmin ardından üç yıl sonra gelen ikinci yapımda yine Halil Sezai başrolde oynuyor. Filmde Halil Sezai'ye Şafak Pekdemir, Sinan Çalışkanoğlu, Ahmet Uz ve Selim Akgül eşlik ediyor.Halil Sezai'nin hayat verdiği Metin karakteri, bu kez Duygu ile yaşadığı aşkın ardından gelen yoğun yalnızlık dönemi içinde izleyici karşısına çıkacak.Filmde, sevdiği kadını kaybettikten sonra uzun süreli bir yas dönemine giren ve barlarla şarkı söylemeye başlayan Metin'in, Şafak Pakdemir'in canlandırdığı Gizem'le yaşadıkları anlatılıyor.'Balık'Derviş Zaim'in yazıp yönettiği ve Bülent İnal, Sanem Çelik, Gizem Akman ile Myroslava Kostyeva'nın oynadığı 'Balık', insan-doğa ilişkisi üzerine odaklanıyor.Film, çevrenin hor kullanılmasını ve insanın bundan zarar görmesini konu ediniyor.Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü tarafından desteklenen 'Balık', Derviş Zaim’in 'Devir' adlı filminden sonra doğa konusunda yaptığı ikinci filmi olma özelliğini taşıyor.Bursa Gölyazı'da yaşayan balıkçı bir ailenin hayat hikayesini ve doğayla mücadelesini beyaz perdeye aktaran film, 21. Altın Koza Film Festivali'nden 'En İyi Senaryo' ödülünü almasının yanı sıra Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de yarışıyor.'Hay Way Zaman: Dersim’in Kayıp Kızları'Nezahat Gündoğan'ın yönettiği belgesel film 'Hay Way Zaman: Dersim'in Kayıp Kızları'nda, bir kadının 74 yıl sonra 83 yaşında kızıyla birlikte çıktığı köklerini arama yolculuğu izlenebilecek.'İki Tutam Saç: Dersim'in Kayıp Kızları' belgesel filminden sonra bulunan yüzlerce kayıp kızdan biri olan Emoş Gülver'in yaşadıklarına odaklanılan filmde, 1938'de Dersim'de yaşananlara çocuk yaşlarda tanıklık eden, ailesi yok edilen ve kültüründen koparılan yaşlı kadının köklerini arama yolculuğunu anlatılıyor.Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenen film, 2013 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Belgesel Jüri Özel Ödülü aldı.'Üç, İki, Bir… Kestik'Mustafa Kılınç, Evren Maral, Nuri Yiğit ile Recep Yener'in oynadığı 'Üç, İki, Bir... Kestik' adlı filmin yönetmenliğini Kerem Sarı yaptı.Komedi türündeki film, küçük bir Ege köyünde yaşayan sinema tutkunu Süleyman Oturak'ın, katıldığı çekilişten çıkan kamera ile ekibini oluşturup bir film yapmaya karar vermesini ve dünyaya derdini anlatmanın peşine düşmesini konu alıyor.'Albatrosun Yolculuğu'Salih Bolat, Ufuk Kaplan, Şenol İpek, Ercan Kesal, Betül Arım, Önder Paker, Kerem Can San, Ebru Doğdu, Barış Alemdar ve Zeynep Solman Kul gibi isimlerin oynadığı 'Albatrosun Yolculuğu' filminde, bir şairin serüven dolu yaşamı anlatılıyor. Bu serüvenin arka planında ise aşkların, sahtekarlıkların, mutsuz aşıkların, kanun kaçaklarının, yaşamın kıyısına tutunmuş kişilerin, yolculuk sevdalısı savruk insanların serüvenleri; şiirsel bir dille aktarılıyor.Toplumun şairlere ve sanatçılara bakışının sorgulandığı filmin yönetmenliğini Cengis Temuçin Asiltürk yaptı.'Yargıç'Robert Downey Jr., Vera Farmiga, Robert Duvall ve Billy Bob Thornton'un oynadığı 'Yargıç' isimli filmin yönetmen koltuğunda David Dobkin oturuyor.Dram türündeki filmde Robert Downey Jr., Hank Palmer adlı büyük şehirde yaşayan ve çalışan başarılı bir avukatı canlandırıyor.Filmin konusu özetle şöyle:'Hank, çocukluğunu geçirdiği kasabaya, kasabanın yargıcı olan babası cinayetle suçlandığında geri döner. Araları pek iyi olmasa da babasının davasının ardındaki gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışan Hank, yıllar önce koptuğu ailesi ile de tekrar bir araya gelmenin yollarını bulacaktır.''Unutulmaz Aşk'Michael Hoffman'ın yönettiği ve Michelle Monaghan, James Marsden, Luke Bracey ile Liana Liberato'nun oynadığı 'Unutulmaz Aşk' adlı filmde, iki eski lise aşkı olan ve 20 yılın ardından sevdikleri bir arkadaşlarının cenazesi için geldikleri küçük kasabalarında yeniden bir araya gelen Dawson ve Amanda'nın hikayesi izlenebilecek.'Şeytan Tepesi'Peter Facinelli, Sophia Myles ve Nathalia Ramos başrolünde oynadığı korku ve gerilim türündeki Hollanda yapımı 'Şeytan Tepesi' filminin yönetmenliğini daha önce görsel efekt konusunda çalışmalar yapan Victor Garcia üstlendi.Kolombiya'da araba yolculuğu yapan bir ailenin etrafında dönen filmin konusu şöyle:'Bir adam, asi kızı, eski karısı, karısının sevgilisi ve kendi nişanlısı araba yolculuğuna çıkmak zorunda kalır. Kolombiya'nın Medellin kentinde girdikleri ıssız bir yolda sel sularından ciddi bir kaza geçirirler. Kuytu bir yerde sıkışıp kaldıklarını anladıklarında, tek yaşam belirtisi gösteren yöne doğru ilerlerler. Buldukları yer, yaşlı bir adam tarafından işletilen eski bir moteldir. Yaşlı adam fark etmeden evi gezdikleri sırada, bodrum katında kilitlerin arkasına atılmış küçük bir kızla karşılaşırlar ve onu oradan çıkarırlar. Ancak özgürlüğüne kavuşturdukları kız düşündükleri gibi yardıma muhtaç birisi değildir hatta oldukça tehlikelidir.''Kikoriki: Yenilmez Takım'Haftanın tek animasyon filmi 'Kikoriki: Yenilmez Takım'da; Kikoriki adasının sevimli sakinlerinin, teknoloji tarafından bozulmamış cennetlerinden ayrılıp gittikleri büyük şehirde giriştikleri maceralar anlatılıyor.Muhabir: Melik Fırat Yücel | AA