onedio
Görüş Bildir
Övgü, Çocukları Nasıl Etkiler?
Ebeveynler ve çocuklar arasında övgünün algılanma biçimi, çocuğun akademik başarısını etkiler mi? Çocuklar genellikle büyüklerinden aldıkları övgülere göre davranışlarını belirlemektedirler.  Ailelerinin ve öğretmenlerinin onları sevmesini isterler. Çocuklar sergiledikleri davranışlar karşısında ailelerinden aldıkları övgülerle bir tutum sergilemeye başlarlar. Özellikle 24 ve 36 aylık bebeklerde övgü sözcükleri gelişimlerini desteklemektedir.  Gelişen bebeklerde övgü işe yarasa da, ilerleyen yaşlarda övgü tam tersi etki yaratabilmektedir. Çocuklar yaş aldıkça övgünün anlamı değişir ve daha dikkatli olmak gerekmektedir. Çocuklar kişilik özellikleri üzerinden övüldüklerinde ise örneğin; “Sen çok zekisin!” vb. çocuklarda yaptıkları iş üzerinden sevgiye layık olma bakışı açısını geliştirmektedir.
Advertising ya da Shockvertising I:   ‘Şok Edici’ Görsel Kimlikli Markalar
Shockvertising sözcüğü reklamcılık yazınında özgün bir yaratıcılık yaklaşımını ifade etmektedir. İngilizce ‘shocking’ ve ‘advertising’ kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşan bu terimin vurgusu, çeşitli pazarlama iletişimi enstrümanlarıyla markaya ilişkin potansiyel hedef kitle üzerinde ‘şok etkisi’ yaratacak imajlar geliştirmek ve sürecin sonuna ‘şok edici’ bir marka algısına sahip olmaktır (Gustafson ve Yssel, 1994; Venkat ve Abi-Hanna, 1995).  Türkçeye ‘şok edici reklamlar’ olarak çevirebileceğimiz bu reklamcılık anlayışı, ürün ve hizmetlerin tanıtımında çeşitli objeleri, kişileri, olguları, politik sistemleri, gündelik hayatın herhangi bir parçasını ‘radikal’ bir bakış açısıyla ortaya koyma eğilimidir. Aslında bir yaratıcı strateji türüdür. (Shannon, 1995; Van Munching, 1998).
Hangi Bağlanma Stili Sensin?
Zor zamanlar olurNasıl çıkarsan içindenOmurgan öyle şekillenirBeni sorarsanızBazen cennet yeriBazen cehennemin dibiEvim gibi, evim gibi…Şarkıdaki dizeler hayat akışını ne güzel anlatır. Hayatın içinde bizi zorlayan, canımıza okuyan, hayallerimizi uğurladığımız, içimizi burkan ne çok an var düşününce. Bir o kadar da şarkıdaki gibi: “Cennet yeri”. İkisi de evimiz gibi.
Narsistin Gizli Stratejisi: Köpek Islığı (Dog Whistle)
Köpek ıslığı, sadece köpeklerin duyabileceği bir frekansta çıkarılan bir sestir. Etrafındaki insanlar bu sesi fark etmeden, köpek bu sesi duyup sahibine doğru hareket eder ve verilen komutu yerine getirir. Bu yöntem, genellikle sirklerde hayvanları kontrol etmek için kullanılan birçok özel fısıltı gibi işlev görür.Bir narsist de benzer bir strateji izler; köpek ıslığı tekniğini sinsice kullanır. Şimdi, narsistin bu tekniği nasıl geliştirdiğine, ne zaman ve nasıl kullandığına ve mağdurlar üzerindeki etkilerine bakalım:Narsist bu tekniği ilişkinin başlarında kullanmaz çünkü o aşamada sizinle ilgili yeterli bilgiye sahip değildir. Ancak zamanla, narsist sinsice sizin zayıflıklarınızı, travmalarınızı, hassas noktalarınızı ve güvensizliklerinizi gözlemler ve not alır. Bu, kıyafetinizin altındaki yaranın yerini bilip hafifçe dokunarak canınızı yakması gibi bir durumdur. Ancak bunu yaparken masum ve bilinçsiz bir tavır takınır. Çevrenizdeki insanlar ise bu istismarın farkına varmaz.Toplum içinde kimsenin fark etmediği ancak sizin istismar edildiğinizi hissettiğiniz bir an yaşadınız mı? İstismarcı, sorumluluktan kaçmak için ve dikkati başka yöne çekmek için stratejik olarak küçük düşürür. Acıyı sadece mağdur hisseder, diğerleri ise eğlencelerine kaldıkları yerden devam eder. Karşılaştığınız bu tehlikeli stratejinin adı 'köpek ıslığı'dır.
Kafaya Takmayın! Fazla Düşünmenin Sinir ve Strese Sebep Olduğu Kanıtlandı
Beyninizdeki düşünceleri susturmak kimi zaman zorlayıcı olabilir. Bir meselenin sağını solunu, önünü arkasını düşünmeden edemezsiniz. Şimdilerde gençlerin 'overthinking' dediği fazla düşünme sanatının ise sinir ve strese sebep olduğu kanıtladı. Haliyle stres, öfke, fiziksel hastalıklar da kaçınılmaz...Kaynak: The Unpleasantness of Thinking
Reklam
Mükemmeliyetçilik Kötü müdür?
etiket
Ben Profesör Doktor Uğur Batı. Karar Bilimi Uzmanı ve After Parti En Genel Başkanıyım. Daha sorulurken cevaplanamayan soruların köşesine hoş geldiniz.
Birine Güvenebileceğini Bilmenin Yolu, Güvenmektir: Güvene Dayalı İlişkiler Yaşamak Üzerine
etiket
“Güvensiz kalplerimizi karaktersiz insanlara borçluyuz!” der Charles Bukowski.Ne gariptir… İnsan güvenmemeyi en çok güvendiğinden öğrenir. Nazan Bekiroğlu, “Ne zaman ki birine güvendik; kolumuz, kanadımız, gönlümüz kırıldı.” diye aktarır. Hiç dağ gibi arkamda dedikleriniz sizi sırtınızdan bıçakladı mı? O bıçağı sırtından çıkarırsın da yarası iyileşir ama geçmeyen yara izi ihanetin anısını yaşatır. Sahi güven tek kullanımlık mıdır? Bir zamanlar dost bildiğini silmek kolay değildir elbet. Dost kazığı yiyen kişi dost bildiğinin yasını tuttu mu bir kere gözleri başka bakar artık. Güven duygusu bir kere kaybedildi mi sonrası hep belirsizliğin şüpheli karanlığıdır. Mağarana çekilirsin her gördüğün gözde yara izinin anısı gelir bulur seni. Şüphe içini kemiren kurt gibi nereye baksan çıkar karşına “buradayım” der. W. Shakespeare de tanımlamıştır bu durumu: “Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez.” sözleriyle.
Reklam
Gizli ve Yasak İlişkiler Neden Heyecanlıdır?
etiket
“Yasaklar delinmek için vardır.” diye düşünür, hayata karşı daha isyankâr bir bakış açısıyla bakarız. Kimimiz de yasaklara harfi harfine uymaya çalışır ama içimizde derinlerden gelen bir ses, “Girilmez” yazan bir yere girmenin, yapılmaması gereken bir davranışı yapmanın ve kuralların tam tersini uygulamanın zevkinin başka bir yerde olmadığını söyler bize. Sanki o içimizdeki ses, bizi rahat bırakmaz, ikileme düşürür ve kendimizi sorgulatır: “Acaba yapsam mı?” İçimizdeki bu soru, bizi o davranışa daha çok çekerken aynı zamanda içimizde tatlı bir heyecan oluşturur. İçimizdeki bu heyecan ne kadar tatlı gelmiş olsa da kişilerde birçok duygusal etkiye sebep olur.
Alışkanlıkların Metamorfozu: Değişmeye Hazır mısınız?
etiket
Mademki alışkanlıklar, hayatımızın en ileri gelen hakimleridir, öyle ise ne yapıp edip iyi alışkanlıklar edinmeye çalışmalıyız.- Francis BaconHayatımızdan memnun olmadığımızda önce çevremizi ve çevremizdeki insanları değiştirmeye çalışırız. Ancak bu durum istediğimiz şekilde sonuçlanmaz. Çünkü dışarıdan içeriye doğru beklediğimiz değişim bizim kontrolümüzde değildir. Klişe bir söylem gibi gelecek olsa da değişim istiyorsak, buna önce kendimizden başlamalıyız. Her alışkanlık sağlıksız değildir. Ama yaşamınızı olumsuz etkileyen, sizi kısır döngüye sürükleyen alışkanlıklarınızı fark etmeli ve bunları değiştirmek için adım atmalısınız.
Kendimize Sormayı Unuttuğumuz Soru: İyi misin?
etiket
Hayatın karmaşıklığı içinde, sevdiklerimize ve yakınlarımıza duyarlı bir şekilde yaklaşmak, anlayışlı olmak, şefkat göstermek için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. Duygularını önemsiyor, içinde bulundukları zorlu koşulları anlıyor, hatalarına anlayış gösterebiliyoruz. Karşılaştığımız zorlu dönemlerde bile, söz konusu değer verdiğimiz insanlar olunca onların içinde bulunduğu durum ve koşullarla empati yapıyor, onlar için ne yapmamız gerektiğini düşünüp duruyoruz. Bizim doğrularımıza ters düşen davranışlarını gördüğümüzde, kendi doğrularımızı bir kenara bırakarak, yüksek bir sabırla onları affetmek için çeşitli yollar ararken buluruz kendimizi. Bunları yaparken herhangi bir zorunluluğumuz yoktur, içten gelen anlayış ve şefkat sonsuzdur. Peki bu sonsuzluğun içinde kendimizi ihmal ediyor olabilir miyiz?
Reklam
Sesler Kısılsın, Sözler Yutulsun (!)
etiket
İmdat diyemeyenlerin çığlığı, “şiddet”; yolunu kaybetmiş bir ruhun seçtiği çıkış yolu. Başka bir çıkış yolu bulamamışların ise “ben buradayım” deme şeklidir. Göz ardı edilen bir isyan biçimidir şiddet…
Reklam
Depresyonun Bilmediğiniz En Kötü Yanları Bakış Açınızı Tamamıyla Değiştirecek
Günümüzde yaşam oldukça zorlayıcı. Her gün daha çok kötü haber alıyoruz ve günün sonunda moralini yüksek tutmak çok zor olabiliyor. Bugünkü içeriğimizde, depresyon ile yüzleşmiş insanların tecrübe ettikleri en kötü etkilerine bakacağız. Sizin de aklınıza benzer maddeler geliyorsa bizlerle paylaşmaktan çekinmeyin.Dikkat: Bu içerik tıbbi öneri niteliği taşımamaktadır.
Anne-Babasından Kopamayan Narsist ve Evliliğe  Zararı
etiket
Narsist kişilik bozukluğu (NKB), bireyin kendini aşırı önemli görmesi, sürekli hayranlık ve ilgi beklemesi, empati yoksunluğu ve başkalarının duygularını anlamada zorluk çekmesi ile karakterizedir. Bu özellikler, evlilik sonrası aile dinamiklerinde karmaşık ve zorlayıcı durumlar yaratabilir. Narsist bir bireyin anne ve babasıyla olan bağını koparamaması, evliliğin ve aile hayatının üzerinde ciddi etkilere sahip olabilir.
Reklam
Reklam